ASABİYET BİR HASTALIKTIR.
“O'nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de: Gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (Rum, 30/22)
“Arap’ın, Arap olmayana üstünlüğü yoktur, Ancak takva hariç.”(Hz. Muhammed sav)
Milliyetçilik hayatınızda tanımadığımız insanlardan nefret etmekten başka bir şey öğretmez, Kişiyi durup durduğu yerde hak etmedikleriyle övünüp durur.
Irkçılık toplum bünyesindeki ciddi hastalığın keskin bir belirtisidir. Özellikle dini inancın yitirildiği veya zayıfladığı-bozulduğu durumlarda oluşur. Manevi değer ve sembollerin etkisizleştirildiği ortamlarda insan maddi dinamikleri kutsallaştırma eğilimi gösterir. Manevi değer yokluğunu ve tatminsizlik boşluğunu doyurma amacıyla manevi alan duyguları, diğer alana kayma gösterecektir.
Bu ise insanın, Yöneldiği maddi dinamiklerin veya varlıkların kutsanması sonucuna götürmektedir.
Böylece ırkçılık bir üst anlam eşliğinde manevi değerlerin zayıfladığı ortamda yer yer manevi değerlere karşı tez olarak şekillenir. Eski bürokratlardan Lord Lothian’ın 1938 yıllarında söylediği doğruydu. “Dinin gerilemesi ahlâk ve dinî esasların değerini yitirmesi sonucunda milliyetçilik ve ırkçılık kefesi ağır basmaya başladı.”
Irkçılık, Kan davası, her türlü asabiyeti ayakları altında ezen bir peygamberin ayakları altından alıp, Peygamber ayağı değmiştir kutsaldır diye, Bu söyleme tuhaf anlamlar yükleyen bir ümmettin tuhaf fertleri olduk..!!Üstünlüğün ölçüsüne ırk elbisesi giydirdik.
İşte bu yüzden ümmet söylemlerimiz karşılığını bulmuyor.!
İşte bu yüzden kemiyet keyfiyet dengesi bozuluyor.
İşte bu yüzden bu ümmet kavramı sınırları aşıp enternasyonal olamıyor.
İşte bu yüzden empatiyi unuttuk, Dünyayı kendi mikrokosmozumuzdan okuyoruz.
İşte bu yüzden hep kırılmaya müsait dallar oluverdik.
İşte bu yüzden duyarsızlığı Ahlak edindik.
İşte bu yüzden iplerimizi İT’ler göğüsledi.
İşte bu yüzden El-Emin olarak tarihe damga vuran bir peygamberin yüzsüz ve itibarsız üniteleri olduk.
İşte bu yüzden zalime yaklaştık, Mazlumdan uzaklaştık.
İşte bu şekilde zulmü meşrulaştırdık,
İşte bu yüzden Adaleti ayakta tutan değil, Adaveti esas aldık.
İşte bu yüzden akletmeyi bırakıp, Akılsızlığın ahmakları olduk ve Şükrün haksız Şakirleri olduk.
İşte bu yüzden Hurafeler üzerinden Nifakın iki yüzlü müdavimleri olduk.
Çelişkiyi fark ettik, amma ölünce amma bitince, amma gidince…
Bu konu Hz. Hüseyin(as) oğlu Büyük İnsan Hz. İmam Zeynel Abidin(as) soruldu Şu muhteşem cevabı vermiştir.
“Kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık değildir, Irkçılık ; Kendi kavminin kötülerini başka kavimlerin iyilerinden üstün görmesi ve Zulümde kendi kavmine yardım etmesidir.”
İstibdat”, “Irkçılık” ve “Sınıflaşma” gibi unsurlar “modern cehaletin” ürünü olup İslam’a sonradan sokulmuştur. (Ali Şeriati ra)
Büyük İnsan Allame Muhammed Hüseyin Fadlullah ra dinleyelim
“Direniş, toprak ve vatandan önce insan içindir. Çünkü üzerinde insanın horlandığı, aşağılandığı, kul haline getirildiği toprağın hiçbir değeri yoktur. İnsanın, üzerinde her türlü düşman saldırısına maruz kaldığı bir vatanın hiçbir kıymeti yoktur.”
Büyük Usta Ali Şeriati ra)dinleyelim,
“…Ne bizi bilen ne de bizim bildiğimiz insanlara karşı savaşlara sürüklediler bizi. Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmeye zorlandık,”
İslâm ülkelerinde boy veren bu ırkçılık iki fonksiyon icra etmiştir: Tefrika ve inkâr. Burada ırkçılık birilerinin adına bölücülük ve inkâr aracıdır. Diğer şıkkıyla İmparatorluğun dağılmasıyla yapılanan yeni ülkelerde oluşan ırkçılık organizeleri maksat üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir; yani batı hümanizmasında olduğu gibi insanı-milleti kutsamak değil bütün kurumlarıyla dini hayattan elimine etmek suretiyle yerine ikame olmaktır. Dinin etkisinin azaldığı ortamda baş gösterip, kutsala rağmen bir nevi kutsalcılık oluşumu olmuştur. Arap ülkelerinde Hz. Muhammed (sav) Araplarla Acemler arasında fark görmediği ve dini temsil ettiği için, buna karşılık Ebucehil bayraklaştırıldı.
Peygamber(sav) vefat ettiği gün ilk iş “İnnemel Mü’minıne Ihvetun” ayetinin içini boşaltarak Din Kardeşliğinin verdiği Tevhidi güç dinamiklerini kesmeye başladık ve Farkında olmadan Alman hitlerinin faşist öğretilerinin akidemize katarak bu şekilde şeytana gönüllü kurbanlar verdik.
Peygamberin ayakları altına aldığı ASABİYETİ peygamber ayağı değmiştir, Mübarektir deyip Gavs ve pirlerin himmetiyle Zulümle Kan,para ve makama çeviren ustalar ötede nasıl hesap verecekler merak ediyoruz.
Büyük Usta Ali Şeriati(ra) dinleyelim
“İnsanları uyuşturan büyüleyen iradelerini ellerinden alan toplumu soy ve sınıf esaslarına göre yapılandıran, hatta tanrıları bile Milli ölçülere göre belirleyen Din’in karşısındaki her şey Hak Dindir”
Mısır'da Arapçılık "Biz firavunun çocuklarıyız" tezi çevresinde şekilleniyordu. İran’da Fas milliyetçiliği Ateşperest’lik ve zerdüştlükle kendini bulurken, Türkiye'de ise en yakın önderler eşliğinde "biz Türk’üz, Kâbe’miz Turandır bizim" sloganlarıyla Cengiz'ler ve Hülagu'lara yönelererek, Allah ve peygamberlerin yol göstericiliğini bir tarafa bırakarak Dişi Kurt Asena’nın yol göstericiline özendik, İşte bundan dolayı Ümmet söylemlerimiz Faşist kavramlarının esiri oldu, "Ne mutlu Türküm diyene" “ Kabe Arab’ın olsun bize Çankaya yeter “”Bir Türk dünyaya bedeldir””Ya sev ya terket” söylemleri üzerinden erdemliliğin temel ilkesi şeklinde dün doğru giydiğimiz elbiseyi ters giyerek formülleştirilmiştir. . Yani işi kitabına uydurdular.
İşte o gün Monarşiyi hilafet diye yutturduklarını da, kaybederek tüm dünyadaki Sosyal hayatın Hakimiyetini Allah’tan alarak ırkçılara verdik ve ırkçılığın bir Ünitesi, oyuncağı olduk.
İmam Sadık (as) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:
"Resulullah (sav) şöyle buyurdu: "Kimin kalbinde bir hardal tanesi kadar olsun asabiyet (tarafgirlik, ırkçılık) var¬sa, Allah onu kıyamet günü cahiliyet Araplarıyla bir arada haşr edecektir."!
İslam dünyasının helaketini oluşturan temel faktör monarşi ‘ye İslam üzerinden meşruiyet kılıfını giydirdiler.ve içi boşaltılmış afyon etkisinde bir niteliğin ilk öncüsü tarihte Muaviye diye bilinen birinin üzerinden ilk gayri kabil kazıklı bir meşruiyet uygulayarak işe başladılar.
Bu lanetli uygulamayı birkaç istisna dışında din dışı bir gelenek olarak utanmadan küresel dünyada yaşatıyorlar.
M.Kemalin Fikir babası, Mahmut Esat Bozkurt’u dinleyelim,
“Türk bu ülkenin yegane efendisi yegane sahibidir, Saf Türk olmayanların bu memlekette tek hakları vardır hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı, dost ve düşman, hatta dağlar bunu böyle bilsinler.”
Osmanlıdan sonra cumhuriyetin ateist ve ırkçı babasıdır.
Beşeriyet 19.yy.da tüm dünyada yayılan ulus ve ırk virüsüne bulaştığı gün Tevhidi bütünlüğü kaybetti, Üstünlük ölçüleri Takvanın aleyhine ve ırktan yana ağır bastı ve adalet terazisi kalibrasyonu kaybetti. İnsanlar için Adaletin çekiçleri Tevhidi birliğin aleyhine, ırkların lehine vurmaya başladı.
Adamın birinin oğlu olmuş, Hoca sormuş, Allah bağışlasın çocuğa ne isim verdin, Adam cevaben OĞUZ ismi verdik, Hoca; Daha anlamlı güzel bir isim verseydiniz olmaz mıydı?
Adam; Olur mu hocam Kur’an’dan isim verdik, Hoca nasıl yani? Adam; Hocam Kur’an’da OĞUZUBİLLAHİMEŞŞEYTANİRRECİM diyor ya; (adı gayri ihtiyari Oğuz olanlardan gayri ihtiyariözür dileriz)
Ne diyelim cehalet başa bela, Gazali(ra) gibi Alimlerin yenemediği kahramanlar cahillerdi.
Peygamberin risaleti Yerine; Oğuz’un hurafe ve destanlarını koyarsanız olacağı budur.
Allah yerine Tengri kavramını koyduğumuz gün Tevhidi birliği kaybettik zira kainatta tanrılık müessesi yoktur, Sadece Mevcudatta hükmeden “Allah” vardır.
Ezan Tevhidi birliğin en bariz telafuzudur, aksi halde Arap lisanına atfedilen bir ayrıcalık hiç değildir.
Bu Tengri işinin asıl mimarı Yahudi asıllı Dr.Reşit Galip’tir.
Bu birliğe ilk darbeyi koca imparatorluk küllerinden çıkan evlatları “Tengri Uludur” söylemi üzerinden vurdu.
Şüphesiz tüm dünyada ulus ırkçılığı denen lanet mantalite ortaya çıktığında Şairler, Edebiyatçılar, Tarihçiler, Sosyologlar,
kısaca mürekkep yalayanların büyük çoğunluğu bu lanetin gönüllü kalemşörleri oldular, Aykırı olanlar ise ihanetle suçlanarak itlaf edildiler.
Büyük usta Tolstoy’u dinleyelim,
“Bil ki yaşadıklarınla değil, yaşattıklarınla anılırsın, ve unutma ne yaşattıysa elbet bir gün o’nu yaşarsın”
Büyük usta Mevlana(ra)dinleyelim,
“Allah yarına bırakır, âmâ yanına bırakmaz”
Ters giydiğimiz ceketin bize dar gelebileceğini, Başkalarını güldürecek ve bizi ısıtmayacak ceketlerle tiyatroyu renklendirmeye çalıştık.
Daha dün Beraber aynı dinin ve idealin çekiçleri iken, Çanakkale’de, İzmir’de Akdeniz’de, Erzurum’da, Urfa’da, Maraş’ta, Sivas’ta beraber omuz omuza kardeşçe Sömürgeci istilaya karşı savaştığımız İzmir’e İlk bayrağı diken Erganili Kürt Reşo ve Çanakkale’deki Diyarbakırlı Kürt Maho, Sarıkamış’ta donan Kürt Abdo ve Ramo’nun, Urfa’daki İbo’yu da katarak Çocuklarına ve bu kardeşlerimize bir anda Hain, terörist, Ölüsü dirisinden iyidir’ diyerek onları mundar, kendimizi ise şehit ve şahit olarak tanıtmaya başladığımız gün Kutsallarımızı, Tevhidi birliği ve ümmet olma şerefini kaybettik ve şeytan ruhumuza hulul etti. Gücü ve Demiri tek başına bırakarak Mizan ve Kitap’ın ölçüp hüküm etmediği zaman zulüm insanlığın yakasını bırakmayacaktır mantığını da kaybettik.
Ülkenin mimarlarından M.Kemal fikirlerini gizlemeden “Biz İlhamı göklerden değil direk bilim ve fenden alacağız” deyip bilim ve Fen’in insana amaç üretemeyeceğini keşke birileri hatırlatsaydı. Bakın bilim ve Fen’in çocukları Halepçe,Hiroşima ve Nakazaki bir bilim ve Fen düğmesi ile ne hale soktular.
Büyük hatip Çiçero’nun İfade ettiği gibi “Diktiğiniz çarmıhlarla belki adaleti zorla ayakta tutabilirsiniz ama ahlaki değerler çöktüğünde ülkeyi yönetemezsiniz ”önermesi ile 21.YY.da İnsan Denen bu meçhul Kitabı ile Nobel ödülüne layık görülen Prof.Allex Carrel “Toplumları çökerten maddiyat değil ahlaksızlıktır” ifadesi bugün dünyada 52 noktada devam eden savaş kan zülüm ve katliamların biricik sebebi siyasetin başındaki ahlaksızlar gezegenimizi ne hale soktular bunu görmek fazla zor olmasa gerek. !
Irkçılık ve Ulusalcılık yazılı Metinlerden temizlenebilir, âmâ bu temizlik beyinlerdeki İnsan kavramı ile kuşatılmadıkça kuru temizlik olmaya mahkumdur.! İnsan kavramını beşer kavramı ile takas ettiğimiz gün; Sefalet, Rezalet, Hezimet ve mundarlığın muhatabı olduk.!
Bu üç fenomen kimileri için mutluluk kaynağı, Kimileri için de kara kaderin mutsuzluk pınarı oluverdi..!
Kutsal kitabımızda geçen İbrahim’in Milleti olarak ifade edilen Tevhidi birliği ulus ve ırk kavramı ile değiştirip, iğdiş ederek işi kitabına uydurduk.
Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
(Ömer Hayyam)
Asabiyetini yüksek bir ihlasla yerle bir edip, Üstünlüğün ölçüsünü takvada arayan ve bu Tevhidi bilinci fikir edinen ve bu bilince uyumlu hayatı yaşamaya gayret edenlere selam olsun.!
İlk Yorumu Siz Yapın