BEN-U SEN…BEN VE BİZ..!
İnsanın BEN demesi cehalet ve Enanyetine yeterli bir sebeptir.
“Kendini yontmayı unutma” der Zeus.
“İnsan, tekrar yücelebilmesi için kendini yeni baştan inşa etmek zorundadır. Ve bu yenileşmeyi ıstırap çekmeden yapamaz. Çünkü o hem mermerdir hem de heykeltıraş. Hakiki biçimini yeniden kazanmak için büyük çekiç darbelerini kendi maddesine indirerek kıvılcımlar çıkaracaktır.”(Alexis Carrel)
Kendini yontmak öyle kolay olmasa gerek, Kişinin her yönüyle eksikliğini ve fazlalığını kabul etmekle başlayan bir yolculuktur, Felaketle başlar nezaketle devam eder, Hayla başlar huyla devam eder, Benlerden kurtulup bizlerle son bulacak uzun ve meşakkatli bir yolculuktur, İmani öğretilerin ışığında yapılmayan bu sanat Eşraf-ı mahlukat olan insani bir prototip üretemez.
Çünkü soyuttan somut bir varlık üretmek sadece aklın üretkenliği ile oluşmaz, His ve duygular iman hakikatleri ile yoğurulmadan önce, çöplerden arındırılarak akla havale edilmelidir.
” Aklım her gün tövbe eder, Nefsim her an tövbemi bozar, arada kalmış biçareyim, İyi ki senin kapın var.” (Mevlana ra)
Hareket yasalarına tabi olan ve bu yasaları idrak edip kamil akıl ile yorumlayabilen tek varlık insan olduğu için ısdırapların aranesı olmaya mahkumdur, akıl ve hissiyatı ile hikmet kapıları aralanabilirse hareket yasalarından fazla etkilenmeden yoluna devam edebilir. Es geçilen her hareket bir sonraki aşamanın çıkmazı olması mümkündür.
İman hakikatleri ile terbiye edilmeyen his ve duygular kum üzerine bina yapmaya benzer. Nitekim batılı Ahlak bilimciler aklın sınırlarını tüm gücüyle zorlamalarına rağmen kamil kimlikler üretemediler,
“Sende kendini beğenmişlik, kibir ve boş gurur olduğu müddetçe, hakikatten uzak, hem de çok uzak kalırsın!
Kov at kendini, beğenmişliğini!
Yak kül et gururunu!
Nefsin sana hükümran olmuş, kır onun hükümranlığını!
Ey her an bir başka renge bürünen sen! Saçının her bir telinin dibinde bir Firavun taşıyan! Sende bir zerrecik olsun benlik (enâniyet) kaldıkça, yüzlerce münafıklık alâmetini taşır durursun!”
(Feridüddin Attar / Mantıku’t-Tayr)
Hz Ali(as)” Allaha yaklaştığımız oranda yalnızlaşırsınız.” Bu yüzden Lain kılıç kafasına indikten sonra ilk sözü” Kâbe’nin Rabbine and olsun ki kurtuldum. “demiştir.
Batılı Psikoloğ, Anatomist ve pedagogların bütün boyutlarıyla inceldiği Hz. Ali(as) hakkında” Bu adam öldürülmeseydi bin yıl yaşayacaktı.” kanaati derin ve kamil bir ruh halinin izahıydı.
Bütün çabası benlerin olmadığı toplum bilimde tarihe mal olacak BİZ’lerin istikbaline feda eden bir şahsiyet hem çağının hemde istikbalde tüm mazlumların sermayesi ve medarı iftiharı bir fizikte iticilik ve çekicilik yasasına sahip olmak mutlak Kemal ile izah edilir oldu.
Mutlak varlıkta yok olan bir ruh, artık kamilen ” Enel Hak” demeye müstehaktır.
Peygamber ikazını bu ümmet Peygamberleri vefat ettiği gün unuttu, “Ali hak ile, Hak Ali ile beraberdir, ta Kevser havuzunun başına kadar birbirlerinden ayrılmazlar” Peygamber vefatından sonra Ali’yi yanlızlaştıran tam da budur. En son hak uğruna bir tek canı vardı O’nu da hak uğruna verdi.
Daha sonra adını tarihin kapısına yazdırdığı, SIDDİK, FARUK VE ZİNNUREYN unvanlarını sildiler yerine Hakkı olmayanlara verdiler.
Peki HAK NEDİR? Kısaca her şeyi yerli yerine bırakmaktır. HAK Sırat’ül müstakimdir, tam da ilahi beyanda ifade edilen “Peygamber ölür veya öldürülürse topuklarınız üzerine gerisin gerisine mi döneceksiniz” Beyanına Muhattap oldular, Belki de Bu ümmet ‘HAKK’IN hakını teslim etmediği için hala beş vakit namazda Sırat-el müstakim’ e muhtaç kaldı. VESSELAM
BEN-U SEN-BEN VE BİZ..
Tarih:Genel
İlk Yorumu Siz Yapın