İçeriğe geç

ETME BULMA DÜNYASI…!

      ETME BULMA DÜNYASI…!

   “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.”(Nisa/79)

   Daha ziyade Yahudiler işleri iyi gittiğinde, sağlık, kazanç ve ürünleri iyi olduğunda –kendilerini Allah’ın seçkin kulları olarak gördükleri için– “bu Allah’tan” diyorlar, işler ters giderse bunu da –hâşâ– Hz. Peygamber’in uğursuzluğuna bağlıyor, onun yüzünden böyle olduğunu ileri sürüyorlardı.

   Yaşadığımız hayattın zaman tünelinde gerçekleşen olayları sebep ve sonuçlarını yorumlayabilecek ne zamanımız kalmış ne de aklımız, Çünkü hayatın hızlı akan dalgaları içinde çağdaş medeniyetin nimetleri bize çok şey sundu ama bizden de çok şey almıştır. Hayatımızın imkânlarını zenginleştirerek ruhumuzu fakir ve bir o kadar gafil yapmıştır. Yaptığımız iyilikleri unutmuyoruz, Unuttuğumuz tek şey kötülüklerimizdir.

    Hz Musa bir gün bir yerden geçerken genç birinin, yaşlı birisini döverken gördüler. Ne oluyor, diye sorulunca yaşlı olan:

“Ona karışmayın. Ben babamı burada dövmüştüm. Allah’u Teâlâ da bana bu belayı verdi. Şimdi de oğlum beni aynı yerde dövüyor. Başıma gelen, yaptığımın karşılığıdır. Onu hiç ayıplamayın. Ben kendi yaptığımın cezasını çekiyorum.” demiş.

   Ne demek lazım;? Etme, Bulma dünyası buna derler.

   Peygamber (s.a.v) bir hadiste ” Allah iki şeyin cezasını genelde bu dünyada verir, Biri anne ve babasına asi olan evlat, diğeri de iyiliği inkâr eden insan ve bu iki kesimin ömrü de kısa olur.”

   Hayatın arka planını okuyamadığımız için bazen gelişen olaylara taaccüp eder ve anlam veremeyiz, ama hiçbir olay sebepsiz gelişmez çünkü sebepler yüce Allah’ın mukadderatıdır. ve sünnetidir.

   İçinde hikmet barındırmayan düşünce ve ahlak sistemleri insanlar üzerinde fazla etkili olamadıkları da bir gerçektir.

     Bunun için sebepleri doğru kullanmak da doğru sonuçlarla tarif edilmiştir. Yanlış sebeplere sarılmayı da hem dünya, hem ahiret için hüsrandan saymıştır.

     Sebepleri doğru kullanmayı da yüce Allah kutsal beyanlarla örnek olacak insan olan peygamberlerde tecessüm ettirmiştir.

     Yüce Allah’ın emirlerine muhalif davrananları şu şekilde uyarmıştır.

“Memleketlerin halkları geceleyin uyurken kendilerine azabımızın gelmesinden emin mi oldular”? – A’râf – 97. Ayet

     Yüce Allah’ın emirlerine sırtını dönen kavimlerin de tarihi lanetli ve farklı kıyametlerle yazılmıştır. İbret ve ders almak için Kur’an’ın büyük bir kısmı bu sosyolojik ve tarihi beyanlara ayrılmıştır.

    Empati İslam Literatürü ’nün vazgeçilmez tavsiyesidir. Bunun için peygamber (s.a.v) ” Sizden biriniz Kendisi için sevdiğini Müslüman kardeşiniz için de sevmediği müddetçe tam iman  etmiş sayılmaz”..

    Bu tavsiyeyi diğer din ve inançlarda bulmak meseledir. Bu tavsiye sosyal toplumun dinamiği ve motorudur,. Çağdaş insanın bütün modern imkânlara rağmen, Adalet saraylarını aciz bırakan, Evde, okulda ve sokakta bu dinamiklerin işlevsiz kalmasındandır.

    Sosyal psikolojinin de gıyabında ve icabında teminatıdır…! Empati bazı felsefe ve ahlak bilimciler tarafından tasvip edilmişse de ahiret hayatına imanı içermeyen bu tür tavsiyeler kitapların sayfaları arasında kaybolmuştur. Ve realitede atıl kalmıştır.

    Batılı Bazı Ahlak bilimci Filozoflar “Komşunun ineğini çalmamalıyım çünkü vicdanım el vermez” diye bir salt çözümlemede bulunmuşlarsa da caydırıcı ve tatminkar dayanaklardan yoksun kalmışlardır.

   İşte bunun için Rus Romancı ve Filozof Tolstoy “ Allah’ı Kâinattan çekin her şey meşru olur.” Önermesi Dünyada objektif, Ahiret için ise sübjektif bir dayanak ve caydırıcı noktasını teşkil eder.

   Diğer tüm ahlakbilimcilerin kafa yorduğu ideal Ahlak çabaları sadece objektif bir caydırıcılık taşıdığı için kanunların hâkim olmadığı dehlizler hep suç mekânları olmuştur.

    Ama Hasetten İslam Dini Dünyadaki sınırları aşabilirsin ama ahiret hayatında bu sınırların kayıt altında olduğunu ikinci bir caydırıcı engeline insanları inandırmıştır. İslam’ın idealitesi tam da burada ortaya çıkıyor ki,Asıl suçtan caydırıcı olan, Objektivizm ve sübjektivizmin Dünya ahiretin tarlasıdır eş güdümüdür.

    Bunlara; Vicdan sana hangi güç kudretle sorumluluk yüklemiş deseniz izahta sıkışırlar, Çünkü vicdan ilk fıtrattır O fıtratı da tarif edecek ilim de Resuller’den tebarüz etmiştir.

    Oysa Müslüman filozoflar Peygamber İlhamlarını ele alarak “kendin için istediğin bir şeyi Müslüman kardeşin için de istemedikçe tam iman etmiş sayılmazsınız” diye imanın eksik taraflarını ve kemalini tatminkâr bir şekilde izah etmişlerdir.

    Hayatın davranış ve yaşamını bir bütün olarak Beşer taktının üstünde bir kudrete ve mutlak bir adalete ve Ruhların ölümsüzlüğüne inanmakla doğru orantılıdır.” Tüm İnsanların Ruhları ölümsüzdür, Dürüst olanların Ruhları hem ölümsüz hem de İlahidir”(Sokrates)

    İbn-i Sina (r.a) dinleyelim “Ruhsal bir hayal gücü vardır Bu güç hastalıkları oluşturabileceği gibi  var olan hastalığı da kaldırabilir”. Önermesi çağımızda denekler üzerinde bilimsel olarak ispatlanmıştır.

   Bilim adamı Albert Einstein’ı dinleyeleyim,”İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin ve beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp tekrar geri döndüğünü bilse eminim daha çok dikkatli olurdu.”

   Mevlana (ra) dinleyelim.

   “ALLAH isterse kulun işini mermere geçirir çürük dişini, ALLAH istemese kulun işini lokum  yerken kırar sağlam dişini.”

    Batılı Ahlak bilimciler Hz.Ali(a s) hayatını incelemiş ve bu adam öldürülmeseydi bu ruh haliyle bin yıl yaşardı diye itiraflarda bulunmuşlar. Ruhların da büyüğü küçüğü, Ağırı-Hafifi vardır. Tamamen iman kuvveti ile alakalı bir genişlik ve ağırlıktır.

     İşte bunun için Hz. Ali(as) Bir gün şöyle bir soru sormuş ve cevabı yine kendisi vermiştir Siz benim bu bedenle nasıl bu kadar güçlü olup savaşlarda nice pehlivanları yendiğimi düşündünüz mü? Cevabı yine ondan dinleyelim, “İnsanın İki dünyası vardır Fizik gücünü ruh dünyasından alır” tespiti de Bilimsel olarak teyit edilmiş durumdadır. İşte bunun için “ Hayber kapısını Fizik gücü ile değil, Rahmani bir kuvvetle kaldırdım” demesi durumu çok açık izah etmeye yeter.

 Hayatı bu  İdealite’ye dayandırmazsak İnsan için, Ne  Islah, Ne Cazip, Ne etkileyici, Ne de umut ve ümit kaynağı olabilecektir.

   Fıtratın ritmiğine uymayan her söz ve davranış rahatsızlık kaynağı olarak ruhlarda etki ve tepki oluşturduğu da bir gerçektir. Fıtrat merhametle bezenmiştir bu yüzden merhamet de masumdur uygun mekânlarda ikamet eder.

   İşte bunun için kalpler Allah’ın mekânı kabul edilmiş, işte bunun için kalp kırmak, Kâbe yıkmak kadar bir cürümle eşitlenmiştir.    

   Literatürümüzde geçen “ Kalbi kırmaya bir söz yeter ama kalbi yapmaya ne bir özür ne de bir ömür yeter” denmiştir.

   “Hayat İnanan ve Salih ameller dışında  hiç kimsenin kazanamadığı bir oyundur”(Izzetbegoviç) İşin özeti de budur işte.

     İşte bundan dolayı Tertemiz fıtrata aykırı olan günahların sinirlerde düğümlenmeye sebep olduğunu Zulüm, Cinayet, Kibir, Kıskançlık, İnziva, Kötümserlik gibi bazı kötü ve korkunç sıfatlar halinde tecelli ettiğini okumak mümkündür

Mevlana(ra) dinleyelim.

Kula Bela Gelmez Hak Yazmayınca,

Hak Bela Yazmaz Kul Azmayınca,

Hak Kuldan İntikamı Kul İle Alır,

Din İrfan Bilmeyen Bunu Kul Etti Sanır.!

    Fıtrata uygun yaşamayı becerenlere selam olsun.

   Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir