İçeriğe geç

HER İNSANIN KABI AKLI NİSPETİNDEDİR…!

  HER İNSANIN KABI/KALIBI AKLI NİSPETİNDEİDR.

   Yöneticilerin ufku geniş, Evrensel değerlere, Adalet temelinde Empati esasları ile yaşayıp yöneterek, danışmanların belli aralıklarla yağcılık sınavından geçirip ayıklamazsa yağcıların çabası hep önderi aklamak yönünde seyreder.

   Oysa eleştirinin olmadığı yerde Putçuluk hayatı göğüsler, nitekim bu ülkede halka bağıra bağıra eğer Hz Muhammed’den sonra Peygamber gelseydi R. T. E olacaktı diyecek kadar yağ yakan embesil kişilikler bu zat’a farkında olmadan neredeyse ismet sıfatı izafe ettiği ağızlar kesinlikle göbekten beslenirler. İnsanın ayağını hep düşman kaydırmaz, Bazen Ahmak dostlar hem kaydırır hem kandırır.

   “Mide derdi olmasaydı hiçbir kuş tuzağa düşmezdi, Avcı da tuzak kurmazdı.”(Şeyh Said-i Şirazi ra)

   Haramla suladığın çiçek solar yok olur,

   Edeplinin midesi toklukta da tok olur,

   Cevher ile her yerde parlama,

   Değerli kumaşa makas vuran çok olur:

     Bu ülkenin Yiğit denen ne idiğü belirsiz evlatlarından biri danışman çıkmış diyor ki, Halkın %52 sinin oy verdiği birinden kimsenin hesap sorma hakkı yok diyor, Siyaset adına İrkildim, Acaba Demokrasiden Monarşi’ye(Krallık) terfi mi etik.?

  Olmayacak insanlarla kalıbını aşan hayaller kuruyoruz, Ama unutuyoruz, Ağaçtan maşa, Aptaldan paşa, zalimden velâ olmaz, Meğer Ahmak’a da akıl danışılmazmış.

   Midesini başkasının ekmeğine, sırtını başkasının elbisesine cebini başkasının parasına alıştıran insanda Xayr yoktur, yoktur.

    Hz. Hüseyin as bunlara kendini anlat diyenlere, “Beni iyi tanıyorlar ancak yedikleri haram lokma gerçeği kabul etmelerine müsaade etmiyor.” ifadesi karakter üzerinde Coğrafyadan, kültüre, İrsiyetten, Gıdalardan, çevreye farklı kombinasyonların metabolizma ve karakteri etkilediği de bir hakikattir.

    ” Karaciğerle  dalağın işi, her zaman toplardamarınkinden daha az saf yedek kan bulundurmaktır; kalpte bulunan ateş ya doğruca mideden gelen özsuyla ya da bu yedek kanla sürekli olarak beslenmek zorundadır, çünkü toplardamarda bulunan kan çok kolay genişler; ruhumuzla bedenimiz arasında öyle bir bağ vardır ki, hayatımızın başlangıcından itibaren, bazı beden hareketleri ile oluşan düşünceler, şimdi de onlar birlikte oluşur öyle ki bir nedenle bedende yeniden oluşan aynı hareketler ruhta da aynı düşünceleri oluşturur ve karşılıklı olarak, aynı düşünceler aklımıza gelince de aynı hareketler oluşur.”(Ahlak Üzerine Mektuplar, René Descartes)

   Hızır adlı bir genç de pir Sultan’ın adını duyup ondan feyiz almak için gelen köylülerden biridir.
   Hızır, Sivas’ın Hafik ilçesinin sofular köyündendir. köyündeki insanların ve yaşamın bozulması nedeniyle gelip Banaz’a yerleşir; pir sultan Abdal’a kapılanır. Hızır’ın pir sultan Abdal’a hizmeti ve müritliği yedi yıl sürer.
   Yedi yıl sonra hızır, Pir sultan Abdal’dan himmet ister. “pirim bana himmet edin, ruhsat verinbüyük adam olayım.” der.
pir sultan abdal da ona “ben sana ruhsatı da himmeti de veririm hızır.” der. “ama sen gidip te büyük adam olunca, vezir, paşa olunca gelip beni asarsın.”
böyle der ama duasını eksik etmez. İstanbul’a yolcu eder hızır’ı.Hızır İstanbul’da saraya gider ilerler, Paşa rütbesi alır ve Valiliği’ne gönderilir.
   Vali olunca tüm inanıcını, ikrarını unutur. yoksulları ezmeye, onlara zulmetmeye, haram yemeye başlar. hak gözetmez, namus bilmez bir vali olur.
   Artık adı Hızır Paşa olan hızır’ın sivas’ta kara kadı ve sarı kadı adlı iki kadısı vardır. bu iki kadı da aldıkları rüşvetlerle, haklıları haksız çıkarmakta, adaletsizlikleriyle ünlüdürler. yoksul halkın bu iki kadıdan çekmediği kalmamıştır.
   Pir sultan abdal da iki köpeğine sarı kadı ve kara kadı adlarını vermiştir. pir sultan abdal köpeklerini kara karı, sarı kadı diye çağırınca, düşmanları gidip iki kadıya söylerler. adlarının köpeklere verildiğini duyan kadılar, kızıp küplere binerler. hemen pir sultan abdal’ı tutuklatıp sivas’a, huzurlarına getirirler. köpeklerinin adlarını sorarlar. 

   Pir sultan abdal gerçeği yadsımaz. “evet” der. “benim köpeklerimin adı Kara kadı ve sarı Kadı’dır. ama onlar sizden daha iyidir.
  “Çünkü benim köpeklerim haram yemez.”
“köpeklerinin haram yemeyeceğini nereden biliyorsun?” diye sorarlar. Pir sultan Abdal “isterseniz deneyin” diye yanıt verir.
   Denemeye karar verirler. ilin ileri gelenleri toplanır ve bir kaba haram, bir kaba haram olmayan yemek hazırlarlar. kapları işaretleyip kadıların huzuruna getirirler.
   Kara kara ve sarı kadı önlerine konan haram yemeği bir güzel yerler.
   Sonra aynı biçimde köpekler için yemek hazırlanır. pir sultan abdal’ın kara karısı ile sarı kadısı ise, içinde haram yemek olan kabı bir kez kokladıktan sonra yemeyip haram olmayan yemekten yerler; böylece ilin ileri gelenleri kadıların haram yediklerini öğrenirler.
   Bunun üzerine pir sultan abdal da “iyi köpek kötü kadıdan efdaldır (yüksektir, erdemlidir).” diyerek köpeklerin gözlerini öper, sonra da sazını eline alıp şu demeyi söyler.

Yürü bre hızır paşa
Senin de çarkın kırılır
Güvendiğin Padişahın
o da bir gün devrilir

Nemrud gibi Anka n’oldu
Bir sinek havâle oldu
Dâvamız mahşere kaldı
Yarın bu senden sorulur

Şahı sevmek suç mu bana
Kem bildirdin beni hana
Can için yalvarmam sana
Şehinşah bana darılır

Hafid-i Peygamber’im has
Gel yezid, Hüseynimi kes
Mansur’um beni dâra as
Ben ölünce il durulur.

Ben Musayım sen firavun
ikrarsız şeytanı lain
Üçüncü ölmem bu hain
Pir sultan ölür dirilir.

   Sonuç: Mağrurlanma padişahım seni de benim gibi yaradan var. Ne kadar yüksekten düşersen o kadar incinirsin.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir