İçeriğe geç

İDEALİTEMİZ VE REALİTEMİZ…

İDEALİTE  VE REALİTEMİZ ?

    Çin ve Hindistan’ın yaklaşık 2,5 milyar nüfusu var. 150 tanrı 800 farklı inanca sahipler ama barış ve huzur içinde yaşıyorlar…

– Biz Müslümanların bir Allah’ı bir kitabı, bir peygamberi, bir kıblesi olduğu halde sokaklarımız kan gölüne dönmüş…

– Öldüren tekbir getiriyor, ölen şahadet…!

   Doğunun Yıldızı Dr.Ali Şeriati(ra) ne güzel tarif etmiş “Ne Ebubekir Sunniydi,Ne Ali Şii, Ne Musa Yahudiydi, Ne İsa Hrıstiyandı, Onların bunlardan haberi bile yoktu.”

   İlahi hitap Şudur “Ben Müslümanım diyenden daha güzel sözlü kim olabilir?”

    Bu kavramı öyle bir berbat ettiler ki Müslüman deyince ilk akla gelen kan ve zulüm kavramı ile eşleştirdiler kim yaptı? derseniz ahmak dostlar ve akıllı düşmanlar demek mümkündür.

    Rahmetli Muhammed İkbal’e gelip dediler ki bir grup Hindu’yu İslam’a davet etmeye gidiyoruz nerden başlayalım? İkbal “Gidin onlara Müslüman olmadığınızı söyleyin” ifadesi de boşuna değildi.

   Kana doymayan ölüm makinası(sözde)hocalar ise milyonlarca Müslüman cesedinin üzerinde kürsülerini kurup TEKFİR FETVALARININ ZEVKİNİ ÇIKARIYORLAR.! Oysa; Gayri Müslüm birinin cenazesine saygıdan ötürü ayağa kalkan Peygambere(s.a.v) neden kalktınız sorusuna ? “Olsun insan mı.? değil mi,? Ona bakın” diyen birinin ümmetiyiz…!

..! ve biz, İslam düşmanlarının bu oyununu sadece seyrediyoruz..! çünkü vahdet ve kardeşlik çağrılarımız karşılık bulmuyor…!

   Yüce Allah ayette “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ayrılığa düşmeyin” gerçeğinin neresindeyiz.?

    Sömürgeciler, Siyonistler ve zalimlerle dost ve kendisini Muvahhit olarak tanımlayanlar fesada zulme bir sözle bile olsa yardım edenler bu dinin ve bu ilahi hitabın neresinde duruyorlar, durup düşünmek gerekmez mi?

   “İnkâr edenler birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez ve dost olmazsanız) yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesat) olur.(Enfal/73)

   Nihayetinde Allah bizi Niyet, Amel bütünlüğü içinde yargılamayacak mı.?

   Müslümanlar Vahdeti; Tevhit esasına dayalı, Evrensel insan hakları bağlamında,  İfrat ve tefritten uzak, Can Mal emniyeti dikkate alınarak adalet temelinde empati esaslı Ademi merkeziyetçi bir mantıkla bu vahdeti oluşturmak zorundadır,!

   Vahdetimiz için şu tekitle ilahi hitap yeterli değil mi?

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın…” (Ali İmran suresi 103)(İsteyenler buradan yayımladığımız “Biz vahdetin neresinde duruyoruz” başlıklı makalemize bakabilirler.

   Aksi halde Kin nefret ve düşmanların tefrika eksenli uluslararası politik ve kültürel dezenformasyonun kurbanı olarak yaşamak onların makus kaderi olacaktır.

    Komplekslerini ve Egolarını Yüce İslam’ın potasında eritmeyi beceremeyenler, Allah’ın rahmeti kâinatı kuşatmışken bizlerin çok basit Irk, Grup,Mezhep, Meşrep, Hizip, Kutup, Ulus, Bayrak, coğrafya, Tarih ve çevre zindanlarının esiri olarak yaşamaları değişmeyen kara kaderlerimiz olacaktır. Çünkü her birimizin kendine ait yalayacak kadar putları vardır.

    “Ne zaman yukarılara doğru tırmansam, “EGO diye bir köpek tarafından takip ediliyorum.”(Frederic Neittzsche)

   “Kalbimizde Allah’ın Nur’u vardır O’nun adı da vicdandır.”(Tolstoy)

   Vicdan, kelimesinin aslı Arapça’dır. Vecd, vicdan ve vücud, Arapça v-c-d fiilinin mastarlarıdır. Buna göre vecd, sevgi muhabbet, aşk, güçlü duygu anlamlarına gelmektedir. Vicdan; duyarlılık, his, niyet anlamlarında da kullanılmaktadır

  Vicdan fıtratta mevcut olan ve beşerin çabasıyla asla oluşmayan yaratılırken İnsandaki Rahmetin ana çekirdeği olarak Allah tarafından ihsan edilmiştir., Ancak; beşer çabasının olumlu veya olumsuz davranışlarıyla gelişen hakikatinden yoksun olduğumuz aynalardır.

   Müslüman Filozof ve arifler vicdanı nefs olarak da izah etmişlerdir yaşam tarzımız Nefsi anlamlandırır ve Nefsi ve kategorize etmişlerdir,     

   Nefsin; Nefs-i  Emmare, nefs-i  Levvame, nefs-i Mülhime, nefs-i Mutmainne, Nefs-i Razıyye, nefs-i Merdıyye ve nefs-i Kamile olmak üzere 7 mertebesi vardır. Bu mertebelere aynı zamanda “atvar-seb’a” da denmektedir.(İnsan akıl Nefs İman İlişkisi” başlıkla makalemize bakılablir.)

   Bütün Ahlak öğretmenleri Peygamberler, Evliyalar, Sıddıklar İnsanı fıtrata uygun terbiye edip Batı Hümanizmasının ustası Neitzche nin belirttiği ve köpek diye tanımladığı enaniyetten sıyrılmanın öyle kolay olmadığını bu hayvani egolardan kurtulmadan Beşer aşamasından İnsan olma aşamasına geçilemeyeceğini, Topraktan ruha intikalin olmayacağını, Esfelden /Eşrefe geçişin mümkün olmayacağını def’aten vurguladılar.

“İnsanın İyiyi, kötüyü, Güzeli çirkini, Birbirinden ayırt etmeye yarayan akıl ve fikir kabiliyetlerine sahip olmadıkça insan olma sürecini tamamlayamaz.” (Farabi)

   Tevhit dininin Ahlak ustalarının tüm çabaları erdemlerle bezenmiş ahlaklı bir toplum oluşturmaya yoğunlaştığı da bir gerçektir.

     Her insanını takip eden böyle bir köpek muhakkak vardır, Köpekler sadık birer hayvan olsalar da tek endişeleri bir lokma ekmektir. Oysa İnsan denen varlık için hitap şu olmalıdır,”Rezaak-I Mutlak bellidir, Hangi sofradan beslendiğine dikkat etmek gerekmez mi?”

     Beşer için çok çeşitli kişilik hastalıkları söz konusu olsa da; Büyük çoğunluğun hastalığı ve müzdaripliği tarih zindanındaki hurafe, Zulüm ve haksızlıkları itikatlarının esasını oluşturduğuna inandırılmalarıdır, literatürde geçen “Zihinleri kapalı olanların temel problemi ağızlarının daima açık olmalarıdır.” İşte bunun için esas olan bağırsakları özgür bir beynin yönetmesidir.”

   Kapitalist kültürün esiri olduğu halde hala kendini Dindarlıkla avutan şizofren bireyler olarak hayatı Hakkın ölçülerinde ihlas  ve vicdan terazisi ile yorumlamaktan aciz bir ümmete Allah şuurlu bir idrak nasip etsin demek gerekir.

   Yukarıda saydıklarımızı din olarak algılayanlara Dindar değil, Belki Din’i Dar olanlar demek daha doğru bir tanımlama olacaktır.

   Sonuçta Aklı ve iradesini Sağlam ve ihlaslı bir imanla korumayı beceremeyenler; Nefsinin Aklını yutacağı bir pislikle ve merhametten uzak bir akıbet ile tuğyanın kurbanları olacaktır şüphesiz.

   Bu toplumun Cehaletini katledecek yiğit, Aydın, Alim ve sorumluluk taşıyan Dindar insanlara ihtiyacı var. Aksi halde soytarılar Dini dar olan bu garipleri kandırmaya devam edecekler.(detaylı bir okuma için buradan yayımladığımız ‘Onlar biz ve gerçekler’ makalemize bakabilirler.

     Ali(as) Gibi çok düşmanın muhatabı olan, Ebuzer (r.a) Gibi yalnız yaşayıp, yalnız ölmeyi göze alan Fedakar, Cefakar Aydın ve cesur insanlara Medeniyetimiz bugün daha çok muhtaçtır. Bu Devrimci, irfan ve cesaret numunelerine tabi olanlara selam olsun.!

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir