BARIŞI BECERMEK ZORUNDAYIZ..
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın, Parçalanıp ayrılmayın”(Ali imran 103)
İnsanların farklı renklerde olması farklı diller konuşması ve farklı inanç, itikatlara sahip olmaları, Farklı şehir ve evlerde doğup büyümesi hiçbir zaman ortak akıl üretmesine engel olmamalıdır ve beşeriyetin sulh içinde İnsanca yaşamasına engel olmamalıdır.
Peygamber, Medine’ye hicret edildikten sonra Ensar ile muhacirleri kardeş ilan ederek ve Medine’de yaşayan diğer dinlere mensup insanlarla Medine sözleşmesini 622 de imzalayarak barış toplumu kurdu.Bu sözleşme çağdaş dünyada Siyasal anlamda ve federatif yönetimlerde İlke olarak benimseniyor.
Yukarıdaki ayet peygamber sonrası ümmetin Sınıf, kutup, hizip, parti, mezhep meşrep, Grup ve fırkalara ayrılmaması konusunda bütün bir ümmetin referansı iken önce dinlerini parça parça ettiler ve sonra ümmet kavramını parçalayıp ayırdılar, Allah’ın ipi gökten yere inen Kitap, Pratiklerinde ise Peygamber ve Peygamber evinde yetişen çiçekler ve selametin gemileri olan Ehl-i beytttir.
-Uhud Savaşı’nda yaralanıp dişi kırılınca, müşriklere beddua etmesini isteyenlere şöyle demiştir:
“Ben lânetçi olarak gönderilmedim. Ya Rab! Kavmime hidâyet nasip et, çünkü onlar bilmiyorlar.”(Buhari, Enbiya, 37)
-Merhametli oluşu da onun barışçıl yanına işaret eder. Efendimiz şöyle demiştir:
“Yerdekilere merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Tirmizî, Birr, 16)
Kelime olarak barış anlamına gelen İslâm, huzur ve barış dolu bir hayatı insanlara sunmak için indirilmiş bir dindir. İslâm’da olduğu gibi diğer ilahî dinlerde de sevgi, merhamet ve barış teşvik edilmiş; zorbalık, zulüm, şiddet ve terör benzeri hareketler yasaklanmıştır. Çükü dinlerin yayılması, taraftar bulması ve öğretilerinin kabul görmesi barışın devamına bağlıdır. Barışın olmadığı yerde dinler gelişme gösteremez.
İslamiyet, inanan-inanmayan ayrımı yapmadan insan hayatının kutsallığını kabul etmiş ve hiçbir insanın haksız şekilde öldürülmesine müsaade etmemiştir.
Nitekim Yüce Allah, haksız şekilde bir kişiyi öldürenin sanki bütün insanları öldürmüş gibi olacağını, bir kişinin hayatını kurtaranında sanki bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olacağını bildirmiştir. Buna göre her bir fert, başkasının hayatını kutsal kabul edip onu korumaya çalışmakla yükümlüdür.
“Sizi öldürmeye gelen sizde dirilsin”(Hz.Muhammed sav)
“Savaş Ulusların hayvanca var oluş durumudur, Barış ise insanların var oluş durumudur.”(Emanuel Kant)
“En Haksız barışı en adil savaşa tercih ederim”(Çiçero)
“Kumarbazlar daha büyük bir savaş için barışı imzalarlar”(Yojimbo)
Ortak akıl ise bu kâinatın asıl sahipleri bizler değiliz bu hayatı ve gerekli olan yaşam şartlarını biri bize hazır sunmuş ise; Bu biri kimine göre tabiat ana, Kimine göre ise Kadir-i Mutlak, Malik-i Mutlak Allah’tır.
Tabiat Ana’nın derinliğine inip idrak ve hikmetler diyarına ulaşanlar bu mükemmelliğin mükemmel bir irade ile mümkün olduğunu bu iradenin de
Alim-i Mutlak Allah olduğuna iman ettiği zaman rahmet gözüyle her şeye bakar ve rahmanın sesinin dışında hiçbir sesin gerçekçi olmadığını rahmanın rahmetinin tüm mevcudat üzerinde nasıl tahakkuk ettiğini anlamlandırarak her canlı bir başka güzellik kategorisinde yaratılmıştır sonucu çıkar, ama hepsinin de gerçek sahibi Allah’tır inancı, O’nu Hür, Özgür ve kemale doğru çeker. İşte bundan dolayı Yaratıcı “Müslümanınım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir. Şartını mütemadiyen beşere hatırlatmayı irade etmiştir.
Madem İslam Silm kökünden türüyorsa ve selam; Selamet/barış ise barışı hayata hakim kılmak Müslümanın temel ilkesi olması gerekmiyor mu?
Barış zamanlarında çocuklar anne ve babasını toprağa verirler, oysa savaş zamanlarında anne ve babalar evlatlarını toprağa verirler.
“Savaş Hırsızları yaratır, Barış ise hırsızları asar.”(George Herbert)
Beşeriyetim temel problemi kimi bu kavramın kapsamını bilmiyor, Kimi de bu kavramı kötülükleriyle sahiplenerek fazlasıyla kirletti.
Ruhlar bu itikatla buluşursa Rahman’ın iradesi fert ve toplum üzerine hakim olursa ve devlet felsefesi olarak hayata geçerse dinamik bir sosyoloji toplumu ve sağlıklı bir sosyal psikoloji oluşur ve barış ilkesiyle Ademi merkeziyetçi adalet temelinde bir medeniyetten bahsedilebilir.
Böyle bir toplumdan da Allah’ın Rahmet ‘inin eksik olmayacağı bir hakikattir.
Yanı başındaki insanlarla sağlıklı bir iletişim kuramayanların sonuçta bu iletişimi aksi istikamette kullananlar için bulunmaz birer köle olmak zorundadır.
Yüzyıllarca aynı kaderi paylaşan, Komşusu, Dindaşı, dildaşı, Adaşı, Vatandaşı ile barışık yaşamayı beceremeyenler zalim yöneticilerle barışık yaşamak durumunda kalabilirler, Zalim yöneticisi ile de barışık yaşamayı beceremeyenler, uluslararası vampirlerle barışık yaşamayı deneyeceklerdir.
Sitesi, Komşusu, sokağında, caddesinde, şehrinde, bölgesinde ve ülkesindeki insanlarla barışık yaşamayı beceremeyen bir halk, Ülkesindeki farklı Irk, Ulus, Mezhep, meşrep ve dinlere mensup halklarla ile barışık yaşamayı beceremeyen siyasal iradenin aymazlığı sonucunda; Başkaları gelir zulmünü BAHAR diye yutturacaklar, Namus Tar-u mar, Anne ve babasız çocuklar, Denizleri mezar edinen garipler, Enkazlar da ölen isimsiz bebekler, BAHAR’ların müjdecilerinin Lağımlarını temizleyen muhacir köleler, Aynı çöplükte dolaşan kediler olmak, bunlar için kaçınılmaz bir kader olacaktır.
Hep beraber büyük bir aile olmayı beceremeyenler, Hep beraber köleliğe itiraz edecek zamanı da bulamazlar.
Yüce Allah’ın ikazı “Allah aklını kullanmayanları pisliğe mahkum eder” İfadesi dikkatinizi ne zaman çekecek ? Pisliğe mahkum olanların aklını kullanacak zamanları da olmayacaktır.!
Bu işin fiili sorumlularından önce o toplumun Alim, Aydın ve sorumluluk hissetmesi gereken Şahsiyetleri bu kan zulüm tehcir ve yıkımdan sorumludur.
“Fitne ortaya çıkmaya başlayınca her Alim onu bilir; Ortadan kalkınca da her cahil bilir.!!” (Hasan-ı Basri r.a)
Bu fitneyi Alimlerin daha önce fark etmeleri de onlara ilahi bir sorumluluk yüklemiştir.
Bunun için yüce Allah “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer/9)
Şu itiraflar dikkatte değerdir;
Geçenlerde bir tv de düzgün Türkçesiyle, tespitini anlatan bir Suriyeli vardı, çöp toplayarak geçindiğini anlatıyordu, bir yerde çok önemli bir tespitte bulundu, sosyoloji kitaplarına başlık olabilecek bir kavram “Çöplükte birleştik kavramı”.
Genç şöyle anlattı: “…biz Suriye’de ön yargılı yaşıyorduk, bir birimize ayrım yapmaya başladık, yavaş yavaş arttı, Şii’si iktidar olduğu için kimseyi beğenmiyordu, Sünni’si çoğunluk olduğu için kimseyi beğenmiyordu, Hristiyan’ı zengin olduğu için, Kürdü zaten vatandaş değildi Ecnebi kabul ediliyordu, onlarda doğal olarak buna itiraz ediyordu, Arap’ı başka beğenmiyordu, Türkmen’i başka beğenmiyordu, kimse kimseyi beğenmiyordu, herkes dedikodu yapıp, sosyal medyada küfürleşiyordu, herkes, herkesten uzaklaşıyordu, herkes çok bilmişti, herkes en ahlaklı en dindar en namuslu benim diyordu…şimdi…durum değişti…hepimiz…Gaziantep, çöplüklerinde birleştik…çöp toplarken artık kimse kimseyle tartışmıyor…çöplüğe düşünce birleşmeyi öğrendik…”
Tarihi gerçekler şunu gösteriyor; Rahmette birleşmeyi beceremeyenler ya çöplükte ya da mezarda birleşmeye aday olanlardır.
Bir Toplum için en büyük felaket Kendi gibi düşünmeyeni “ÖTEKİLEŞTİRMEK” gıyabında O’nu Kendi metaforunda yargılayıp dışlamak, oysa; aklı öncelerlerse her zaman ortak müşterekler insan için vardır.
Hangi hayvan, hangi çiçek, hangi bitki, hangi toprak hangi canlı ve cansız yaratık öbürünü Renk, ırk, dil, din Mezhep, meşrebinden dolayı dışladı, hepsi birbiri ile gayet barışık ve uyumlu bir senfonide sadece bize daha güzel bir dünyanın kodları ile yarışırken, bizler de insanlık camiası olarak daha güzel bir İnsan olmak için bu yarışa güzellik katarsak mülkün gerçek sahibine yatılış amacımızın ritmiğine uygun en güzel ifadesi olacaktır.
Ey Üçüncü dünyanın Alim, Aydın, Sorumlu insanları, Mahrum ve Mazlumları Kendi diyarınızda Halklarınızla barışık yaşamayı muhakkak deneyin ve bu deneyin şartlarını olabildiğince zorlayın, Çünkü barışta Rahmet, Niza’da eziyet vardır,
Aksi halde; Başkaları size, Savaşı-Barış, Köleliği-Özgürlük, Kışı da BAHAR diye yutturacaklar ve artık KEŞKE’lerin de kimseye faydası olmayacaktır.
Belki de Nedamet olacak kaçınılmaz en son ifadeler şu ilahi ikazla sonuçlanacaktır.
“Başınıza gelen herhangi bir musibet kendi ellerinizin yaptığınız işler yüzündendir.”(Şura/30)
Yüce Allah mevcut dünya nüfusunun üç katını besleyecek kadar bir alan tahsis etmişse bu dünya hepimize yeter deyip şükür etmek yerine beşeriyet durmadan birbirini boğazlaması pis boğazlığının esaretidir.
Ey Alim ve Aydınlar; Fitnenin örtüsünü kaldırın ki, Bir bütün olarak halk Fitneyi görsün, İşte o gün bahtiyar olmanız belki mümkün olur. Vesselam
İlk Yorumu Siz Yapın