İçeriğe geç

AMAÇ VE ARAÇLAR ÖRTÜŞMEK ZORUNDADIR..

    AMAÇ VE ARAÇLAR ÖRTÜŞMEK ZORUNDADIR.!

   “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım”(Zariyat/56)

    Yaratılış amacımız ve misyonumuz bu ayette net olarak ifade edilmekle beraber, Allah’a Kullukta devam eden bir hayatta bireysel ritüellerden toplumsal yasalara kadar tüm ahlak bütünlüğünde devam eden hayatın Uykumuz dahil, tüm davranışlar ibadet ve aykırı olanlar ise isyan olarak kabul edilmiştir.

   Kısaca bir Muvahhit için hayat İMAN  ve MÜCADELE’den ibarettir.

    İşin özü yerin üstündeyken kimsenin huzurunu bozma ki yerin altındaki huzurundan emin olasın.

   Yaşamak güzeldir, Amaçların mükemmelliği, yaşam ile doğru orantılıdır. Amaçlar hayatın temel taşlarıdır, temel taşlar doğru oluşturmaz ve yerleştirilmezse, Keşkelerle dolu bir hayat da amaçsız ve beyhude bir ömür ile, Geçti ömrüm bir ah ile, İçi dolu eyvahlar ile sonuçlanır..!

   “Hayatın anlamı nedir?” diye sorarken bazen bir yol gösterici ararız. Bu yol göstericiyi şu anda bu yazıyı okuyarak bu yazıda arıyorsunuz, ama çok heyecanlanmayın, biz de size yol göstermeyeceğiz. Haşa, ne haddimize! Felsefe düşünürlerinin, psikologların, sanatçıların ve edebiyat alanında çalışanların yüzyıllardır cevabını arayıp da bulamadığı bu mühim sorunun yanıtını biz veremeyiz. Ama belki yorgun ruhlarımıza bir teselli olarak Birkaç kelime bir araya getirdik.

   Platon’a göre: Platon, bilginin insanı erdeme ulaştıran en önemli araç olduğuna inanıyordu.

   Aristo’ya göre: Aristo’ya göre ise, insanı diğer varlıklardan ayıran bir etik yaklaşımı olmalıydı, çünkü Aristo’nun öğretisinde insan, “mantıklı (rasyonel)” bir varlıktı. Aristo, bu etik değerlerin de insanı iyi olmaya yönlendireceğine inanıyordu. Yani, Aristo’ya göre insan hayatının nihai amacının “İyi olmak.” olduğunu söyleyebiliriz.

   Kant’ın anlayışı toplumu bir arada tutan ve optimal düzeyde geçinmeyi sağlayan bir ahlaki anlayışa bağlıdır: “Sana nasıl davranılmasını istiyorsan, başkalarına öyle davran.”

   Alfred Adler‘e göre yaşamın anlamı: yaşam bütününe katkıda bulunmaktır. Yalnızca tek bir insan için anlam taşıyan bir sözcük aslında anlamsız olur. Her insan önemli biri olmayı amaç edinir.

   Amaçsız bir hayat yaşayanlar, Önünde birkaç sıfırla determinist yasalara tabidirler ve hayatın kendilerine biçtiği rolü oynamak zorundadır.

  İnsana yücelik ve aşağılık bahşeden yine amaçlardır, yüce amaçlarla yolculuk yapmayı beceremeyenler Çok basit araçların da aracı olmaya mahkûmdur.

   Beşeriyet Hayatın amacını rıza-i İlahiye matuf ise burada hak, adalet, Erdemler, özgürlük ve insana yakışır, bir yaşam söz konusu iken, sahibine de şeref bahşeder, Aksi durumda, Kölelik Zillet, Rezalet, Nedamet ve şerefsizlik gibi kara kaderin sahibi olmaya mahkum olur.

  Doğu’nun tasvirinde İlim Nur iken, Batı’nın zihindeki ilim Fiziki tasvirden ibarettir.! Oysa Madde, Mana ile anlam kazanır.!

   Manada sonsuz Aydınlık, Aşk ve ümit vardır,

   Maddede Aşk basit, Ümit de mahduttur.

   Vesilede hareket ve hız vardır, Manada Rıza ve  amaç gizlidir.

   Mesafelerde araçlar sınırlı ve çeşitlidir ama Manada Amaçlar tek çeşittir, Net ve sınırsızdır.!

   Araçlarda amaçlar Sınırlı, basit ve yüzeyseldir,

   Manada amaç Sınırsız, Derin ve geniş anlamlıdır.

   Sıfatlar Mana ile tanımlanırsa Sınırsızlık ve ölümsüzlük sahibi Olurlar. Aksi halde sıfatlar tek başına fani kalmanın esiri olmaya mahkûmdur.

   Madde manaya her zaman muhtaç ve esirdir, Mana maddenin Mutlak özgür Ruhudur.

   Madde boyutludur, Manayı kuşatamaz, Ama mana bütün maddeyi ve ötesini de kuşatır.

   Maddenin içinde kopan fırtınalar sadece Mananın Kemal ve derinliğini ifade etmektir. Proton ve nötronların birbirini kovalaması maddenin olmazsa olmaz ilkesidir.

   Mana Nur üstüne Nur iken, madde bu Nur’un gölgesinin gölgesidir.!

   Madde kandırır, Ama, Mana barındırır,

   Her şey İnsan için, İken, İnsan da Allah için olduğu zaman gerçek manayı ifade eder ve böylece yaratılış amacına uygun bir fıtratla yaşaması hayata rahmet, bereket ve tat katar. Aksi halde eşyaya hüküm etme kabiliyet ve iradesi olan tek varlık olmanın kibir ve gururu ile müşkülperest ve korkunç pratiklere sahip vahşi doğadaki hayvanlardan da korkunç bir misyonun canlısı olarak her saniyesi eziyet ve zulüm olan bir hayatın müdavimi olur.

   Nasıl ki, bir elma ağacı sabit yasaları ile amacına uygun hayatımıza hizmet ediyorsa İnsanın dışındaki tüm varlık mahiyeti insanlarca bilindiği için bu mahiyete uygun tasarruf edebiliyor, İnsanın dışındaki varlıklar insanın mahiyetine vakıf değildir.

  Yaratılan tüm varlıklar insana boyun eğmişse, İnsana bahşedilen irade O’nu varlığın gerçek sahibine karşı isyan veya itaat tercihi amaca uygun bir hayatın da imtihanın esprisi ile tercihler bütünlüğünün özgürlüğü de bu espride açıkça izah edilmiştir.

   Tercihler bütünlüğünde hakikatte sadece iki seçenek vardır, Ya maddenin köleliği, ya da Mananın özgürlüğü, Ölümsüzlük madde ile hayatı devam ettirip, manada ölümsüzlüğe kanat çırpmaktır.

   Kölelik ve özgürlük salt söylemlerle ifade edilirse gölge oyunları olmaya mahkumdur, Hayatın pratikleri bu kavramların şaşmaz dramı ve şahitleridir.!

   Amaç ve araçlar örtüşmek zorundadır, Aksi halde amaçlara ters düşecek araçlar zamanla amacı da bozar, Ekseninden kaydırır ve kokuşmuşluk üretirler.

   Küfrün merdiveni ile İslam’ın damına çıkılmaz. Bu İslami mantalitede böyledir, Ancak Makyavelist ve faşist bir mantık hakimiyetinde “Amaca ulaşmak için her yol meşrudur” mantığı bu kokuşmuşluğun ve zulmün en bariz ifadesidir.

   İnsanı fıtratına uygun bir eğitimden geçirerek Adalet temelinde  insanca yaşam koşulları, Fırsat eşitliği ve imkanları sunulmazsa Güçlüler gezegenin en korkunç ve acımasız yaratığı olur.! Güçten düşürülmüş Mustezaflar ise alışılmış çaresizliğin biçare köleleri olurlar.

    Bilişim; Ahlakla aynı paralelde gelişmedi, Sonuçta araçlarla amaçların Anarşisi yaşanıyor, Araçların da aracı olmak bu haliyle mümkündür.

    Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç(ra) dinleyelim,

   “ Bu din putlarla savaşmak için geldiği halde şimdi put üretiyor.”

   Evet Aliya’nın belirttiği gibi çağımızda insanlar artık taştan, tahtadan tunç ve metalden yapılan heykel ve totemlere tapmıyor, Daha çağdaş ve modern etten, kemikten, kağıttan putlar var.

   Bernard Russel’ın dediği gibi “Tapmasına herkes tapar önemli olan neye tapıldığıdır.”

   Çünkü tapmak bir sabit bir duygudur ve tatmin edilmesi gerekir. Bu tatminkarlığı yaşamayan bireyler mutsuz oldukları gibi hayatın tatsız ve tuzsuz sakinleri olmaları kaçınılmazdır.

   Prof Allex carrel “İnsan Oksijen kadar İmana muhtaçtır.”

   Oksijen bedenin enerjisi için nasıl gerekli ve zaruri ise İman da Ruhun yaşaması için bir o kadar gerekli ve zaruridir.

   “İnsanların büyük ve muhteşem eseri bir amaçla yaşamayı bilmektir.”(Montagine)

   Biz insanlar çok tuhaf yaratıklarız, ahlaki değerlerimizin rengini bukalemun gibi çevremizdekilere bakarak seçiyoruz. Bu haliyle insanların imanı varsa büyük çoğunluğunun tahkiki imandan uzak ve taklidi imandır, Bu bütün inanç guruplarında değişmeyen bir hakikattir.

   Nitekim Sosyolojinin babası İbn-İ Haldun “Onlar biyolojik olarak sizin çocuklarınız olsa da ,hakikatte yaşadıkları çevrenin ve alışkanlıklarının çocuklarıdır.”

   Kimi bu duygularını Alemlerin rabbi eşyanın mutlak sahibi Allah ile tatmin, teselli ve terbiye ederken, Kimi de bu itikadi ve manevi tatmin karlığı kendi eliyle ve kudretiyle oluşturduğu Arabası, Makamı, Güzel bir malikânede, Omuzundaki rütbelerinde, ve sayamayacağımız eşya ve imkanlarda tatmin etmeyi deniyor.

   Nitekim İmam Hüseyin(as) bir Puthanenin önünden geçerken yanındakiler bu put haneye bir taş atması istenir İmam(as) “TAŞINIZ VARSA CANLI PUTLARA ATINIZ”

   Modern çağda şehvet ve nefse esir olanların da putperestlikten eksik kalan yanı yoktur. Bunu idrak etmek için fazla zeki olmaya da gerek yoktur.

   Hallacı Mansur(ra) dediği gibi “Siz nerede Muhammed(sav) nerede?, Yüz firavunu hırkanın içine sakladınız, İki yüz hileyle.”

    Araçlar, amaçlara hizmet etmeyecekse sadece serseri amaçlar üretirler. Bundan dolayı medeniyet ve Modernizm farklı kavramlar olup hedefleri de farklıdır. Bu farklılığı doğru okuyamayanlar yanlış sonuçların da kurbanıdırlar. Batı bize endüstriyel yüzünü kara kaplı geçmişiyle karıştırarak 3.dünyada iğdiş ve manipülasyon ile mutasyona uğramış hayranlar üretebildi.

  Aliya İzzetbegoviç (ra) dediği gibi Din ve Bilimin alanları farklıdır bunlar arasında kısmi ilişkiler olsa bile  bunları birbiri adına konuşturursanız bu alanda iki hurafe üretmiş olursunuz.”
  Sonuçta Din İnsana Kendini bilmeyi öğretirken; Bilim Dünyayı öğretir. Din İnsana nasıl düşünmesi gerektiğini, Bilim nasıl tüketmesi gerektiğini anlatır.

     Nobel ödüllü Bilim adamı Prof.Allex Carrel’i dinleyelim.

   “Bize; Ahlak, Zeka, Sağlık, Sinir dengesi, Saygı, Sevgi. sadakat, Vicdan rahatlığı, Acıma duygusu, Güven ve huzur verecek olan şeyler mekanik, Fizik ve Kimyevi ilimler değildir.!”

   Sonuç:

    İnsanlar şahane arabalara ve uçaklara binmekle, Şahane Evlerin sahibi olmakla, Firavun makamları ve yetkisiyle büyümüzler, Ancak Büyük bir idealden ilham aldıkları ve geniş ufuklara baktıkları zaman büyürler. Hiç şüphesiz yaşayış tarzımız akıl sağlığımız için yeterli sebeptir. Adl-i İlahide bile Beşer akılı nispetinde bir sorguya tabi tutulacaktır.

     Hayat  Eşreften, Esfele, dikey ve düşeyin yolculuğu ile  bu geometride seyreder. Bu geometrinin her zerresi ve her tarafı çok ince bir hesaba tabi ise bizler de bu araçların ritmiğine uygun bir amaca tabi olmamız kaçınılmazdır, Aklı bu yönde kollamak ve kullanmak zorundayız. Vesselam.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir