İKRAH’IN GERÇEKTE KABİL’İ YOKTUR.
Sözlükte “istememek, rızâ göstermemek” anlamındaki kürh (kerh) kökünden türeyen ikrâh, kişiyi razı olmadığı bir işi yapmaya zorlamak mânasına gelir. Hatta kelimenin kök anlamında bir ayırım yapılarak kürhün insanın kendi tab’ından veya aklından kaynaklanan bir hoşlanmama, kerhin ise hariçten gelen bir zorlamanın yol açtığı meşakkat anlamı taşıdığı, sonradan dinî bir terim haline gelen “mekruh”un birinci anlamla, ikrahın da ikinci anlamla daha sıkı bağının olduğu belirtilir.
Dinî literatürde de ikrah bu çerçevede terim anlamı kazanmış, kelâm ilminde iman veya inkâra zorlanmanın dinî hükmü, fıkıhta da bir kimseyi, serbest kaldığında razı olmayacağı ve istemeyeceği bir işi yapmaya zorlamanın dinî ve hukukî sonuçları tartışılırken sıkça kullanılan bir terim olmuştur.
Zorlayana mükrih, zorlanan kimseye de mükreh denilir.
Kur’an’da kırk bir yerde kerh kökünün çeşitli türevleri geçer.
“Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırt edilmiştir. Artık her kim Tâğut’u inkar edip, Allah’a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.” (Bakara, 2/256)
Zorbalık ve zorlama olursa onun dışında olur. Şu halde din, “zorlayınız” demez, zorlama meşru ve muteber olmaz. Zorlama ile yapılan amelde dinin vaat ettiği sevap bulunmaz, rıza ve iyi niyet bulunmayınca hiçbir amel ibadet olmaz. “Ameller, ancak niyetlere göredir.” Dinin isteklerinin hepsi, zorlamasız, iyi niyet ve rıza ile yapılmalıdır. Zorlama ile itikat (iman) mümkün değildir. Zorlama ile gösterilen iman, gerçek iman değil, zorlama ile kılınan namaz, namaz değildir. Oruç da öyle, hac da öyle, cihat da öyledir…
Zor ve ikrah Fikir düşünce ve uygulamaların kabulü için muhatabın şiddet ile tehdit edilmesine İkrah demek mümkündür. Bu beşeri münasebetlerde de böyledir, Zorla kabul ettirilen şey hakikatte hiçbir zeminde muteber değildir.
Ancak İkrah ile Muhataba kabul ettirilen uygulama ve düşüncenin fiziki ve Ruhi Etkileri araştırılmaya ve tarihi tecrübeler de dikkate alınarak daha sistematik veriler elde etmek mümkündür,
Dünyadaki firavunlar insanlara uyguladıkları zulüm ve Cebri, aleni Halka açık yerlerde ibreti alem olması için bilinçli bir şekilde işlemişler.ve gelecek nesiller üzerinde korku psikolojisi yaratarak saltanatlarının devamını sağlamışlardır.
Ortaçağda Mekke’nin ceberut ve zalim yöneticileri İlk kadın şehit olan Değerli İnsan Ammar’ın babası, Yasir ve Annesi Sümeyye denen Kadın sahabeye ve Kocasına kabul ettikleri Muhammed(sav) dinenden vazgeçmemeleri sonucunda fiziki işkence ile Şehit ederek kendi tağuti düşünce ve diktalarını kabul ettirmeyi ilke edindiler.
Peygamber “Sabredin, ey Yaser ailesi! Sabredin, ey Yâsir âilesi! Sabredin, ey Yâsir âilesi! Sizin mükâfatınız Cennettir; sabredin, ey Yâsir âilesi!”
“Yâ Resûlallah, bu iş daha ne zamana kadar böyle sürüp gidecek?” dedi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu suale,
“Allah’ım! Yâsir ailesinden Rahmet ve Mağfiretini esirgeme.” duasıyla karşılık verdi.
Nitekim aynı Tağutlar, Hz. Hüseyin(as)mı da şehit ederek susturmayı denediler, Hallacı Mansur’a olmadık işkenceler de aynı mantıkta yapıldı, Nitekim Vahşi caniler, Aptal ve Ahmakça; Hz. Ali(as) gibi Yüce bir insanı Hiçbir alanda direncini kıramadılar ve susturmak için ibadet secdesinde susturmayı denediler. Haklı olanın hak mesajlarını “XALIK” radyo dalgaları gibi yayar ve mesajlarını tarihe mal eder ki gelecek nesiller için öğretici olsun.
Peygamberin dinini kabul etmedikleri için Muhaliflerine zorlamanın hiçbir çeşidini bulamazsınız. Savaş durumları da zaten bu tür bireysel uygulamanın dışındadır
Çağdaş dünyada genel anlamda bireysel işkence yasak olmasına rağmen bunu hala klasik düzeyde uygulayan çok ülke vardır, Âmâ modern batı dünyası işkenceyi bilimin de gücünü kullanarak daha teknik hale getirmiştir. Psikolojik işkenceyi de sözde bilim adamlarını zulmüne alet ederek yapmaktadır.
Bugün Siyonistlerin Filistinli özgür kafalara uyguladığı korkunç işkence çeşitlerini soran sorgulayan yok, Günlerce sandalyeye bağlı kalmasını sağlamak, Uyutmamak, Susuz bırakmak, Aylarca banyo yaptırmamak, Tırnaklarını bile kesmesine müsaade etmemek, Çıplak olarak diğer mahkumlara izletmek, gibi, Kırık ayakla 52 saat ayakta bekletmek, Ramazanda zorla yemek yedirmek daha neler neler,
11 Eylül saldırıları sonrasında CIA’in psikolojik işkence yöntemleri için doktor ve psikanalistlere 81 milyon Dolar ödediği ortaya çıktı
Psikanalistler John Bruce Jessen ve James Michelle tarafından yönetilen programda, doktorların rolü Amerikan Sivil Özgürlükler Birliğinin (ACLU) açtığı dava ile gün yüzüne çıkmaya başladı.
İki psikanalistin ünlü psikolog Martin Seligman’ın “öğrenilmiş çaresizlik” teorisini de kullanarak tutukluların daha uysal olmalarını sağladıkları tespit edildi. Ortaya çıkan bilgilere göre tutuklular uzun süre işkenceye maruz bırakılarak bulundukları hapishanelerden kaçma veya işkenceye direnme isteklerini kaybettirildiği ve böylece CIA’nın dediklerini yapmaya daha çok razı duruma gelmeleri sağlandı
Kişinin yaşadığı travmayı zihninde tekrar tekrar yaşıyor olması, Psikolojik işkencenin en kalıcı olan yöntemidir, Bu lanet uygulamanın Birkaç sonucunu şöyle sıralayabiliriz.
a) Flashbackler(geriye dönüş)
b) Kabuslar
c) Travmayla ilgili gün içerisinde zihne gelen ve durdurulamayan düşünceler
d) Travmatik olaya dair konuşmalardan ve anılardan kaçınma
e) Travmatik olayla başlantılı olan aktivitelerden, yerlerden ve kişilerden uzak durma
f) Travmatik olayla ilgili önemli bir parçayı hatırlayamama
g) Günlük aktivitelere olan ilginin ve katılımın azalması
h) Diğer insanlardan kopmuş olma hissi
ı) Duygu göstermekte zorlanma
j) Konsantrasyon güçlüğü
Beşeriyet kendi düşünce ve uygulamalarına meşruiyet kazandırmak için Kendi cinsine uyguladığı her türlü dayatmayı Yüce Allah yasaklamış ve Bu türden ilişkiye giren insanlara daha beterine tattıracağı ile tehdit etmiştir. Gel gör ki; Düşünce ve uygulamaların Zorla insanlara reva gördükleri zulüm ve işkencelerle gerçekte kabulü yoktur ve olmayacaktır.
Ortaçağda Beşeriyete Risalet’in en belirgin örneğini izah eden bir peygamberin Şu söylemi hala etkisizliğini koruyorsa sadece Simalar değişmiş Uygulamaların sadece araç kısmi değişmiştir. “Hayvanlar Allah’ın dilsiz yaratıklarıdır Onlara İşkence etmeyin” hayvanları korumayı ilke edinen bir çağrı Eşrafı mahlukat olan insan unsurunu barındırmaması muhaldir ve tabii ki, Rahmani renk barındırır.
Tarihte zalimin zulüm çarkı cahillerin çalışmayan kafaları ile döndüğü de tarihi ve sosyolojik bir gerçektir.
“Bilgisizce amel edenin, Bozdukları yaptıklarından fazla olur.”
(Hz.Muhammed s.a.v)
“İnsanlar kendi inançlarından harabe evler yapmıştır. Onların harabe evlerini yıkmayın. Onlara güzel saraylar sunun , onlar “O” harabe evleri kendi elleriyle yıkacaklar.”(Hz. Ali a.s)
Hz. Ali’nin bu mükemmel tespitine yönelik herkesin okuduğu veya yaşadığı muhakkak bir anısı vardır,
Bu tespite yönelik bir arkadaşın başından geçen yaşanmış bir olayı aktarayım.
Yıllar önce Sokağımızda Televizyon tamircisi olan Ahmet arkadaşı dinleyelim.
Emekli bir Asker arkadaş boş zamanlarında hep bana uğrardı ve iyi muhabbet ederdik, Bir gün bana Ahmet ben bu akşam bir rüya gördüm, hayrola dedim, Anlatmaya başladı;
Bu akşam rüyamda rol modelim olan bir kahramanımı cehennem çukurunda yandığını gördüm, Ahmet kardeş bu rüyamı yorumlarımsın dedi.!
Ahmet asker arkadaşına dönerek bunda şüphen mi var.? Kahramanın yeri orası zaten deyince, olamaz deyip yerinden kalkan arkadaşı Ahmet’in yorumuna kızarak bu büyük kurtarıcıyı nasıl böyle yorumlasın deyip, hızlıca dükkânı terk etti ve ilişkilerini kopardı.
Sonra Cami’ye gidip hoca efendiye rüyasını ve Ahmet’le başından geçenleri anlatır.
Hoca, Emekli Asker’i dinledikten sonra, Rüya’yı şöyle yorumlamış, aman efendim rüyaları bazen tersinden de okumak mümkündür deyince, Asker hocayı takdir ederek; işte din böyle, din adamı da böyle olur deyip rahatlamış.
Günler geçmiş hoca efendiyle arkadaş olan Asker, Dinini bundan sonra bu hocanın verdiği kitaplardan okumaya başlamış, derken iki yıl okuyan emekli asker bey, bir gün hocam bir şey sorabilir miyim ? demiş, Hoca efendi buyurun demiş;
Hocam iki yıldır senin verdiğin kitaplardan dinimi öğrenmeye çalıştım ama şunun farkına vardım. Hani sana anlattığım o rüya vardı ya, Hoca efendi evet ne oldu ki;
Asker, Hocaya; sayın hocam okumalarımda şunu gördüm, hani o televizyon tamircisi Ahmet’in yorumuna kızmış ve ilişkimi kesmiştim meğer Ahmet o rüya yorumunda haklıymış deyince hoca cevaben; bak kardeş eğer o rüyayı ben de o gün Ahmet gibi yorumlasaydım sen bu dini terkeler belki ve önyargıların kurbanı olarak din düşmanı bile olabilirdin.
Ama bak okuyup gerçekleri ilimle elde edince ön yargılarından kurtulup özgür bir bakış açısı ile kendin gerçekleri gördün, yakaladın ve idrak ettin. demiş. Olay bu kadar.
Bu olaydan çıkarılacak ders de; Tam da; Hz. Ali'(as)nin dediği gibi “Siz sarayları gösterin, anlatın, öğretin, bırakın harabelerini insanlar kendileri temizlesin.”
Şems-i Tebrizi (ra) dinleyelim, “Sözü Süz de söyle gönlü bulandırmasın, Sözü diz de söyle kulağa küpe diye takılsın, Sözü yüze söyle Gıybet olup utandırmasın.” İşte bunun için halk arasında söylenen “Her bildiğin hak olsun her hakkı her yerde söyleme” ifadesi çok geniş ve derin bir alana ve izaha sahiptir.
Konfüçyüs’ün güzel bir sözü vardır “Hayatta en zor şey; karanlık odada siyah bir kedi aramaktır, Hele birde o oda da siyah bir kedi yoksa! !”
Tüm bu söylenenler ışığında, Özgür düşünmenin yolu özgür bir irade ile mümkündür. Özgür iradeye sahip olmak için de; Rahmani bir ilim, Sağlam bir vicdan, Kamil bir imanla ve İhlaslı bir İşçilik ile bu seyahat mümkündür.
Bazen tecrit ve dışlama insanların doğruları inkarına götürebilir.
İnsan hissiyatının bir biçimi de; peşin olan doğrular bazen sizi red etmeye götürebilir.
Dindarların ön yargılarını başka motiflerde aramakla beraber, Onur’una dokunmadan, sağlıklı bir dini izahla kırmak mümkündür.
Özgür olmak için dört zindandan çıkacaksın 1-Tarih zindanı,2’Tabiat ve çevre Zindanı,3-Bilim zindanı,4-İnsanın Kendi zindanı;
İlk Üçünü Kendi çabanla geçmek mümkün iken dördüncüsünü sağlıklı bir dini idrak ve ihlaslı bir iman ile karşılığını insandan istemeyeceğin bir ameli işçilikle özgürlüğe ve kemale doğru yol almak mümkündür.
Çağdaş dünyada kendini din teolojisinin dışında kabul edenler ilk üç zindanın mahkum olmuşlardır, Dördüncü zindana takılanlar veya bu zindanda badanaj edenlerin hepsini kapsar, ve çoğunluktadırlar. Hatta kendini dindar zannedenlerin bile çoğu bu zindanın sakinleridir.
Bu dört zindanlardan çıkışı becerenler için şunlar denilebilir,
İşte o zaman özgürlükten bahs edilebilir.
İşte o zaman eşraf-ı mahlukattan bahs edilebilir.
İşte o zaman kemalin ’in sonsuz yolculuğundan bahsedilebilir,
İşte o zaman Erdemleri ve hikmeti sanat edinenlerden bahsedilebilir,
İşte konuşmayı hak edenler bunlardır,
İşte bunlar gerektiğinde susmayı sanat edinenlerdir.
İşte bunlar zıtları bir arada taşıyabilenlerdir
İşte bunlardan dolayı, Özgür iradeye sahip olmayı becerenlere selam olsun.!
İlk Yorumu Siz Yapın