İSLAM TARİHİNDEN BÜYÜK YALANLAR…
Bu makalenin gayesi ihtilaftan ziyade belki ittihade vesile olur gayesiyle tarihi bazı hakikatleri idraklere sunmaktır.
Tarihçiler tarihi kategorize ederek ikiye ayırırlar 1- Nakli tarih 2-Akli tarih, Nakli tarihte tarihçi olayları nakl eder ve yorumu okuyucuya bırakır, ancak akli tarihçiler ise olaylar hakkında yorum yaparlar ve genelde okuyan bu yorumların etkisinde kalır.
Kur’an hariç diğer hadis ve siyer kaynakları Peygamberden yaklaşık 220 yıl sonra ancak azılı kaynaklara aktarılmıştır, Emeviler döneminde kurumsallaşan ve mukatebe edilen tüm kaynaklar statükonun etkisinde ve tehdidi altında yazılmıştır, Ancak Statükoyla barışık yaşamayan Ehl-i beyt taraftarları kendine ait kapalı devre imkanlarla tehditler eşliğinde bu Hadis kaynakları mukatebe ettiler ve Kurumsal Okul olma karşılığında 11 imamını da şehit vererek bu dini saltanatın rezalet dolu uygulamalarını genel olarak ilkeselleştirmelerinin önünde sağlam bir kale olarak direndiler.
Bu durumda statükoyla zaman zaman çelişen görüşler yorum ve rivayetleri seslendiren Şafii,Ebu Hanife,Malik,ve Ahmet bin Hanbel statüko tarafından tehdit, tehcir ve işkencelerle baskı altına alındığını daha sonraki halefleri tarafından kurumsallaştırılan sunni kaynaklardan da okumak mümkündür.
Emevi tehditleri altında mukatebe edilen veya konjonktürde konuşma müsaadesi olan peygamber söz ve davranışları asimile edilerek sisteme ters düşmeyecek şekilde tedvin edildi. Kısaca Emeviler indirilmiş dini aline ederek uydurulmuş din haline getirdiler,ve daha sonra gelen söz sahibi Halef alim ulema ve raviler bu geleneğe yine sistemin rızasına uygun yorumlama geleneğini sürdürdüler.
Peygamberin dinini emanet ettiği,”Ehl-i Beytim Kuran onlardan ayrılmaz onlar kurandan ayrılmazlar Kevser havuzunun başına kadar” olan hadisi bu sözde ulemaların satır aralarında okumamıza rağmen statükonun cürümleri ile karşılamamak için bu hadisi yorumlamaktan itina etmişlerdir.
Dikkat ederseniz satır aralarında dedik neden? Tüm sunni ekolde İttifaken Ehli Beyt Diye bilinen Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin(as) ilk günden son güne kadar peygamber dizinin altında büyüyenlerin rivayet sayısı 100 adedi bile bulmazken bazı sunni kaynaklarda Ebu Hureyre ki, Peygamber Ömrünün son 3 yılında Müslüman olan birisinden 1500 adet sözde peygamber hadisi nakl etmiştir. Tarih felsefesindeki Sadece bu çelişki bile uydurulmuş din için yeterli sebeptir.
Ebu Hüreyre’ye sordular ne iş?,Namazın Ali’nin arkasında, sofrada muaviyenin yanındasın, cevap; Alinin arkasındaki namazın hazzı, muaviye’nin sofrasındaki yemeğin tadı başkadır. Dünyalık meselelerde muaviye’ye benzemek,uhrevi meselelerde Ali’ye benzemek öyle mi? Ulema olmaya gerek kalmadan İlkokul öğrencisinin bile görebildiği Paradoks Paradoks…
İslam adına çok şey uyduruldu, en önemlilerinden birisini ele alıyorum. Güya Peygamberimiz demiş ki:
‘Sahabem gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine sarılsanız hidayete erersiniz.’
Ashab yada sahabe peygamberimizi gören onun döneminde yaşayan Müslümanlara verilen özel isim anlamına geliyor.
Yani bu sözü hadis! olarak doğru olarak kabul edersek peygamberimizle yaşamış onu görmüş herkes yanılmaz, masum, adil ve hepsi hidayete götüren vesile ilan edilmiş oluyor.
Böylece daha en baştan büyük! diye sunulan pek çok kişiye dokunulmazlık verilip eleştirilmeleri önleniyor, yanlışları, günahları görmezden geliniyor saklanıyor. Kısaca bazılarını korumak için herkesler KUTSANMIŞ oluyor.
OYSA BU SÖZ KUYRUKLU VE İBLİSİ BİR YALAN ÇÜNKÜ;
1-Ashap denilen Müslümanlar birbirleriyle, Cemel, Sıffin, Nehrevan gibi büyük savaşlar yaptılar ve her bir savaşta on binlerce Müslüman öldü ve her iki tarafta da sahabe vardı.
Bu durum basit bir ihtilaf her iki tarafta kurtuluşa ermiştir diye geçiştirilebilir mi?
Hak ehli acımasızca kin ve nefretle birbirini katleder mi? Bağımsız bir akıl yada aklı çalışan bir çocuk bile hepsi haklıdır ihtilafları rahmettir !! hepsi cennetliktir! demez ,diyemez.
2-Sahabeyi sadece sahabe olduğu için şerefli ve haysiyetli bilmek akıl noksanlığıdır zira Allah TAKVALI olmayı emretmiştir.
Buda peygamberi görmekle, onun döneminde Onunla yaşamakla değil emekle ,nefsi eğitmekle ilgilidir.
3-Alevi-Sünni bütün kaynaklar misal başta Ebu Hureyre isimli sahabe olmak üzere pek çok kişiyi yalancı, güvenilmez kişiler olarak tanıtmıştır ki bu durum dahi hadisin! Uydurma olduğunu kanıtlıyor.
4-Düşünün ki sahabe denilen kişiler İslam’ın halifelerini bile katletmişlerdir. Bunların hepsi hidayet ehli nasıl olabilir?
5-Neredeyse 80 yıla yakın süre camilerde Ehli Beyte küfredilirken seyirci kalan sahabe nasıl hidayet ehli kabul edilebilir?
6-Düşünün Ebu Süfyan, Muaviye türünden apaçık İslam’a düşman olanlarda sahabe ve bunlarda bu uydurmaya göre hidayet ehli kabul ediliyorlar mümkün mü?
7-Sahabeye bakın ki Hudeybiyede,Usame ordusu olayında, yazdırılmayan vasiyet olayında vs vs peygambere açıkça itiraz edip Allah’ın Resulünü bile dinlemediler, Peygamberimizin cenazesini bile ortada bırakıp halife seçmeye! gidenler vardı. Bunların hepsi nasıl hidayet ehli olabilir?
8-Pek çok ayette bazı olaylardan dolayı sahabe kınanmakta ve bazılarında münafık ilan edilmektedir.(Maide.90,Nahl.91,Rad.25,Ahzap.53,Cuma-11,Hud-118-119,Tevbe-101 vs)
Bu durumda Allah’ın apaçık beyanları varken bu şahıslar sahabe diye nasıl hidayet ehli kabul edilebilir?
‘EY PEYGAMBER MÜNAFIKLAR SANA GELDİKLERİ ZAMAN’ cümlesiyle başlayan ismi Münafıkun suresi denilen sure bile var.
Kim bu münafıklar?
Elbette sahabe denilen bir takım kişiler değil mi?
9-Uhud savaşında Peygamberin emrini dinlemeyip okçular tepesini terk edenler, yenildik diye eski dinlerine dönmeyi düşünenler sahabe değil miydi?
Bunlar mı insanları hidayete kavuşturacaklar?
10-İlginçtir bu yalan uydurma hadise inananlar bununla tamamen zıt olan şu hadisede inanıyorlar;
‘Kıyamet günü ashabımın önde gelenlerinden bazısını getirip, amel defteri siyah olanlarla birlikte haşredecekler. Ben, “Allah’ım! Onlar benim Ashâbım” dediğimde, şu cevabı duyacağım: “Senden sonra bu Ashâbının neler yaptıklarını bilmiyorsun!” O zaman ben de o Salih kulun sözlerini tekrarlayacağım: “..Ve ben aralarında bulunduğum sürece amellerine şahittim onların, beni aralarından aldıktan sonra de kendin şahit oldun” diyeceğim. Bunun üzerine bana şöyle denilecek: “Sen aralarından ayrılır ayrılmaz bunlar mürted olup dinden çıktılar ve eski hallerine döndüler.”
(Sahihi Buhari, Maide Süresi tefsiri)
11-Bu hadisin! yazılı ravi ve senedinin zayıf ,boş olduğu konusundaki rivayet ve araştırmalara girmeyi gerek bile görmüyorum.
Zaten bu söz Ehli Sünnet ’in temel hadis kitapları olan Kütübü Sitte’de dahi geçmemektedir.
12-Hadise kaynak olarak gösterilen Abdurrahim b. Zeyd ve Zeyd’ul Ammi, Sünni hadisci Buhari’ye göre yalancıdır ve kasıtlı hadis uydurmuşlardır.
(Buhari, “Ez-Zuafâ” (Zayıf Râvîler))
13-Peygamberimizi uzaktan belki sadece bir kez bile görene ve belki yeni Müslüman olana henüz bir şey bilmeyene bile sahabe denildiğine göre bu hadis !! ciddi bir sorundur.
14-Müslümanların hidayet ve kurtuluşunun ‘Kuran ve Ehli beyt’ yada ‘Kuran ve Sünnet’ olduğunu söyleyen kaynaklara inanan alevi ve sünnilerde bu hadisin bununla çeliştiği için uydurma olduğunu söylemek zorundadırlar.
Hatta Bize Kuran yeterli ! diyenlerde AKIL GEREĞİ bu hadisin yalan olduğunu söylemek zorundadır.
Bazı güncel tefsirciler ! bu hadisin herkes için değil sahabenin büyükleri! için geçerli olduğu yorumuyla bu uydurma sözü kurtarmaya çalışırlar.
Oysa eğer bu hadisi geçerli sayıp yorumla kurtaracaksak burada kast edilen sahabenin Kuranda (Ahzap-33)tertemiz ilan edilen EHLİ BEYT olduğunu söylemek daha doğru bir yorum olmaz mıydı?
15-Hazret-i Mûsâ Aleyhisselâm, Hazret-i Azrâil Aleyhisselâmın gözüne tokat vurmuş hadisinin kaynağı şu şekildedir: Buharî, Cenâiz: 69, Enbiyâ: 31; Müslim, Fedâil: 157, 158; Nesâî, Cenâiz: 121; Müsned, 2:269, 315, 351. Şu rezalete bakın Ulul azm bir peygamber meleklerin Allahtan bağımsız hareket edeceğine inandırılmış veya uydurulmuş. Bu hurafeleri İslami kaynaklardan temizlemediğimiz müddetçe bu hurafeler İslam’ı yeryüzünden temizlemeye yeterli sebeplerdir. Melekler bağımsız iradeye sahip olmadıklarına göre Musa bu elçiye karşı gelmesi Allah’a karşı gelmesi olarak düşünülmez mi? Buna rağmen Sunni alimler bunu hadis kabul ederek çevirip, çevirip biraz fıstık katıp Antep’in katmer tatlısı yapmaya çalıştılar.
O kadar çok ki böyle uydurmalar, hepsi tek tek incelenmeli, ayıklanmalıdır.
Bunu yapmak yerine bir başka yanlışa düşüp tüm hadisleri silmek isteyenler ,ret edenlerde var tabi.
16-Said İbnu Zeyd (r.a) rivayet etmiştir. Şöyle ki; Rasulullah (sav)’ın şöyle söylediğini işittim:
“Ebu Bekr cennetliktir, Ömer cennetliktir, Osman cennetliktir, Ali cennetliktir, Talha cennetliktir, Zübeyr cennetliktir, Sa’d İbnu Malik cennetliktir, Abdurrahman İbnu Avf cennetliktir, Ebu Ubeyde İbnu’l-Cerrah cennetliktir.”
(Ravi der ki: Zeyd) onuncu da sükut etti. Dinleyenler: “Onuncu kim?” diye sordular. (Bu taleb üzerine): “Said İbnu Zeyd!” dedi. Yani bu, kendisi idi. Zeyd sonra ilave etti:
“Allah’a yemin ederim. Onlardan birinin Resulullah (sav) ile birlikte yüzü tozlanacak kadar bulunuvermesi, sizden birinin ömür boyu çalışmasından daha hayırlıdır, hatta ömrü, Hz. Nuh aleyhisselam’ın ömrü kadar uzun olsa bile.” (Ebu Davud, Sünnet 9)
Bu hadis ise sayılanlardan ömür boyu teklif kalkmış demektir,Oysa;
“Ey kızım Fatıma! Babam peygamber diye güvenme Rabbine karşı kulluk vazifeni yap eğer Allahtan nefsini satın alamazsan vallahi ben bile senin namına hiç bir şey yapamam.”(Müslim/İman-89)
Bin İlmin bin kapısına hakim bir Peygamber’e “Siz dünya işlerini benden daha iyi bilirsiniz iftirasına mı diyelim, Cenabet gelip cemaate namaz kıldıran peygambere mi diyelim, patlıcan cennet sebzesi mi değil mi? gibi binlerce iftira ve uydurmalar hepsi Emevilerin uydurması ve maalesef bugün bile bazı kesimler tarafından dokunulmaz olarak bilinen ve Kur’an’dan sonra ikinci kaynak kabul edilen ve mukaddes kabul edilen Buhari’nin sahihinde kayıtlı iftiralardır. Emevi, Abbasi ve Osmanlı dönemlerinde saltanatın çirkin ugulamalarının ilkeselleşririlmesi sonucunda sunni ekol’ün uleması kerhen içtihat kapısını kapatmak zorunda kaldılar ve bundan sonra bu ekolun hayatını kilitlediler.
Ancak bugün görüyoruz ki tarikatların çoğunda dervişler her ne şartta olursa olsun şeyhlerinin kendisinin cennete alınmasında şefaatçi olacağını söylerler.
Bu anlayış ne kadar doğrudur. Kızına tembihte bulunan bir peygamber nasıl olur da mezkur kişilere bu cennet garantisi ve teminatı, Azadi belgesi verir.
Oysa doğru olanı alıp yalan olanı dışlayıp tarihin çöplüğüne atmamız gerekiyor.
SON SÖZ;
“Ehl-i Beyt’imin imamları yıldızlar gibidir. Hangisine uysanız hidayet bulursunuz.” (Kaynak: “Deflim-ul i’dam” EI-Kazi)
Yada;
Benim Ehlibeyt’im, Nuh’un gemisi gibidir; kim ona bindiyse kurtuldu ve kim ondan geri kaldıysa boğuldu. Yine benim Ehlibeyt’im sizin aranızda, Benî İsrail kavminin ‘Hıtta’ kapısı gibidir; kim o kapıdan girdiyse bağışlandı.”
(Kaynak; Müstedrek’üs-Sahihayn, (Hâkim Nişaburî), c.3, s.163; Feraid’üs-Simtayn, c.2, s.246; Yenabi’ul-Mevedde, c.1, s.95; Mecma’uz-Zevaid, c.9, s.168; es-Savaik’ul-Muhrika, s.184; Cami’us-Sağir (Suyutî), c.2, s.533, Hadis: 8162; el-Menakıb (İbn’ül-Meğazilî), s.132.
Çağın Alim ulema, aydın ve dindarları özgür okumalara cesaret etmelidir,SANIRIM NEYİ KAMUFLE ETMEK İÇİN VE yukarıdaki iddiaları Nasıl,Neden? UYDURULDUKLARI ANLAŞILMIŞTIR.
Ve halen bu yalanlara inanacaklar olacaktır. Sınav bu denli zor ve çetindir.
İlk Yorumu Siz Yapın