BİR ALİM’İN İZZETLİ DURUŞU.!
1925 Kıyamında Şeyh Sait efendi ile beraber kıyama kalkan Diyarbakır ili Hani ilçesinin önde gelen Alimlerinden aynı zamanda Hani müftüsü olan Salih bey yakalanıp yargılandıktan sonra kendisine idam kararı verilmiştir.
İdamın tahakkuku için darağacında bulunan kement boynuna takıldığı esnada kendisine son sözün nedir. Diye sorulmuş. Kendisi de şayet aynen benim dediğim şekilde yazarsanız son sözümü söylerim. Demiş. Kendisine soruyu soranlar onun bu şartını kabul edince kendisi de aşağıdaki kasideyi söylemiştir.
Gerçi Enzar-ı Ehibbadan dahi dur olmuşuz;
Rahmeti mevlaya yakaşmakla mesrur olmuşuz;
Hak yolunda müflis-ü hane harap olduksada;
Bu harabiyetle biz ma’nada mamur olmuşuz;
Ehli hakkız korkmayız idamiden berdariden;
Çünkü teyidi ilahi ile mensur olmuşuz;
Hakimi mübtil yedinden madrubin olduksa da;
Emri hakla şer’i ğarra hakkı ifaya memur olmuşuz;
Kul bize zulmen mücazat etse de perva etmeyiz;
Şüphemiz yoktur ki indellahta Me’cur olmuşuz;
Salihim ehl-i salahım dine can kıldım feda;
Lütfi hakla taşneganı abı kevser olmuşuz.
Anlayanlar için;Şeyh Sait ve Arkadaşlarının İdam Fermanları bu Kasidede saklıdır.!
Şeyh Sait ve arkadaşları hilafetin Lağv edilip, yerine Alfabeden Hukuk uygulamaları, Ahlaktan siyasete, Bir bütün olarak tarih ve kültürün tersyüz edilerek batının yaşam tarzı üzerine kurgulanan Bin yıllık bir Kültür İlim ve Bilim tarihini bir gecede katleden,430 sayılı Yasa ile Kur’an’ı 24 Yıl yasaklayan zihniyetin gidişatını fark ederek itiraz eden, Bu Alim ve mücahit arkadaşları gibi sonradan oluşan statükoya itiraz eden yüzlerce Alim ve Aydın’ın akıbeti şeyh Sait’ten farklı olmamıştır.!(….Seyyit Rıza gibiler.)
Şeyh Said Efendi;
“Altmışküsür yaşındayım,
Medresem var,
Talebelerim var,
Kürd dilinde tedrisat yapıyoruz,
Tefsir, kelam İslam fıkıhı, Arap fars dili ve edebiyatı okutuyoruz,
Ticaret yapıyorum,
Kürdüm,
Nakşibendi halidi,
Palevi terikatı mensubuyum,
Yönetimin zalimleştiği kanaati bende oluştu,
öyle düşündüm,
fikrimde anlayışımda akideme göre karşı çıkmak gerekiyordu ve karşı çıktık,bu karşı çıkışım, bana katılanlar, mürüdan, muhibban, devrişan,kürd aşairi,kurd şeyhleri kürd ağa ve beyleri ve tüm kürd münevverleriyle birlikte kıyam ettik.
Ben bu hareketin ne başındayım, Nede hareketin sonundayım,
herkes gibi hareketin bizzat içindeyim”
"Alim felaket gelince görür,Cahil felaket gidince görür" Bu olayda tecessüm etmiştir.
Muhakkak ki, Ölüsünden korkularak mezarı bile saklanan Şeyh Said ve arkadaşlarına bu zulmü reva görenlerin; Şüphesiz Ruhları Muntakim olan Mahkeme-i Kübrada Hakimi ve Şahidi aynı olan, Zerre(Atom) kadar küçük olan günahların tartıldığı Adl-i İlahinin muhatapları için renkli, kalabalık ve Yüksek tepede olan ve ziyaretçi defterlerinin olduğu kabirlerinin faydası olmayacaktır.
Şeyh Sait ve tarihin malum evresinde yaşayan Alim, Aydın ve Mütedeyyin insanların tek suçu gelen felaketi görüp bu felaketi zamanın aktörlerine felaketi ve sonrasını izah edecek çalışmalarını ifade edilmesine bile fırsat verilmedi. Onlar kerhen de olsa isyan cenderesine çekti.
İşte kendi ağzından misyon ve mesajı bu kadar kısa ve Nettir.
“Ne ben Hz. Hüseyin’(as)den daha değerliyim ne de benim Ailem onun ailesinden daha kıymetlidir, Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur, Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslâm içindir.”
(Şehid Şeyh Said ra)
Ahmet Süreyya Örgeevren, 1926’da Şeyh Said olayından sonra Diyarbakır’da kurulan İstiklal Mahkemesinin Başsavcısıydı.ve bu mahkemede görev alanların hiçbiri hukukçu değildi, Bu mahkeme, bilindiği gibi verdiği seri idam kararlarıyla ünlüdür. Mahkemenin kuruluş hirerarşisinde kararlarına itiraz edilemez, kararları nihai ve mutlaktır.
Ahmet Süreyya Örgeevren, 1960’larda Dünya gazetesinde yayınlanan hatıratında, duruşmalar esnasında yaşanan ilginç ve trajik olaylara yer veriyor. “Bir gün mahkemeye karayağız, yiğit bir Kürt genci getirdiler. Hakimler sorguya çekti. Türkçe bilmediği anlaşılınca, hakimler danıştılar ve delikanlının idamına karar verdiler…”
Mahkemenin idam gerekçesi dehşet vericidir: “Türkçe bilmeyen bir kimseden bu memlekete hayır gelmeyeceğinden idamına…” “Hemen o gece çocuğu götürüp astılar” diyor.
Başsavcı, daha sonra bu olayın etkisinden kurtulamadığını anlatıyor:
“Dağ kapı’da Yalova adlı bir otel vardı. Orada kalıyordum. Uyur uyumaz, o Türkçe bilmeyen çocuk rüyama girerek boğazıma sarıldı ve Türkçe, niye beni bıraktın, beni idam ettirdin? diye tehdit etti. Sabaha kadar bu hal iki-üç kere tekrarladı. Deliye dönmüştüm…
Sabahleyin, mahkemeye gittim ve hakim arkadaşlara dedim ki, “Birader,Türkçe bilmeyenleri asarsak tüm Diyarbakırlıları hatta tüm doğuluları asmamız lazım. Biz buraya suçluları cezalandırmaya geldik.” Rüyada başıma gelenleri onlara anlattım. Mazhar Müfit ve Öteki hakimler, ‘sen karışma, bu bizim işimizdir’ dediler. Bende savcılığımı ileri sürdüm, aramızda münakaşa ağız kavgasına kadar ilerledi.
Ben ve onlar şifre ile durumu Ankara’ya bildirdik. Bir hafta sonra şu telgrafı aldım: “Ahmet Süreyya Bey, Diyarbakır İstiklal Mahkemesi Baş Savcısı: “Gayemiz, Kürtlerin ve Kürtçülüğün kafasının ebediyyen ezilmesidir. Hakim arkadaşlarınla anlaş. Gözlerinden öperim.” -Başvekil İsmet İnönü- (Kaynak: Ahmet Süreyya Örgeevren, Hatıralar, Dünya Gazetesi, yazı dizisi, 17 Nisan 1957)( Bu anıları bilahare “Şeyh Sait İsyanı ve Şark İstiklal Mahkemesi “ adıyla kitap olarak da yayınlanmıştır.
Bir sinemada formalite icabı yargılanan ve 11 Şubat İdam’a Mahkum edilip, 29 Haziran 1925 günü Diyarbakır Dağ Kapıda Sıralı kurulan dar ağacına Korkusuzca yürüyerek başı dik ve onurlu 47 yareni ile birlikte bu Alim’in hazırda bulunan Vali ve devlet erkanına son sözü “MAHŞERDE GÖRÜŞÜRÜZ.!!!”
Düzmece olan Mahkemelerdeki Başkan’ın itiraflarında 20 yaşlarında iki metre boyunda bir genci getirdiler ben sorun bakalım suçunu biliyor mu? Genç Türkçe bilmediği için Ana dili Kürtçe ile cevap verince Başkan “Bu ülkede Türkçe bilmeyenlerin yaşama hakkı yoktur.” dedim ve İdam ettirdim. Âmâ sonradan bu genç her gece rüyamda gelip beni boğazladığını görüyorum.” İtirafları her şeyi anlatmıyor mu?
Bu olayı Ancak İmam Zeynel Abidin(as) penceresinden okuyanlar tarih zindanından çıkarak konuşma hakkına sahiptirler ki;
İmam’a ırkçılık nedir? diye sorarlar. “Kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık değildir.
“Irkçılık, kendi kavminin kötülerini başka kavimlerin iyilerinden üstün görmesi ve zulümde kendi kavmine yardım etmesidir.!” Bu ayrıntıya dikkat etmek gerek.
Yukarıdaki kasidenin sahibi İşte bu adamın çocuklarına, Madrabazlar tarafından İşin garip tarafı UTANMADAN bunun ve arkadaşlarının İngiliz ajanı olduğunu İngilizlerin kucağında dillendirdiler, ve ders kitaplarında okuttular.
Ne gariptir onu asanlar İngiliz ajanlarıydı; Ve ona İngiliz’e taraftarı mektup yazmıştı demeleri ..Ne kadar alçakça. Bu 150 belki 200 yıllık bir projenin halkalarıydı;
Yani BOP planının selefi versiyonları. Ne yazık ki, bu memleketin milyonlar evlatlarına bu cellatlığını şirin göstermeyi de başardılar…O İngiliz taraftarı olsaydı zaten asmazdınız asamazdınız, asamazdınız…?! Yine ne gariptir ki Şeyh Said’i Bacanağı olacak “Kasım’ın ihbar ettiğini söylerler.–Dağda –akrabası Şemsettin endişelidir.;–Şeyhim biz bu davada yenilirsek ,askerini eline düşersek bütün malımız mülkümüz talan olur namusumuz ortada kalır.;–Şeyh Said cevap verir .
Şemseddin senin o Namus, Namus dediğin şeyin “Kuran’ın Namusu” yanında benim bu sigaramın külünün kadar kıymeti yoktur…Yüz yıldır Şeyh Said’e Ajan, Hain diyenlerin cesareti varsa Devlet Arşivlerini açsınlar ve orda İfade edilen ve kayıt altına alınan itiraf ve beyanları; Fertlerin Fani, Fikirlerin baki olduğunu okusunlar. İşte o gün kimin ajan kimin vatanperver olduğu bihakkın ortaya çıkacaktır.
Bazı zevatın Kürtler İstiklal savaşında Kuva-i Milliyeye destek vermedi yalanlarını arşivlerden zahmet edip okusunlar ki; İzmir’de İlk Türk bayrağını dağlara dikenin Ergani’li Kürt Reşo olduğunu, Çanakkale’de Kürt Maho’nun kahramanlığını okuyun,
Şeyh Sait ve Doğuda yarenleri neden Ruslara karşı savaşmadı,? diyenlerin arşivlerden “Aslen Kürt asıllı bir subayın Talat Paşa’ya efendim, Asker Soğuk ve açlıktan kırılıyor ne yapalım teklifine verdiği cevapta Soruyu soran subayın da Kürt asıllı olduğunu bilmeden “Bırakın gebersinler Onlar Kürt, Ruslardan daha iyi değildirler” itiraf ve beyanlarını da okusunlar ki 30 bin Milis gücü ile doğu cephesinde savaşan Şeyh Sait ve Said’i Nursi’nin bu cephedeki kahramanlık ve fedakarlıklarını bi zahmet okusunlar, Nitekim Said-i Nursi’nin Ruslara esareti ve bu esaretteki mecrasını resmi kayıtları açıp okusunlar.
Daha sonra bunlar hain ilan edildikleri için resmi kayıtlarda bulamazlarsa bağımsız kaynaklarda arasınlar. Sarı Kamışta Donarak ölenlerin Künyelerine baksınlar Türk mü çok, Arap mı çok, Kürt mü,? Sonuçta Künyelerde çoğunun Kürt Müslüman olacağı bihakkın ortaya çıkacaktır. Bu konu başlı başına araştırma konusudur.
Yanı başımızda vuku bulan başka bir Kerbela olayını hatırlamanız dileklerimizle.
Selam sana Ey Şeyh Sait, Salih bey ve arkadaşları bugün sizi daha doğru okuyup anıyoruz. Mekânınız cennet olsun.!
İlk Yorumu Siz Yapın