ADALET VE HİDAYET.!
“Ey imân edenler, adil şahitler olarak, Allah için, hakkı ayakta tutun. Bir topluluğa olan kininiz, sizi adaletten alıkoymasın. Adalet yapın. O, takvâya daha yakındır. Allah’tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızdan haberi olandır.” (5/Maide, 8.)
Arapça ˁdl kökünden gelen ˁadl عدل “1. dengeleme, adil olma, hak gözetme, 2. adalet” sözcüğünden alıntıdır. Arapça sözcük Arapça aynı anlama gelen ˁadālat عدالة sözcüğü ile eş kökenlidir.
Arapça bir kelime olan “adalet” adl kökünden türemiş olup bir şeyi yerli yerine koyma anlamına gelir. Adalet, zulmün karşıtı bir kelime olarak çoğunlukla “Hak” ile eşanlamlı olarak kullanılır. Bir şeyin yerli yerinde olmaması anlamında zulüm, doğası gereği “gadr ve insafsızlık” demektir. Her şeyin yerli yerinde olması adalettir; bu açıdan adalet, taşın tam gediğine konulması veya gediğinde olması halidir. Varlık, fıtrat ve beşeri/toplumsal hayatın temeli olan adaletin diğer anlamları düzen, ölçü, tamı tamına karşılık-fidye, dengeli davranış, denklik, hakikate uygun hüküm, dürüstlük, tarafsızlık, her hak sahibine hakkının verilmesi, haksızlığın hukukla ortadan kaldırılmasıdır.
Adalet, “İsm-i Adl” ile bağlantılı olarak bir kemal sıfatıdır. Eğer “İsm-i Adl” olmasaydı varlıkta ve beşeri/toplumsal hayatta adalet olmayacağı gibi -ki bu durumda beşeri hayatın tesisi ve devamı da mümkün olmazdı.
Filozof ve bilgelerin ömürleri hep bu kavramın boyutlarını İzah etmekle geçmesine rağmen, Beşeriyet Adalet kavramı Hep kendinden başka bir ölçüte muhtaç olmuştur, Sonuçta beşer İradesi hayatın Tümel ve mutlak bilgisinden mahrum olduğu için Evrensel normların mutlakıyetini de ortaya koyamamıştır.
Hayatı imkânlarla sınırlı olan varlık da, her zaman imkânlara muhtaç olmayan bir varlığa muhtaçtır.
Nitekim şu söz hikmet barındırır “Güçten Yoksun adalet Acizdir, Güçten zayıf adalet zalimdir.”
“Zayıf ve güçsüz insanları adaletinizden ümitsiz kılmayın.”(Hz.Ali as)
“Zalim yerinden sökülüp koparılmadıkça Adalet yerleşmez.”(Hz.Ali as)
İşte bu yüzden Hz. Muhammed (sav) Risalet’te en büyük mucizesi olan Kitapta üç kavram çarpıcı bir şekilde ortaya çıkıyor. KİTAP,MİZAN,DEMİR
Kitap’ı yalnız, Bırakırsan Hakkı İcra edemez, Mizan’ı yalnız bırakırsan kitap olmazsa neyi.? nasıl ölçecek?, Kitap mizanı kalibre edecek, Demir’i yalnız bırakırsan kılıcından kan damlayan Sezarların mahkumu olarak Kral Sezarl’ar lehine konuşurlar, Mizan ve kitap yoksa Demir zulüm aracı olur. Bu yüzden Üç kavramın birlikteliği esastır.
Hz. Ali( as )”Ateşten daha sıcak zalim idarecidir” beyanı tüm siyaset ve Adalet felsefesinde hala Mükemmel bir önerme olarak duruyor. İşte insanlık böyle bir mantığa acilen muhtaçtır.
Dr.Ali Şeriati’yi dinleyelim;
“Toplum, Adalet esasına dayanmıyorsa; hasta, Sapmış ve geçici bir toplumdur, Yok olmaya mahkumdur.”
Hz. Ali(as) atfedilen şu söz de okunmaya değerdir ki “Mal Cimride, Silah Korkakta, Karar Zayıfta olursa işler bozulur.”
Bu ihtiyacın ve gerekliliği yüce Allah tüm resullerin Risaletlerinin ve Misyonunun asıl gayesini “Adaleti ayakta tutanlar olun” beyanıyla bu gayeyi mütemadiyen vahiy etmiştir.
Hz. Ali(as) Hilafeti döneminde bir gün Kufe’de İmam’ın Zırhı kayboldu, Kısa süre sonra zırh’ın bir Hristiyan’da olduğu anlaşıldı.
Hz. Ali o’nu Hakim’in yanına götürüp davacı olduğunu belirttikten sonra şöyle buyurdu;
“Bu zırh benimdir, o’nu ne herhangi birine ne satmıştım, ne de hediye etmiştim, Zırh’ı bu adamın yanında buldum,”
Hakim Hristiyan adama sordu;
Halife iddiasını beyan etti sen ne diyorsun;?
Bu zırh benimdir, Ama Halife’yi de yalanlamıyorum. Karıştırmış olabilir. Dedi.
Hakim Hz. Ali(a s) dönüp; Sen davacısın bu da davalı dolayısıyla senin şahit getirmen gerekir. Dedi.
Hz. Ali(as) tebessüm ederek, Hakim doğru söylüyor, benim şahit getirmem gerekir ama şahidim yok. Dedi.
Hakim davacının iddiasına şahit göstermediği için Hristiyan lehine karar verdi. O da zırhı alıp yola koyuldu, Hristiyan aslında zırhın kimin olduğunu çok iyi biliyordu. Birkaç adım yürüdükten sonra vicdanı rahatsız oldu ve dönüp hakime şöyle dedi;
“Bu şekil yönetim ve davranışlar sıradan insanların davranışlarından değil, Peygamberlerin yönetim şeklindendir.; ” Ve zırhın Hz. Ali (as)ait olduğunu itiraf etti. Kısa süre bir süre sonra Müslüman oldu ve Hz. Ali sancağı altında Nehrevan savaşında savaştığını gördüler.
İslami davet fatihlerin gücüyle değil, Hikmet, Güzel öğütle ve Adil uygulamalarla gerçekleşmiştir.
“ADALETLİ TOPLUMLARA ALLAH RAHMETİNİ YAYAR”(Hz. Ali as)
Yine Hz. Ali (as) mı dinleyelim;
“Mal ve Canını kardeşine, Adalet ve insafını Düşmanına, İhsan ve güler yüzlülüğü herkese bağışla.!”
Hz. Ali(as) kendi atadığı hakimi üç gün sonra görevden aldı. Sebebini sorduklarında buyurdu :
” Senin sesin mahkemede sanığın sesinden daha yüksek çıkıyordu ve sanık ürküyor ve ifade vermekte zorlanıyordu.”
Bu kadar detaylara inen bir adalet hiçbir yerde yok, biliyor muyuz.? Hukuk literatüründe Hakimler “İyi Hal”den bahsederler ama iyi halin ağzına, Nezaketine, Üslubuna kimse dikkat etmiyor.!
Sonuç:
1-Konumu ne olursa olsun herkes gerektiğinde adalet önünde hesap verebilmelidir veya hesap sorabilmelidir.
2-Devleti yönetenler adalete hesap verme cesareti göstermeleri suçluların kâbusu olacağı bir gerçektir.
3-Hesap verebilir bir devlet başkanı ifsadın kapısını kapatır ve ıslah için önemli bir faktör olabilir.
4-Yöneticilerin adalete hesap verilebilirliği herkes için adaletin üstünlüğü ilkesini tartışmasız hale getirir.
5-Adalete olan güven; suçsuzlara cesaret bahşeder ve suçlular için caydırıcı olur.
6-Dil, Din, Irk ve Güç, Adalet önünde hesap vermeye engel olmamalıdır.
“Adaleti ayakta tutun” İlahi hitabı 57 İslam ülkelerinin hiçbirini bağlamadığı gibi Şakadan hepsi Ali’yi sever ve sayar ama uygulamalarını tarihteki hikayeler olarak dinler ve sahte ahlarla, vahlarla yad ederler.
Adaleti ve Adil idareci olmayı vicdanlarının ve uygulamalarının dışında tutup, gerektiğinde Adaletin erdemlerini ifade etmekten de utanmazlar.
Geldiğimiz noktada Ayarları ile oynadığın kantar gün gelir seni de tartar sözü ayarları bozanları bağlamıyor.
“İbadetinden kul kendi sorumludur, Ama adaletsizlikten tüm insanlık sorumludur.!”( Dr. Ali Şeriat r.a)
“Eğer adalet istiyorsan; Zenginlerin sözlerine değil, Fakirlerin gözlerine bakacaksın.!.!.” (Hugo Chávez)
“Adaletin olmadığı yerde ahlaktan bahsedilemez..”(Montagine)
“İyi olmak kolaydır, Zor Olan Adil olmaktır”(Viktor Hugo)
“Adalet kalkarsa insan hayatında değer verecek bir şey kalmaz.”(Kant)
Erdemlerin eğitici kalıplarından geçmeyen ve bu erdemleri pratiklerine yansıtmayı beceremeyen bir toplum sosyolojisinde, Konumu ne olursa olsun her fert fesadın, Fitnenin iştahlı müşterisi olmaya adaydır.
“İmparatorlar diktikleri çarmıhlarla belki adaleti ayakta tutarlar, Ancak; Ahlak ve Erdemler çöktüğünde Devleti yönetemezsiniz.!” (Çiçero)
“Adaletsizliği adaletle yıkmalıyız.”(Gandhi)
“Adaletsizliği işleyen çekenden daha sefildir.(Eflatun)
“Bir toplumda suç varsa orada adalet yoktur.”(Eflatun)
“Adaletin olmadığı yerde Ahlaktan bahsedilemez.”(Montagine)
Hukukun ahlaki temelleri hakimin vicdanında saklıdır, Vicdanlar çürümüşse ahlaktan, ahlak çökmüşse adaletten bahs edilemez zaten bu fenomanler iç içe geçmiş bir bünyeye benzerler.
Hukuk beyin ise ahlak da kalptir, ciğerdir, Böbrektir, Göz ve kulaktır aslında insan anatomisi bile bir adalet ölçüsüne tabidir. Bir bütün olarak insanın en güzel surette yaratılması mutlak Adil bir iradeyle ifade edilebilir.
Hz. Peygamber(sav) “Hakk’a dilinizden ziyade Amellerinizle davet ediniz” hadisi bize çok şey öğretmiyor mu?
Adalet o kadar korkunç bir atmosferdir ki, Fertten, Topluma, Toplumdan devlete, İrade ve sorumluluk sahibi ve konumundaki herkes bu atmosferin sakini ve muhatabı olması hesabıyla insan hayvan ilişkilerinde bile gerekli ve zaruri olduğu için “İdarecilik literatürümüzde ateşten gömlek kabul edilmiştir.” Hepimiz kılıçtan keskin ve kıldan ince bir bürokrasinin muhatabıyız.
Devletleri yöneten idareciler bu mantığın damgasını siyaset ve Adalet Felsefesine ve uygulamalarına basmadığı sürece zulmün Pişman kahramanı olmaya mahkûmdur.
Zulmün muhatabı şekli ve dozajı şüphesiz silinmeyecek defterlerde ortaya konulacaktır.
Şüphesiz Mutlak adalet bu saraylarda var olacaktır. İşte bugün dünyada işine yaramayan adalet mutlak olarak o gün yarayacaktır. Bu bilinçle burada oluşmayan bir Adalet’in Sakinleri umutla yaşasınlar çünkü ötedeki nadimleri de olacaktır.
Peygamber(sav) ve Ali'(as) sonra günümüze kadar Adaletin ve siyasetin binaları hep hasarlı ve ayıplı yapılar olmaya devam etmiştir.
Çağdaş dünyada Adalet mülkün temelidir deniyor ama hangi mülke temel olmuş ona bakmak lazım,450 Milyon kamu borcu olanın bu borcu terkin ediliyorsa doğrudur Bunun mülkü adaletin temelidir, ama bir gece konducunun emlak vergisinde veya alacağı Trabzon lastik ayakkabısındaki KDV ise, adalet mülkün temelidir, tam bir mülk ve adalet tiyatrosu…
Bazı davalar ‘ahirette’ görülür… Orada gücü olan taraf değil ‘HAK’ olan taraf kazanır.
Sırf sen adaletlisin diye, herkesin senin gibi adaletli olacağını bekliyorsan kendini kandırıyorsun. Sen aslan yemiyorsun diye, aslanın da seni yememesini bekleyemezsin!
İlerde ve geride Kayıp yok, Kayıt vardır. Ancak adaleti ayakta tutmasını beceremeyenler önce kendi zalimi, sonra da kitlesel bir zulmün müflisi olma konumundadır.!
Gezegenimizin Fakirin Güçlüden korkmadan, Sesi titremeden hakkını isteyebileceği bir devlet, adalet toplumuna ve Ali(as) gibi bir önder server, Başkan ve Lidere ne kadar muhtaçtır.?
Hz.Ali(as) ma Sordular devletin dini olur mu? Cevap,” Evet devletin dini, ADALETTİR.” Bu tavsiye bireyler için de geçerli olsa gerek.
Kendini Yargılamak başkalarını yargılamaktan daha zordur, İşte bunun için İlahi hitapta “And Olsun ki Nefsini Islah eden kurtulmuştur.” Nefsini Islah etmeyenler kendilerini yargılama cür’etinde bulunamazlar. Maalesef an itibariyle Çağdaş dünyada kendini yargılamaktan aciz olanlar yargının sandalyelerini meşgül ediyorlar. Cezalar kaldırılabilir ama suç insanın içinde kalıcı olarak yaşar.Vesselam.
İlk Yorumu Siz Yapın