MUHATTABİYET.!!
Göklerdeki ilahi adaletten sorumlu değiliz çünkü orda tercih şansı yok. Oradaki adalet buradaki davranış ve yaşam tarzının eksiksiz muhasebesidir.
Ama din kisveli bel’amlar buradaki adaleti yok saydılar. Adalet göklerde olur diye insanları eşekleştirdiler ve tarih boyunca rahatça sırtlarına binip deh dediler.
Yüce Allah ayeti kerimede bizim gibi yaşayan dirilere hitaben “Adaleti ayakta tutanlar olun” “Deki rabbim adaleti emretti.”(A’raf/23)hitabının muhatabını görmezden geldik.
İster bireysel ister toplumsal hayatta Arzularımızın uygun gördüğü bir adalet felsefesi ve anlayışı oluşturduk bu anlayış bizim için ahlak ve inanç şeklini aldı ve farkında olmadan Allah’ın şu ayetinin muhatabı da olduk. “Vay o insanın haline ki nefsini ilah edinmiştir.” Nefsin ilahlığı kişinin bir bütün olarak hayatını düzenleyen değer ve erdemlere egoların hakimiyeti ile izah etmek mümkündür.
Geçmişteki Muttaki Alim, ulema irfan sahibi arifler ve ahlakın tabipleri iki şeyden kaçmış ve sorunlara yüce İslam’a uygun irade beyan etmekte zorlanmışlar.
1-Fetva vermek 2-Emanet kabul etmek
Ehl-i Beytin imamları bu konunun özellikle altını çizmişler.
Hz peygamber (sav) “Bir insan bir konuda güzel bir çığır açarsa o çığırdan gidenlerin sevabı kadar o çığırın sahibine sevap yazılır, Kötü çığırda da o kadar günah yazılır” diye tüm rivayetlerde vardır. İşte ehli sünnet uleması bu ehliyet ve liyakat endişesinden dolayı içtihadın kapısını kapattılar ve bu kapama ile farkında olmadan Müslümanların hayatını kilitlediler.
Unutmayalı ki her Lider, şef, önder başkan, şah padişah peşinden gidenlerle beraber Mahkem-i kübrada zerrelerin tartıldığı bir sorgunun muhatapları olacaktır, Karşılıklı suçlamaları da fayda etmeyecektir. Tahir ve Mütehhir olanların ve onların takipçilerinin dışında Yüce Allah’ın “Suçlular şöyle bir ayrılın bakalım” hitabına MUHATTAP olacaklardır.
Ehli beyt mezhebinde ise bu kapı hala açık ve ehil olmayana da bu emaneti, Liyakati ve salahiyeti vermemişler. Doğru olan da budur.
Bu yüzden Ehli beyt’te ise hayat canlı iken, Suni Ekolde ise Ehliyetsiz liyakatsiz parmakların gereksiz ve haksız zeminlerde işletilmesi nedeniyle bu kapı kapatıldı ve Ekol bu nedenle ölüdür. Hayat çağın gereklerinde donuk ve sönüktür. Bu konu geniş bir izahla yorumlarız biiznillah.
Dirilme ve öldürme yetkisini gökten alıp kahraman selefi ve vehabilere veren Google’ nin meal müfessirleri utansın.
İslam tarihini sorgulayacak cesaretimiz olmadı, Hurafe uydurma ve tarihin karışık uydurmalarını dinin esaslarını kabul ettik, Değişmesi ve değiştirilmesi muhal olan kitabı kerim üzerinde toplumun sorularını sorarak cevabını Kitaptan almak yerine hazır cevaplarla 400 yıl önceki tefsirlerle iktifa ettik, şerh üstüne şerhlerle iktifa ettik.
Günümüz dünyasında bilişimin avantajını kullanan insanoğlu bilgiye en seri ve zahmetsiz ulaşmasına vesile olsa da Googlee”nin ulema kuvvetiyle herkes bu konularda geçmişin tecrübelerini ve birikimini bir tarafa bırakarak usul bilmeden, kurumsallaşmış ilahiyat ilimlerine de hakim olmadan Kur’an’dan herhangi bir ayeti alıp kendi iradesini Allah’ın iradesi diye pazarlayanlar bir bütün olarak da Kur’an’ı tarama zahmetine katlanmadan peygamberin de yetki ve liyakatini fesh ederek, O Resulü canlı kuran kabul etmeden en iyi söz en iyi beyan benim anladığım tespittir diye kendi iradesini Allah’ın iradesi diye pazarlayanlar ucuzdan kötü çığırın da mucitleri olmayı deniyorlar.
Oysa ileri zekâlarını bu yüce kitaptaki kevni ayetlere, ve ekonomiye sonuna kadar zorlasalar bir Ekonomi, Bir ontoloji doktrini daha yazsalar doğru olmayacak mı ?
Geçmişte Hz. Ali(as) gibi yedi yaşından itibaren vahiy’in şahidi, Meşhudu, katibi ve vahiy evinde büyüyen bir Allah’ın velisi karşısına dikilip Resul’ü yok sayıp, Ali’ye de Kur’anı izah etmeye çalışanlar aynı işi bizim gibi sıradan insanlara bugün neden öğretmesin ki.?
“Bir inanç geometrik şekil kazandığında, kendisinin en iyi anlatımını ya da anlatım dilini bulmuş olur.
Bir geometrik şekil içerisinde anlatılıp betimlenebilen her inanç, mantıklı ve doğru olduğunu kanıtlamış olur.
Çünkü dünyadaki en kesin bilimsel kavramlar, matematiksel kavramlardır. Felsefi ya da dini inançlarımızı geometri ya da matematik diliyle anlatabilirsek, hem kendi inancımızı anlatmada en iyi dili bulmuş, hem de inancımızın akli, bilimsel ve mantıklı olduğuna ilişkin en iyi dayanağı elde etmiş oluruz.
Tartışmayı, cedelleşmeyi, asılsız kanıtlar ileri sürmeyi, zihin yormayı, benzetmelere girişmeyi -ki bunlar kanıtlama ve mantık bakımından güçsüzlüğün dilidir- gerektiren felsefe ve dinlerin tersine bunların yerine bu düşünsel, felsefi ya da dini, hatta edebi ve sanatsal öğreti için anlatım dili olarak matematikten yararlanılabilirse, o zaman bir öğreti hem anlatım bakımından başarılı, hem mantıksal kanıtlama ve mantıklı olma açısından başarılı olacaktır.
Böylelikle o öğreti, bilimsel temellerinin bulunduğunu gösterir.
Ayrıca; Bir öğretinin anlatıldığı geometrik şekil, kendisinin doğal bir şekil olup olmadığını, normal ya da anormal bir şey olduğunu, uyumlu ve sağlıklı ya da birbirine girmiş uyumsuz bir yapıda olduğunu gösterir.
Bir öğretinin bu geometrik yapısından, o öğretinin doğallık ve sağlık ölçüsü belirlenebilir.”(Dr.Ali Şeriati)
Şimdi Bu dinin Ehli beyte emanet edilişini ve Kesin bir matematikle “Kur’an onlardan ayrılmaz, onlar Kur’an’dan ayrılmazlar.” net olan peygamber beyanını ve hikmetini yok sayarak cumhur ittifakı denen şekiller ürettiler, Simdi anladık mı? Peygamber(sav) vefat ettiği gün dostlar geometrik şeklin çizgileriyle oynanmaya başladılar ve karışık kodlar ürettiler ve hala bu eğlence ve süreç devam ediyor.
Emevi, Abbasi e Osmanlı’nın Han,şah ve padişahları Rezalet ve zulüm dolu uygulamalarını ilkeselleştirerek var olan geometriyi, simetriye çevirerek rivayetlerle nihayete kamburlar ürettiler.
Tarih zindanının esirleri ile özgürlüğü konuşmak mümkün olmadığı için yapılması gereken bunların nasıl esarete mahkum olduklarını izah etmek, Aldığı taassup dolu eğitimle idrakini felç etmiştir. geçici felç kısmen tedavi edilebilir, ama kalıcı tahribat oluşmuşsa kendi haline bırakıp ömür boyu kötürüm hali ile baş başa bırakmak gerekir.
Tarihten gelen rivayet ve hurafe yoğunluğu beraberinde yeni bir allame sınıfı doğurdu,”Meal Müfessieleri, “ Yalnız bu mealci müfessirlerden ricamız ellerindeki meallerin baskısı sakın New York veya Tel Aviv Matbaası olmasın ?.Çünkü tefsirlerinin izahları mezkur adresleri gösteriyor.
Tahribatların etkilerine bakıyoruz oksitlenmiş tarihi nükleer nitelikli bir anatomik mağduriyet olduğu için bu mealciler hakkında husn-ü zanda bulunduk afola.
Kısaca Resulün izahını beğenmeyen bu zevat yetmezmiş gibi resule de Kur’an’ı izah eden densizlikten de geri durmuyorlar neymiş,? Resul de Allah’ın iradesini oradan öğrenmişmiş. Ahmaklık ve gaflet buna derler işte.
Tek ayet yeter bu gafillere “Allah’a ve Resulüne itaat edin” beyanı sizin zekanızı ve idrakinizi ne kadar?, Niçin?, Nasıl?, ve ne şekilde, hangi ton ve sınırda ? zorluyor? Resulün yanında sesini bile yükseltmeyi yasaklayan ilahi emre rağmen bu Çağdaş gafiller peygamberi sağır mı zannediyor acaba; Avazları çıktığı kadar bağırıp Resulün de kendileri gibi gafillerden sayıyorlar.
Onların da tefekkür etmeleri gerekir ama bu yeteneği yanlış ünitelerde işletiyorlar.
İşte bu beceriksiz ve liyakatsizlerin zekâ kuvveti ile ürettiği çözümler hayatımıza ifrat ve tefritlerle dolu, adaletten uzak, zulüm dinini hediye ettiler.
Yüce İslam dinine kimileri mürteci elbisesi, kimileri de zulüm elbisesi giydirdi. Muhammed İkbal ne güzel ifade etmiş “Bu çağın Müslümanlarının İslam’a en büyük hediyesi bu dinin temsilcisi olmadıklarını deklare etsinler”
İslam coğrafyalarında hüküm süren siyaset ise Dine Ulus, Irk Mezhep, Meşrep boy, soy, Kader putları ile süsleyerek bekalarına hayat bağışladılar.
“Siz nerde Muhammed(sav) nerde Yüz hile ile koynunuzda binlerce put taşıyorsunuz.”(Hallac-ı Mansur ra)
İşte bu beceriksiz ustalar bizi dinden imandan; Beceriksiz hekimler de hayattan ettiler. Kimisi eksik ve fasit fetva, kimisi de yanlış enjeksiyonla itlaf etmeyi deniyorlar.!
Eğitimini bitirip Nijerya’ya dönecek Şeyh İbrahim Zakzaki Rahmetli İmam Humeyni’ye nerden başlamalıyım? diye sorar, İmam elindeki Kur’an’a işaret ederek buradan başla dedi. Sıkıntı başlayacağımız noktaya ne kadar hakimiz, pratiklerimizle, Hayatın gerçekleriyle ne kadar örtüşüyor.
Sonuç: Bilinçli bir tüketici her ustanın ürettiği ürüne talip olmaz, Aletin ustası ve aletin hayatına neler alıp neler vereceğini hesaplamazsa emeği enerjisi boşa gittiği gibi bahsettiğimiz mevzuda öbür tarafta da, onu aletsiz ve fasit bir amel ile muhakeme edilecektir şüphesiz.
Şeyh Said-i Şirazi(ra) dediği gibi, “Gülistan şehrine geldik, Renk kalmamış, Koku kalmamış, Cahil ve ahmak dostlar ile akıllı düşmanlar ikisini de almış götürmüşler.”
Yaşadığımız devirde hayatımıza dert katan değil, Dertlere derman olan; Ruhullah el Musevi(r.a)Orijinal kodları işaret ederek “Biz Hz. Muhammed(sav) ve Ali(as) dönemindeki İslam’ı icra edeceğiz.” diyen, çağın Put kıranı ve yüce İslam dinine 21.yy da Renk, Koku ve Can katan Arif ve Alimlere selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın