İNSAN-KAZA VE KADER
(Çok geniş ve derin bir konu olduğu için bu özet ile belki bazıları için ipuçları niteliği taşır gayesiyle konu biraz uzadı, Gayet sakin bir kafa ile okunması ve Faydalı olması dileklerimizle.)
KADER; Kelime olarak ölçmek, Şekle sokmak, Planlı bir şekilde işleri yürütme anlamına gelir.
Hayvanlar ve diğer canlı cansız olan her şey ilahi sistematiğin sabit ve değişmez yasalarına tabidir. İrade İnsanı tüm varlıklardan ayıran tercih sebebi olup karşılığında ilahi mukadderatın direk müdahalesi hariç tercihlerinde muhayyer bırakmıştır. Bu ilahi müdahale de belki de kudret sıfatının gereğidir.
İnsanın akıl sahibi bir varlık olması, onu diğer varlıklardan ayıran en önemli niteliğidir. Akıl yoluyla bilinçli ve iradeli bir şekilde fiilde bulunan insan, fiillerinin doğuracağı sonuçlardan sorumludur. Bu sorumluluğun birçok boyutu bulunmaktadır.
İnsan, bir birey olarak kendine karşı sorumlu olduğu gibi toplumun bir üyesi olması dolayısıyla topluma karşı, aşkın bir varlığa yani Allah’a karşı da sorumludur. İnsanın bu sorumluluklarını yerine getirebilmesi için;
“İnsanın çalışarak kazandığı lehine, çalarak kazandığı ise aleyhinedir” (Bakara/286) Bu hitap idrak sahiplerine ise mesele açık ve nettir.
Kazalar kaderimiz olurken, Yapmış olduğumuz hatalar kaderimiz değil, tercihimizdir.
Kader konusu bugüne kadar insanoğlunun hep merak ettiği ve anlaşılmasında en çok zorlandığı ve nihayetini anlayamadığı çok karmaşık ve derin konular merakları arasında yer almıştır.
Biz bu makalede bu ekollerin Kelami münakaşalarından uzak çok sade bir önsöz yazdık.
Genelde bu konu ekseriyetle Doğunun Kelamcıları arasında çok geniş yorumlanmasına rağmen batılı filozoflar tarafından derinlemesine analiz edilmemiştir.
İslam aleminde Bu konuda başlı başına ekoller oluşmuş ve bu ekoller, Maturidi, Eş’ari, Mutezili,Cebri ve İmamiye vs. gibileri arasında çok geniş izahlara sebep olmuştur.
Şüphesiz bu geniş ve karmaşık konunun analizi Müslüman alimlerce Mantıki izahları yapılmıştır, Ancak Biz Konunun Müslümanların gerilemesinin kader inancı ve pratikleri ile olan ilişkisini sorgulayacağız.
İslam Medeniyetinin adına parlak ve aydınlatıcı bir oluşumun asırlarca varlığını sürdürdüğü ve sonra bu oluşumun yok olup ışığının söndüğü tartışmasız bir gerçektir.
Eğer Müslümanların Çöküşüne ve sapmasına özel bir etken sebep olduysa bu etken nedir? Acaba İslam’ın kendisini mi sorumlu tutmalıyız? Yoksa bu çöküşün sebebi bizzat Müslümanlar mı olmuştur? Bu Konu çok uzun ve İnanç ve pratikleriyle geniş analizlere muhtaçtır.
Büyük Üstat Mutahhari(ra) Bu konuyu tetkik ederken “İslam Düşünce ve inançları arasında aşağıdaki meseleler bu çöküşün etkenleri olarak göstermiştir.
1-Kaza ve Kadere İnanmak
2-Ahirete İnanmak ve dünya hayatını aşağılamak
3-Şefaat
4-Takkiye
5-Mehdi’nin Zuhurunun beklenmesi
Beş maddenin İlk üçü Tüm Şia ve Ehli sünnette ortak nedenlerdir ancak; Son ikisi de Şia’ya aittir. Bazen Müslümanların Çöküşüne sebep olan Kaza ve kadere olan derin inançları olduğu söylenmiştir.
Bazen İslam’ın Ahiret ve ebedi hayata büyük önem verip dünya hayatını geçici olarak görmesinin Müslümanların düşüncelerini ve dikkatlerini dünya hayatından kopardığı söylenmiştir.
Bazen de Şefaat inancı Bütün dönemlerde var olan bir inançtır Ki Müslüman olanları lakayt hale getirdiğini ve Müslümanların hiçbir rezillik, Mundarlık ve suçtan kaçınmadıkları söylenmiştir.” (İnsan ve Kader S-16-17)
Will Durannt Amerikalı felsefeci, Tarihçi, Yazar. Üstelik felsefe dalında Pulitzer ödülü sahibi.. Pek sevilen biɾ adamdır dinleyelim,
“İslam medeniyetinin ortaya çıkışı ve çöküşü tarihin büyük olaylarındandır, İslam beş asır boyunca hicri 81 den 597 ye kadar güç düzen sınırlarının genişliği güzel ahlak yaşanabilir düzeyde tekamül İnsanı İnsaf ölçülerindeki Kanunlar Dini kolaylıklar Başkalarına saygı Edebiyat Bilim Tıp ve felsefe açısından dünyanın önderiydi.”(İslam ve Arap Medeniyeti s751
Devamla;
“İslam dünyası Hristiyan alemine farklı yönlerden nüfuz etmişti, Avrupa İslam diyarından Yiyecekleri, Şerbetleri, İlaçları, Silahları Ailevi ihtiyaçları Sanat zevkini sanayi gereçlerini ve yöntemlerini ticareti, Ticaret ve denizcilik yöntemlerini almıştır.”(Medeniyet tarihi Cilt 11 S-317)
Ontoloji(Varlık bilimi) Epistemoloji(Bilgi Felsefesi) Konusunda İnsanoğlunun bildikleri henüz alfabenin belki ilk harfi miktarında iken kalan diğer harfler, ve Kelime-Cümle ve manadan eksik ve habersiz olan bir idraki bütünü tabii ki tarif edecek kuvvet ve kabiliyetten yoksun iken böyle bir konuda tarifi ve tanımı da bütünüyle doğal olarak eksik kalacaktır.
Büyük Arif Şems-i Tebrizi’ye Kader nedir sorusu soruldu;
“Vakıaların bağımsızlığını cem eden müthiş bir bağımlılık, Aynı zamanda da bu bağımlılığı ödünleyen müthiş bir bağımsızlıktır, Kader yolun tamamı değil, sadece yol ayırımlarını verir, Güzergâh bellidir, Âmâ tüm dönemeç ve sapaklar yolcuya aittir, Öyleyse ne hayatın hakimisin Ne de çaresizsin, Bir anlamda zahirde Muhtar, hakikatte mecbursun”
Hukema “Her günah içerisinde küfre götürecek bir yol vardır.” demekle günahların cehennem yoluna döşenmiş taşlar hükmünde olduğuna işaret etmiştir. Her hakkın içinde bir batıl her batılı içine bir hak saklanmıştır, tam da burada aklı selime iş düşer konu ise ayıklamak.
Bu konu İmam Cafer-i Sadık(as) Kader soruldu?,
“Ne cebir Ne ihtiyar ikisinin ortası” diye cevaplamıştır.
“Kaderi ancak DUA değiştirir.”(Hz. Muhammed sav) Allah duanıza müsaade etmişse kabulünü de muhakkak murat etmiştir, Dua sebepler zincirinin halkalarını değiştirir.
Şu Uçan kuşlara bak ne ekerler ne de biçerler, kaderlerini uçmaya bağlamışlar, onların rızkına kefil olan seni ihmal etmez senin de kaderin çabandadır. Çünkü tüm canlılar hareket yasalarına tabidir.
“Bir fiilden dolayı kulu kınayabiliyorsanız O fiil insana aittir, Kınayamıyorsanız O fiil Allah’a aittir.”(İmam Cafer-i Sadık as)
“Sebepler sendedir, edep bizlerden ,Etme bizi ya rabbi edepsizlerden.”(Şeyh Said-i Şirazi ra)
“Dini araştırmalar araştırmalarda, gerek hadislerde, gerek Kur’an’da tahakkuku mutlak (zorunlu) olan ve tahakkuku zaruri olmayan kaderden bahsedildiğine dair deliller vardır. İki çeşit takdir (Kader) olduğu görülür. Kesinlikle değiştirilemeyen, tahakkuk etmesi zorunlu olan ve değiştirilebilir tahakkuku zaruri olmayan takdir.”
(Üstat Murtaza Mutahhari- İnsan ve Kader s. 58)
Yüce Allah “Biz insanın kaderini kendi çabasına bağladık”(İsra/13) ifadesi Beşer’ in gayret ve sorumluluğunun İndellah’ta Mahfuz olan ilahi rıza ve Takdirin eşgüdümünü ifade edecek bir beyan olması muhtemeldir.
Bakın İmam Zeynel(as) İnsanın ve İnsan ile Allah ve İnsan ilişkilerini ne güzel tarif etmiş.
“Sahabesinden Birisi Hz. İmam Zeynû’l-Âbı-din (a)’ın huzurunda; “Allah’ım, beni kullarına muhtaç kılma” dediğinde şöyle buyurdu:
“Senin dediğin gibi değildir; çünkü insanlar birbirlerine muhtaçtır, fakat sen şöyle de: “Allah’ım, beni kötü kullarına muhtaç kılma.”
İlahi müdahalede kaza ve kader “Kaza ve kader düşeni kaldırmak, eğilenleri doğrultmak için bin bir vasıtaya sahiptir.”(Geothe)
Yaratılış sistematiğinde “Kalbin atışı kaderin sesidir.”(Shiler)
Bakın Hayatın ve nihayetin sistematiğini, Çağdaş Pedagojiyi, Ahlak bilimcileri ve sosyal bilimcileri hayrette bırakan Hz. Ali(as) ne güzel ifade etmiş;
“Hayallerinize dikkat edin, Fikirleriniz olur, Fikirlerinize dikkat edin, davranışınız olur, davranışlarınıza dikkat edin, Alışkanlığınız olur, Alışkanlıklarınıza dikkat edin, Ahlakınız Olur, Ahlakınıza dikkat edin Karakteriniz olur, Karakterinize dikkat edin Kaderiniz olur.” Yani yolculuğun başlangıç noktası Hayallerden başlar takiben kaderde son bulur.
Bu ahval şahsın ruh hali ve yaşadığı sistematikte etkili olan dış faktörlerin nihayeti insanın duruşu ile son bulur.
“Tarihi Allah yazar, biz nerede duracağımızı bilmeliyiz.”(Aliya İzzetbegoviç ra)
İmam Hüseyin(as)ma bunlara kendinizi anlatın, dediklerinde, İmam ben kendimi bunlara anlatmışım ancak yezidin haram lokmaları bunları gerçekleri kabul etmesine mani oluyor.
Büyük Arif Şems-i Tebrizi’yi dinlemeye devam edelim;
“Kaderin biz beşere düşen veçvesi ve ödevi yaratılış gramerimizi kabiliyetlerimizi ve potansiyelimizi son raddesine kadar kullanmak ve bu şekilde yol almaya çalışmaktır.”
“Davranışları ile bir yere varamayan kimseyi soyu sopu bir yere ulaştırmaz.”(Hz.Ali as)
Tarih süresi boyunca bu geniş izahlara ve hayatın tümünü etkisinde bulunan Konunun birkaç Noktasına işaret etmekle yetineceğiz.
Üç dalda(Tıp,Eczacılık,Psikoloji) Akademik Prof’luğu olan ve İnsan denen bu meçhul isimli kitabı ile Nobel ödülüne layık görülen Büyük Bilim İnsanı Fransız Prof.Allex Carrel’i dinleyelim.
“Bir maneviyatçı ile bir maddiyatçı Sodyum Clorür kristali için aynı tarifi kabul ederler, Fakat İnsan tarifinde anlaşmazlar.”
Devamla “her birimiz bir hayaletler alayından başka bir şey değiliz, Bilinmez gerçek de bu hayaletler arasında yürüyor.”
Bu meyanda İmam Zeynel Abidin(as) mı dinleyelim,
“Bismillahirahmanirahım! Allah’ın selamıyla Allah’ın kullarını selamlıyorum. Kudsî hadiste Allah(cc) buyurur:
“Bazı mümin kullarımın imanını fakirlik korur;
onu zengin etsem ahlâkı bozulur.
Bazı mümin kullarımın imanını zenginlik korur; onu fakir etsem kalbi bozulur.
Bazı mümin kullarımın imanını sıhhat korur; onu hasta etsem edebi bozulur.
Bazı mümin kullarımın imanını hastalık korur; onu sıhhatli etsem hali bozulur.
Ben kullarımın işlerini ilmimle tedbir ederim; ben onların kalplerini ve gizli hallerini çok iyi bilirim.”
İmkanlar ve fırsatlar kiminin hidayetine sebep olurken kiminin de sapıklığına sebep olmaktadır, Âmâ sonuçtan Mukadderattın oluşması Beşerin tercihi sebeplerin oluşması ile doğru orantılı, gerekli ve zaruridir, Çünkü Yüce Allah “Ben size zulüm edici değilim ancak siz kendi kendinize zulüm ediyorsunuz” hitabı konuyu en derin şekilde izah ediyor.
Evet Eşyanın Mutlak İlmine sahip olmayan beşer Sadece Sınırlı bir aklı ve imkanlarıyla sınırsızlığı tasavvur bile edemez.
“Kendi planlarımızı yapıyorduk, ama kaderin de planları olduğunu unutmuştuk.”(F.M.Dostoyevski)
Modern Fiziğin Babası olarak bilinen ve Termodinamik üzerinde çalışıp Planck ışıma yasasını ve Planck sabitini buldu; Nobel fizik ödülünü aldı. Alman Fizikçi Max Karl Ernest Ludwig En devrimci bilim adamı olarak bilinir. Hitler özür dilemesi karşılığında oğlunu bağışlayacağı teklifini ret eden onurlu bir şahsiyet örneği sergilemiştir.
Planck şöyle diyor “Fiziğin şehrine girmek isteyen Vahyin kapısından girsin, yoksa fizikten bir şey anlamaz” dediği için oğlu katl edildi.
Planck devamla” İnsanlık modern Fiziği yutarsa henüz yaratılış Alfabesinin (A) sını öğrenmiştir, Harflerin tümünü öğrenip Kelime-Cümle bütünlüğü ve anlam çıkarması kadar Fizik aleminde meçhul var.”
İşte bunun İçin Yüce Allah “Tüm ağaçlar kalem olsa, Denizler mürekkep, Tüm insan ve Cinler yardımcısı olsa ve bir o kadar yardımcıları da olsa Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz” hitabı rahmetin ve İlahi iradenin nasıl kainatı ve evreni kuşattığının İfadesidir.
İşte bunun için yüce Allah “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın konunun peşine düşme “beyanına da dikkat etmek gerekir. Peşinden sürüklendiğimiz değeri idrak edip konum belirlemek bizim sorumluluğumuzdadır, Çünkü Allah kimseye zulüm etmez, kendi kendine zulüm etmeye muktedir yegane varlık insandır.
Kesin bilgi de Akıl ve İdrakle, Keşf veya Şuhut ile duyularda kabili gerçekleşen bilgidir. Hatta bazı sırlar bu şuhud ehlinden bile esirgenmiştir. Hatta Kehf suresinde ifade edilen Büyük peygamber Musa (as)dan bile saklandı ve hikmet ehlinden bir velinin öğrencisi olarak bu sırlara vukufyeti Sağlanmıştır.
Zahir ile iktifa edenler hakkın içindeki batılı, Batılın içindeki hakkı hikmetlerle izah ve idrak etmeye çalışırken hikmetlerin mutlak sırlarına erişemeyebilirler.
Tıkandıkları noktada hadlerini bilerek Allah’ü A’lem demesini de ihmal etmemişler.
Kazalar kaderimiz olurken yapmış olduğumuz hatalar kaderimiz değil, tercihimizdir.
Kader feleklerinin çarkında bazen Allah bir batılı bir batıl ile izale etmiştir. Bu feleklerin içindeki çarkların evvel ve ahir bilgisi ve derinliği, genişliği ve özünden habersiz olan insan oturur bu çarklarda üretilen varlıklar hakkında bile sınırlı bilgiye sahip olmasına rağmen uzanıp çarkın mimarının neden Niçin ? Nasıl ?,Neden, ve Niye ?lerini sorgulaması aynen şuna benzer
Beşer İdraki ve Aklı Sidret-ül müntehada son bulacaksa ve Yüce Allah’ın KÜN Fe YEKUN’ den ne anladığından bile aciz iken, Feleklerin içindeki detayları İdrak etmesi de Muhal iken yine de mantığını zorlarsa kaldıramayacağı böyle bir yükün altında ezilmeye mahkum olup gideceği yer Tımarhane veya Gasil hane olacaktır.
İmmanuel Kant Aklın sınırını bakın nasıl izah ediyor;
“Eğer tanrı gerçekten bir insanla konuşacak olsa İnsan asla kendisiyle konuşanın tanrı olduğunu bilemez, Sonsuzluğun hakimini duyularla idrak etmek ve O’nu duyulur varlıklardan ayırt edip tanımak bir insan için mutlak olarak imkansızdır.”
Prof. Allex Carrel’in Siyantistler(Bilimperestler) cevabında zorlandıkları hususları bakın nasıl izah ediyor.
“Kokulardan Organlardan Sıvılardan ve Şuurdan mürekkep olduğumuzu biliyoruz, Fakat beyin dokuları ile Şuur dokuları arasındaki ilişkileri hala bilemiyoruz,!
İskeletin Kasların ve Organların gelişmesi aklı ve ruhi faaliyetler arasındaki ilişkileri bilmekten uzağız,!
Sinir sistemindeki dengeyi Hastalıklara ve yorgunluğa karşı mukavemeti temin eden şeyin ne olduğunu bilmiyoruz!
Maneviyat duygusunu muhakemeyi ve cesareti nasıl artıracağımızı da bilemiyoruz!
Entelektüel Moral estetik ve mistik faaliyetlerin Nisbi önemi nedir?
Estetik ve dini duyguların anlamı nedir?
Telepatik teatiden sorumlu enerjinin şekli nedir?
Muhakkak ki herkesin saadet ve bedbahtlığını tayin eden akli ve fizyolojik bazı faktörler vardır, fakat bu faktörler bilinmiyor…!
Saadet verecek kabiliyeti Sünni olarak meydana getirmeye muktedir değiliz !
Medeni bir insanın azami gelişmesine en uygun çevrenin hangisi olduğunu henüz bilmiyoruz!
Fizyolojik ve Ruhi teşekkülümüzde Mücadele gayret ve ıstırabı yok etmemiz mümkün müdür ?
Bugünün medeniyetinde medeniyetin dejenere olmasını nasıl önlemeliyiz?
Bizi en çok ilgilendiren bunlara benzer daha birçok sorular sorulabilir Fakat bu sorular da cevapsız kalacaktır. ve Kendi hakkımızdaki bilgimiz pek noksandır.”(Carrel İnsan denen Bu meçhul S.25)
Dünyanın En büyük resim sanatçıları arasında sayılan Picasso ‘nun paha biçilemeyen tablosunun inceliklerini idrak etmesi gerekirken Ey Picasso bu tabloyu neden niçin hangi hayal gücü ile işlediniz bunun yerine daha iyi bir tablo yapma imkanınız varken neden bu amaçla yaptınız demesi çok saçma bir sorgulama olmakla beraber meraklının da haddini aşan biri olarak tanımlamak mümkündür ki ;
Mevlana’yı dinleyelim;
“İnsan cahildir, Gafildir, Resme bağlanır da Ressamı unutur.!”
Zerreden Kürreyi tüm canlı ve cansızları belli bir mantık ve matematikte yaratan ve bu yaratıklar üzerinde kendisine verilen Akıl İdrak ve İrade ile hayatın bütününü idare ve idame kudreti bağışlanan İnsan tüm bunları bir tarafa bırakarak Mimarın Akıl yürütmeden irade eden ve alet kullanmadan yapanın zatını sorgulaması tamamen saçma bir mantığın serseri bir canlısı olması kaçınılmazdır.
İşte ateistler bu saçmalıklarla uğraşırken Bu saçmalıkların Pisliğine mahkum olduklarını bile sorgulamaz hissetmezler ki Yüce Allah bunlar için Kalp, Göz ve Kulaklarına hakkettikleri Duyumsamazlık mührünü basmıştır.
İşte haddi aşanlar bunlardır ki Yunus emre “gezdim Halep ile Şam’ı eyledim ilmi talep, Meğer İlim bir hiç imiş illa edep illa edep” demiş, İlimde edep olmazsa pervasızlık sahibini vezir değil belki kizir yapar.
Hz. Ali (as) dinleyelim,
“Yaratılmışların sınırlarını anlamaktan mahrum olan bizler için, Yaratan hakkında konuşmak ne kadar zor ve uzak bir iştir”. İfadesi çok derin bir anlam içeriyor. Hayatın tümel bilgisinden mahrum olan insan tikel bir ilimle matematiğini zorlarsa psikiyatristlerin şizofrenik belası olmaya adaydır.
Allex Carrelden 1400 Yıl önce Bir hakikate dikkat çeken Hz. Ali (as) dinleyelim, “En Büyük Bilgisizlik, İnsanın kendi hakikatine olan bilgisizliğidir.!!” Kendi hakikatini kâmil bir şekilde anlamlandıramayan insanın kudretini aşan bir mevcudatı ve feleklerini izah etmekten çok uzaktır.
Peygamberimiz Hz Muhammed’e (sav) şöyle bir soru yöneltildi: “Şifa vermesi için yapılmakta olan dualar ve alınan ilaçlar ilahi takdirin tecelli etmesini engelleyebilmekte midir?
Peygamber(sav)şöyle cevaplandırdı bu soruyu:
“Onların hastalığı def edici etkisi de ilahi takdire bağlı olarak görülür.”
Sebepler vesiledir, Sonuçta sebepler de mutlak bir müsebbibe Muhtaçtır. Sebepler zincirini henüz anlayamayan bizlerin asıl müsebbibin iradesini anlamamız da muhaldir…! O’nun irade ve rızasını ancak bize Resulleri ile bildirilen vahiy ‘den anlamak mümkündür.
Yıkılmak üzere olan bir duvarın dibinden çekilen Bir Arif’e sormuşlar, Kaderden mi kaçıyorsun.?, Arif, “Hayır Kazadan kadere kaçıyoruz.” Demiş
Maddeci dünya görüşüne göre Ecel, sağlık, Mutluluk, Ömür maddi etkenlerin kuşatımı altındadır, Eceli uzatan veya kısaltan, zamanı genişleten veya daraltan veya vücuda sağlık veren veya alan, Mutluluğu sağlayan veya yok eden etkenler, Sadece maddesel etkenlerdir; İlahi dünya görüşüne göre ise maddesel etkenlerle birlikte ecel zaman sağlık ve mutluluk üzerinde etken olan Ruhi ve manevi etkenler olarak isimlendirilen etkenler de vardır.
İlahî dünya görüşüne göre dünya şuurlu bir halet içindedir, İnsanların amellerinin bir hesabı vardır, Evrenin iyi ve kötü ölçüsü farksız değildir, Dünyadaki ömrünün bir devresinde, burada veya ötede İnsan iyi ve kötü davranışlarının değerlendirilmesi ve sonuçlarıyla karşılaşacaktır.
Allah’ın muradı var, kaderin hükmü var, Allah’ın takdiri var, ve Allah’ın hesabı var. İmam Ali(as mı dinleyelim, “Haksızlıklara isyan etmeyenler O yüzden gelecek felaketlere hazırlansınlar.”
Tarihte ilk olarak Muaviye kaderciliği üretti, ve ardından da herkese hatta kendi düşmanlarına bile yutturdu. Muaviye ne diyor,
”Allah dilemeseydi ben size halife olamazdım” Allah’ın kudret sıfatını kendi mundarlığına nasıl kullandığına bakın. Planlı bir şekilde ve hileyle edepsizliğini ilahi mukadderat olarak embesil tebaaya kilitledi.
Hz. Ali(as)’a Kader konusu soruldu.?; Cevaben “Çok derin bir denizdir dalmayın o denize, Kapkaranlık bir yoldur gitmeyin o yola, Allah’ın sırrıdır uğraşmayın onunla” diye izah etmiştir.
Hz. Ali(as) Peygamber(sav) “Bana bin çeşit ilim öğretti her ilmin de bin kapısı vardı, âmâ bu ilmi dökecek kalıplar bulamıyorum” İfadesi Bilim adamları ve filozoflar ile bizler için Hep Ah’lı Vah’lı bir hasret bırakmıştır.!
93 Milyar ışık yılı genişliğindeki bir kainatın ötesinde kaç kainat var bilim pes etmişken beşer mantığını zorlayacak esas konu Kendi hakikatini anlamayı gerekli ve zaruri kılmaktadır, Eski İlahiyatçıların bir sözü vardır “İnsan Küçük bir alem, Alem de Büyük bir İnsandır” tespitine binaen kendi hakikatine ulaşan insan fezanın ve kainatın da en derin noktasına ulaşmış demektir.
Kaderde olan her şeyi her zaman imkanlarla sınırlayamayız, İmkânlar örtüşse de bazen gönüller buna tanıklık etmez, Kader çizgisi her zaman aynı düzlemde değildir, Bazen insan bu düzlemde kerhen de olsa boyun eğip hikmetleri tefekkür ve şükür ile hayata eşlik etmesi ve bir Xayra eşlik etmesi ihkak-ı hak için gerekli ve zaruridir.
“Kader kilidini kurmaya çalışma, O’nu ancak Allah açar,
Allah’ın muradını unutma,
Allah murad ederse kişinin işini,
Süt içerken kırar dişini,
Allah murat ederse kişinin işini Mermer taşa geçirir dişini.”(Mevlana ra) Biz değişkenlerin muhatabıyız, Sabitelerle oynamak beyhudeliktir.
Sonuçta; İnsanla Allah arasındaki en zor ve en ağır ilk perde kendi benliğidir, Bu perdeyi bazen aralamaya kalkıp Empati yapsa da kalıcı sonuçlara ulaşamaz çünkü karakteristik yapısını bir bütün olarak kesin bir iradeyle rahmet deryasıyla eşleştirmesi ve ihlasın çekiçleriyle öz benliğine şekil vermesi ile doğru orantılıdır.
Beşer için zahmet olmadan rahmet tecelli etmez, Nasıl ki, emek olmadan ekmek olmayacaksa, çünkü ilahi irade çabamızı kaderimize bağlamıştır.
İlahi yasalar bereketi/harekete bağlamışsa beşer için “Yeter ki kalk” İlahi düsturunda hareket mecburiyeti vardır.
Kazalar kaderimiz olurken, hatalar kaderimiz değil tercihimizdir.
Anlamak masraflı iştir, Emek, Gayret Samimiyet ister, Bu yüzden çok az kişi düşünüyordur, Oysa; Yanlış anlamak kolaydır, Biraz kötü Niyet, biraz cahillik kafidir…! Vesselam
İNSAN VE KADER
Tarih:Genel
İlk Yorumu Siz Yapın