SOSYAL ADALET VE SOSYAL DAYANIŞMADA VERMENİN VE ALMANIN EDEBİ- ADABI-AHLAKI VARDIR ELBET..!
(BÖLÜM 3)
Toplumun temel taşları Adalet ise bu işin harcı da Erdemlerdir.
YaInız yiyen, felaket gününde de yalnızdır. Felaket insanın hesaba katmadığı bir akıbettir.
( Ar’af 7/28) – Onlar bir Edepsizlik yaptıkları zaman da: “Atalarımızı böyle bulduk ve bize bunu Allah emretti.” derler. De ki: “Allah, Edepsizliği emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
( Ankebut 29/45) – Sana vahiy edilen Kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl! Muhakkak sahih namaz Edepsizlikten ve uygunsuzluktan alıkoyar. Muhakkak Allah’ı anmak en büyük iştir ve Allah, her ne işlerseniz bilir.
(Lokman /19) – Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir
Nur/61 – Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size ayetleri böyle açıklar.
(İsra / 37)– Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!”
(Mu’minun /3)- O kimseler ki boş söz ve işlerden yüz çevirirler.
Araf 55: Rab’ınıza gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu o, aşırı gidenleri sevmez.
“Muhakkak, Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa, 4/58)
İlahi hitapta emanetin ehline verilmesinin espirisi hangi meslek gurubundan olursa olsun Liyakat esası tüm meslek guruplarında olmazsa olmaz bir ilke olarak tatbikini esas alır ve Liyakati esas alan ve arayan medeniyetler sağlam toplumsal zeminlere sahip olmuşlardır.
Nitekim Peygamber(sav) “Bir insan bir işin ehli değilse siz O’nu bir işin başına verirseniz bu Allah ve resulüne yapılan en büyük hakarettir.”
Hz.Ali(as) “Bir İnsanı layık olmadığı yere koymak zulümdür.”
Liyakat tüm mesleklerde gerekli ve zaruridir,Liyakat konusu çok geniş öneklerle başka bir makalede ele alırız biiznillah.
Cuma hutbede okunan Nahl Süresi 90. Ayette Allah bizlere ‘’Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı( fuhuşiyatı, sapkınlığı, edepsizliği) da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’’ Buyuruyor. Bu ayet açık ve net hayâ ve edebin önemini belirtiyor.
Peygamber efendimiz ise ‘’Hayâ imandandır.’’ Buyuruyor. İmanın gayelerinden birisi de hayâdır. Hayâ ve edep ayrılmaz ikilidir birisi olmayan kişide diğeri de olmaz, hayâsız aynı zamanda edepsizdir de.
Terbiye manasında da kullanılan edebin en genel manası söz ya da davranışların adaba uygun şekilde kontrol altında tutulmasıdır. Bu anlamda âlimin yanında susmak, ilim talep edenin yanında bildiğin kadarıyla konuşmak edeptir. Evet, oturmadan kalkmaya gülmeden ağlamaya kadar tüm davranışların yerli yerinde yapılmasına edep denir. Bu meyanda “Bilgenin yanında iki sus bir konuş, cahilin yanında kitap gibi sessiz ol” denmiştir.
İslam dini, müspet ilimlere teşvik ettiği gibi ruhun terbiyesinin de ihmal edilmemesini tavsiye etmiştir. Sadece müspet ilimlerle gelişen ve oluşan bir hayat sahibini icabında alet ve edevat yapar, çünkü müspet ilimler tek başına varlığa amaç üretemezler ve Kısaca sahibini robot olmaktan kurtaramazlar.
Bunun içindir ki her Medresenin(Bugünkü Üniversite) yanına ruhu terbiye için mutlaka bir tekke yapılmıştır. İnsan-ı Kâmil olma yollarını öğreten tekkelerin daha, giriş kısmına “Edep Ya Hu” yazısı konulmuş, böylece olgun kişi olmanın ilk basamağının edebi, ahlak haline getirmek olduğu vurgulanmıştır.
Edebin ilk öğretmenleri Anne ve babadır. Çocuk onlardan aldığı edeple topluma karışır sonra okul ve toplum menfi ya da müspet etkileri ile şekillenir. Unutulmamalıdır ki iyi bir aile terbiyesinden geçmiş insan, topluma rağmen hal ve davranışlarını kontrol altında tutabilir.
İslam âlimleri edebin olmadığı yerde iman ve ilimden bahsedilemeyeceğini ısrarla vurgulamışlardır. Evet, hem dini öğrenmenin hem de ilmi öğrenmenin ilk basamağı edeptir.
Zekeriya Fahreddin-i Razi(ra) dinleyelim
“Bir dirhem İlim Bin okka edebe muhtaçtır.”
İmam-ı Gazali(ra)’den müthiş bir yorum..
“Eskiden zekât mükellefi müstahak olanı araştırır, bulur ve rica ederek; Mümkünse bu Allah’ın hakkını benden al, sana minnettar kalırım, beni bu sorumluluktan kurtar deyip; Zekat sahibi elini altta tutar, Fakir ve yoksul üstte tutardı. İhtiyacı kadar alırdı.
Şimdi ise; Fakir Zengini arar bulur, ve Allah’ın hakkı varsa bana biraz yardım edin diyor.ve Fakir elini altta ,Zengin üstte tutuyor. Zengin istediği ve takdir ettiği miktarda müstehaka bırakıyor.”
İşte bunun için Hasan Basri eğer sahabe sağ olsaydı bize bunlar Müslüman değil, Biz de onlara bunlar delidir derdik.
TD vakfı tarafından yayımlanan raporda “Türkiye’de zekat kapasitesi 55 Milyar dolar, İslam Ülkelerinde zekat potansiyeli ise 10 Trilyon dolar, ABD’nin yıllık bütçesinden iki kat fazla olan bu miktar zekâttaki karşılığını bulsa Dünyadaki 850 milyon insan açlıktan kurtulacaktır.”
Körfez ülkelerine hakim olan 17 Ülkenin Arap monarşisi Ülkelerinin zenginlik kaynaklarını hortumlayıp Amerika ve Avrupa’daki efendileri ile paylaştıkları servet tüm dünyada fakirliği ebediyen yok edecek bir meblağdadır. Heyhat ki bunlar bu hırsızlığa da kılıf uydurarak bu serveti efendilerine vermeye de Müelefet-ül Kulub kılıfı uydurmuş olacaklar ki Suudi Arabistan Kralı geçen yıl Amerika’daki kadın derneklerine 100 milyon dolar bağışta bulunmuş.
Kalkınma raporları dehşet rakamlar veriyor, Afrika’da 323 Milyon insan günde 1 Dolar ve altında gelirle yaşıyor, Tek müsebbibi Merhamettin kaybolduğu coğrafyanın sömürgecileridir., ABD ve Avrupa’da evde beslenen İt’lere harcanan para 17 Milyar dolar. Oysa tüm dünyada temiz sudan mahrum olanların ihtiyacı olan rakam 19 Milyar dolar, Sömürge tarihi okumak bu vahşetin detayları için yeterlidir.
Bu veriler dünyalıların medeniyetini izah etmeye yeterdir, Ademi merkeziyetçi, Adalet ve hakkaniyet temelinde, oluşmayan bir sosyolojide ahlak zaten daha önce çökmüştür, Büyük hatip Çiçero haklı olarak “Diktiğiniz çarmıhlarla belki adaleti ayakta tutarsınız ama ahlak çökmüşse toplumu yönetemezsiniz.”
Prof.Allex Carrel’in dediği gibi “Toplumları çökerten maddiyat değil ahlaksızlıktır.” İnsana ve insanlığa duyarsız bir toplumda ahlaktan bahs etmek mümkün değildir. Sosyal Adalet, sosyal dayanışma ve duyarlılık zaten ahlakın temel öğesidir.
Bunun için filozoflar “Adaletin olmadığı bir yerde devlet büyük bir çetedir,” demişler.
Tüm Batıda golf sahalarının yapımına harcanan paralarla tüm Afrika’da susuzluk çekenlerin ıstırabına son verecek meblağdadır, Böyle bir dünyada taharetten yoksun bir hayatta merhametten bahs etmek mümkün değildir.
Beşeriyet için, “Allah” ile başlayan Nas(Halk)ile biten ritmiğe uyumlu bir atmosfer ile yaşamayı beceremezlerse ot ve odun gibi yeşerip, solan ve nihayette Cehennem ateşine malzeme olacak akıbet kaçınılmaz olacaktır.!
Literatürde İhlastan yoksun ve Nifakla karışık olan hiçbir amel makul ve makbul değildir. Makbuliyet İhlas’a bağlıdır. Şeytan da İhlastan bahs eder ama İhlas bunlar için cennetten cehenneme halas ve palas olacaktır biiznillah.
Hz. Ali “Sadakayı fakire istemeden verin, bu şekilde sadakadan daha değerli olan onurunu kurtarmış olursunuz.”
Durum buysa; Vermenin ve almanın da edebi-adabı varsa biz nerede duruyoruz.?
Bu memlekette bir Barış Manço geçti O’nu da dinleyelim;
Yaz dostum, Yoksul görsen besle kaymak bal ile;
Yaz dostum garipleri giydir ipek şal ile;
Yaz dostum, Öksüz örsen sar kanadını kolunu;
Yaz dostum, Kimse göçmez bu dünyadan mal ile.
Haya Din ‘in yarısı ise, Edep de ilmin yarısıdır. Haya davranış kalıplarının fıtrata uygunluğu ile ölçülür, Halk arasında söylenen bazı sözler derin anlamlar içerir “Utanmazsan istediğini yapabilirsin” utanma sadece Halifetullah unvanı verilen insana ait bir erdemdir.
Hz. Ali(a.s) a komşusu kapıyı çalar ihtiyacını arz eder İmam komşunun ihtiyacını karşılar ve köşesine çekilip ağlamaya başlar, Bu bu durumu soran Zehra anamız ağlamanın ve feryadın nedendir diye sorar? Adamın ihtiyacını karşıladın sevinmen gerekir neden ağlıyorsun? Dediklerinde, cevaben ” Ben bu adamın ihtiyacını nasıl göremedim oysa önceden fark etmeliydim, Adam Onurunu haysiyetini ayaklar altına alıp gelip bana ihtiyacını arz etmesi Onuruna gölge düşürmüştür. Buna meydan vermemeliydim” İşte Kemalin Zirvesi, Erdemin numunesi, Şeref ve haysiyetin, Hayanın ne demek olduğunu beşeriyete en iyi izah eden yüce ruhların tecellisi budur.
Bu Ruh’un Beşer medeniyetine hâkimiyeti sağlandığı gün Hünanizma’dan belki bahsedilebilir. Aksi halde yazılan çizilen, Söylenenler tamamen Zalim kapitalizmin anlamsız tangolarıdır.
Toplumda sosyal dayanışmanın kuralları adalet saraylarındaki kitaplarda değil, Genel ahlak kuralları ve İslam kültürü ile yoğurulmuş beşerin izzeti dikkate alınarak davranışlarda anlam kazanan bir mantalitedir.
Sosyal dayanışma güzel ahlakın en önemli öğesidir, Bütün peygamberler insanlar tarafından dejenere edilen Özel ahlakın yeniden tesisi için özel gayret sarf etmişlerdir, Daha sonra bilgeler ve ahlak ustaları bu sistematiği devam ettirmişlerdir.
İşte bunun için Hz.Ali (as) “Açlık uğrunu onurundan vazgeçersen açlığın geçer ama onursuzluğun baki kalır.”
Bizler bir türlü onuru uğruna açlıkla mücadelede karnına taş bağlayan bir peygamberin ümmeti olmayı beceremedik.
İşte o yüce insan Ali (a.s)” ın Edebin ehemmiyetini ifade eden çözümlemesi; “Edebin Ne Kadar Önemli Olduğunu Bilseydiniz, Allah’tan Rızık Yerine, Edep Talep Ederdiniz.” İfadesi çok derin anlamlar içerir.
Bazen hukukunuz olan bir haktan vazgeçme gibi bir pozisyonun da muhatabı olabilirsiniz bu hareketiniz yüce bir ahlakla ifade edilir, Edep ise güzel ahlakın üst versiyonudur, Kemal derecesinin de bir şubesidir.
Literatürümüzde geçen “En hayırlı sadaka gizli verilendir” ayrıca sağ elin verdiğini sol elin görmesin deyimi de buna matuftur.
Bu icraatta gizlilik esastır neden çünkü, Karşında senin kadar şerefli, Onurlu, İzzetli kabul edilen bir Eşrafı mahlukat var.
Nasıl ki bir zafiyetini aşikâr herkesin yanında ona ifade edemeyeceksen muhtaciyeti de senin için bir zafiyettir.
İşte bu tür zafiyetleri de onarmanın bir Hayası, edebi, adabı olmalıdır. İşte bunun için Yunus “Gezdim Halep ile Şam’ı eyledim ilmi talep, meğer ilim bir hiç imiş illa edep, İlla edep” demesini bilmiştir.
Din insanlara sadece hukukun ve yaşamın sınırlarını çizmez, bu sınırlarla beraber Yüce Ahlakın canlı şahitleri ve numuneleri olan peygamberler, Ayrıca; Erdemlerin ve ‘Haya’nın de öğretmenleri olmuşlardır.
Sonuç: Peygamber (sav) 150 adet sahih olan hadisini tespit edip neşreden ve bu neşriyatın da bedelini eza ile ödeyen Rus Filozof Tolstoy’un güzel bir sözü ile bitirelim. “Allah’ı Kâinattan çekin her şey meşru olur”
Doğrudur aslında dünyadaki tarım alanları şu anki Nüfusun üç katını besleyecek ölçektedir. Âmâ sıkıntı şurada kendilerini ölümsüz zanneden aptallar eşit bölüşüme ve dağıtımı engelleyecek yapı oluşturup sadece ezeli yaşama dürtülerini tatmin etmektedirler. Keşke bedenlerin fani; Ruhların ölümsüzlüğüne inandırabilsek o zaman belki savaşlar ve açlık son bulur. Fare, Karga ve hırsız ile haramileri durdurmanın nihai felsefi izahı da budur. İnsana yakışır bir dünyada yaşamasını becerenlere selam olsun,
Meşruiyetin ölçüsü Mülkün gerçek sahibi Allah’ı bilmediğimiz sürece hayatın her alanında Sosyal adalet bizim için hayal olduğu gibi ıstıraplarımız katlanarak devam edecektir.
Vesselam.!
İlk Yorumu Siz Yapın