HAYATIN KENDİSİ YENİDEN DOĞUŞUTUR..!
“O; yaratan, var eden, şekil veren Allah’tır”.Haşr/24
Yaratılan tüm varlıklarda bir simetri ve geometri ile matematik vardır, Beşer bu matematiğin derinliğine indikçe hayranlığı ve hayreti bir o kadar artar, Çünkü mimari çok ince ve dakik bir irade ile tesis edilmiştir. Bugüne kadar hiçbir bilim adamı Allah’ı inkar etmemiştir, Sadece Yağın Mucidi Rus Bilim adam ben Allah’ı mikroskobun altında görmeden inanmam demiş ve fotoğrafına baktık anatomisi tam bir yağ yığınıydı.
“İlim Küçük adamı kibirlendirir, Vasat adamı şaşırtır, Büyük adamı alçak gönüllü yapar.”(Molla Cami ra)
İşte bunun için Sokrates “Yunanlıların beni ayıplamasından korkmasaydım diyecektim hiçbir şey bilmiyorum ”İlmin üçüncü aşamasında hiçbir şey bilmediğini zannedersin ama bilmediğini de bilirsin. Tüm bu ince mimari sonsuz bir irade ve kudrete muhtaçtır.
“Ey iman edenler, size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’a ve Resul’üne icabet edin. Ve bilin ki muhakkak Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz gerçekten O’na götürülüp toplanacaksınız.”Enfal/24 Hayat verecek şey İlahi iradede mimarisinin mutlak ilmi saklı olan İlahi emir ve nehiylerdir.
Tüm varlıkları yaratıp, Onların tabiatına uygun yaşamı da ilham eden, Arıya bal yapmayı ilham eden, Çiçekte şifa üreten, tüm eşyaya belli bir şekil ve ritmik İlham eden Kudret, Sadece insana tüm bunlara hüküm edecek kudreti bahşetmiş ve bahşedilen bu iradeyi de, Kendisi için imtihan konusu yapan tabii ki, gücü, İlmi, Kudreti varlıkları kuşatan Yüce Allah’tır.
İnsan evrenin doğal çerçevesi içinde tüm Aleme karşı güçlü bir konumdadır, Mahiyetini kavrasın, Bilinmezliklerini keşf etsin, ve sonunda egemenliğini kursun diye tüm evren Allah tarafından insanın emrine amade kılınmıştır.
Bu hâkimiyeti kurarken de kendi gücünün Allah’ın kuvvet ve kudreti karşısında da aciz ve zayıflığını da idrak etsin diye muhasebe yeteneği vererek en çok da, Beşeri; Düşünmüyor musunuz? Akıl etmiyor musunuz? noktasında uyarmıştır.!
Sahip olduğumuzun kaynağı muharrik gücü; Sonsuz ve sınırsız bir kudrete dayandığını da mütemadiyen hatırlatmıştır.
Doğanın yasaları keşfedildikçe hayretler uyandırmaya devam ediyor, Bu hayret ve hikmetler bir Mutlak hakime, Bir mimara nasıl muhtaç olmaz.
İnsan hayatı devamlılık ve tükeniş bağlamında evrene egemen yasaların hükmüne tabidir.!
İnsan bir ütopyadan öteye geçmeyen ve hatta ütopyada da, yaşayamayan mevhum bir kuvvete dayanarak evrensel yasalar sistemine kafa tutabilir mi?
En güçlü insan 6 Dakika oksijensiz,6 Gün Su’suz 60 Gün yiyeceksiz yaşayabilme kudretine sahipse bu durumda acizliği ortadayken bu imkânları sınırsız rahmetiyle o’na bahşeden Allah’tan gafil kalması, Eşraf-ı mahlûkat seviyesinden Esfel-i Mahlukat seviyesine indirir.
Kuşlar çocukluk evresenin dışında hiçbir zaman yuvalarında uyumazlar, bizler kuşlar kadar bile uyanık kalamıyoruz. İnsan sürekli uyanık kalacağı günler de olacaktır elbet ama bu uyanıklığın kendisine faydası olmayacaktır.
Ve sapık isabetsiz, beyhude bir Muhasebenin, Matematiğin ve mantığın zavallı bir kurbanı olması kaçınılmazdır.!
Bütün çabalar hayat içindir, Bütün çabalar ölümsüzlük özlemi üzerinde yoğunlaşır, ve nihayet ölüm kimileri için acıların sonu, İnandığı yeni hayatın mutluluğu ile başlar, Kimileri için ise hayatın sonu bildiği ve son bulmasına inanması çekilmez bir ıstıraptır.
Yüce Allah’ın gezegenimizde yaşayan ve hayat yasalarını yaratılanların dışında tesis ettiği değişmeyen yasası “Her canlı ölümü tadacaktır, ”ve başka bir suret ve ortamda yeniden İlahi talimatlarda ifade edilen sadece yeni hayatta karşılaştıkları ve müstahak oldukları bazı pozisyon ve konumları anlamamız için ifadesini bulan değişim ve dönüşümün evrimsel kalıplarıdır.
Kartallar, kuş türleri içinde en uzun yaşayan canlılardandır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır.
Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır. Kartalın yaşı 40′a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir.
Gagası uzunlaşır ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir. Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.
Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal, gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.
Kâinatta her şey tabiatına uygun bir değişim ve dönüşüm yasalarına tabi kılınmış, Varlıklar üzerinde devam eden bu değişim ve dönüşümün çok küçük bir kısım ilmini elde eden akıl sahiplerinin bir kısmı bu hayretler ve derin hikmetleri bir külli iradeye bağlamak yerine, İradeden yoksun ve kendisi bir iradeye muhtaç olan tabiat anaya isnat edenler, farkında olmadan kendi iradelerinin inkârını da kabul etme gafletine düşüyorlar.
Her şeyin bir ölçüye göre yaratıldığını beyan eden ilahi iradenin yaratılıştaki ölçülerini keşfettikçe tabii mutasyon ve tesadüflere hamleden Siyantistler (Bilimperest) gafillerin matematiğinde tesadüflere yer olmadığı halde O’na yer vermeleri bile bilimin kör cephesinde bilimin kurbanları oldukları da bir gerçektir.
Tevhid-i Mufassal kitabında, İmam Sadık (a.s) Buyurdu: “Deysani isimli bir zındık, İmam Sadık’ın (as) yanına gelerek bana Allah’ı ispat et dedi.
O sırada İmam(as)’ın çocuklarından biri, elindeki bir yumurtayla oynuyordu. İmam (as) çocuğa buyurdu ki: “Ey çocuk, yumurtayı bana ver.” Çocuk yumurtayı verdi. İmam (as) adama döndü ve buyurdu: “Ey Deysanî! Bu sağlam bir kaledir. Üzeri kalın bir kabukla örtülmüştür. Bu kalın kabuğun altında da ince bir zar vardır. İnce zarın altında altın renginde akışkan bir tabaka ve gümüş renginde sıvı bir tabaka yer alıyor.
Ne altın rengindeki akışkan madde gümüş rengindeki sıvı maddeye karışıyor, ne de gümüş rengindeki madde altın rengindeki akışkan maddeye karışıyor ve bu durumu da değişmeden devam ediyor. İmam (as) bir süre sukut ettikten sonra Buyurdu; “Tavuk bu yumurtanın üzerinde kanatlarını açarak bir zaman bekledikten sonra gümüş renkte bulunan sıvının içerisinde bir nokta büyüklüğünde kan parçası oluşur. Bu kan zamanla büyüyerek yumurtanın tamamını kaplar ve zamanla sertleşerek civcive dönüşür.
Zındık bu söylenenleri de kabul etti. İmam(as) devam etti: “Öyleyse civcivin oluşumunda gümüş olan yer etkilidir, sarı kısmın (altın sıvının) civcivin oluşumunda hiçbir etkisi yoktur.
Bu civcive, ruh üfürüldüğü andan itibaren rızkının ulaştırılması gerekmektedir. Çünkü Allah-u Teâlâ yarattığı her canlının rızkına kefildir. O zaman civcivin o sağlam kaleden çıkmadan rızkının kendisine ulaştırılması gerekir ki; civciv diğer canlılar gibi değildir. Misal olarak Anne karnındaki bebek kordon bağıyla beslenmektedir lakin yumurta içerisindeki civcivin böyle bir imkânı yoktur.
Allah-u Teâlâ yumurtadaki altın renkli sıvıyı (yumurta sarısı) yumurtadan çıkıncaya kadar civcive azık olarak bahşetmiştir. Civciv beslenmesini ve gelişimini yumurta sarısını tüketerek gerçekleştirmektedir.
Biraz büyüyen bu civciv, dimdiğiyle Yumurtanın akıyla sarısını birbirinden ayıran zarı/perdeyi yırtarak zamanı gelinceye kadar buradan beslenir. Yeterli güç ve kudrete ulaştıktan sonra sertleşen dimdiğiyle korunaklı kale olan yumurta kabuğunu kırarak dışarı Çıkar.
“Ra’d Suresi, 8. ayet: Allah, her dişinin neyi yüklendiğini (neye hamile kaldığını) ve döl yataklarının neyi eksiltip neyi eklediğini bilir. O’nun Katında her şey bir miktar (ölçü) iledir.”
“Nebe’ Suresi, 29. ayet: Oysa Biz, her şeyi yazıp saymışızdır.”
Yüce Allah’ın yaratılışında tesadüflere yer olmadığı gibi her şeyin içindeki düzen, Mimari ve ritmik, olasılıkları dışarıda bıraktığını matematik bilimi de teyit ediyor.
Kendi yaşamımızda da sık, sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Bir insanın ömrü boyunca değiştirdiği deri miktarı 22 kğ, Kestiği tırnakları, yenilenen milyonlarca saç teli vs. gibi.
Zafer uçuşunu sürdürmek için, bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, yüklerinden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız.!
Gerçeklerimiz Yaşama azmi, direniş ve devrimdir, filizlenen aşktır, umuttur. Bağımsızlıktır, bir dükkânın açılan kepengi, okulda bir çocuğun öğrenme azmidir. özgürlüktür, geldiğimiz ve gittiğimiz toprak anadır., Toprak ise açlığın düşmanı, sağlığın kaynağıdır Dağın taşın üzerinde yaşam kaynağıdır, doğadan esinlenmek, vatan sahibi olmaktır Yine toprak insan için hasattır hasıladır. Her canlı için Hayat toprakla başlar toprakla biter.
Toprak Kafir’in Mahkeme-i Kübra’da olmak istediği ama olamayacağı bir gerçektir.
Ancak; Geçmişin gereksiz pişmanlıkları ve hüzünlerinden kurtulduğumuzda, deneyimlerimizin yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlarından tam olarak faydalanabiliriz.!
İşte bunun için Hz Ali(as) “Mazideki esefli ve üzüntülü olaylarla kalbini doldurma; Gelecekle uğraşmaya zaman bulamazsın.!” İfadesi geleceğin en ümitvar izahıdır.
Bunun için şu tespit kayda değerdir,
“Geçen geçmiştir artık; Anı müstakbel ise müphemdir; Hayatından nasibin bir şu geçmekte olan demdir.” İfadesi haritanın ve koordinatlarının gerçekçi ve reel tanımıdır.
Hayvanlar ve İnsanlar için üç aşamalı bir hayat söz konusudur, Birinci aşama kapalı devre ilk oluşum, İkinci aşama gezegenimizde devam eden ve bilinen hayat, üçüncü ve son aşama Uhrevi ve ölümsüz hayat, tüm canlılar için ilk adım hayat hep cazip olsa da, İkinci adımdaki hayat özellikle kimi İnsanlar için Mükemmel olsa da kimileri için de bir zindan olarak devam eder ve herkes üçüncü aşamadaki hayatın kalıcı ve daha mükemmel olacağına aklen inanmakla beraber sahip olduğu bencillik ve benmerkezcilik O’na bu imkanı vermeyeceğini İlahi hitaplarda def’aten vurgulanmıştır.
Bu dünyada Ebedi yaşama hisleri ve Egoizm O’nu kolektif yaşamaktan alıkoymaktadır. Oysa bu hisler bile Ebedi bir hayatın varlığına işaret etmektedir, olmayanı niye özlüyoruz ki;
Paylaşımcı olmaktan alıkoymaktadır, Aldığı, verdiği nefesin bile garantisine sahip ve hakim olmayan bir yaratık kendisinin dışındakileri yorumlayabilen tek yaratık olmasına rağmen varlık tarihi boyunca kendisini yorumlama acziyetinden kurtuluşunun tek yöntemi fıtratının sesine kulak verip yaratılmışlığını en derin bir his ile olgunluğunu oluşturup, ilmin ve İrfanın kemaline yapacağı yolculuk seyahatine anlam katacak ve Kartallardan daha güçlü kanatların sahibi ve rahmetin müstahakkı olarak mutluluğun mutlak mekânın kanaatkar sakini olmaya adaydır.
“Ölüm zamandan kopuştur, Zaman ise bizim geçici şeylere bağlılığımızdan doğar.”(Ferididün-i Atari ra)
Hayatta ölümden daha acı olan bir şey varsa o da yaşamın anlamını kaybetmektir.
Hayatı değişim ve dönüşüm yasalarına bağlayan ‘O’ ilmi his Eden, ve idrakini bu eksende yoran Alim ve Amillere selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın