İBADETİ DOĞRU ANLAMAK.!
Yahudiler, hahamları ve ruhbanları / din adamlarını, Hıristiyanlar, Meryem oğlu Mesih İsa’yı, Allah ile beraber rabler edindiler. Oysa onlara, yalnız tek Tanrı’ya kulluk / ibadet etmeleri söylenmişti. Allah’tan başka Tanrı yoktur. Allah ortak koştukları kimselerden çok daha yücedir. (TÖVBE,31)
Allah her şeyi affedebilir ama şirk koşmayı ve kul hakkını affetmez ilkesini doğru okumak gerekir.
Küfrün kapsamı dar olmakla beraber, İman ve Şirk ‘in kapsamı çok geniştir, İman edenlerin çoğu imanlarına Şirk ve zulüm karıştırmayı da ihmal etmediler.
Literatürde Şirki Sarih ve şirki hafi olmak üzere, Açık ve gizli şirk diye tanımlanmıştır.
Yahudi ve Hristiyanların Allah’ı bırakıp din adamları ve kendi cinsinden olan beşeri ilah edinmeleri aslında Teşrii, yasa koyma babında ifade edilse de hayatın her alanında şefaatten, şeriata tüm alanları kapsar. İnsanlar yaratılışı yoktan var etme babında Allah’ı “Xalık”. Kabul etmiş olsalar da üretim, dağıtım, Maliyeden siyasete, ticaretten, eğitime, Hukuka hülasa hayat için gerekli olan disiplin ve davranış kalıplarını düzenleme, denetleme kontrol etme yetkisini peygamberlerin getirdiği şeriatın aksine kendi uhdelerine almaları onları asi ve şirke bulaşmaları için yeterli bir sebep olmuştur.
Nimeti insanoğluna bağışlayan yüce Allah o nimetin dağıtım bölüşüm ve tasarruf ilkelerini de bildirmiş olmasına rağmen bu dağıtıma razı olmamak isyan sebebidir. ve mülk ‘ün geçici sahipleri isek haddimizi bilmek de gerekmez mi?
Peygamber(sav)e biri gelir, bana dua et zengin olayım fakirlere yardımcı olurum, deyip dua ister, Peygamber haline şükret dediyse de ısrarla dua isteyen adama dua eder ve İndellah’ta dua makuliyet ve makbuliyet bulur, Sonuçta bir koyun binlerce koyuna ulaşınca peygamber zekat memurunu gönderir ve malının zekatını talep eder, Adam Muhammed benden rüşvet istiyor deyip memuru gönderir.
Sonuçta mal hırsı ve tamah Allah’ın ayetine isyan onu helake götürür. Diğer halifeler döneminde getirdiği zekatı, Peygamber’e verilmeyen bir malı kabul edemeyiz gerekçesiyle ret ederler. Sonuçta Nefsin tamah ve gafleti adamın aklını yuttu ve helak olanların kervanına sürüklendi. Tamah ve Gaflet onu delalete yuvarlattı.
Mevlana ne güzel ifade etmiş “Mülk sizin değil niye bölüşemiyorsunuz, Can sizin değil niye cana kıyıyorsunuz.”
Sıkıntı tam da burada, Mülk ve canın geçici bekçileri kendilerini mülkün gerçek sahibinin aynasında gördüğü an gaflet delalet, ihanet tebarüz eder ve Hz. Ali(as)nin dediği gibi” Nefsi akılla baş başa bırakırsan nefis, aklı yutar, Aklınızı iman kuvvetiyle koruyabilirsiniz”. İfadesi çok şey anlatıyor.
Akıl tek başına nefis ile mücadeleye kafi gelmeyecektir. Nefs daha fazla kazanmayı ve daha çok biriktirmeyi ve dünya hayatının ebedîliğini akla telkin eder ve akıl bunu helal, haram, iyi kötü, Doğru, yanlış Hak, batıl deme şansını ve yeteneğini kullanmayabilir dolayısıyla iman; ilahi rızayı ve teraziyi, Yani Mizanı devreye alır. Rıza-i ilahiyi arar ve aklın kararını bu doğrultuda vermesini sağlar.
İşte yukarıdaki ayette ifade edilen Yahudi ve Hristiyan din adamları peygamberlerinin şeriatlarını menfaatleri için kendi lehlerinde asimile etmeleri isyanları için yeterli sebep olup ilahi düsturları değiştirmeyi yüce Allah şirk ve isyan olarak tanımlamıştır. Uluhiyet noktasında imanlarında sıkıntı olmamasına rağmen teşrii noktada şirk ve zulme alet oldular.
Bundan dolayı Peygamber (sav)”Allah her günahı bağışlaması umulur, Ancak Şirk ve Kul hakkı müstesna” İfadesi çok çarpıcı mesajlar içerir.
Allah’ın Dini ve iradesini çıkarları için asimile eden Revizyonist Din adamı ve bilginler ile Dünyayı mutlak olarak kendi malı sanan sömürgeci emperyalist kafalar ve piyonları adaletin de katilleri olduklarını anlamak gerekmez mi?.
Nitekim büyük filozof El kindi şöyle der,” Bir Şey ‘in ticaretini yapan O’nu satar, Sattığı ise kendisinin değildir. Dolayısıyla din ticareti yapanların dini yoktur.”
Yüce Allah’ın “Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten sakının” hitabını Hz. Ali (a.s) şöyle açıklamıştır .” O ateşin yakıtı Malını fakirden esirgeyen zengin ve Dinini dünyasına satan Alimdir” İzahı her şeyi anlatmaya yeterdir.
Aklini kullanamayanlar ‘in pisliklerinin içinde gark olmasını anlatan ayetin tefsirine güzel bir örnek…
Rahmetli Cemil Meriç’in aşağıdaki sözünde “Namaz kılan bir toplumun Psikolojiye, Zekât veren toplumun sosyolojiye ihtiyacı yoktur.”
Psikolojiye ihtiyaç yoktur önermesini biraz açalım, Namaz ama hangi namaz Allah “Namaz kılın çünkü namaz sizi kötülüklerden korur.” Bu ilahi hitap’a uyan kaç yiğit var ki psikolojik sorunlar yaşıyordur, Var mı? İmam Ali(as) mın namazı ki ayağına batan koca dikeni çıkarmak için namaza durayım siz öyle çıkarın demişti ya, Ruhun bedenle irtibatını minimize eden bir namazımız var mı? acaba, Allah sarhoşken namaza yaklaşmayın diyor,
Burada bahs edilen sarhoşluk namaz üzerinde iken borsayı, arabanı evini, ticaretini, çocuğunu, makam ve mevkiinin bekasını, Bu ay gelecek faiz gelirini, marketin raflarındaki emzikleri ve bir sürü ıvır zıvırla meşguliyet sizce sarhoşluk değil mi,?
Körfez ülkelerine hakim olan 17 Ülkenin Arap monarşisi Ülkelerinin zenginlik kaynaklarını hortumlayıp Amerika ve Avrupa’daki efendileri ile paylaştıkları servet tüm dünyada fakirliği ebediyen yok edecek bir meblağdadır
“Müslümanlar olarak 1.7 milyar gibi muazzam bir beşeri kaynağa sahibiz. Şu an dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 24’ü İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi ülkelerin vatandaşlarından oluşuyor. Petrol üretiminin yüzde 65’i, doğalgaz üretiminin yüzde 55’i, doğal kauçuk üretiminin yüzde 70’i, bilinen uranyum yataklarının yüzde 40’ı İslam ülkelerindedir. Ayrıca hurmanın yüzde 93’ü, Hindistan cevizinin yüzde 35’i, buğdayın yüzde 15’i, pirincin yüzde 17’si, baharatın yüzde 39’u da yine Müslümanlar tarafından üretiliyor. Bu tabii zenginliklerin yanı sıra İslam ülkeleri, coğrafi olarak dünya ticaret yollarının tam merkezinde yer alıyor. Karadeniz’i Akdeniz’e bağlayan İstanbul ve Çanakkale Boğazları, Akdeniz’i Hint Okyanusu’na bağlayan Süveyş Kanalı, Basra Körfezi’ni Hint Okyanusu’na bağlayan Hürmüz Boğazı stratejik bağlantı noktalarından sadece birkaçıdır.
En zengin İslam ülkesi ile en yoksulu arasındaki gelir farkı 200 katı aşıyor. Demek ki Müslümanlar kendi aralarında zekât müessesesini de çalıştırmıyor. Sadece Müslümanlar kendi aralarında zekâtı verecek olsa, İslam ülkelerinde fakir kalmaz, fakir. Coğrafyamızın bir yanı lüks ve şatafat içinde yaşarken, diğer tarafında açlık, kıtlık ve fakirlik hüküm sürüyor. Halbuki dünya nüfusundaki payı yüzde 7’nin altında olan Avrupa Birliği’nin dünya ekonomisindeki payı yüzde 22’den fazladır. Yalnızca 330 milyon vatandaşı olan Amerika Birleşik Devletleri tek başına dünya ekonomisinin yüzde 24’ünü oluşturuyor.
Ancak tüm bu imkânlara rağmen, İslam ülkelerinin dünya ekonomisindeki toplam payı yüzde 10’u dahi bulmuyor. Çünkü çark Adalet ve hakkaniyetle dönmüyor.
Dünya ahiretin tarlası ise Adl-i İlahii dinleyelim.
“Suçlulara sizi bu ateşe sürükleyen nedir? Diye sorarlar, onlar derki, namaz kılanlardan değildik, Düşkün kimseyi doyurmuyorduk, Batıla dalanlarla biz de dalardık, Ceza gününü yalanlardık, Ölüm bize o haldeyken geldi, Artık onlara şefaatçinin şefaati fayda vermez.(Müdessir/41-48)
Yoksul; Şeriat’ın gösterdiği ‘Hak’ oranında Zengin’in Ortağıdır..!Üzerindeki giysi bu hak kapsamına giriyorsa namazı geçersizdir.(Yoksulluk ve Yoksunluk makalemize bakın)
DİLİNİ BURNUNA DOKUNDURANA CENNET VACİP MİDİR?
Bir gün Muaviye camide namaz kılmak için hazırlanıyordu. Çok kalabalık bir cemaatin kendisine İktida etmek için toplandıklarına gururlu ve kibirli bir eda ile göz attı.
Muaviye’nin yanında oturan danışmanı ve kendi çağının Bel’amı Amr bin As onun kulağına eğilerek sessizce fısıldadı; Boşuna mağrurlanma! Eğer bunların aklı olsaydı senin etrafına toplanmazlardı, Ali’yi seçerlerdi ve O’nu sana tercih ederlerdi.
Muaviye bu söze sinirlendi ve rahatsız oldu.
Amr bin As burada namaz kılacak olanların ahmaklığını sana ispat edeceğim dedi!
Namazdan sonra konuşma yapmak için minbere çıktı ve hutbesinin sonunda şöyle dedi; Ey cemaat! Ben Hz. Peygamberden şöyle buyurduğunu işittim; Kim dilinin ucunu burnunun ucuna dokundurabilirse Allah cenneti ona vacip eder!
Bütün cemaat cennetlik olup olmadıklarını anlamak için dillerinin ucunu burunlarının ucuna dokundurmak için dillerini dışarı çıkardılar ve uğraşıp durmaya başladılar!
Amr bin As cemaatin Cemaat’in ahmaklığını minberin yanında oturan Muaviye’ye göstermek için Muaviye’ye doğru eğildi ve Muaviye’nin cemaate fark ettirmemek için abasını başına attığını ve dilini burnunun ucuna dokundurmak için uğraştığını gördü!
Minberden aşağı indi ve sessizce Muaviye’nin kulağına fısıldadı; Bu ahmak cemaat senin gibi ahmak bir halife istiyor! Ali bu cemaat için yazıktır!
“Bir kişinin dengede olması, inandığı şeyi ne kadar bildiğiyle orantılıdır. İman, inanç, sadece faziletlerin toplamı değildir. Şayet biz bazı şeylere inanıyorsak ve inandığımız şey konusunda bilgimiz yoksa bu bir değer ifade etmez, çünkü inandığımızın değeri onu bilmekle doğru orantılıdır.”(ALİ Şeriati ra)
Psiko sosyal bir vaka olarak yalanın tekrarı daha çok insanın ve hatta yalanı söyleyenin de bu yalana inanmasını sağlar.
“Ya bu dn içndeki hurafeleri çıkarıp atacak,ya da hurafeer bu dini yok eder.”(İzzetbegoviç)
Sultan, Kayser, Padişah ve sözde halifeler ,kalan küçük bir kısma da Gavslar 1400 yılda Bir milyon dört yüz bin hurafe bu dine bulaştırdılar, Mevcut ilimlerle bu dinin hakikatlerini ortaya çıkarıp kurtarıcı rolünü iade etmek ancak Allah tarafından gaybi yardımlarla desteklenen bir büyük ve uyanık insanla mümkündür, Çünkü beşeriyet kış uykusunu atlattı, Ölum uykusuna dalmış vazyettedir.
Tarih bize şunu yazmıştır, Dinin düşmanları hep kendi içinden türemiştir.
Nitekim Kuffe’den Şam’a kaçan bir vatandaşı gören Muaviye, Vatandaşa ne oldu? Ali’nin adaletsizliğinden mi kaçtın buraya geldin?, Adam cevaben hayır, Bilakis Ali(as) mın adaletinden kaçtım. İfadeleri tüm tarihi anlatan bu iki kelimeden de okumak mümkündür.
İbadet manzumesinde Tarih süresi boyunca Bel’amlar İnsanları yıllarca dairesel taharet ile meşgul ederek, İbrik ve elin mahareti ile adaleti ibadet dairesinden çıkarmayı başardılar.
İbadeti salt namaz ve vird, Zikir seviyesine indirerek fikr etmekten çıkarabilsinler oysa “bir saat İlim bin yıllık ibadete denktir,”söylemini ekarte etmenin en iyi yolu sorgulayan kafalara zındıklık şapkasını giydirmeyi başardılar.
İbn-i Haldun’un ifadesi ile “Akletmek Müslümanlar tarafından terk edildi ve bu yüzden zelil bir hale düştüler.” Sosyolojik önermesi nevş-u nema buldu ve bu zilletin en karlı tarafı Krallar, Sultanlar, Şeyh, Pir ve Dedolar bu oranda köleliğin geometrisini rahatça genişlettiler.
Peygamber adına peygamberin dini, peygamber minber ve makberinde nasıl acımasızca tersyüz edilmiş değiştirilmiş, satılmış ve kazıklanmıştır.
İşte bunun için İmam Ali(as) “İnsanları bilinçlendirin ve bırakın onlar yolunu bulur” ifadesi bilinçli bir toplumu kandırmak kolay olmasa gerek.
Evet her toplum layık olduğunu bulur… Hak sahibi Müstezafları(Aciz bırakılmış) ahiret nimetleri ile teselli etmek de bu Lainlerin öğretileri arasında olsa da bizim müstezatlara tavsiyemiz sizin bu hesabı burada görmek gibi ilahi bir sorumluluğunuz vardır.
Emek kutsaldır, Allah’ın diğer adı da Adil’i Mutlaktır, öyle ise sizden istenen de bu kutsiyete gölge düşürmeden itiraz edin.
Günümüzde tüm İslam diyarında açlık, Sömürü, Ve ilahi yasada belirtilen suç ve cürümlerin tek sebebi yönetenlerin yönetilenlere dayattığı tamamen şirk ile bezenmiş yönetim ve idareyi münafıkça tevillerle tağut’luklarının devamını sağlıyorlar.(‘Tağut’ başlıklı makalemize bakın)
İşte bunun için tarih süreci boyunca Muvahhitler kâfirlerden ziyade en büyük darbeyi sürekli bu münafıklardan yemişlerdir.
Ehlî beytin mazlum tarihinde sürekli bu münafıklar tarihin değişmeyen figürleri olmuştur ve bugün de tarih tekerrür ediyor. Müslüman coğrafyalarda hüküm süren bu münafıklığın tek çaresi Ali (as) gibi Rahmani bir kuvvetle Ali’nin Zülfikar’ını kaldıracak bir kurtarıcının zuhuru tarihi bir zorunluluk, gereklilik ve elzemdir.
Aksi halde İnsanlık Fesatla beraber bu ihtilaf dalgalarında debelenmeye devam edecektir.
İnsanlık tarihi boyunca İbadet kavramını edepsizce bireysel ritüellere indirgeyenler hayatın kalan kısımlarında çıkarlarına uygun yasalar uydurarak şirk ve tuğyanın mümessili olmayı sıkıntısız becerdiler.
Yüce Allah da Resul dediğimiz elçilerle bunları uyarmış ve hayatı yoktan var eden Allah’ın bu hayatın ve varoluşun esasen oyun ve eğlence değil, Xalık’ı Mutlaka bir bütün olarak tüm alanlarında teslimiyetin zaruretini tebliğ ve beyan etti ki, İlahi tebliğin ulaştığı herkes için Hayat ve mematta insanın özrü artık söz konusu olmaktan çıkmıştır.
Allah “Ben kırık kalplerdeyim” demişse bu kırık kalplere girmeyi ve Allah’a yakın olmayı hiç düşünmedik.
İbadetlerin kabulü şeytan ve dostlarının reddi ve teberrisi ile mümkünse İlk sırada ABD. Suudi ve Siyonist İsrail’in olması gerekmez mi?
Yemen, Suriye, Irak, Filistin, Libya, Lübnan, Nijerya’da Müslüman kanı döken şeytanların işini kolaylaştırmak için Mekke’de sivrisinek öldürmenin vebalini ve Klasik köle fıkhını hala kitaplardan çıkaramadık, Çağdaş modern köleliğin kodlarını okuyamadık, izah edemedik çünkü bu türden ifşaatı ibadetlerden kabul etmedik kafa yormaya da gerek duymadık.
Cahil ve hain olmayan herkes bilir ki; İslam Adalet, İbadetiyle, Siyaset ve ekonomisi ile dünya düzeni ve sosyal yaşamıyla bir bütünlük içindedir. Bu türden bir Ubudiyetin uykusu bile ibadetten sayılmıştır.
Adli-i İlahide de bu itirazın mutlaka hatırı olacaktır. Ey ehl-i Hak; Zikrinize de “Ya Hak”ı eklemeyi de unutmadan ,Tağut’a değil; Allah’a gerçek Kul olanlara selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın