İçeriğe geç

İNSANIN DÜZENİ, İNSANLA DÜZELİR..

    İNSANIN DÜZENİ, İNSANLA DÜZELİR..

“Gerçekten de biz, insanı, en güzel bir surete sahip olarak yarattık.”(Tin/4)

   “İnsanın İyiyi, Kötüyü, Güzeli, çirkini birbirinden ayırt etmeye yarayan akıl ve fikir kabiliyetlerine sahip olmadıkça İnsan olma sürecini tamamlayamaz.”(Farabi)
    İnsanlığın öğretmenleri Resullerin tek görevi Allah’ın mevcudatın hâkimi olduğunu ve bu hâkimiyetin İlahi Rıza ve İradenin insan hayatına tatbiki ile ancak insanoğlunun insanca yaşamasının mümkün olacağını ilahi vahiy dediğimiz iradeyi beyan ettiler.
    Akıl sorumluluğun ölçüsüdür, Yani İnsan sorumluluk taşıdığı kadar ve bu sorumluluğu yaşadığı kadar Bu unvanın ve makamın canlısı olması mümkündür.

    Kime karşı sorumludur derseniz Önce bu mükemmel kâinatı O’nun yaşayacağı şekle getiren Rabbine karşı ve sonrası kainat içerisinde yaşayan tüm canlılara karşı Nasıl,? Niçin? Neden? Sorumluluğunun sebep ve sınırlarını öğrenip bu sınırları korudukça Eşrafı Mahlûkat etiketinin Layık’ı bir canlı olması mümkündür.

    “Ben cinleri ve insanları, başka değil, sırf bana kulluk etsinler diye yarattım.”(Zariyat/56)

   Allah İradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır,

Yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için tanrıyı kullandığını zannederler.

   İşte bunun için tarih süresince din ile dinsizlik savaşmamıştır, İndirilmiş din sürekli uydurulmuş dinle savaşmıştır.

   İnsan İnsanla, İnsan hayvanla ve nihayet tabiatla savaşmak için yaratılmamıştır, hayata düzen yol ve şekil verecek irade sadece insana verilmiştir, Aklını devre dışı bırakarak his ve egolarını hayatın mihengine yerleştiren insan hem kendi cinsi, hem de diğer yaratıklar için musibet sebebi olur. Oysa insanın düzeni insanla mümkün iken, düzensizliği de insanla mümkündür.
    Adam, bir haftanın yorgunluğundan sonra, pazar sabahı kalktığında keyifle eline gazetesini aldı ve bütün gün miskinlik yapıp evde oturacağını hayal etmeye başladı.
    Tam bunları düşünürken, oğlu koşarak geldi ve parka ne zaman gideceğini sordu. Baba, oğluna söz vermişti; bu hafta sonu parka götürecekti onu; ama hiç dışarıya çıkmak istemediğinden bir bahane uydurması gerekiyordu.
    Sonra gazetenin promosyon olarak dağıttığı dünya haritası gözüne ilişti. Önce dünya haritasını küçük parçalara ayırdı ve oğluna uzattı:
“Eğer bu haritayı düzeltebilirsen, seni parka götüreceğim !” dedi. Sonra düşündü:
    “Oh be, kurtuldum! En iyi coğrafya profesörünü bile getirsen, bu haritayı akşama kadar düzeltemez !” Aradan on dakika geçtikten sonra oğlu babasının yanına koşarak geldi:
“Babacığım, haritayı düzelttim. Artık parka gidebiliriz !” dedi. Adam önce inanamadı ve görmek istedi.
Gördüğünde de hayretler içindeydi ve oğluna bunu nasıl yaptığını sordu. Çocuk şu hikmetli açıklamayı yaptı:
“Bana verdiğin haritanın arkasında bir insan resmi vardı. İnsanı düzelttiğim zaman dünya kendiliğinden düzelmişti !”
    Bu örnek bir ibret vesikasıdır.!
    Dünyayı değiştirmeyi düşünenler önce kendisini değiştirmek zorundadır, Çünkü değişim ve dönüşümün sistematiği içten bir kuvvetle gerçekleşirse doğru ve isabetli sonuçlar üretir.
Bütün peygamberlerin hayatını incelersek şunu görürüz, Resuller ve Nebileri Allah ilk önce Statükonun insanı olmaktan kaçınacak masumiyeti ihsan ettikten sonra insanlığa hitap edecekleri ilahi rıza ve iradeyi deklare ederek statükoya ilk darbeyi düşünsel hâkimiyet cihetinden vurdular.
    Nitekim Yeryüzü Firavunları Resullere İlk teklifleri Hakimiyeti kendilerine bırakmaları olmuştur. Ne hazindir ki çağımızda tebaası Müslüman olan coğrafyalarda Adı Müslüman adı, Âmâ teşrii anlamda kısmen de olsa Hâkimiyeti Allah ile paylaşmışlar ve bu paylaşımı da ellerinin altındaki Bel’amlara verdikleri dünyalık karşılığında şirk ve tuğyanlarını da halkı İslami argümanlarla manipüle edip uyutarak şirkle karışık bir hayata meşruiyet kazandırmışlar ve Ayrıca; Ülkelerinde yaşayan ve Düşünen İnsanların da Ateist, Deist ve Agnostik olmalarına ayrıca katkıları, olmuştur.
    Şimdi bu tiplerin Batıya oranla İslam coğrafyalarında yaygın olmasını da anladık mı?
    Hem Bilim alanında, Hem de Siyasi anlamda Dünyanın en tehlikeli olan şeyi aslı ile karıştırılmış olan sahte ve homojen bileşimlerdir, Bu tüm alanlarda hatta gıda da böyledir, Kimyasallarla takviye edilmiş gıdaların bünye üzerinde olumsuz etkiler bıraktığı gibi, Siyasi anlamda insanları çoğu yıllarca bu karışımın meşruiyetini tartışa dururlar, bu da siyaset için bulunmaz bir Münafıklık emaresidir, ki Batılı toplumbilimcilerin tabiri de revizyonizmdir. Veya oryantalizmdir.
En çirkin ve tehlikeli orantı Hakk’ın genetiği ile oynayıp Batıl’ı, Hak diye Yutturulan matematiksel ve Siyasal çirkefliktir. Bu da, ciddi münafıklık kültürüne tekabül eder.
    Emperyalistler Ortadoğu’yu kan deryasına çevirmeden aylarca enformasyonun tüm kuvvetini kullanarak hedef ülkelerin siyasal muhataplarını bağnazlıkla itham ederler ve çok Masum olan barış ve insan haklarını ve özgürlük kavramlarını yalanlarıyla boyatıp sosyolojik anket ve raporlar halinde cazibeye parasız ve karşılıksız hediye ederler. Bu şekilde işgal ve yıkımlarına zemin oluştururlar.
Klasik münafık devri kapanmıştır, Modern ve çağdaş münafıklık hakimdir.
    Münafıklık akademilerinde daha rahat ve lüks yaşamları için ders olarak okutuluyor. Dünyanın ve kendilerinin dışındakilerinin huzurunu bozmanın akademik algoritmasını oluşturmadan bu işin olmayacağını yüksek idraklerle geliştiriyorlar.
    Gündelik  hayatta bir olayı tam gören ile hiç görmeyen arasında çelişki yoktur, Tam gören anlatır görmeyen de olduğu gibi kabul eder, Sıkıntı yarım görenlerdedir, Bir gözü görmeyen bir insan düşünelim ve bu adam kendinde en iyi görmeye duyusu taşıyorsa gider trafikte bir aracın altına girer kendi başına da Sürücünün başına da bela olur.
İşte bunun için “Yarım doktor hayattan eder, Yarım hoca Din’ den eder “ diye literatüre bu söylem girmiştir. İşte bu yarım adamlar da Firavun ve bel’am ların siyasi olarak da gönüllü payandalarıdır.
    Peygamberimiz döneminde olumsuz şartlarda İslam’ı Risalet tebarüz etti, Âmâ İmam Ali(as)dönemindeki Olumlu görünen haddi zatında olumsuzluğun hakim olduğu bir realite hakimdi
    Tüm kaynaklarda Filozof Aydın ve Alimlerin ortak görüşü Hz. Ali(as) Kur’an ve Elçisinin pratiklerinin tüm detaylarını bilen İlmin Kapısı olmasaydı bu durumda hiç kimse statükoyu yönetemezdi görüşü isabetlidir.
    Bozulan her şeyin telafisi mümkünken Bozulan İnsan beraberinde Korkunç bir şekilde dünyayı da bozar. Dünya İnsan olanla ve İnsan kalabilenlerle güzeldir.
    Tolstoy’un analizi kayda değerdir,
    “İnsanlar daha geniş hürriyetlere kavuşmak isterken Günah, Rezalet ve Hurafelerinden bir zindan yapar ve kendilerini içine hapsederler”.
    Bu konuda Şehit Dr.Ali Şeriati’nin İnsanın dört zindanı adlı kitabına bakmakta fayda var.
    İnsanlar Hurafeleri, itikat edinmişse ve bu itikat amelde uygulama zemini bulmuş ise Einstein’ın dediği gibi” Alışkanlıkları kırmak Atomu parçalamaktan daha zordur.” İfadesi işin vahametini ifade eder.
Beşeriyetin fellahı Kokuşmayı önleyecek öğretilerle beslenmek ve Bu kokuşmanın zeminini yok etmesi ile mümkündür. Öğretiler Âlimi    Mutlaktan alınırsa tedaviye çare olup beşere kalan sadece zemini inşa etmektir.
    Öğretiler doğru kaynaktan alınmazsa zemini de zamanı da kokuşturur, Bu duruma itiraz etmeyen iyilerin Kötülerin kurbanları olarak kötülerin medeniyetinin toptan yok oluşuna kadar sürer.
Bela umumi oldu mu iyilerin duası da bu belayı önlemeye kâfi gelmeyecektir.
    Asrımızda Müslüman Alim, Aydın ve Dindarlarının en büyük müşkülatı renkleri ve işaretleri karışmış bir dünyada Her rengi ve işareti kendi yoluna dikmesini gerektiren Müşkülatlı bir vakıayı da ancak bu işi meslek edinen Bilinçli, İhlaslı ,Liyakatli ,Adil, Menfaat ve makam Putunu her zeminde pratikleri ile dışlayan bu dışlamaya canlı şahitlik yapan Halkın refah ve Huzurunu onlara pratikleri ile şahitlik yapan cesur yürekli ve İdeallerini dava konusu yapmış kahramanlara ihtiyaç vardır.

    “Acı his ediyorsan  canlısın, başkasının acısını his ediyorsan İnsansın.”(Tolstoy)

    Hayvanlar kendi familyasından olan yaratıklara eziyet etmezler, başka cinsten kendi familyasından birine eziyet edilirse Ormanlar kralı Arslanlarla bile kafa tutarlar, Fakat İnsan acısını duyduğu halde kendi cinsine acı çektirmekten geri kalmıyor, hatta sahip olduğu imkanlarla bu acıyı kitlesel potansiyel katarak hatta zevk alırcasına yapıyor, İşte bunun için Allah “Onlar hayvanlardan aşağıdırlar” beyanı bu küçük örnekle de anlaşılabilir.

    Hz. Ali(as) ma kaç arkadaşın var? diye soruldu, Cevap, “Şu anda bilemem çünkü dünyanın yönü bana dönük, ve insanları hepsi bana arkadaş, Ancak;  Ben gerçek arkadaşlarımı Dünya bana sırt dönünce anlarım”

   “İnsan ademoğlu ile eş anlamlı değildir, Ademoğulları arasında insan olan çok az kimse vardır. İki yerde insan yalnız kendisidir 1-Ölüm döşeği,2-Zından köşesi)”(Dr.Ali Şeriti ra)

   Nefsimizin özgür olduğu alanlarda O’na imanı hakim kılmazsak, Özgürlüğümüzden bahs edilemez, Sadece Kendimiz için hareket ettiğimiz sürece boynumuzdaki zinciri fark edemeyebiliriz, kerhen bu Özgürlük nimetini kaybettiğimiz zaman ise bu kavram bizim için zaten anlamsızlaşır.

   “Bilin ki İnsanların size olan ihtiyaçları Allah’ın size olan nimetlerindendir, Öyleyse o nimetlerden bıkmayın, Yoksa belaya dönüşür.”(Hz.Hüseyin as)

   Fakiri yoksulu yetimi muhtacı kendine nimet sayan bir toplumda Empatiyi besleyen, Sevgi, saygı, Adalet, Liyakat erdemler en üst sevide seyreder,ve Allah’ın rahmeti o toplumdan eksik olmaz.
    Keşke beşeriyet Küsmek Darılmak, Öldürmek, Yakmak, Yıkmak Yalnız yemek, Yalnız bana olsun, Kısaca yalnız Ben’ler için bahaneler aramak yerine, Sevmek sevilmek için çareler arayan ve Benler yerine Biz’ler olabilseydik işte acılarımıza o gün veda edeceğimiz günahlardan uzak her günü bayram olan mutlu günler bizim olacaktır.
    Selam bu yiğitlerin ve bu mesleğin ihlaslı talibi olanların üzerine olsun.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir