İNSAN VE AHLAK…?
İnsan konusu Çok Geniş ve İzahı farklı felsefi analizlere konu olmakla beraber, Ahlak ve Bir Fiilin ahlaki olmasının manası nedir,? İnsanın bir hareketinin ahlaki olarak adlandırılması nasıl olur?, Başlangıçta bu sorunun basit bir soru ve cevabının da kolay olduğu sanılıyorsa da bu konuyu derinlemesine araştırdığımızda ahlaklı olma sırrının ve sınırının ne olduğu sorusunun cevabının bu basitlikte olmadığını aksine fikri konuların en müşkülü ve beşerin felsefi konularının en karışığı olduğunu hatta birkaç bin yıl öncesinden ta günümüze kadar henüz felsefecilerin hiçbirinin üzerinde ittifak edebilecekleri bir görüş bulamadıklarını göreceğiz.
“ Ahlakın Ahlaksızların elinde oyuncak olduğu bir toplumdan hayır bekleme”(Hz.Ali a.s)
Dünya garabetler diyarıdır, Siyasetten, Ekonomiye, Bireysel davranışlardan, Sosyal hayata, ve Hukuk sistemine, Üretimden tüketime hayatın özeti Ahlaktır. Alanı en geniş kavram ahlak kavramıdır. İlim adamlarını en çok meşgul eden alan yine ahlak kavramıdır.
İbn-i Misvekeyh bir gün İbn-i Sina’nın dersine iştirak eder ve İbn-i Sina önüne bir ceviz atar bunun çapını hesapla der, İbn-i Misvekeyh “Ben bunun çapını hesaplarım ancak sen önce ahlakını hesapla” dedi ve İbn-i Sinan O’nun ahlakla ilgili kitabını hiçbir zaman baş ucundan ayırmadı.
Ancak, Genel olarak Kimi medeniyetler Ahlakın disiplinini beşer idraki ile tesis ederken, Kimileri bu işin uzmanı olabilecek Ahlak bilimi kürsülerinden, Kimileri Filozofların ve Bilginlerin söylemlerinden, Kimileri de insan Zekâsının mutlak doğruların tespitinde aciz kaldığını idrak ederek Din olgusunu mihenk kabul ederek uygulamaları bu yönde tesis etme cihetindedir.
İşte bu yüzden yüce Allah Kâinatı yarattıktan sonra insanı en güzel surette irade ederek o’na yüce bir makam ve paye uygun görerek halifesi olarak tayinini irade etti ve hayatına hâkim olabilecek mutlak doğru olan ve bir bütün olarak Siyasetten Ekonomiye, Hukuktan bireysel ilişki ve insanın Ruh ve psikolojik boyutunu da içine alacak idealiteyi peygamberler aracılığıyla tebliğini irade etmiştir.
Bu meyanda ister inansın, ister inanmasın, İster bu olguyu yaşasın, ister yaşamasın, Yaratıcının rahmetine gölge düşürmeyecek bir tercihler bütünü ile baş başa bırakmıştır.
İşte bu iradenin insana yönelik olanına genel anlamda Ahlak olarak ifade edilmiştir, İnsanın mutlak doğrulara ulaşamayacağını bunun ancak ilahi irade ve rızada aramasını da beyan etmiştir.
“Bazen sevdiğiniz bir şey size kötü olabilir, sevmediğiniz da faydalı olabilir Allah bilir siz bilemezsiniz.”(Bakara/216)
Bir işçiyi çalıştırıp ücretini vermeniz halinde ücretin kendisi ahlak değildir, sizin o’na ücretini veren davranış biçimi ahlaki bir davranış olarak tanımlanır.
”Her kötü ahlaktan sakın, bu sakınma hususunda nefsinle cihat et, Şüphesiz ki kötülük inatçıdır, Övülmüş hasletlere bağlanın komşuyu gözetmek, ahde vefa göstermek, iyiliğe itaat kibre isyan gibi güzel hasletlerle süslenin”(Hz.Ali as)
Hukuk uygulamaları genelde icrasının da bir ahlaki dayanak noktası olacaktır elbet. İşte bunun için hukukçuların vicdanı ilkeler kadar temiz olmazsa içtihat ve uygulamalara da nifak ve çelişkiler bulaşır. Yani hukukun ilkeleri beraber icrasını gerçekleştirenlerin de uygulamalar ve kararları üzerinde bir o kadar etkileri söz konusudur. Dolayısıyla İlkelerin kararları dışında uygulayıcının fıtratı Yani vicdanı da rol oynar. Bu meyanda www.alihaber.com bloğundan “ Fıtrat Hanifiyet ve Tabiat “Yorumumuza bakmakta fayda var.
İşte bunun için hukuk matematik değildir Matematikte 2×2=4 tür ve nettir. Ama hukukta bazen sonuç 3-6-8 Çıkabilir denmiştir. Sebep ise vicdanın nasıl tebarüz edeceğinin kesinliği ve garantisi yoktur.
Diğer canlılar sabit hislerle programlanmış ve onlar için de ahlak denilebilecek yasaların dışına çıkma iradeleri yoktur. Beşer için ise hem değişen ve hem de sabit olabilecek yasalar tahkim edilmiştir. İlahi irade faydalı-Salaha yönelik olana hayr ve zararlı-Hasarlı ve menfi olabileni de Şer olarak isimlendirmiştir ve İnisiyatif kullanma yeteneği ile seçenekleri de imtihan olarak tanımlamıştır.
Erdemleri barındıran bir ahlak bütünlüğü Beşeri Beşer konumundan sıyırıp İnsan olma Mertebesine Yükseltir. İnsan olduktan sonra İnsanın Yüce Ahlaka ve erdemlerle ilanihaye Kemal’e doğru seyru sülük; Hayret ve hareket yolculuğu devam eder,
“Acı duyabilirsan canlısın,Başkalarının acısını duyabiliyorsan insansın.”(Tolstoy)
İbadetin de etik ve ahlaki boyutları vardır.Nitekim Hz. Ali(a.s) “ İnsanlar üç şekilde ibadet ederler Biri Hürlerin ibadeti İkincisi Tüccarların ibadeti, Üçüncüsü Kölelerin ibadeti” diye ibadetin de bir mantığı, Yolu yordamı, edebi ,adabı ve bir ahlakı vardır.
Bu rotada hareket etmeyen İnsanın İnsanlığa yükselişi ve Beşere doğru alçalış rotasında sabit bir denge yoktur, Onun için yükselme irade kuvvet, kudret ve iradesi olduğu gibi esfelessafiline(Aşağıların aşağısı) inişi Mümkündür, işte bunun için bu hareket arenasında yalnız İlim yeterli olmayıp İhlasla beraber olan bir imanla yükseliş mümkündür.
Nitekim ihlastan yoksun İlim sahiplerinin Erdemler etrafında oluşturdukları şaibeye cahiller muktedir değildir. Onun için Peygamber(sav) “Alim helake giderse Alemi helake götürür” ifadesi yerinde bir tespittir.
Hz. Ali(a.s)” Benim belimi iki tip insan kırmıştır, Biri İbadetlere dalan cahiller, biri de İlmiyle amel etmeyen alimlerdir” İfadesi işin vahametini izah etmeye yeter.
İşte vicdanlar rahmanın rızası ile bezenmezse sonuçlar da bu kadar şaibeli ve çelişkili olacaktır. Bu konu daha çok Soyut olan ve dışa yansıması olumlu veya olumsuz etkilerle tebarüz eden” Vicdan” Hukuk felsefesi ile uzun uzadıya izah edilmiştir.ve bu makalenin Sınırlarını çok çok aşar.
İnsanlık ve medeniyetler var oldukça hiçbir konuda kendi çabası ve idraki ile mutlak olanı yakalamayacaktır, Mutlak olan iyinin en iyisidir, İyinin en iyisini iyiler arasında aramak lazımdır Bu da Aklı selime takabül eder.
İşte bunun için Yüce Allah “ Ey Resulüm muhakkak ki sen yüce bir Ahlak üzeresin” Hitabı çok derin bir anlam ifade eder. Hayatın tümel bilgisine sahip olmayan İnsan; Allah bir rahmet ve merhamet nimeti olarak İradesini resuller aracılığıyla tümel ilmin içindeki en iyi maslahatları ilmen ve amelen beşeriyete bildirmiştir.
“ Éy resulüm biz seni alemlere rahmet olarak gönderdik” ilahii beyanı bu şefkatin beyanıdır.
Yüce Resul “Ben güzel ahlakı tamamlamaya geldim” ifadesi tüm medeniyetler boyunca yaşanmış bir hayat felsefesi ve ahlak biçiminin son halkası ki; Hatem’ül Enbiya olarak bu güzel ahlakın en kâmil şeklini İlahi vahiy ile tüm insanlığa tebliğ etmiş ve yaşamış, bizlere de örnek olacak güzel bir hayat hikâyesini hediye etmiştir.
Nitekim o Resul’ün ifadesi ile “Mevcudatın hepsini bir kefeye güzel ahlakı bir kefeye koysanız güzel ahlak ağır gelecektir” Beyanı hayatın bütün şubelerinde ağırlık ve genişliği en derin şekilde ifade eder.
Başka bir hadiste “ Benimle sizin hikâyeniz ateşe doğru koşan sizleri arkadan paçanızdan tutup bu ateşe girmenize engel olmamdır” ortaçağ karanlığında çok az insan bu izahları idrak edip üzerinde derin düşünmeyi ihmal etmişse de İlim ve Bilgi çağında bu öğretiler derin analizlere tabi tutulup insanlığın kurtuluş reçetesi olacaktır. Bu öğretilerle İnsanlık ancak bu modern girdabın çıkışı olacağı şüphesizdir.
Maalesef geçmiş Peygamberlerin Öğretilerini çıkar, makam, mevkileri ve saltanatları için asimile edip hava ve heveslerini işin içine katarak İlahi eksenden nasıl kaydırıp Beşer eksenli tabular ve tanrılar üretmişlerse aynı şekilde Hz. Muhammed de vefat edince bu dinin de Baronları olmuş ve olmaya devam edip, Peygamber adına yüzlerce hurafe ürettiler ama Hz. Muhammed’e iftira ve yalan rivayetler isnat edilmişse de Dinin asıl Mihengi ve hiçbir zaman beşer müdahalesine maruz bırakılmayacak bir kitabı ve bu kitabın da değiştirilip dejenere edilmemesinin de en sağlam garantisi Kadiri Mutlak, Alimi Mutlak olan bizzat Allah Mahfuzu olduğu için Bu kitabı kimsenin değiştirme şansı bugüne kadar mümkün olmadı ve ilelebet de olmayacaktır.
“Doğrusu Kitap’ı biz indirdik, O’nun koruyucusu elbette biziz”(Hicr/9)
Kitap’ın en mükemmel pratiklerini yüce Allah Ehl-i Beyte tebarüzünü irade etmiştir ki; Peygamber (sav) “Ehl-i Beytim Kur ’anla beraber, Kur’an da ehli beytimle beraber ayrılmayacaklar ta Kevser havuzunun başına kadar” beyanı peygamber vefat ettikten sonra en çok literatürde unutulan ve unutturulan beyanı olmuştur.
Kitab’ın en iyi tercümanları ve açıklayıcısının ehli Beyt silsilesinin olduğu tarihi beyanlarda sabittir. Buna rağmen Ümmet bilinçli veya bilinçsiz, kasıtlı veya gayri kasti ehli beyt’ beyan ve izahlarına alternatifler oluşturmasaydı belki de bu kadar Mezhep, Fırka, Gurup,Kutup, meşrep ve ihtilaf halkaları da olmayacaktı.
Bu yüce Kitaptan herkes has bel kadar Hikmet’i arayıp bunları yaşamak ve paylaşmak yerine, Kendi hikmetlerini ve maharet ile idrakini Yüce Allah’ın iradesi diye satanlar bu dine ve kitaba bilerek veya bilmeyerek en büyük ihanetin mümessili olmayı deniyorlardır.
İşte bu bilgi kirliliği beraberinde kendi mensuplarına Din adına anarşistlerin üremesine sebebiyet vermiştir ki; İslam huzur ve selamet bereket rahmet hikmet güven vefa dostluk dini iken Hz. Ali (a.s) bu konu sorulmuş Hz. Ali “onlar İslam’ın elbisesini ters giymişlerdir.” Çünkü elbise dikilirken birçok maslahat dikkate alınarak dikilir. Ters giyenler hem gülünç duruma düşerler hem de o elbisenin icabında kendilerine faydası olmayacaktır.
Nitekim arifin birini sordular en çok kimi seversinz?” cevap ; Terzimi, Aman efendim bu kadar insan varken neden terziniz? Cevap; Çünkü o her gidişimde yeniden ölçümü alır. Peygamberden akıbet soruldu “ Ben bile akıbetimi bilemem.” İfadesi beşerin değişen bir tercihler bütününde iradeye sahip olması sonun bilinmezliği ile doğru orantılıdır. Sonuçta beşerin tercihleri ve ilahi iradenin tahakkuku beşer inisiyatifi ile hem alakalı hem de alakasızdır.
İşte bu nedenle; Beşer için Makul bir iman ve bu imanın hakikatleri oksijen kadar gerekli bir ihtiyaçtır.
Bu maslahatların tümel ilmini de Allah Masum imamlar üzerinden tebarüzünü irade ettiği de bir hakikattir.
İşte davranışları yöneten düşünce ve idraklerde kabul edilen değerler sistemi üzerinden ahlak olarak davranışlara yansır.
“İki tip insan vardır, Biri Biyolojinin bahsettiği insan diğeri hakkında şairin konuştuğu, Filozofun söz söylediği, ve Dinin ilgilendiği insandır.”(Dr.Ali Şeriati ra)
Nobel ödüllü Prof.Alex carrel “Toplumları yıkan Maddiyat değil, Ahlaksızlıktır”: tespiti şahane bir idraktir. Bundan dolayı beşeriyet için iyi ve Mükemmel bir ahlak ekmek-Yemek kadar da gereklidir.
İşte bu elbiseyi ters giyenler geçmişte olduğu gibi zalim ve mazlumdan dünyada zalimi oynamaya devam ediyorlar ve İslam’ın yok ettiği Köleliği modern dünyada Modern kölelik yetmezmiş gibi yeniden Klasik köle pazarı kurdular veya birilerinin siparişi ve dayatması üzerine zoraki İslam adına zer ve zor ahlakının mümessili olmayı deniyorlar.
Sonuç: MÜ’MİN ÖYLE BİR KİMSEDİR Kİ;;IRKINI HİZBİNİ KUTBUNU;PARTİSİNİ SOYUNU SOPUNU GRUBUNU HATA DİNİNİN AHLAKİ FAZİLETLER KONUSUNU BİLE SÖZ KONUSU ETMEZ;BENLİĞİNİ ÖYLE GENİŞ TUTAR Kİ;O’NUN IŞIĞI ETKİSİ SONSUZ OLUR,HER ŞEY BİZİM MÜLKÜMÜZDÜR,BEN YOKUM BİZLER VARIZ DER BİZLER DE HİÇİZ VE ZİRA MÜLKÜN GERÇEK SAHİBİ DE ALLAH’TIR ve HER ŞEY O’NUNLA ANLAM KAZANIR. Çözümlemesi İman edenler için bir amaç ve İdealidir.
“İnsanlara din yerine kültür, Ahlak yerine, Bilgisi verildi, Neticede namaz kılıp yalan söyleyen, Oruç tutup haram yiyen nesiller türedi”(Dr.Ali Şeriati ra)
Bil ki,Kötü ve yerilmiş ahlaktan uzaklaşıp, Üstün bir ahlak ve kişiliğe sahip olmak; Ancak kişinin kendisine bir kemal/ yeterlilik iradesini yüklemesiyle başlar.
Allah’ın Ahlakı ile yaşamayı becerenlere selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın