İçeriğe geç

İNSAN OLMAK,İNSAN KALMAK..!

İNSAN OLMAK, İNSAN KALMAK..!!
İnsan olmak Fıtrata uygun bir eğitim ile mümkün iken, insan kalmak şahsın çabası ile doğru orantılıdır. Güçlü bir tevekkül ve İhlasla Kemal’e yolculuğu ilanihaye devam edecek bir seyahattin yolcusu olmaktır.

Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşarken, Bir yandan da ölmeye başlarsınız, İnsan Zıtların bir arenasıdır.
Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti “Nâs” insan kelimesinin çoğuludur, insanlar, halk demektir. Kur’an-ı Kerim’de 240 yerde geçer.
“İnsan” ve aynı anlamdaki ins ve ünâs sözcükleri de 88 ayette geçer.
İnsan kelimesinin sözlük anlamına gelince; İnsan kelimesinin, kendinden türediği kök olarak iki sözcükten bahsedilir; bunlardan biri üns kelimesidir. Üns, ünsiyet, yakınlık demektir. Bu “yakınlık, yaklaşma duygusu” bir yandan hemcinsleriyle bir arada yaşama durumunda olan insanın başka insanlara karşı yakınlığını, bir yandan da Allah’a bütün varlıkların üstünde olan yakınlığını ifade eder.

İnsan kelimesinin, bir de nesy = unutmak fiilinden geldiği söylenir.
Bu durumda insan, unutkan demektir. Kur’an’da insandan (Adem) söz edilirken, “Andolsun, önceden Adem’e ahid verdik de unuttu ve onu azim sahibi bulmadık.” (20/Tâhâ, 115) buyrulur. İnsan kimdir?
Nasıl bir varlıktır? Yeryüzüne nereden gelmiştir? İnsan nereye doğru gidiyor? Amaç ve hedefleri var mıdır? İnsanın bu dünyada görev ve sorumlulukları var mıdır, varsa nelerdir? gibi sorular insan aklını meşgul eden sorulardır. Felsefî akımlar, dünya görüşleri bu sorulara cevap vermek zorunda kalmışlar, her biri Manzaranın tümünü değil; bir tarafını görebilmişlerdir.
Tevhit Dinlerin hakikatinde ise Mülk Allah’ındır, ve Allah Rahmandır (Sonsuz nimetlerini ve Kimseden hiçbir imkanı esirgemeyendir) Tüm yaratıklar ve mevcudat O’nunla hayat bulmuştur, Hayatın tümel ve mutlak ilmi ve sahibi Allah’tır ve Yaratılışa en uygun düşünce ve davranış biçimlerini Resuller aracılığıyla tüm beşeriyete tebliğ ve akıl ile ilham etmiştir.

Ancak sadece akıl ile medeniyetlerini tesis edenler hep tecrübelerin ve yanılmaların yorulan sakinleri olmuştur. Çünkü akıl mutlak olan ilim ve hayatı üretemez, Mutlak olanı akıl vahiyle birleştiğinde mutlak doğrular tebarüz eder.

“Patronage” Şintoizm’in parçasıdır, Yani bir tür babalık durumudur, Alt tabaka için bir baba olmaktır.
İyi bir Müslüman olamıyorsan; Bari Şintoist ol..! Bunu da becermezsen bari Marksist ol, Aksi halde taraf olmayan bertaraf olur..! Bertaraf olanlar ise daha önce tükürdükleri elleri her gün öpen Fırın köpekleri olmaya mahkumdur.
Ahlaksızların her gün azarladığı yine de beş dakika sonra gelip bir lokmaya kuyruk sallayan yaratıkların beyin fonksiyonları kuyrukları kadar çalışır.!
Oysa; izzet ve şerefi aramak sadece insan denen varlığa bahşedilmiş bir erdem ve Fazilettir.
İşte bu yüzden Fazilettin Zıddı Rezalettir.
Sizin için mazlumların ah’ıile kazanılmış Lokmanın yağı, Bıyığın bağıyla eşleşmişse; Bu lokmaya dikkat edin, yazıktır yıllarca değer verdiğin uğruna yeminler ettiğin bıyıklarının dökülmesine sebep olabilir.
Yoksul ve gariplerin kapısında yeşermeyen, Onlar için can suyu olmayacak bir çaba rezalet ve hezimetin hizmetkarı, Nedametin Nadimi, Zulmün kendi Zalimi olmaya mahkumdur. Çünkü; Sefahatin binaları sefaletin toprağında yükselmiştir.
Çünkü; Muhteris ve Mütreflerin mutluluğu, Mazlumların sefaleti le doğru orantılıdır.
Hz. Ali(as) “Nerde bir israf görürseniz hemen yanı başında bir hak yeme vardır”
Çünkü emek enerji ile gerçekleşir, bu enerji de israfı önleyecek sinerjiyle zorunlu eşleşmek durumundadır. Sinerji ise nimetin devamı için zaruridir, İsraf ise ters istikametteki beyhudelik ve avareliktir.ve enerjinin vitesini boşa atar, ve kontrol kafadan mideye iner, idraksizlik hakim olur.
Hayatına para hakim olan insanın Din, inanç itikat fikir ve alışkanlığının formatı enflasyonist bir seyir izler, Mutluluk veya mutsuzluğu cebinde veya bankadaki değerli kağıtlarla doğru orantılıdır.
Mutluluk veya mutsuzluğunun ilham kaynağı para dediğimiz metal ile eşleşmiş insanlara insan demek haddi zatında insana hakaret olacaktır, Onların en doğru adı Hayvanlarla ortak özelliği olan nev-i şahsına münhasır yaşayan ölüler demek en doğru tanımlamadır.
Hz.Ali(as) “İnsanlara faydası olmayanı ölülerden sayın gitsin”
İsam dünyasında Müslümandan geçilmiyor, âmâ Mü’min ise ancak çok yorucu çabalarla bulunabiliyor.
“Allah üç şeyi, üç şeyde gizlemiştir;
Rızasını itaatinde, Gazabını günahlarda, Dostlarını halkın arasında gizlemiştir”(İmam Bakır a.s)
Temenni ve çabamız o dostlara ulaşmak olsun.!
Aksi halde dünyanın çarkları Ebu zerin aleyhine ve Muaviye’den yana dönmeye devam edecektir.
Orta çağda Peygamberin devrimci ve Aydın İnsanı Ebuzer(ra) dinleyelim;
“Ey Muaviye görüyorum ki elbiselerinin sayısı artmış, Sofranda kuş sütü eksik, Etrafın al yanaklılarla dolmuş, Muhammed’in getirdiği Din ’in neresinde yazıyor bunlar.”
Çünkü EBU zer bizzat peygamberden(sav) den “En büyük Cihat zalim bir sultana karşı hakkı söylemektir.” İşte bu yüzden Ebu zer hep en büyük cihat meydanlarından geri kalmadı.
Cennet ve cehennem diğer canlılarla ilişki şekline göre şekillenir,
Nasrettin Hoca bir gün bir kasabanın Camisinde Vaaz verirken, Hz. İsa’nın ” Dördüncü Kat Gökte ” olduğunu söyler. Camiden çıkarken Yaşlı bir Kadın yanına yanaşıp;

  • ‘’Hoca Efendi. Konuşmanızda bir şey çok merakımı çekti. Hz. İsa Dördüncü Katta Ne Yer ve Ne İçer Acaba? ” deyince Hocanın tepesi atar ve hemen oracıkta kadına bir İnsanlık Dersi vererek;
  • ‘’Be vazifesini bilmeyen kadın. Ben Kasabanıza Geleli Bir Ay Oluyor. Bir gün olsun ‘Şu zavallı Hoca ne yiyor ne içiyor ‘ diye sormadınız. Şimdi kalkıp benden Dördüncü Katta, Allah’ın Sofrasında Türlü Cennet Nimetleriyle Beslenen Koca Bir Peygamberin Halini Soruyorsun…!” der.
    Kaynaklarda Hz. Ali’(as)den de şöyle bir Rivayet vardır ;
    ” Bir gün Hz. Ali’nin tanıdığı bir insan ondan bir İhtiyacının Giderilmesi için yardım ister. Hz. Ali ona yardımda bulunduktan sonra bir de Teşekkür Eder.
    Adam büyük bir şaşkınlıkla ;
  • ‘’Nasıl olur ? Ben minnet duygusu içinde sana Teşekkür Edeceğime, Sen Niçin Bana Teşekkür Ediyorsun ? ” diye sorar.
    Hz. Peygamber tarafından ”Kur’an’ı Natık (Konuşan Kur’an)” lakabıyla onurlandırılmış olan İslam’ın Hz. Ali’(as) ona şu muhteşem yanıtı verir ;
  • ‘’Ben bir İnsan olarak sen benden yardım istemeden önce Senin İhtiyacını Görmeli ve Yardım Elini Uzatmalıydım. Ancak ben bunu göremedim. Ve işte sen bana Görevimi Hatırlattığın için sana Teşekkür Ettim…!”
    İşte insan olmanın, insan kalmanın, İnsanca ilişki ve vazifenin, İrfanın erdemlilerin davranış biçimi budur.
    İnsan ilk kez lerde haksızlığa uğradığında yine de haksızlık edenlerin iyiliğini düşünür . Burada haya var.
    Sonra uğradığında sabreder. Burada ümit var. Sonra uğradığında kin duyar. Burada öfke var.
    Sonra uğradığında intikam almaya çalışır. Burada acele var.
    Sonra uğradığında “bundan sonra kimseye kötülük etmeyeceğim fakat iyilikte etmeyeceğim.” der. Burada hasret var.
    Sonra uğradığında “yok arkadaş bu millete kötülük yapacaksın.” Der. Fakat sonra yok ya bana kötülük yapmayana niye kötülük yapayım.” Der. Burada çene yormak var.
    Sonra uğradığında bu sefer “yok arkadaş” demez. Direkmen kötülük yapar. Burda zulüm var. İşte insanların çoğu böyledir.
    Bazıları ilkte kalır bazıları da yarıda. Bazıları nefsine çok çabuk uyar ve sona gelir. Canavarlara dönüşmemenin en etkili yolu ömür
    boyunca iyi niyetli olmaktır ve çoğunlukla yalnızlığı tercih etmektir.”
    Yine de insan sosyal bir varlıktır, asosyal olan insanlar şizofrenik olmaktan kendilerini kurtaramazlar Sadece biraz dikkat her şeye yeter.
    İşte yüce Allah bizim arkadaş ve dost seçimi için emri bu ve benzeri ayetlerdedir.
    “Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun! “
    (Tevbe 9/119)
    Evet..!
    İnsanın İhtiyaçta Olanı Görüp, İhtiyacı Olana İncelikle Vermesi,
    Sadece Müslümanlığın Değil ; Tüm Tevhit Dinlerinin, İmanın, İnsanlığın ve İyiliğin bir Gereğidir.
    Yoksa İnsan Gökyüzündeki Hz. İsa için Kaygı Çekerken, Yeryüzündeki Nasrettin Hoca’yı Görmezden Gelen Kadının Durumuna Düşer..!
    Hayatın Realitesine duyarsız yaşayanlar sübjektif olgularda teselli araması Ruhu kokuşturur ve her insan için tayin ve takdir edilen Allah’ın yeryüzündeki halifetullah makamının yok oluşuna şahit olacağı da bir gerçektir.
    Bireysel ritüellere indirgenmiş bir hayat ve Din Sosyolojisi küçük bir deliği pencere görmeye benzer, ve bireyi sosyal hayattan koparıp yalnızlığa mahkum eder ki bugün insanlığın mustarip olduğu ve hatta İngiltere’de Yalnızlık Bakanlığı denen kurumsal icraatlar la bile bu yalnızlığı çözemeyecektir.
    Bakın Hz. Ali(as) Egoist ve bireysel hayat mahkumlarına ne demiş, ” İnsanlara faydası olmayanı ölülerden sayın gitsin.”diyor.
    İnsan sosyal bir varlıktır ve bu sosyaliste arenasında tatmin edilmesi gereken ihtiyaçlar vardır.(Derdini anlatma ve dert dinleme gibi) Mevlana (r.a) ne diyordu; “Dertli olanın derdini dinle belki dumanlı olan gönlüne bir pencere açmış olursun” ama Derdi dinlemenin de ve çözümün parçası olmanın da Hz. Ali (a.s) gibi başında ve sonunda bir usulü, edebi ve adabı olmalıdır muhakkak.!
    Nefis ile yapılacak Cihad Fiili olarak Sosyal hayatın diğer şubelerinde ve kafir ile mücrimlerle Mücadele ile eş güdümlü yürütülmezse başarı sınırlı belki de Muhal olacaktır.
    Tüm İdeolojiler, Ekoller, Akım ve fraksiyonlar insanları bir arada tutmak ve adalet temelinde bir hayat temin etmek için yola çıkarlar, Detaylarda ise bazen bir sınıf, Bazen bir ırk, Grup, parti ve fırkaların öne geçtiği de tarihi ve sosyolojik vakıadır. Tüm dünyanın siyaset bilimine ve sanatına örnek olacak Yüce Ruh’lu Ali(as) dinleyelim;
    “Dilesem ben de yağlar ballar bulurum; buğday ekmeğinin hâlisini yerim; ipek elbise giyinirim; fakat nefsimin dileğinin bana üst olması, beni lezzetli yemekler yemeye çekmesi mümkün mü hiç?
    Ben nasıl doya-doya yemek yiyebilirim ki Hicaz’da, yahut Yemâme’de belki yoksullar vardır; günler geçmiştir ki tokluk nedir, görmemişlerdir. Gecemi karnı tok olarak nasıl gündüz edebilirim ki çevremde aç karınlar, yanmış, susuzluktan bunalmış ciğerler vardır.
    Nitekim diyen (şair) de demiştir:
    ‘Sen karnı tok olarak yatmadasın;
    Çevrendeyse tabaklanmamış deriye bile hasret çeken ciğerler var; bu dert yeter sana.”(Hz. Ali as)
    Memleket yönetmek zor iştir, Bolluk içinde yokluk çekebilenlerin mesleğidir.
    Bir memlekette yöneticiler Fakirse, Halk zengindir, Halk fakir ise yönetici zengindir realitesi küçük ve büyük ruhları ayıran bir gerçektir.
    Şems-i Tebrizi(ra) dinleyelim;
    “Hayatta her şey olabilirsin, Fakat Mühim olan hayatın içinde İnsan olabilmektir.”
    Manzara şudur, Göz dolduran boynu kalınlar, Karnı büyükler, Resmi din kurumları ve uzun sakallı ruhbanlar sistemli hilelerle istismara devam ediyorlar.! Tüm Peygamberler dinden bahsettiler fakat hiçbiri Din’den geçinmemiştir.
    Zorbalar ve Zenginler Zevklerini yoksulların gözyaşlarıyla satın aldığı bir gezegende eşitlik ve huzur en saçma kavramlardır.

Bu zorbalar ne biçim adamlar? dedim;
Kurt, köpek, çakal, makal, dedi.
Ne dersin bu adamlara, dedim;
Yüreksizler, kafasızlar, soysuzlar, dedi.
(Ömer Hayam)

Sonuç: Sebepleri de Müsebbibi dikkate alarak yaşamayı becerenlere selam olsun.!!
Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir