İMAN’IN DA HASSAS NOKTASI VARDIR
“İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri gidenler…” (Nisa, 4/168)
“Muhakkak ki Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar ne de doğru bir yola iletir. Sadece içinde ebedi olarak kalacakları cehennemin yolunu gösterir. Bu da Allah’a göre çok kolaydır.”(Nisa, 4/168-169).
“Münâfıklar küfür ile iman arasında bocalamaktadırlar. Ne bunlara (müminlere), ne onlara (kâfirler) samimi bağlıdırlar. Allah, kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona (kurtuluş) yolu bulamazsın!”(Nisa, 4/143)
İdeolojiyi doğuran İMAN değerlidir, ama geleneksel ve irsi iman değersiz, ruhsuz hareketsiz donuk bir buz parçasıdır. İman eden için İman geniş bir algı ve komplike bir bilinç ve şuura sahip değilse sahip olduğunu zannedeni kendi gerilik düzlemine düşürür kirli ve dar kalıplarına sıkıştırır ve tahrip eder. Nasıl ki hüseyni matemlerde zincirlerle iki ileri bir geri antrenmanlarla göğsünü ve sırtını dövenlere Usat Dr.Ali Şeriati “O Zincirlerle kendinizi değil, Şahın sarayının duvarlarını dövün.” Tavsiyesi daha gerçekçi değil mi?
“İSLAM, Dudaklarda mırıltı, tesbih tanelerinde gürültü, Naralar savrulan mevlit, unvanlar dağıtılan toplantı, üst baş soyulup atılan ayin olunca kimsenin kılına dokunmaz. “
Çünkü bütün bu saydıklarımız kitleyi oyalamak için sömürücü kudurganların yarattıkları afyondur, afyondur. “(Dr. Ali Şeriati ra)
Dinleri hayatının pratiklerini yansıtmayanlar için Allah” İMAN ettik demekle kurtuluvereceğinizi mi sandınız? ” hitabıyla Iman’ın karşılığında esas detaylara dikkat çekmiştir.
Bireysel ritüellere indirgenmiş bir din ve inanç sadece statükonun Bekasına matuftur, işte bunun İçin usta” Sizin inandığınız din sadece sizi kurtaracak, ama benim inandığım din bütün insanlığı kurtaracaktır.” İfadesi İslam’ın bireysel psikolojinin esaretinden, Sosyolojinin evrensel gerçekliğine yönlendirmiştir.
Çağdaş dünyanın Ortadoğu’sunda Münafıklık maksimal düzeydedir, Nifakın en üst versiyonlarını bu coğrafyada bulmak mümkündür, Halkın tarih kültür ve inanç bütünlüğüne rağmen Kur’’an’a tekabül eden imanlarına rağmen şahsiyet olarak beş para etmeyen münafıkları bu coğrafyanın siyasetine halka rağmen bir şekilde çöreklenmiş ve bayatlamış monarşik kişilikleriyle kokuşmuş, eşekleştirilmiş bir halk ve Mukaddesatın coğrafyalarında firavunlar ve Krallar istikbalini Allah’a borçlu olmaktan ziyade batının Sömürgeci efendilerine borçlu bilen münafıklar bilgi çağında artık nifaklarını gizleyemezler, İmanlarını edepsizlikle buluşturanları tenkit,Tel’in,tazir ve ifşaa etmek Muvahitler için İmani bir eylem ve sorumluluıktur..
Allaha sadıkane bağlı bulunan muvahhitler her coğrafyada Irak, Suriye, Filistin, Lübnan, Nijerya, Yemen’de meydanları göğüslemiştir ve pratiklerinde anti emperyalist bir direniş cephesi ile tüm münafıkların korkulu rüyaları olmaları Müstezaflar için umut ve Ümit vaat ediyor.
Bu münafık Körfez ülkelerinin halkı için beceriksiz siyasetçileri kendi coğrafyalarını Batılı müstekbirlere peşkeş çektirmeleri yetmiyormuş gibi binlerce yıldır Filistin coğrafyasında yaşayan kendileri gibi sunni kendileri gibi Arap olan Müslümanların özgürlük, bağımsızlık ve mülkiyetlerini Batılı efendilerinin talimatlarıyla Siyonistlere bırakma rezalet ve haysiyetsizliğini yaşayacak bu kara leke ile yaşamayı arsız ve yüzsüzce kabullendiler.
Kısaca Kurtlarla koyunları yiyip çobanla ağlayanlar Münafıklığın en bariz arsız, hırsız, Afaki şeytandan ziyade bariz bir şekilde ete kemiğe bürünmüş yüzsüz şeytanlar var.. Şüphesiz bu tipler klasik hırsızları değil aynı zamanda Çağdaş profesyonel Akidevi hırsızlardır işte bu yüzden bunlar için Adl-i ilahide en ağır ceza olan “Cehennemin en alt tabakası” Allah tarafından irade edilmiştir.(Münafıklığın Akidevi ve hayat pratikleri başlı başına bir konudur ilerde bu konuda ayrı bir makale yazarız biiznillah)
Şüphesiz ki imanı küfürle değişen kimseler, Allah’a hiçbir zarar veremezler. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. (3/Âl-i İmran 177
Peygamberler toplumun en Mükemmel öğretmenleri olmuştur. Çok da zor bir meslektir. Çünkü insan sabit bir ahlakın ve davranışların yaratığı değildir.
İşte bu değişkenlik ve seçme hürriyeti verilen varlık bu hürriyetini her an kötüye kullanabilen tercih yeteneği-Kabiliyeti doğru kullanılmazsa Tabiat, Hayvanlar ve Diğer insanlar için yıkıcı Harap edici ve zararlı olabileceği için peygamberler insanlara Yüce Allah’ın Rahmani iradesinden aldıkları mükemmel ve mutlak olan ve hayat için gerekli olan yeme içme barınma kadar öneme sahip yüce Ahlak kalıplarını yaşayarak öğretmek ile görevlendirilen ve masumiyetleri Allah tarafından tesisi edilen en güzel Numune’lerdir.
İşte bu ideal öğretmenlerden Hz. Muhammed(sav) Bir gün Sehabiler’e bir soru sordu ve öğrencilerinin hiç biri cevaplayamadı.
Soru şuydu “İmanın hangi kolu daha sağlamdır”?.
Ashaptan Biri “Namaz dedi” ,Başka biri “Zekât dedi” Bir başkası “Oruç dedi”, Bir başkası “Hac ve Umre dedi”, Bir başkası “Cihat dedi” Hz Peygamber hepsine “Hayır dedi
Sonunda ashap içerisinden doğru kabul edilecek cevap olmayınca Peygamber(sav) Şöyle buyurdu;
“Saydığınız bütün bu ibadetler, Faziletli ve büyüktür, Âmâ hiçbiri benim sorumun cevabı değildir, İmanın en sağlam kolu Allah için sevip Allah için düşman olmaktır” herkes bu tavsiyeyi ilmen kabul ediyor peki pratikleri buna şahitlik ediyor mu?
Mevlana(ra) dinleyelim, ”Yaşamak direnmektir, Sevmek güvenmektir, Unutma insan çoğu zaman dünyanın hakimi bazen de küçük bir kalbin esiridir.”
Sevmenin de nefret etmenin de bir yolu, yordamı, zamanı, zemini muhatabı ve felsefesi ve pratikleri vardır.
Kompleks yani şartlara göre yanıp sönen bir sevgi ve nefret ilahi rızaya matuf değildir. Ancak, vahiy ve Peygamber öğretileri doğrultusundaki bir sevgi ve nefret semavi bu kavramların içini doldurur ve devamlılığı konuşulabilir kadar değerlidir. Sevginin binasından hakikatte ancak Allah haberdardır, bu da İhlas ile mümkündür ama İhlası da Doğunu Yıldızı Dr.Ali Şeriati(ra) dan dinleyelim; “İhlas İnsan olgunluğunun En yüce derecesini ifade eden en derin sözcüktür.”(İhlas ve İhlas Makalemize bakılabilir.)
Allah’ın dinine sözlü ve fiili düşmanlık yapılan ortam ve yapılarda sevgi ve dostluk yasaklanmış olmakla beraber bu ortamlarda vahiy ve peygamber ahlakına uygun düşerse o zaman sevgi bu hadisteki “imanın en sağlam koluna” tutunmak ve dostluğun tesisi bir görev ve ibadet şekli alır. Aksi halde; yanlış bir tercih İlahi gazaba da sebep olabilir.
Yüce Allah itikadi konularda dostluk ve nefret ‘in doğru veya yanlışın ilkelerini çeşitli beyanlarda izah etmiştir.
“İnananlar MÜ’m inleri bırakıp kafirleri dost edinmesinler eğer böyle yaparsanız Allah’la aranızdaki bağ kopmuştur.” (Ali imran /28)Ayeti bu konuyu en iyi şekilde izah etmiştir. “Arkadaş Yamaya benzer o zaman O’nu kendi renginden seç.”(Hz.Ali as)
Hz.Ali(as) ma Hilafeti döneminde biri sordu, kaç arkadaşın var?
İmam(as) cevaben “Şu anda bilmem çünkü dünyanı yönü ana dönük ve insanların hepsi bana arkadaş, Ancak ben gerçek arkadaşlarımı dünya bana sırt dönünce anlarım”
“Dürüstlük size fazla arkadaş kazandırmaz, fakat her zaman iyi dostlar kazandırır.”(Dostoyevski)
Kimden yana kimi nasıl, niçin, neden? Sevmemiz veya nefret etmemiz gerektiğini çok iyi bilmek ve yaşamak zorundayız. Çünkü; Amel Niyet bütünlüğümüz karakterimizin her zeminde fotoğrafıdır.
Ameli konular küfre sebep olmayabilir ama küfrün birer parçasıdırlar, akidevi konular ve bu konuları takip eden Nifaka tekabül eden davranışlarla teyit edilmesi şüphesiz küfre sebep olabiliyor.
Bugünkü konjonktürde Amerika ve Siyonistlerle kol kola dost ve müttefik olanların maslahat ve dayanak noktalarını da sorgulamak gerekmez mi.?
Ticaret eşit şartlarda ve uygun zeminlerde Maslahata binaen yapılabilir, Amma, İman ekseninde oluşmayan dostluk ve sevgiler nifak ve küfür izleri barındırır.
Tam da bu noktada Şu ilahi beyanı hatırlamak gerekmez mi;”Ey basiret sahipleri ibret alın ve Allah’a güvenip dayanın.”
Allah için seven; Allah için nefret edenlere selam olsun..!
İlk Yorumu Siz Yapın