DİN ve DÜNYA SAKİNLERİ..
Hristiyanlık ve Yahudilik öğretileri çağın bir bütün olarak hayatın tüm ihtiyaçlarına cevap vermekten uzaktır, kâhinlerin madrabazlıklarının ve bağnazlıkları yoğun olarak yaşadıkları coğrafyalarda onları laikliğe mecbur etmiş olabilir.
“Bugün insan, batı medeniyetinin materyalist, bozuk ve bencil olduğunu müşahede edebilir. Büyük bir çağdaş sosyolog olan Prof. Shandel’in söylediği gibi günümüz dünyası, ev eşyası üretimine çok zaman harcamaktadır. Bu, bugünkü insan felsefesinin aptallığını ve amaçsız teknolojinin saçmalığını göstermektedir. İnsaniyet perverlik o kadar yoldan çıkmış ve materyalizme o kadar bağlı ki bir başka İsa’nın gelmesi gerekli!”(Dr. Ali Şeriati ra)
Materyalizm insan ruhunu ihmal ederek maddeyi katl etti, kapitalizm ise her şeyi tüketimin kapılarına kurban etti. İkisinin de kurbanlarında bize ait mukaddes hiçbir şey yoktu.
Kapitalim belası tüketim kültürü ile aklı da mideye indirmeyi başararak, midenin genişliği himmetine tüketim salakları diye geniş bir taraftar buldu.
Materyalistler RUH’u mikroskobun lamelinde katl etti, kapitalistler ise kilisenin dehlizlerinde papazların sapık vaftiz seansları ve tüketimin meyhanelerinde fabrikalar çarklarının 9.senfonisi eşliğinde kurban ettiler.
Oysa, Müslümanlar için durum Hayata nizamat vermek için inmiş bir kitaba “şuraya karışma, buraya girme, bunu görme ” demek geçersizdir. “Sosyal yaşamı” temelden değiştirmeye yönelmiş bir Kitap’ın elini kolunu bağlayıp okuma-üfleme kitabı haline getirmek bir Müslüman için kabul edilebilir değildir.
Müslümanlar akıl ettikleri dönemlerde, aklı kullandıkları zamanlarda dünya karanlıkta iken, Avrupa’da kadınlar cadı diye yakılıyor, dünya yuvarlak dediği için düşünürleri kilise tarafından aforoz edilip öldürülüyor iken, Müslümanlar ilerliyorlardı.
Müslümanlar Büyük buluşlara imza atıyor, sürekli teknolojik gelişmeler gösteriyorlardı.
Sonra okunacak kitapları kalmadı, rivayet bataklığında, mezhep kavgalarında boğulmaya başladılar.
Üçüncü Abdurrahman devrinde İspanya, dünyanın en büyük ilim ve kültür merkezi durumundaydı. Başta Kurtuba olmak üzere İşbiliye, Gırnata, Şatıbe, Belensiye ve Mürsiye birer ilim ve irfan yuvasıydı Avrupa’da mektep diye bir şey yokken, Endülüs’te mektebler köylere kadar yayılmıştı
Edebiyatta: Mağribi, İbni Baytar, İbni Haddat, İbni Ammar, İbnül—Ebras, İbni Asım vb.
Tıpta: İbni Sinalar,Ebul—Kasım Halef, Fahreddin-i Razi Abbas, ‘et—Ta’ri f isimli cerrahiye ait meşhur eseri vardır. Cerrahi aletlerinin ilk mu’cididir
Astronomide: Ebu Abdillah Muhammed, İbni Rüşt, İbni Samh İbni Salt, , İbni Haldunlar, İbni Rüşt, Farabi, vb.
Kastiyla kralı Ferdinand, 1235’te Kurtuba’yı istila ettiğinde, o zaman için dünyanın en büyük şehri olan 1 milyon nüfuslu bu şehri yağmada hiçbir ölçü tanımamış, can ve mal emniyeti va’detmesine rağmen, sözünde durmayıp camileri, mekteb ve medreseleri yıktırmıştır.
Engizisyon Mahkemesi’nin kararıyla Gırnata’da 1.000.000 cilt kitap yakılmıştı. Kardinal Ximenes, 80 bin el yazması eseri bizzat eliyle yakmıştı
Evet insanlık yakıldı Endülüs’te ve insanlık medeniyette bin yıl daha geriye gitti böylece ve bunu Endülüs’ten çok şey öğrenen batı yaptı.
Fransız Prof. Dediği gibi ispanyada 20 kitap getirdik, sanayi devrimi yaptık, kalanları da getirseydik gezegenler arası yolculuk yapmış olacaktık.
Batı İslam’ın küllerinden kendine Hayat verdi, Müslümanlar ise kendi küllerinde boğuldu.
Oysa hak dindeki kulluk, özgürlükten, yüce kudret sevgisinden, Adalet arzusundan, insanî amaçlardan, toplumun Tevhidi birliğinden, adaletin dünyada sürekli hale getirilmesinden ve bütün kötülüklerin yok edilmesinden doğmaktadır.
Kuran’ın takipçileri onunla konuşmayı, ruhunu, fikrini ve sözünü bırakıp, şekline kulluk etmeye başladıkları günden itibaren aklını terk edip kıl üzerinden ümmet olma payesini Milli putlarla takas ederek, Müslümanlar arasında putperestlik yaygınlaşarak, hurafeleri dinin ilkeleri olarak kabul ettirildi,
Bu kabul sultan, Şah, padişah gibi İslam’da olmayan Unvanlar üzerinden Ceberrutların güç ve kuvveti bel’amların himmeti ile başladı ve toplumsal gerileme, fikri donukluk, dini taassup, ilmi, iktisadi ve siyasi gerileme ile karşı karşıya kaldı.
Daha önce Din adına ırk, renk ve sınıfsal kombinasyonlarla istikamet verilen insanlar 19.yy da ulusal üstünlük bir başka renk olarak hayata müdahil oldu, ve sosyal hayat ulusal ateşlerden çıkan alevlerle kendisi dışındaki tüm renk ve kan bağlarını şeytana nispet ederek zül saydılar.
Fazla uzak gitmeye gerek yok, Bu coğrafyada Bir üniversite Prof.luk tezi olarak “Kürtler şeytanın çocuklarıdır.” rezil ve embesil fikir ve önermelerle akademik kariyer yapıp bir zamanlar bu ülkede Bakanlık payesi alan ve bu ülkede yaşayan dindarların hay haline.
Toplum mühendisliği bu madrabazlarla inşa edildiği sürece Ateistler derneğine çok iş düşeceği gibi, Din Afyon, Siyaset ise Adalet, haysiyet ve ahlaktan yoksun olarak kin ve nefret olarak herkesin ahlakına dönüşür.
Dini katl eden bu Sözde Müslümanlar utanmadan ölenlerin cenazesinde mukaddes ve milli mersiyeler yaktılar.
Ortaçağda kanın asaletini zoraki mutasyonlarla olgunlaştırıp büyüten tiranlar Aristokrasinin seçkinleri oldular.
İlmin Şehri İmam Ali(as) dinleyelim, “Davranışları ile bir yere varamayan kimseyi, soyu sopu bir yere ulaştırmaz.”
Geldiğimiz noktada Ahlakın mihengi ırk ve millet, kan ise asaletin ilkesi, Din dünyaya kurban edilmiş, dünyayı mamur edecek öğretilerden oluşan çağdaş putlar sayısal olarak evrimle mutasyona uğradı ve çoğaldı.
Doğuda ise Cezeri’nin, İbni heysim,’in, Cabir ve İbn-i Batuta’nın bilim matematik ve geometrisini saltanat tahtına aykırı bir mantık taşıdığı için zındık ilan ederek hayatın dışına ittiler,
İbn-i Rüşd’ü, oğluyla birlikte Kurtuba Camisinin önünde bağlarlar. Bir hafta, Gelen giden “Zındık!” diye hakaret eder. Kitaplarını toplayarak Kurtuba meydanında yakarlar. Öğrencilerinin yarısından fazlası Hristiyan ve Yahudi’dir. Sözüm ona Müslümanlar, ilmi 1000 yıl önce terk etti…
Akl etmeyi terk eden bir toplum doğal olarak akıllı olanların kölelik ve rehberliğini kabul etmesi kaçınılmaz bir akıbettir.
“Dinini korumak için dünyanı kullanırsan hem dinini, hem dünyanı kazanırsın, Âmâ dünyanı korumak için Dinini kullanırsan ikisini de kaybedersin.” (Hz. Ali as)
İkisini kaybedip, Bunu fark eden Ulusalcı ırkçılar tarihin çarkını geriye çevirerek ataların dinini kutsayarak bir süre de bununla eğlenmeyi denediler.
Bu durumu fark eden iyiler içinse durum,
” İyilerin en büyük musibeti kötülerle geçinmek zorunda kalışlarıdır.”
(Hz. Ali as)
Bendeniz iyilerden olmak için uzun yılar kaybolan insanlığımın kodlarını aradım bulduğum birkaçıyla yaşamayı deniyorum kimi dış faktörler kimi de iç faktörler insan olarak yaşamamın önünde birer handikap olarak duruyor.
idrak ve anlayışım üzerindeki baskılar öze dönüşümüm önünde sıkıntı olmasa da fıtratımdaki insan ile nefsim arasında sıkışmışlık bizi “ İhdinessırat-el sıratel müstakime,sıratel lezzine” mecbur ediyor.
Madrabazlar İyileri anlamaktan ziyade iyileri yargılamayı seçtiler. Ve musibetin müsebbibi olarak iftihar ettiler.
Böyle bir dünyada en saçma kavram toplumun ruh sağlığıdır, Çünkü kokuşan bir hayat çürümüş ruhların eseridir.
İlk Yorumu Siz Yapın