İNSAN-KANUN-AHLAK VE KÜLTÜR..!
(Amacın hasıl olması için uzun tuttuk, Faydalı olması için duacıyız.)
Adalet ahlak ve kültürün temel dinamiğidir, Bu özelliğini yitirmiş olan ülkede insandan bahs etmek büyük bir saçmalıktır.
“Hiçbir Hukuk bozgununa yol açmadan toplanmış bol servet görmedim.”(Hz. Ali as)
“Eğer bir toplumda doktorlar ve hukukçular değer görüyorsa o toplum yozlaşmıştır, doktorlar değerlidir çünkü toplumda hastalıklar baş göstermiştir, hukukçular değerlidir çünkü toplumda adalet yoktur.” (Sokrates)
Tüm mevcudat ilahi irade ile ve sadece KÜN sıfatından alet kullanmadan fikir yürütmeden vücut bulmuş ve her biri de farklı mimari yapı ve kanunları takdir edilmiş olup, Eşyanın tabiatı değişmez, değiştirilemez ve İnsan mevcut örneklerle yaşıyor,
Her şey Enerji-Hareket denen Bir Nur üzerinden takdir edilmiştir.!
İnsan neden kanuna ihtiyaç duyar? Kanun olmasa da toplumsal yaşam süremez mi? İnsanların kanuna ihtiyaç duymasında başlıca sebep kişisel haklarının, Ailelerinin, namuslarının, Can ve mallarının güvende olmasını arzulamalarıdır, Kanunlar da İnzibati güç ile hayat bulur. Ancak bu GÜÇ, Adalet terazisi ve kitapla eş güdümlü çalışacak nitelikte olması zorunludur. Aksi halde güç tek başına hüküm sebebi olursa zulme alet olur.
Ziya paşanın dediği gibi,
Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir,
Tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir.
Nasihatten anlamayanı nizami yani Kanuni’ye yani Köteğe, Sopası olan kanuna teslim etmek gerek.
İmam Ali (as) ma işler neden bozuldu sorusuna ise
“Kılıç Korkağın elinde, Mal Cimrinin elinde, karar zayıfın elinde olursa işler bozulur” demiş.
Dünya hayatında bunu sağlayabilecek unsurlardan biri de kanunlardır.
Evet İnsanlar Kanun olmadan da toplumsal bir hayat sürebilirler, ancak İnsanların sürdürdükleri bu kanunsuz toplumsal yaşam bir anlamda kargaşanın ve haksızlıkların egemen olduğu güçlünün zayıfı ezdiği kuvvetli olanın güçsüze zulüm ettiği bir yaşam olur.
Doğrusu buna toplumsal yaşam demenin ne derece doğru olacağı da ortadadır, Yediden yetmişe bir toplumu meydana getiren bütün bireyler birbirlerinin haklarına ve kişiliklerine saygı duysalar başkalarının malına ve namusuna göz dikmeseler vicdanlarının sesine kulak verseler, İnsana yaraşır bir yaşam tarzını benimsemiş olsalar, Empati yapmış olsalar ve her yeri adalet Eşitlik kaplamış olsa elbette hiçbir toplum kanuna ihtiyaç duymazdı, Aynı huy sıfat ve karaktere sahip olmayacaklarına göre içlerinden kötülerin de çıkacağına göre insan her zaman Kanuna ihtiyaç duyacaktır.
İşte bunun için Literatürde Dünyanın en kötü kanunları Kanunsuzluktan iyidir söylemi oluşmuştur.
Zaten İlahi Kanunlar ve bu arada Kur’an-ı kerimin İndirilmiş olmasındaki amaçlardan biri de insanı İnsana yaraşır bir şekilde yaşamaya yönlendirmek, İnsana başkalarına saygılı olmayı Yetimin malını yememeyi, Yoksula yardım etmeyi, Güçsüzün malını elinden almamayı, öğretmek ve insanları iyi ve yararlı eylem ve davranışlarda bulunmayı, yöneltmek değil midir,?
Kur’an’a inanmayanları anlamak mümkün ancak tarih şeridinde Kur’an’a inandığını söyleyenler Kur’an-ı kendilerine uydurarak selamet yerine fesat, barış yerine savaşı, salaha yönelik gayret yerine fesada dönük ganimeti merkeze koyarak İslam dinini kirletmenin gayreti günümüzde aynı hızda devam etmektedir.
Kur’an’ın indirilmesindeki bu amaç İnsan üretme fabrikası demek de mümkündür. Sonuçta hayatın tümü ahlaktır. Hukuk Ahlakı, üretim Ahlakı, Tüketim ahlakı, İnsanın insanla ve eşya ile bir bütün olarak ilişki biçimi ahlak olarak tanımlanmıştır
Kur’an’da 600 civarında ayet Kanun hükmündedir, Dört binden fazla ayet doğrudan ya da dolaylı olarak İnsanlara ve İnsanların ahlaklarına ilişkindir, bu da insana duyulan büyük saygının bir göstergesidir, Eğer bir toplum kanuna ihtiyaç duyuyorsa bilin ki insan kuruntulu ve vesveseli olmuştur.
Kanunların yetersizliklerinden biri de gözlerden uzak mekanlarda hemen hemen hiçbir işe yaramamasıdır, Sadece açıkta işlenen suçlarda yararlı olmasıdır, Oysa Suçların büyük bölümü gizlice ve gözlerden uzakta işlenmektedir, elbette kanun bu suçları takip edip kısmen ortaya çıkaracaktır, buna diyecek yok, Ancak; bizim sözünü ettiğimiz göz önünde değil gözlerden uzakta işlenen suçlarla ilgilidir,
Çünkü İnsan denen varlık her zaman kendisi ile birlikte olacak olan gizli bir gözetmene ihtiyaç duymaktadır, Peki kimdir kim olacak bu gizli gözetmen ?, Bize göre bu gizli gözetmen Kitabı kerimde ifade edilen güç İrade ve gözetmenlerdir,
Yüce Allah Tevbe/105 suresinde; “Ey Resulüm onlara de ki; Yapın yapmak istediğinizi Allah yapıp ettiklerinizi görüyor, O’nun elçisi de görüyor, İnsanlar nasıl olsa sonunda hem görüş ve kavrayış olanın dışında kalan alemi, hem de duyularıyla ve tasavvurlarıyla tanıklık edebileceği alemi bütün gerçeği ile bilen Allah’ın huzuruna çıkarılacaksınız, ve O zaman O sizin yapageldiğiniz şeyleri bütün gerçekliğiyle anlamanızı sağlayacaktır.”
İşte bu mahkemede Fiiller bizzat dile gelecek, Azalara konuşma yeteneği verilecek, Silinmesi mümkün olmayan defterler açılacak, tüm inkar ve kaçış yolları kapanacak, ve mücrimlerin suçlarını inkar Kapıları kapanacak ve daha önce seyrettikleri manzarada Allah hayvanlara “Toprak olun, ”hakikatini aynel yakin gören şakiler “Keşke biz de toprak olsaydık” ilahi İrade karşısında nedametleri de artık kendilerine faydası olmayacaktır.
Mahkeme-i Kübra’ya inanan bir toplum için buradaki hayat sadece imtihan alanı olarak algılanacak ve bu kültür manzumesi ile İyi ve Kötüyü, Doğru ve Yanlışı Hak ve batılı kısaca tüm davranışlarını bu kaynağa dayandırır ve bu kaynağın da en can alıcı kısmı Sadakat samimiyet ve Hakim-i Mutlak’a olan İman ve vefası Hayatına dinamizm katar ve İslam’ın ölümsüz Hayat felsefesi Nevş-u Nema bulur.
İman edenler Şuna şüphesiz ve İhlasla İnanırlar ki; Ahiret mahkemesi Umuma açık bir yerde aleni yapılacak ve suçlular rüsva edilecektir.
“Üzerinizde işlediklerinizi hıfzedip kaydeden Melekler vardır. Onlar Mükerrem yazıcılardır, Az çok ne yaparsanız bilirler”(İnfitar/10-12)
İman edenler Şuna şüphesiz ve İhlasla İnanırlar ki; Ahiret mahkemesi Umuma açık bir yerde aleni yapılacak ve suçlular rüsva edilecektir.
Tolstoy “Allah’ı kâinattan çekin her şey meşru olur” İfadesi Allah kainatı boşuna ve amaçsız yaratmamıştır, Meşruiyet Eşyanın varlığı ve bu varlıkta tebarüz eden hikmetlerdir, Kaynaktır, Üretim İrade ve gücüdür, Hayatın bizzat kendisidir, Hal Böyle olunca Ölçüsüzlük ve pervasızlık yoktur, her söz ve davranışın ölçüsü ve hesabı vardır, Ölçüler de bu meşruiyetten alınmazsa çelişki kaos ve zıtlıklar yakanızı bırakmayacaktır, ve bu ölçüsüzlük içinde yuvarlanır gidersin. İşte beşeriyetin bugün yaşadığı ıstırap bu meşruiyeti yanlış zeminlerde aramasından kaynaklanıyor.
Hz. Ali(as)mın aşağıdaki tavsiyesi Dinamik ve adil bir toplumun inşası için ölümsüz öğretilerdir,
“Dünyadakiler uykuda yol alan kervan ehline benzerler, Ey İnsanlar Dünya sevgisinden sakının Zira dünya sevgisi her günahın başı, Her belanın kapısı, Her fitnenin yoldaşı, Her musibetin de sebebidir.”
Kanunlar sadece Objektif davranışlara yansıyan tedbirlere hâkimdir, Sübjektivizme hakim değildir, İşte bu yüzden beşer her zaman Din Kültürüne dayanmak zorundadır, Bu Ruh haline dayanmayan sosyolojinin toplumları büyük gizli sanıkların potansiyel mekanlarıdır. Bundan dolayı batılı Ahlak bilimciler “İslam’ın hayat felsefesi dinamik ve adildir beşer fıtratı ile barışıktır. Diyebilmişler.
Nobel Ödüllü Prof. Allex Carrel’i dinleyelim;
“Mesele Modern hayatın şartları tarafından meydana getirilen Fikri, Ahlaki, ve fizyolojik çöküş halinden ferdi çekip çıkarmaktır, Konforsuz Kültür, Lüksü olmayan güzellik, Fabrika esirliği getirmeyen makine, Maddeye tapılmayan İlim, İnsanlara sonsuz şekilde zekalarını Ahlak duygularını Yitirmeden gelişme imkanı verecektir.”
Keşke beşeriyet bu çöküş haline idrak edip hakikatte çıkışın müsebbibi olabilse.
Tarihte Birçok İskender geçmesine rağmen İskender’i Zülkarneyn denen Salih bir figürü Literatürde okumak mümkündür,
İskender’i Zülkarneyn bir şehre girer, ve orda o zamana kadar görmediği şeylerle karşılaşır, Şehirdeki evlerin ve dükkanların kapılarının olmadığını görür, Şehir esnafı akşam olduğunda dükkanını öylece bırakıp evine gitmektedir, Gördükleri karşısında son derece şaşıran İskendir-i Zülkarneyn kendi kendine acaba bu şehirde hiç hırsız yok mu? Neden dükkanların kapısı yok, diye düşünür birkaç gün gizlice şehirde dolaşır ve olup bitenleri izler,
Ancak; İnsanların birbirlerine sevecen, şefkatli, saygılı ve lütufkâr davranışları dışında hiçbir kötü durum göremez, Şehirde yaşayan bütün insanlar kardeş gibidirler ve aralarında tasavvur edilmesi mümkün olmayan bir yardımlaşma vardır.
Şehir halkının birbirlerine karşı merhamet dolu olduğunu gören İskender, Çok şaşırmasına sebep olan şeylerden biri de şehir halkının kabristana sahip olmamaları, ve kabirlerinin evlerinin önünde olması, en fazla O’nu şaşıran şey ise kabirde toprak olmuş olanların tamamının genç olmalarıdır bütün kabirleri dolaşır, ancak otuz yaşından daha büyük olan hiç kimseyi bulamaz, ölenlerin 15-30 yaş arasında olan kimselerdir, Bu durum karşısında çok şaşıran İskender, Kendi kendine neden bunların hepsi genç yaşta ölmüş? Diye sorar,
Şaşkınlığını giderebilmek için de akıllı ve gün görmüş ve geçirmiş yaşlı bir adam bulur, Onunla sohbet eder ve ona dünyada birçok yer dolaştım, ve birçok şey gördüm, ancak gezip gördüğüm yerler arasında sizin şehriniz gibi olan bir başka şehre rastlamadım. Sizin şehrinizde ne evlerde ne dükkanlarda kapı var, Ayrıca bunları bekleyip koruyan bir görevli de yok, Bunun sebebi nedir diye sorar,
Yaşlı adam tüm sorularını şöyle cevaplar; Kapı ve bekçi hırsız içindir, Oysa bu şehirde hiç hırsız yoktur, Bu yüzden hırsızlık olmaz, Bu şehrin halkı birbirlerinin malını korurlar ve birbirlerini düşünürler.
İskender İnsanlarınız neden birbirlerine karşı ve saygılı ve sevecen,?
Buna şaşırmaman gerekir, Çünkü İnsan Lütuf ve sevecenlik demektir.
Çünkü İnsan olmak baştanbaşa sevgi sevecenlik, yardımlaşma ve birbirini düşünmek demektir.
Yaşlı adam; Kabristanın evlerinin önünde olmasına gelince; Sabahleyin evden çıkıp işlerimize giderken gözlerimiz annemizin babamızın dostlarımızın ve sevdiklerimizin mezarlarına ilişiyor, Bu da bizim için bir uyarıdır, Bunlar öldüler biz de öleceğiz O halde kontrol edilmeliyiz.
Kabirlerimizin üzerinde 15-20-25 ve 30 şeklinde yazdıklarımızı da söyleyeyim, Bu bizim hayatımızda Yalan, Gösteriş yapan kimse bulamazsınız, Çünkü 35 yılını uykuda geçiren bir insanın yetmiş yıl yaşadığını söylemek yalan olur. Bu insanın İnsanca yaşadığı hayata hayat adını vermek istiyoruz. Çünkü biz insanın insanca yaşaması gerektiğine inanıyoruz.
Yukarıda anlatılanları özetlersek; Sonuç; Hayat güzel ahlakla anlam kazanır, Güzel ahlakın tersi kötülük ve zulümdür, Peki güzel Ahlak nedir dersek? Güzel ahlak da kültür manzumesinin tümüdür.
Tüm peygamberlerin ve Nebilerin çabası ve Mücadelesi bu güzel ahlakın tesisine yoğunlaşmıştır.
Kimi toplumların kültürel kaynakları İlahi vahiy iken, kimi toplumların da firavunların ceberut iradesine ve isteklerine dayanır. İşte literatürde bu figürlere tağut, Sistemlerine Tağuti sistemler diye ifade edilmiştir.ve bunlara itaati yasaklamıştır.
Topluma uygulanacak kanunlar tebaanın kültürel kaynakları ile zıtlık gösterirse işte o toplum çelişkilerle dolu, Sıkıntılı ve problemli hasta bir toplum demektir.
Nitekim İslam ülkelerinde uygulanan laiklik ekseninde yapılan kanunlar, kanunlarla hüküm eden siyaset ve tebaa arasında bir kültürel çatışma ortamı her zaman var olacaktır ve olmuştur.
Böyle bir siyaset halkın kamburu halk da siyasetin Zamburu olmaya adaydır, Güvensizlik maksimal düzeydedir, Halk siyaset için sürekli bir tehdittir.
Siyaset ceberut uygulamalar ile sindirmeyi yasalara yansıtır ve yatırılmaların çoğu iç güvenliğe yapılır. Hatta halkın vergileri ile halka şantaj, Kötü manipülasyon, Yıldırma ve sindirme operasyonları devletin eliyle yapılır.
Gerekçe devletin bekasıdır. Bunlar çağdaş dünyanın rutin siyasi rezaletleridir. Başka bir tabirle halka halk adına atılan modern kazıklardır.
Maalesef bu Makyavelist anlayış tüm dünyayı kasıp kavurmuştur. Kendilerine Yüce ve kutsal amaçlar üretip, Şahısları da putlaştırıp bu rezaletlerini korumak için devletin bekası için her yol meşrudur mantığı üretirler.
Bir Müslümana göre bu sistem Tağutidir ret ve inkârı gerektiren bir siyaset sosyolojisi iken, Hakim olan sistemin felsefesinde statükoya karşı olan herkes teröristtir.
Ademi merkeziyetçi ve ağırlıklı olarak kanun adaletine dayanan Bir iki Avrupa ülkesi hariç ve Kamil manada olmasa bile bir iki İslam ülkesi istisna tüm dünyada özellikle 3.Dünya ülkelerinde hakim olan makyavelist kanunlar ve bu kanunları besleyen Tağut temelindeki kültür homojenliği dünyayı ve insanlığı kasıp kavuruyor.!
İşte tüm dünyada genel anlamda hakim olan halkların kültür soyutlu, ve Salt kanun somutlu bir ülkenin insanı olarak 28 Şubat’ta ülkemizde hakim olan sopa kültüründen beslenen Kanun ve siyaset sosyolojisinin figürü bazı kesimlere göre Nurlu Süleyman, Bazılarına göre de Yağlı Süleyman halkın İslam kültürünü görmezden gelerek gözünün içine baka baka “Başörtüsü takanlar Arabistan’a gitsin” diye bir zırvanın sahibi olabilmiştir.
Nitekim kendini söz ve Kanunun sahibi kabul eden ve akılları omuzlarında olan kanunsuzluk adına kanuna sahip çıkan zevat kanun adamlarını bir odaya toplayarak hizaya geeeel.. Komutlarını da gördük.
Oysa insan Kanun-Ahlak-Kültür bütünlüğü ile barışık ise bu topluma Adalet, Erdemler, Güzel ahlak ve kültür homojenliği tüm ünitelerde barışın salahın, Güvenin, saygının ve saygınlığın sakinleri olmaya müstahak olurlar.ve Allah da bu toplumdan rahmetini esirgemeyeceği ilahi vaatlerde mukayyettir.Vesselam.
İNSAN KANUN AHLAK VE KÜLTÜR
Tarih:Genel
İlk Yorumu Siz Yapın