HATIRLAMAK-HATIRLANMAK
(Bilgelik hayatın kodlarını hikmetle okuyabilmektir.)
İslam dünyasında yetişen nadide Aydın, Aktivist,Lider,Bilge insanların ufku geniş, dünyayı İslam’ın ölümsüz değerleri ifade eden çok nadir insanlardan biri de Şüphesiz Sözde Hümanist Avrupa’nın göbeğinde yetişen Aliya(ra) dır,
Bu tip insanlar Bir coğrafyanın insanı olsalarda ümmetin ortak değerleridir. Yüzyılımızın dava adamları Dr.Ali Şeriati, Muhammed İkbal,Malcolm X ve Aliya(ra) gibi insanlar sahip oldukları geniş ufukları ile her kesimden saygıyı hak etmiş insanlardır. Bize hayatın hikmetlerini hatırlatanları hatırlamak da bizim için bir vefa borcu olmalıdır.
Aliya İzzetbegoviç 8 Ağustos 1925 tarihinde Bosanski Samac kasabasında doğdu. Saraybosna‘da bir Alman lisesinde okudu. Lise yıllarında üstün yetenekleriyle ve İslami konulara ilgisiyle öne çıktı. O dönemde arkadaşlarıyla birlikte dini konuları konuşmak amacıyla Müslüman Gençler Kulübü’nü kurdu.
Kulüp kısa sürede büyüyerek bir yardım derneğine dönüştü. Özellikle 2. Dünya Savaşı zamanında ihtiyaç sahiplerine büyük yardımlar yapıldı. O dönemdeki komünist rejimin ülke yönetimini ele geçirmesiyle dinlerin toplumsal hayattaki yeri giderek azaltıldı. İzetbegoviç, İslami görüşü savunduğundan ve ateizme karşı olduğundan mevcut yönetimin hedefi haline geldi.
Bu sebeple beş yıl hapis cezasına çarptırıldı.
İzetbegoviç’in oğlu bu ortamdan yararlanarak babasının makalelerini bir kitapta toparlayıp, 1983’te “İslami Manifesto” adıyla yayınladı.
Kitabın yayınlanması geniş çapta bir yankı uyandırdı. Mevcut rejim bu gelişmeye tahammül edemeyerek İzetbegoviç’i Avrupa’nın ortasında İslam Cumhuriyeti kurmak istemesiyle suçlayarak, 14 yıl hapis cezasına mahkum edildi. Daha sonra Yargıtay kararıyla hapis cezası 11 yıla indirildi. 1988’de çıkarılan bir afla da serbest bırakıldı.
19 Ekim 2003 tarihinde Saraybosna’da vefat eden Aliya İzzetbegoviç, yaşamı boyunca birçok eser yazdı.
Mazlumun Ölümsüz temeller üzerine bina ettiği bir mücadelenin başarısız olma şansı sıfırdır, Önemli olanı beşeriyeti ademi bir aile olarak algılamak ve hayatı sorgulayan bir akıl ile analiz ederek hayatın dinamik olan sentezini yakalamaktır.
Hümanizmanın felsefi dayanaklarını iyi bilenlerdendi, ve bu felsefi iddiaların makam mevki menfaat ve dini bağnazlıkla birleşince beşeri nasıl da esfelessafiline yuvarladığının fıtri kodlarını Kur’an ve Peygamber mektebinden çok iyi anlamıştı ve pratiklerinde zaten şaşırmayan ve kanaatleri değişmeyen sağlam bir mücadele azmi ile “Zalim zulmünde ısrar ediyorsa ve mazlum da sebatla direniyorsa zafer yakındır.” Mücadele Düsturuna inanan bir Muvahhit ve Aydındı.
Zalimin zulmüne bakarak Allah’ın mazlumu kendi haline bırakmayacağını bilenlerdendi, Çünkü “İnanıyorsanız Üstünsünüz” ilahi düsturunun bir telaffuzdan ziyade pratiklerine yoğunlaşmıştı.
“İman felsefecilerin iddia etiği gibi sadece tanıyış ve bilişten ibaret olsaydı herkesten önce şeytanın Mü’min olması gerekirdi.”(Dr.Ali Şeriati)
Aliya(ra) ile devam edelim,
“Allahsız bir dünya hayal edenler bu enkazın altında kalmaya mahkumdur, Ben olsam Müslüman doğudaki tüm mekteplere
” eleştirel düşünme” dersleri koyardım, Batının aksine doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur.
Otoriter rejiler özgürlükleri baskı altında tutarak sağlıklı uzlaşmaları engelleyerek ve ideolojik ölçütler koyarak yetenekli insanları toplumsal çalışmalardan alı koyup, ikinci plana iterler ve her şeyin kendileri için vasat bir seviyeye indirgemesini sağlarlar.
Bosna Hersek’in Bilge kralı İslam Dünyasının Aydın ve değerli bir şahsiyeti, Kültür gerillası olmakla beraber verdiği fili ve devrimci mücadeleyle saygıyı hakketmiş Bilge, Aydın ve aktivist bir kardeşimizi yad etmek dikeklerimizle lütfen aşağıdaki tespitlerini dikkatle okuyalım. Allah (c.c) gani gani rahmet etsin. Ruhu şad olsun.
“Aliya İzzetbegoviç’ten İslam Dünyasının Özeti;“
Din söz konusu olduğunda, insanları genel olarak inanan ve inanmayanlar olarak ayırırız. Dikkat edelim ki bu ayrım çok sathi ve epey basitçedir.
Bunun içinde en kalabalık olan, üçüncü topluluk eksiktir. O topluluk, kendini inanan sayan ve öyle ifade eden fakat hakikatte öyle olmayan kimseler topluluğudur. Onlar az ya da çok Allah’a ibadet eden, bayramları kutlayan, dinin belli bazı “adet” ve sembollerini yerine getiren fakat onlar korkudan savaş alanından hemen kaçan, ticarette son derece soğukkanlı olarak aldatan, vicdan azabı duymadan başkasının sırtından geçinen, içki içen ve eğlenen, bin sene yaşayacakmış gibi hayatlarını, mallarını ve makamlarını yitirmekten korkan veya kendilerinden güçlü olanlara esirmişçesine yalakalık yapan kimselerdir.
Bu tip insanların belirgin özellikleri korkudur.
Hayat için korku, mal için korku, makam ve mevki için korku. Bir güç sahibi veya hükümetin desteğini kazanmak için çabadır onların yaptıkları. Bütün bu korkular arasında bir tek korku eksiktir: Allah korkusu. Bu ruhla ve böylesine belirsiz ve ikiyüzlü atmosferde kendi nesillerini büyütürler.
Ancak bu üçüncü kitlenin varlığını dikkate aldığımız zaman, dünyada birçok şeyi daha kolay anlamaya başlarız ve neler olduğu ile neden öyle olduğunu anlama imkânına kavuşuruz.
Bugünkü İslam dünyası, içinde gerçek dinin az fakat sözel, şekli dinin çok olduğu dinlerin tipik örneğidir. Hiçbir yerde dine adanmışlık yok-fakat aynı zamanda ve sadece prensip olarak-din kayıtsız olarak öne çıkarılır ancak dinin somut taleplerinin pratikte bu kadar az yerine getirildiği görülmemiştir. İşte bu paradoks, şekil ve içeriğin bu karşıtlık durumu, İslam ülkelerinin çoğundaki vaziyeti açıklayabilir.
Belki bu, iradesiz ve hareketsiz bir durum olmayan, artık uyuşukluktan uzak ancak hakiki yönü ve neticesi olmayan kendine has bir yerde sayma ve zaaf durumundadır.
Bu dünyadaki Kur’an’ın vaziyeti çok plastik bir biçimde durumu yansıtmaktadır. Orada, her evde Kur’an’ı özel, yüksek bir yerde bulacaksınız. O, en iyi hediye olarak kabul edilir, onun için en iyi kağıt kullanılır, insanlar ise bugün bile onun için en iyi kaligrafiyi kullanmak ve onun kapakları ve sayfalarını fantastik süslemelerle çizmekte yarışmaktadır.
Çocuğun ilk okuduğu ve öğrendiği şey Kur’an’dır fakat bütün bunların yanında bu çocukların çok büyük bir bölümü Kur’an’ın gerçek içeriğini ve önemini öğrenmeden büyüyecek ve yaşlanacaktır. Kur’an tartışmasız bir semboldür. Ancak kanun olmaktan çıkmıştır. Halbuki tersi olmalıydı.
Dikkat edin ki Kur’an okunmak yerine, güzel sesle seslendirilip yorumlanmaktadır. Böylece ne Araplar ne de Arap olmayanlar artık onun manasına ulaşmıyorlar ve Kur’an’ın benzersiz melodisinde, artık hiç kimse emredici ve kesin, bazen tatlı tatlı uyaran ve davet eden bazen ise tehdit eden yüksek sesle haykıran fakat her zaman ve yeniden tüm insan hayatının değişmesini talep eden hükümlerini tanıyamamaktadır. ”
Düşünen ve düşündüklerini eyleme döken İnsanlar bunun bedelini ödemeye razı olmuşlardır ve hiçbir zaman özgürlük uğruna çektiklerine fena aleminde bedel biçmezler ve bu insanlar hep tarihe damga vuranlar, Ölümsüz bir hayata inanmışlarsa düşünce ve çabaları da bu minvalde değerli ve ölümsüzdür. Ölümsüzlük diyarına göçen Bilge kralın Ruh’u şad mekanı cennet olsun vesselam
İlk Yorumu Siz Yapın