İSLAM DÜNYASINDA NİFAK VE MÜNAFIKLIĞIN KURUMSALLAŞMASI…?!
(Yaygın bir hastalık olması nedeniyle amacın hasıl olması için makale uzadı..!)
Nifak
Yarmak, ayırmak, tükenmek, tünel, köstebeğin deliğinden çıkıp girmesi gibi anlamlara gelir. Münafıkların bitmişliğini, tükenmişliğini, imanda azalmayı ve ölü bir kalbe sahip oluşlarını ifade için bu kelime seçilmiştir.
Münafık
Nifak kelimesinin İsm-i failidir; yani nifak sahibi demektir. Istılah (terim) anlamı ise, bazı sebepler yüzünden İslam’a girip zahiren Müslüman görünmek, içten içe ise kâfirliğini gizlemektir. Yani dıştan Müslüman gözüküp içinden inanç ve düşünce olarak küfürde olmaktır. Bu tanım ve yargı, iman esaslarına ait bir inkâr ve yalanlama olan, halis itikadı münafıklık içindir.
Bazı Arap Lügatçılarına göre; köstebek deliğine nifak kökünden iştikak eden (türeyen) Nâfika denir. Köstebek yuvasının iki kapısı vardır. Kapıların birinden girerken, öbüründen çıkar. Köstebek, çıkacağı bu kapıyı, başıyla vurup dışarı çıkmasına imkân verecek şekilde ince tutar ve bunu başkası bilemez. Tehlike anında hemen saklı tuttuğu bu dayanıksız kapıdan dışarı çıkar. İşte kaçmak için yaptığı bu ikinci kapıya nâfika denir ki kelimenin bu anlamı, münafığın esas hasletinin tespitine yarar.
Çünkü Mü’min suretindeki münafık, bir tarafıyla dine girerken, daima kendisi için sakladığı diğer kapıyı da hazır tutar. İşte bu itibarla içinden inanmadığı halde, inanıyor gözüken birine münafık denilmiştir.
“İnsanlardan, inanmadıkları halde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.” Bakara Sûresi, 8/10. Ayetler
Peygamber(sav) “Münafığın alameti üçtür; Söz verdiğinde sözünde durmaz, Emanete Ihanet eder, Konuştuğunda yalan konuşur” bunlar kimde varsa katıksız münafıktır.
Tarih boyunca Tüm din ve ideolojiler için en büyük felaket ve en büyük musibet iki yüzlü insan suretindeki şeytanlar olmuştur.
Ortaçağda münafıklık bireysel ve kısır bir geometriyi temsil ederken asrımızda korkunç bir Şekilde kurumsallaşarak Ticarete, Siyasete, Silah sanayiden, toplumun tüm ünitelerine çaktırmadan müstekbirler için üst perdeden meslek haline gelmiş, müstezaflar için de felaket ve mağduriyetin tanımlanamayan kurumsal kölelikle iç içe geçen bir kara kaderin siyah ve beyazın ayırt edilemediği kitlelerde renk körlüğüne ve karışık matematiksel bir hal alarak, Kal’in yetersiz geleceği hendeseyi aciz bırakacak bir hayata sebep olmuştur.
İşte bundan dolayı ister burada ister ötede fiillerin makuliyeti çelişkilerden arındırılmış bir hayat ve Makbuliyeti İhlas’la tescil edilmiş ve orantısı buna göre kurulmuştur.
Bizim inancımıza göre herkes kendi amelinin karşılığını görür. Suç da ferdidir, ceza da ferdidir. Ancak Toplumun azması halinde bazen cezalar umumi olur; Bu gerçek yüce kitabımızda şöyle belirtiliyor: “Herkesin kazandığı kendisine aittir. Hiç kimse başkasının günah yükünü taşımaz.” (Enam, 164) Haşir de aynı şekilde bazen topludur ve her ümmet tabi olduğu liderlikle beraber toplandığı zaman ancak o gün Allah “Suçlulara siz şöyle bir ayrılın “ diyeceği de muhakkaktır. Ve Liderlerle ona tabi olanlar birbirlerini suçlayacaklardır.
Bu imtihan dünyasında gerek fertler, gerekse toplumlar iyi veya kötü rollerini oynayarak sahneyi terk etmişlerdir. İyi veya kötü hatıralarıyla yâd edilir olmuşlardır. Aslolan Gök kubbede hoş sadâ bırakabilmek, güzel bir çığır açabilmektir.
Geçmişlerin hayatları, maceraları bizim için birer ders ve ibretten ibarettir. Aynı iyilikleri işleyerek yükselmek veya aynı kötülükleri işleyerek alçalmak…
Kur’an kıssalarından maksat da Figürler değişse de İnsanın İnsanla ve eşya ile ilişkisinde sadece araçlar değişmekle beraber tarihi nüans ve zaman farkı vardır. İşte bunun için tarih tekerrürden ibarettir denmiştir.
Geçmişteki kavga, düşmanlık ve fitneleri günümüze taşıyıp yeni kavga ve düşmanlık sebebi haline getirmek ahmaklıktır. Olaylardan ders çıkarmak yerine kavga ve fitne çıkarmak öncelikle düşmanların ekmeğine yağ sürmek, dostlukların temeline dinamit koymak demektir.
Siyasetçiler Ağalar Şeyhler,Pirler Gavslar ve Firavunlar hep toplumun zafiyetlerini bu zafiyetler ister din,ister,ulus,ırk vatan bayrak vs. kendi çıkarları lehine kullanarak işi kitabına uydurarak ve halk arasında sosyolojik tevhidi bütünlüğün doğasını bozarak ayakta kalmışlardır.
“Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız vardır. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilecek değilsiniz.” (Bakara, 134)
Geçmişi yargılamak İlmi bir anlayışla yapılırsa gelecek için ortaya konacak görüş düşünce ve fiiller için yol gösterici fenomenler olmayacaksa mitolojik stokları şişirmek veya tefrika malzemesi diye okumak beyhudeliktir.
Herkes hesabını Allah’a verecektir. En âdil mahkeme Mahkeme-i kübrâ, en âdil hakim “Hak Teâlâ” dır. Nihai ve en doğru kararı verecek olan O (c.c.)’dır. “Sonunda dönüşünüz Rabbinizedir. O, anlaşmazlığa düştüğünüz şeylerin hükmünü size bildirecektir.” (Enam, 164)
Çağımızda halkı Müslüman olan ülkelere halim olan siyaset din olgusunu en üst düzeyde istismar ederek hak ve batılı karıştırıp, uydurulan şirk dinini bel’amlar ın yardımıyla halklarına indirilmiş din diye yutturdular yutturuyorlar yani münafıklık siyaset sahnesinde hem bahane, hem şahane. Önce her biri kendi ırk ve milliyetlerine mukaddes elbiseler giydirdiler, sonra da bu paradoksa karşı çıkanları vatan hainliği ile rahatça suçlayıp dışlamaları kolay oldu. Çünkü ırkların üstünlüğüne her biri ayrı ayrı dini iftira ve yalan uydurdular.
Yaşadığımız tarih evresinde Münafıklıktan küçük bir gerçek,
“Suudi Arabistan devletinin kurucusu Abdülaziz İbn Suud, bir İngiliz ajanıydı. 2 Mart 1922’de Avam Kamarasında bir soruya cevabın Winston Churchill, İbn Suud’un İngiliz sömürgeciliğinin hizmetine karşılık olarak, 20.000 Sterlin toptan peşin ödemeye ek olarak, her ay 5.000 Sterlin ödendiğini doğrulamıştı.”
Suudi Arabistan Tarihi’nin Belgeleri, Cilt 1, İbrahim el-Raşid’den aktaran:(Kelim Sıddıkî ra)
Suudi Arabistan, muazzam petrol zenginliği ile dünyanın süper zengin ailelerinin yoğunlaştığı yerlerin başında geliyor. Ama nüfusun yüzde 20’si rahatsız edici yoksulluk içinde yaşıyor.
Yıllık petrol ihracatı 200 milyar dolar civarında olan ve dünyanın en zengin 24. ülkesi olan Suudi Arabistan’ın 27 milyonluk nüfusunun 6 milyonu yoksulluk sınırında yaşıyor. Nüfusun yüzde 30’u gecekondularda oturuyor.
Suud hanedanlığı tarafından baskıyla ve çağdışı uygulamalarla yönetilen ve dünyada bilinen 1 trilyon 333 milyar varillik petrol rezervinin yüzde 19,8’ine yani 267 milyar variline sahip Suudi Arabistan’da halkın yüzde 30’u gecekondularda oturuyor. Yıllık petrol ihracatı 200 milyar dolar civarında olan ve dünyanın en zengin 24. ülkesi olan Suudi Arabistan’ın 27 milyonluk nüfusunun 6 milyonu yoksulluk sınırında yaşıyor. Halkın yüzde 37’sinin de kirada oturduğu belirtildi.
Halkın büyük kısmının yoksulluk ve özgürlüklerinden yoksun yaşadığı Suudi Arabistan dünyanın en büyük silah ithalatçısı ülkelerden birisi olarak da gösteriliyor. ABD’li silah şirketlerinin 2011 yılında sattıkları 78 milyar dolarlık silahların 34 milyar dolarlık bölümü Arabistan’ın silah alımından oluşuyor.
Heyetut Terfih adlı kurum, sosyal medyadan yaptığı açıklamada 2030 yılına kadar ülkedeki eğlence sektöründe tüketim amaçlı yapılacak harcamaların tutarının 36 milyar doları bulacağını söyledi.
Suudi Arabistan yönetimi, Fakirlik sorununa çözüm üretemediği gibi, bu sorunu dile getirenlere de baskı uyguluyor bazen onları hapse atıyor. Ülkedeki fakirlik sorununu ele alan üç belgesel filmin yönetmeni bu yüzden tutuklandı.
Suriye,Irak ve Libya’nın yıkımı için, ve Yemen gariplerini Uşaklığa zorlamak için dayatılan orantısız savaşta ABD ve batılı ülkelere demokrasi bombaları için 450 Miyar $ aktardıkları ve bir o kadarının da siyaset ve Medya’ya rüşvet verdikleri bir gerçektir,
Tüm bunlara rağmen İngiltere Yahudi Finans kuruluşlarında 1 Trilyon $ ve Büyük şeytan Amerika’da 1 Trilyon $ parası olan bu madrabazların kene gibi bu coğrafyanın kara kaderi olmaya devam ediyorlar. Geçenlerde Firavun Krallar bu paraları ağzına doladılar hemen Büyük şeytanın madrabazları bir açıklama yaparak Suudi hükümetinin 11 Eylül saldırılarında parmağı olduğuna dair mahkeme yolunun açık olduğunu söyleyince bu münafıklar dut yemiş bülbüle döndüler. Siyasetlerini tek kelimeyle ifade edecek olursak eksiksiz tam sürüm MÜNAFIKLIK..
“Münafıklar cehennemin en alt tabakasındadırlar. Artık onlar için hiç bir yardımcı bulamazsın.” (Nisâ: 145)
Cennet derece, derece olduğu gibi cehennem de dereke derekedir. Âyet-i kerime’de geçen “Derk-i esfel” cehennem derekelerinin en derininde bulunan en alt tabakadır. Onların azabı kâfirlerin azaplarından daha şiddetlidir.
“Tat bakalım! Hani sen kendince çok üstün, çok şerefli bir kimse idin.” (Duhan: 49)
“Bu, işte o şüphe edip durduğunuz şeydir.” Duhan: 50
Münafıklık örneğine bakın, Büyük şeytanın aptalı Tramp, Suudi kralından haraç istiyor. Suudi kralı ya vermezsem diyor; Tramp da; o zaman ülkene Demokrasi getirmek zorunda kalırım diye cevaplıyor…!
Suudi Münafıkları Amerika’ya olan Rüşvetlerini hazine bakanlığına otomatik ödeme talimatı vermişler, Geçen gün Trampet Kralı aradı para istedi, Kral ise bunun için aramanıza ne gerek vardı hiç bir ABD. başkanı bizi bugüne kadar para için aramamış deyince, Trompet ise Kral’a oğlum onlar ara taksitleri unutmuşlar.
Münafıklık örneklerini neden? Suudi Firavunları üzerinden verdik; Çünkü İrili ufaklı diğer körfez ülkelerinin kahyası ve rejon uşağı ABD tarafından belirlenmiş de ondan bu uşakları baz aldık.
İşte bu Münafıklardan istisnasız tüm dünyanın medya kartellerine Gazete, TV. Dergi ve sosyal medyada binlerce kalemşora yalanlarına karşılık korkunç rakamlarda haraç veriyorlar
Diğer Arap ve Körfez ülkeleri aynı kara kaderin sahipleri olduğunu anlatmaya gerek kalmadı.
Körfez ülkelerinin tüm yöneticileri bila istisna Münafıkları tescillenmiş mücrimlerdir,
Bunlar için İslam hukuku ve iman esaslarını işlemeye kalkarsak binlerce suç unsuru ortaya çıkacak, Küçük bir örnekle izah edersek İsrail ve Abd ile dostlukları ve Müslüman İran, Suriye, Yemen, Lübnan Hizbullahı ve Filistin ile düşmanlıkları ve kendilerini Müslüman Lanse etmeleri ikiyüzlülük ve münafıklıklarının tescili için yeterli sebeptir.! Çünkü İlahi hitap açık ve nettir, “İnananlar Mü’minleri bırakıp kafirleri dost edinmesinler eğer böyle yaparlarsa Allah’la aralarındaki bağ kopmuştur.” (Al-i İmran/28) Hitabı her şeyi izah etmeye yeterlidir.!
Hz Ali(as) pozisyonu ne güzel izah etmiş, ”Kişi hata yapabilir ve her türlüsü affedebilirim ama Akılsız, Dinsiz ve şerefsiz olanları bağışlamam Dinsizlik emniyetten ayrılmaktır.”
Büyük hatip Çiçero’yu dinleyelim;
“Bir ulus kendi içindeki aptal ve hatta muhteris olanlarla baş edebilir, Fakat, Satılmış ve Hainlerle yaşayabilmesi olanaksızdır.”
Tevhidi bilinci özümsemiş halka hizmeti hakka hizmet olarak bilen Eşyaya Hakimiyeti eksiksiz yüce Allah’a izafe eden, dağıtım ve bölüşümü adalet temelinde idrak eden Muvahhitlerin satılmış körfez ülkelerindeki Siyaseti göğüsleyen Arap Monarşileri ile barışık yaşaması tamamen muhaldir.
“Ümmetim hakkında korktuğum şeylerden en korkuncu, Konuşmasını bilen münafıklardır.”(Hz. Muhammed s.a.v)
Yani Fakir görünüp fakirleri soyanlar,
Yani gariban görünüp garibanı Gasp edenler,
Yani Nehak olup hakka zulmedenler,
Yani yetim görünüp yetim malı yiyenler,
Yani Adaletten dem vurup, Adaleti Katl edenler,
Yani Dürüstlük deyip dürüstlüğün içine edenler,
Yani Allah’ın keremini kendi Lütufları ile takas edenler,
Yani emin görünüp emanete hıyanet edenler,
Yani sadık görünüp sadakati sakat edenler, Güven elbisesinin altında güvensizlik üretenler.
Yani uydurdukları yalanları kitabına uydurmak
İşte bu satılık madrabazın çocukları artık saklamadan Yahudilerle Semiti ırkından olduklarını saklamıyorlar ve günde 700 milyon $ olan petrol gelirinden aslan payını Amerika, Siyonistler, İngilizler ve diğer Avrupa devletleri verdikleri kendileri bir tabanca mermisi bile üretmekten aciz olan bu Rezillere demokrasi bombalarını bire yüz fiyatla kazıklayıp, semirmenin en uygun yolunu bulmuşlar.
Nihayet bir zamanlar Fransa’nın en büyük kumarhaneleri Suudi petrol bakanı Zeki Yamani’ye ait değil miydi.?
Körfez ülkelerindeki Arapların siyasileri bila istisna İngilizlerin damatlarıdır.
Geçen hafta birinin sözde karısı yüklü $ ile İngiltere’ye kaçmış.
Oysa zalimin zulmü; Mazlum’un uyandığı güne kadardır gerçeği tüm bu şeytani planı tersyüz edeceği de bir hakikattir.
Bila istisna tüm körfez ülkelerindeki Arap yöneticilerin ABD, İngiltere ve Siyonistlerle direk veya endirek ilişki ve temasları vardır, Yakın zamanda ABD’nin organize ettiği ve Arap şeyhlerinin bacanağı ABD’nin Milli damadı Jared Kusher’in organize ettiği sözde YY.anlaşması kapsamında Bahreyn-Manama oturumunda hiçbir Filistinli hareketin katılmadığı barış konferansı denilen Fesat üretecek toplantıda İsrail’e olan nefretin nabzını düşürüp, Filistin topraklarını Siyonistler için güvenli bir bölge yapmak için pamuk elleri ceplerine sokmaya ikna olan Arap damatları 50 Milyon $’a razı oldular. Gel gör ki Arafat geberdi, vârisi Mahmut Abbas da tüm Filistin’e hükmedemiyor.! Dünyada okuma yazma seviyesi %98 ile en yüksek halk Filistin halkıdır. Çünkü bu halk artık münafıkların en gizli madrabazlıklarına vakıftır.
Hz. Ali(as) dediği gibi “İnsanları bilinçlendirin ve bırakın onar yolunu bulurlar.” Söylemine uygun bir kondüktörle bugün Filistinliler tek yolun DİRENİŞ olduğunu idrak eten Hammas ve İslami Cihat’ın önderliği halkını Tevhidi bir bilinç ekseninde Kurtuluşa inandırmışlardır, böyle bir hareketin temel felsefesi “Ya yol ver Ya Bir yol bul” dan “Yol aç’a” evrilmiştir.ve satılık olan elleri yakalarından silktiler. Bu da o coğrafyanın izzeti; düşmanın ise zilletine sebep oldu.
Bu Arap yöneticileri olan rezillerin kötü ve aşağılık sicil dosyaları çok çok kabarıktır. Yazılmaya çalışılsa Dijital teknolojiyi bile aciz kalır.
Yaşadığımız dünyada Eğitim-Öğretim sisteminde İngiliz sömürgeciliği, Siyonizm ve dostlarını ders olarak okutmayı becerebilenlere ve Muhsinlerle beraber olmayı becerenlere selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın