İNSAN VE İNSAN
(Bu küçük alemi bilmeden büyük alem anlamsızlaşır.)
“Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir surete sahip olarak yarattık.”(Tin/4)
Konunun başlığı başlı başına başka bir kavram ile izahı mümkün olmadığı için insan ancak insanla izah edilebilir düşüncesiyle İnsan ve İnsan dedik ve gayri ihtiyari lafı uzatmak zorunda kaldık.
Dünyaya geldiğimiz gün bir yandan yaşarken, Bir yandan da ölmeye başlarsınız, İnsan Zıtların bir arenasıdır.
Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti
Nâs ve İnsan Kelimelerinin Anlam ve Mâhiyeti “Nâs” insan kelimesinin çoğuludur, insanlar, halk demektir. Kur’an-ı Kerim’de 240 yerde geçer.
“İnsan” ve aynı anlamdaki ins ve ünâs sözcükleri de 88 ayette geçer.
İnsan kelimesinin sözlük anlamına gelince; İnsan kelimesinin, kendinden türediği kök olarak iki sözcükten bahsedilir; bunlardan biri üns kelimesidir. Üns, ünsiyet, yakınlık demektir. Bu “yakınlık, yaklaşma duygusu” bir yandan hemcinsleriyle bir arada yaşama durumunda olan insanın başka insanlara karşı yakınlığını, bir yandan da Allah’a bütün varlıkların üstünde olan yakınlığını ifade eder. İnsan kelimesinin, bir de nesy = unutmak fiilinden geldiği söylenir.
Bu durumda insan, unutkan demektir. Kur’an’da insandan (Adem) söz edilirken, “And olsun, önceden Adem’e ahid verdik de unuttu ve onu azim sahibi bulmadık.” (20/Tâhâ, 115) buyrulur. İnsan kimdir?
Nasıl bir varlıktır? Yeryüzüne nereden gelmiştir? İnsan nereye doğru gidiyor? İnsanın bu dünyada görev ve sorumlulukları var mıdır, varsa nelerdir? gibi sorular insan aklını meşgul eden sorulardır.
Peygamberler, Ahlakın Ustaları, Filozof, Arifler ve Felsefî akımlar, dünya görüşleri ile bu sorulara cevap vermek zorunda kalmışlar, her Peygamberler hariç biri Manzaranın tümünü değil; bir tarafını görebilmişlerdir. Çünkü davranışların en doğruları İnsan fıtratını dikkate alarak en iyileri pratize edilebilir, Fıtrat bilgisine sahip olmayan öğretiler eksik kalmaya mahkûmdur.
Geçmişten günümüze kadar insan üç şekilde tarif edilmiştir. Bunlardan ilk ikisi insanı sadece tek yönüyle ele alırken üçüncüsü insanı tüm yönleriyle ele alır. Bir kısmı insanı baş, göz, kulak, burun, ağız, el, kol, bacak, karaciğer, akciğer, mide gibi maddi organlardan oluşmuş bir varlık olarak kabul ederken, bir kısmı ise insanın tüm organlarını görmezden gelircesine maddi yönünü göz ardı edip, sadece ruhtan meydana geldiğini iddia etmişlerdir.
Sokrates bir ün sınıfta öğrencilerine sizce “İnsan Kimdir? İnsan nedir?” diye bir soru sorar, öğrenciler İnsan tüysüz bir hayvandır, cevabı karşısında sonraki gün Sokrates pazardan aldığı tüysüz bir horazla sınıfa gelir ve öğrencilerine İnsan dediğiniz böyle bir şey mi? diye sorar.
İslam Filozofu Farabiyi dinleyelim,
“İnsanın İyiyi, Kötüyü, Güzeli çirkini birbirinden ayırt etmeye yarayan akıl ve fikir kabiliyetine sahip olmadıkça İnsan olma sürecini tamamlayamaz.”
Dinlerin gayesi İnsanlar için kutsal müşterekler oluşturmak, Beşer vasfını aşmayı beceremeyenler beşer kalarak hep kendilerini merkeze koydukları için kendileri dışındaki herkesi mal diye algılarlar.
Ayrıca; Bazıları insanı şu şekilde tarif ederler. “İnsan alet kullanan hayvandır, akıllı hayvandır, konuşan hayvandır, gülen hayvandır, hayvan olmak istemeyen tek hayvandır vs. Biz Literatürde bu yaratığı Beşer diye tabir ederiz.” Şüphesiz insan kendisinin nasıl bir varlık olduğunun cevabını verdiğinde aynı zamanda inancını da seçmiş olmaktadır.
Her şeyde dengeyi esas alan İslam dini insanı tarif ederken de dengeyi esas almıştır. İslam inancına göre insan; beden ve ruhtan oluşan, düşünen, şuurlu, iman ve ilim sahibi bir varlıktır. Sahip olduğu bu yetenekler O’nu tüm canlılardan ayıran ve üstün kılan yetilerdir.
İnsanı en güzel şekilde yaratıp O’nu yeryüzünde kendi halife ve temsilcisi ile taltif eden yüce Allah’ın rahmeti karşısında İmtihanın bir gereği olarak Nankörlük edip küfranı nimeti tercih ederse o zaman da ona aşağıların en aşağısı olabilecek yolu da açık bırakmıştır.
İnsan, Allah’ın yeryüzüne lütfettiği, üstün yapıcı yeteneklere sahip, fakat organik ve biyolojik yapı bakımından zayıf olan bir varlıktır. Bu tanımın bir sonucu olarak İslam; insanı sadece maddî bir varlık olarak gören maddeye tapanları ve insanı sadece ruhtan oluşmuş olarak kabul eden ruha tapanları reddeder
İnsana, evrene, tarihe, sürece, ögelere ve bütünlüğe dair her tanımlama; epistemolojik, ontolojik ve metodolojik çerçevesinin ortaya konulmasını gerektirir…
Bilim adamları, alemi, canlı ve cansız olmak üzere iki kısma ayırmışlar, insan bilimi ve felsefesini ise hayvan ve insan arasındaki öz farklılıkları üzerine kurmuşlardır. İnsanı hayvandan ayıran temel farkları ise, bilgiyi sistemleştirme, şuur, konuşma, olarak tespit etmişlerdir.
Hayvanlık, içgüdüsel zorunluluklarla hareket ederken, insan kendi mahiyetini belirleme yetisiyle tarihi süreç içinde Firavun’dan Musa’ya kadar her şey olabilmiştir… problem insanın NE’liği olma sorunudur.
İnsan nedir ? ve Ne olabilir? İşte sorunun kaynağı budur. Hayata yön vermek isteyen her inanç, ideoloji ve düşüncenin insan anlayışı farklılaşmanın temel nedenidir. Bu farklılaşmanın iki ana cephesinin olduğu görülecektir; ruhçu taraf ve materyalist taraf… ruhçu taraf maddeyi etkisizleştirirken, materyalist cenah ruhu etkisizleştirmeye çalışmıştır… işte her iki türlü kopma yozlaşmanın nedenidir…
İnsan nedir,? Biyolojik ve psikolojik yönleri ile nasıl bir varlıktır,? TEK başına ve cemiyet içindeki başarısı nasıl mümkün olur,? Tek bir hücreden en mükemmel varlığa kadar kurulu düzen nasıl bir Muammadır,? Bilgilerimizin bizi yanıltmaması için takip edilmesi gerekli metot, İnsan neslinin ve medeniyetinin gelişmesi ile kazandığı ve kaybettiği durumlar nelerdir,?
Biz neyiz ?,yaradan ve yaratılan arasındaki ahenk ne olmalıdır,? Mahrumiyetler içindeki dünkü insanlığın gelişmiş medeniyete göre Ruhi ve Ahlaki yetenekleri nasıl bir durum arz etmektedir.?
Doğuştan ve sonradan kazanılan kabiliyetler nelerdir.?
İşte çağdaş psikolojinin önünde duran tüm bu ve benzeri sorulara sağlıklı cevaplar vermesi bu bilime ciddiyet kazandıracaktır ve diğer bilimlerin sahip olduğu saygınlığa ulaşması ancak bu düğümü çözmesi ile mümkündür.
Peygamberlerin Risalet defterlerinde İnsanın günlük hayattaki Üretimden tüketime, dağıtımdan bölüşüme Sağlıklı ve adil çözüm üreten öğretiler olmakla beraber, İnsanın Ruhi ve Psikolojik halini de içeren ve İnsanın Ruh hakkında fazla bir ilme sahip olmaması O’nu aciz bırakmak istemeyen yüce Allah bu boyutunu da Peygamberler Sıddıklar ve nihayetinde Arifler dediğimiz ahlakın ustaları ile tedavi ve dizayn etmeyi ihmal etmemiştir.
Güçlülerin ve köle sahiplerinin zulmünden kurtulmak isteyen insan, yüzünü büyük dinlere dönüyor ve peygamberlere kulak veriyor. Ama o, bu sefer savaşın çilesini çekiyor ve büyücülerin, Kral ve Sultanların, Halifelerin, Şeyhlerin, Dedoların,Ahund ve Mollaların, brahma rahiplerinin, hatta ortaçağ kilisesinin aman vermeyen o karanlık ve kargaşa dolu günlerinin kurbanı oluyor.!
Ruh, saf olma halidir, ancak bedenle kendisi olabilir. Bunun İslam literatüründeki adı ‘TEVHİD-İ VÜCUT’tur.ki bu felsefenin ve izahların Piri Şeyhül Ekber unvanlı peşinden beşyüz eser bırakan ve sahip olduğu itikadın Müdavimleri tarafından kendilerinden kabul edilmeyen Şeyh Muhyeddin-i Arabi(ra) eserleri beşeriyet için hala büyük bir zenginlik kabul edilmektedir.
Platondan Marks’a tüm batı dünyası, RUH-BEDEN zıtlaşması ve bu durumu aşma üzerine kurulmuştur. Aslında bu çekişmenin temel nedeni Ademiyettin parçalanmasıdır. Tam insanın görülemeyişidir… Oluş ve olma konusunda HEGEL önemli tespitlerine rağmen ırkçı bir takım sonuçlara varmakla yanılmıştır.
Beşer ve insan çelişkisinden, ancak ikisinin gerçek denge haliyle kurtulabilir, ve insan-adem olunabilir. Ancak anayasal özgürlük bu aşamadan sonra teşkil edilmelidir. Anayasal özgürlük, hem yerel hem de evrensel bazda alınacak kararlara bağlıdır… içeriye yönelik bir girişim, dışarıya da yönelmezse, bütünlük gerçekleşmez… İnsanlık ortak bir yapıdır ve birbirini etkiler.
Çaresizlik ve yorgunluk yaşamamak için başvuracağı yöntemler O’nu daha da yoracaktır.!
Bir ağacın gölgesinde oturan Kızılderili’ye sormuşlar çok mu yorgunsun? Cevap İlgin.! hayır,Bedenim çok ilerledi Ruh’um geride kaldı O’nun bana yetişmesini bekliyorum.
İnsan ilk kezlerde haksızlığa uğradığında yine de haksızlık edenlerin iyiliğini düşünür . Burada haya var.
Sonra uğradığında sabreder. Burada ümit var. Sonra uğradığında kin duyar. Burada öfke var.
Sonra uğradığında intikam almaya çalışır. Burada acele var.
Sonra uğradığında “bundan sonra kimseye kötülük etmeyeceğim fakat iyilikte etmeyeceğim.” der. Burada hasret var.
Sonra uğradığında “yok arkadaş bu millete kötülük yapacaksın.” Der. Fakat sonra yok ya bana kötülük yapmayana niye kötülük yapayım.” Der. Burada çene yormak var.
Sonra uğradığında bu sefer “yok arkadaş” demez. Direkmen kötülük yapar.
Burada zulüm var. İşte insanların çoğu böyledir.
Bazıları ilkte kalır bazıları da yarıda. Bazıları nefsine çok çabuk uyar ve sona gelir. Canavarlara dönüşmemenin en etkili yolu ömür
boyunca iyi niyetli olmaktır ve çoğunlukla yalnızlığı tercih etmektir.
Yine de insan sosyal bir varlıktır, asosyal olan insanlar şizofrenik olmaktan kendilerini kurtaramazlar Mevlana (ra)diyor ya “Derdi olan dostunu dinle belki dumanlı olan gönlüne nefes alacağı bir pencere açmış olursun.” Sadece biraz dikkat her şeye yeter.
İşte yüce Allah bizim arkadaş ve dost seçimi için emri bu ve benzeri ayetlerdedir.
“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun! ”
(Tevbe 9/119)
Mevlana(ra)’yı dinleyelim,
“Kiminle gezdiğinize kimle arkadaşlık ettiğinize dikkat edin. Çünkü Bülbül Gül’e,Karga çöplüğe götürür.”
Sonuçta; Büyük usta Dr.Ali Şeriati’yi dinleyelim, “Barışta Hasan olmak, cihat ve şehadette Huseyn olmak, en ağır sosyal adalet ve hak misyonunda Zeyneb olmak..” Bir muvahide yakışacak en iyi pozisyon ve tavır olacaktır.
İmam Cafer’i Sadık(as):
“Aklı olmayan, ıslah olmaz.
İlmi olmayan, anlayamaz.
Anlayan, nezaketli olur.
Halim ve olgun olan, muzaffer olur,
İlim siperdir. Doğruluk izzettir.
Cehalet zillettir. Anlayış ululuktur,.
Cömertlik başarıdır.
Güzel ahlak, dostluğa yol açar.
Zamanını tanıyana, şüpheler saldırmaz.
Sağduyu, zannın kandilidir.
Allah, kendisini tanıyanın dostudur ve O’nu tanımadığı halde tanıyor gibi görüneninin de düşmanıdır.
Akıllı İnsan bağışlayıcı, cahil ise gaddar olur,
Saygı görmek istiyorsan, yumuşak davran,
Hakir olmak istiyorsan, haşin ol,
Asaletli olanın, kalbi yumuşak olur,
Haşin olanın, kalbi katı olur,
Vazifesini yapmada kusur eden, uçuruma düşer,
İşin sonundan endişesi olan, bilmediği şeyde ihtiyatlı davranmalıdır.
Bilmeyerek bir işe teşebbüs eden, kendi burnunu yere sürter (zillete duçar olur),
İlmi olmayan, anlamaz; anlamayan kurtulmaz; Kurtulmayan, kıymetli olmaz; kıymetli olmayan ezilir; ezilen çok kınanır; böyle olan bir kimseye ise pişmanlık yakışır.”!
İşte yukarıda ifade edilen tüm bu fazilet ve meziyetlere hiçbir hayvan sahip değildir. Bu nedenle “İnsan düşünen hayvandır” tezini savunan maddeci görüş sahipleri, bu erdemleri idrak edip yaşama gayretini ve şüphesiz eşrafı mahlukat olmayı bahşeden Allah’tan gafil olmaları onları böyle bir tanımlama ferasetsizliği hediye etmiştir.
Çünkü İmam Cafer(AS)’in İfade ettiği tüm bu erdemleri yaşamak şüphesiz beşer takat, İrade ve idrakini aşan mutlak doğruların ilmine sahip İnsanın Fizyoloji ve psikolojisinin tartışmasız tümel Mimarı yüce Allah’a iman etmekle nevşu nema bulur,
Bugün tüm beşeriyetin yaşadığı ıstırabın arka planında Allah’ın mutlak ilmine kayıtsız kalan Sahih ve makbul olmayan bir Din-iman ve imansızlık vardır,
Hz. Ali(as) mı dinleyelim,
“Akıl Din’dir ve Din de Akıldır, Eğer Din’i Akıl idrak etmezse O Akıl, akıl değildir, Eğer Din Akıl dairesinden uzak kalırsa O Din de,din değildir.”
Gazali(ra) dinleyelim;
“Akıl İçten gelen Vahiy’dir,Vahiy ise dıştan gelen AKILDIR”
Konfüçyüs’ü dinleyelim ;
Seçkin İnsan beş şeyden utanır,
1-Uygun fikri bulup da bunu aktarmak için uygun ifade bulamamışsa utanır,
2-Gereken sözü ve ifadeyi bulup da sözüne uygun davranmamışsa utanır,
3-Bir değerli şeyi elde edip kendi yanlışı yüzünden kaybetmişse utanır,
4-Toprağı mülkü olup da O’na göre halkı olmamasından utanır,
5-Gücü kendisinin gücüne denk olan bir hasmının başarı bakımından kendisini geçmesinden utanır.
Bunları dinleyen öğrencilerinden;
Birincisi; Üstün İnsan önce güven kazanır, Ancak ondan sonra emrindekilere iş yükler, Eğer güven olmadan onlara iş yüklerse emrindekiler bunu zulüm sayar, Üstün İnsan Önce Hükümdarın güvenini sağlar, Sonra İtiraz eder, Eğer güven sağlanmadan itiraz ederse hükümdar bunu zulüm sayar.
İkincisi; Üstün İnsanın Kötülüğü tıpkı Ay’ın veya güneşin tutulması gibidir, Bir hata yaptığı zaman bütün insanlar O’nu görür, ve başlarını eğerler, Hatasını düzeltince de İnsanlar başlarını kaldırıp yeniden ona bakmaya başlarlar.
İnsan kalmak, İnsan olmak meğer bu kadar basit değilmiş.!
Tabiat içinde yalnız insan şu üç özelliği ile diğer canlılıktan ayrılır;
1- Kendi keyfiyetini, yaratılışını, öz-yapısını, evrenin niteliği ve öz-yapısını, kendi ile evren arasındaki ilişkinin niteliğini ve Ne’liğini algılama…
2.- İnsan, seçebilen bir varlıktır…
3.-İnsan yapıcı-kurucu bir varlıktır…
Bu üç tür özellik neye tekabül eder; ŞUUR veya yeni tabirle BİLİNÇ…(Bu Anlamda Şuur ve İdrak Makalemize bakılabilir)
Tarihi süreç boyunca tüm insan sahası ve oluşumları insanın bu nitelikleriyle doğrudan alakalıdırlar… Eylem ve davranışları; bilincin neresinde olduklarının göstergesidir… Peki, bilinci nasıl tarif edeceğiz?
Bilinci belirleyen akıl mıdır? Bilincin göstergeleri üretim araçları mıdır? Bilinci belirleyen dilin konumundur? Somut tabirle bilinçli insandan ne anlayacağız; Bilinçli insan; hem akla, hem üretim araçlarına, hem de dile eşit bir şekilde yaklaşım gösterir… Kaldı ki biz aklı, salt zekâ, salt rasyonalite, salt idealizm ile yorumlarsak, aidiyeti parçalarsak gerçek ve tam akıldan bahsedemeyiz… Tam akıl; evren içinde her bir unsurun etki açısından eşit ağırlıkta olduğunu bilen akıldır.
Faraza; biz üretim araçlarının etkisini; havadan, sudan, cinsiyetten, dilden, dinden ayırt edebilir miyiz? A şahsı üzerinde eşit bir etkinliğe sahip olan unsurlar, toplum yapılanmasının da altyapısına eşit etki ederler. Endüstriyalizmle birlikte ortaya çıkan mekanizmin etkinliği; yine şuur karşısında ve içinde bir yapılanmadır.
Batının büyük dâhileri; Sartreler, Nietzscheler, Baudrillard’lar bu suni duruma itiraz edip gerçek insanı aramıyorlar mı? Kaldı ki; makine toplumu tabiatın verilerinden aşırma değil midir? Kaldı ki; insanı incelediğimiz zaman makineleşme basit bir cüzdür. İNSAN DEVASA VE ÖZNEL BİR YAPIDIR…
“İnsanların ne kadar kötü olduğuna hiç şaşırmıyorum, Fakat bundan hiç utanmadıklarını görünce hayretler içinde kalıyorum.”(Geothe)
İnsan üretimi hiçbir yapı insan ile boy ölçüşemez. Problem insan ve şuur problemidir…
Büyük usta Ali Şeriati’yi dinleyelim.
“Gerçek Hümanizm, insanın özünde bulunan ve onun ahlâkî, kültürel ve dinî mirasını biçimlendiren ilahi değerler kümesidir.”
Dört dalda Prof’luk unvanı olan ve “İnsan denen bu meçhul” isimli kitabı ile Nobel Ödülü kazanan Alexis Carrel’i dinleyelim.
“Herkes servet ve konforu artıran şeylerle ilgileniyor, Fakat Hiç kimse her birimizin Bünyeyi fonksoniyel ve aklı vasıflarımızı geliştirmenin bir zaruret olduğunu düşünmüyor, Zekânın ve iç duyguların sıhhati ahlak disiplini ve manevi gelişmede, organik sağlık ve Mikroplu hastalıkların önlenmesi kadar zaruri ve gereklidir.”
SONUÇ:
İşte bunun için eski ilahiyatçılar “İnsan Küçük bir alem, Alem ise büyük bir insandır” ifadesine göre nasıl ki alem hakkında çok Cüzi ve kısır denecek malumata sahip bu yaratık aynı şekilde kendisini çözme gafletinden kurtuluşu Yaratana doğru Kemal’in ilanihaye yolcusu olduğunu idrak ettiği gün belki acziyetini daha iyi anlayacaktır.
Keşke İnsanlar Allah’ın her şeyi onlar için, Onları da kendisi için yarattığını bütün ruhu, İdraki ve duyguları ile hissetse, İşte o gün yaratılış amacına uygun bir matematikte yaşamayı ve yaratılışın esas amacını idrak eder ve aynel yakin mekanlarında nedametin sakini olmaktan kurtulur. !
Böyle bir gün Kuvvet, kudret ve bir bütün olarak hakimiyetin mutlak kudretinin Kadir-i Mutlak Allah olduğunu muhakkak aynel yakin mekanlarında müşahede edecektir, Âmâ keşkeleri de fayda etmeyecektir.
Bilgeye sorarlar, Hocam hangi alanda ilerlememi, kariyer yapmamı tavsiye edersiniz?
Bilge Gülümseyerek, ”İyi İnsan ol, Bu alanda ilerle bu alanda büyük fırsat ve çok az rekabet vardır.” diye cevaplamış.
Yaratılış amacına uygun amaç ise tercih imkanı ve iradesi bağışlanan İnsanları ve cinleri Oyun ve eğlence için yaratılmadığının mantığını anlayıp sadece “O” mutlak iradenin hakimiyetine söz ve Fiillerle boyun eğmek, İrade sahipleri için en doğru tercih olacaktır. Aksi halde müşkülperest bir yaratık olarak dünyanın sakinleri ve imkânları için musibetlerin esas müsebbibi olmaktan yakayı kurtaramayacaktır.!
“Ne pişmanlık ne de isyan, Derinden bir keşedir İnsan.”(Mevlana)
Tüm bu izahatın özeti şudur, Bütün kudreti ile Acizliği bariz olan İnsanın tek çıkış yolu “Kendini bilen Rabbini bilir” ifadesinde yerini bulan izahın hasılasıdır .Bunu İdrak etmenin tam zamanıdır, senin için yarın geç olabilir azizim Vesselam
İNSAN VE İNSAN
Tarih:Genel
İlk Yorumu Siz Yapın