MÜNKİRAT MÜFSİDATIN, MA’RUF İSE SELAMETİN SEBEBİDİR.
“Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. (Âl-i İmrân sûresi, 104)
“Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir. Kötülüğü emreder, iyilikten menederler.” (Tevbe sûresi, 67)
Ma’rûf, İslâm’ın iyi olarak kabul ettiği ve Allah’a taatin içinde saydığı her şeydir. Münker ise bunun zıddı olup, İslâm’ın iyi saymadığı, dinin emirlerine aykırı bulduğu ve Allah’a karşı ma’siyet olarak gördüğü şeylerdir.
“İnanan erkekler ve kadınlar, birbirlerinin velileridir. İyiliği emrederler, kötülükten menederler” (Tevbe sûresi, 71)
“Sizden biri bir Münkir gördüğünde eliyle düzeltsin, eliyle düzeltemiyorsa diliyle düzeltsin, Diliyle düzeltemiyorsa kalbiyle nefret edip o ortamı terk etsin, bu da imanın en zayıf noktasıdır.” (Hz. Muhammed sav)
Münkir: İnkār “bilmemek, reddetmek, hoş görmemek, yasaklamak ”tan MÜNKER
Dince uygun görülmeyen, câiz olmayan şey. Karşıtı ise MÂRUF.
Fesad: Selâhın zıddıdır. Fesad ile butlan, ibadette müsavidir ki, sahih olmayan ibadetlere, fâsid denildiği gibi, bâtıl dahi denir.
Kutsal kitapların tarih felsefesine baktığımızda tüm peygamberlerin misyonu beşeriyetin tevhidi bütünlüğünü sağlamak ve beşeriyete mülkün gerçek sahibinin Kadiri mutlak olduğu ve insanların ise bu mülkün geçici sahibi olduğunu mütemadiyen hatırlatılmış bu uyarıları dikkate alan toplumlar bir arada yaşamanın bahtiyarlığına sahip olmuşlar bu ikazlara itiraz eden tiran ve firavunlarla peygamber ve nebiler karşılıklı itirazların sebep olduğu acımasız savaşlar yaşanmış kimi topluluklar ise münkiratta ve Müfsidatta ısrar edince Kimi kavimler ses,kimi kavimler rüzgar veya diğer doğal ilahi afetlere muhatap olup yok olmuşlardır.
Beşeriyet işlediği cürümlerin ceremesini kolaya kaçarak tabiata yüklüyor maalesef, Tsunami, Depremler,Küresel ısınma, Sel, salgın, Kuraklık, hastalıklar, ve beşer takatını aşan kudretteki felaketlerin faturasını küresel İstikbara, Sömürü zulüm ve ahlaksızlıkla devam ettiren çağdaş Firavunlara yükleyen yok.
Mazlum ve mahrumların göğü titreten feryadını duyan yok, Adaletin sadece güçlüden yana işlediği Gezegenimizde bireysel Musibetler artık sıradan vakalar olurlar. Nedamet duraklarında sebepleri sorgulayan beşerin aldığı cevap ise “Bu kendi elinizle yaptığınızın karşılığıdır.”
Oysa bir toplum için en büyük musibet yöneticilerin ilahlaşma çabaları herkesi ve her şeyi berbat etmeye kafidir.
“Yolunu Günahlarınla kapadığın halde duanın icabetini geç sayma.”(Hz.Ali as)
Günahların fert ve toplumu nasıl etkilediğini hangi aksiliklere sebep olduğunu medeniyet tarihi yazarlarının derin araştırmalarla sistematik bir hiyerarşiyle izah etmesi sosyolojik olarak toplumu ıslah etmesi için gereken kodları üretecektir.
Nasıl ki ferdin haram lokmayla gün gibi aşikar olan hakikati inkar ettiğini, İyiliği İnkar eden bireyin nankörler sınıfında nasıl kısa ömürlü olduğunu tüm günahların gidişatımızla alakası tespit edilerek oluşturulan bilgi bankaları ile birer bilimsel hakikat olarak tescil edilebilir.ve gelecek kuşaklara ibret vesikası olarak sunulabilir.
Birde madalyonun öbür yüzü var,
Ölen kimseyi mezarında sorguya çeken ve gerektiğinde onu cezalandıran iki melek. Bunların, Münker ve Nekir diye isimlendirilmeleri, her ikisinin de aşinası olmadığımız garip bir sûrette olmalarındandır. İlahi dinlerin idealitesi Dünyada hesap verilecek İlahi öğretilerle kodlanan beşeri bir Adalet sisteminin tesisi ve beşer için bu hayatta yaşanan ve yaşatılanların ölümden sonra zerrelerin tartıldığı bir ilahi adaletin varlığını mütemadiyyen insanlara hatırlatmasındadır.
Nitekim Arapça ‘da bir kimsenin, bilmediği veya tanımadığı bir şeyi bilmediğini ifade etmek için, “nekirtü’ş-şey’e” der.
İnkar İki şekilde gerçekleşir,
1-Konuyu bilerek veya konuya hakim olarak inkar, Bu türden bir inkar ve ret genelde Mal, Makam ve mevkiinin ve sahip olunan diğer imkanların kaybedilme endişesi ile vukup olur. İslam literatüründe Küfri İnadi diye geçer. Mekkeli Aristokratlar sahip oldukları sınıfsal ayrıcalık Peygamber Muhammed(sav) adalet temelinde bir toplum önerisine şiddetle karşı çıktılar, oysa Risaletin ilanından önce hepsi Muhammed-ül emin diye bildiği ve kabul ettiği bir karakteristik özelliğini ittifakken kabul ediyorlardı.
2-Konuya veya meseleye İlmen vakıf olmayıp cehaletin getirdiği İnkar.Literaürde küfri cehli olarak geçer.
Devrimden sonra yurtdışında görev yapan İran büyükelçilerinin bir tanesi İmam (ra) ‘ma şöyle yazmıştı: “Bilindiği üzere burada davet edildiğimiz her etkinlik ve toplantıda bizlere alkollü meşrubatlar sunulmakta. Bu yüzden bu tür davetleri kabul etmez ve gitmezsek bunu başka şeylere mal ediyorlar ve yapılacak anlaşmada çeşitli sorunlar çıkartıyorlar.”
İmam, oldukça açık bir dille konuya noktayı koymuştu: “Cehenneme kadar yolları var. Sakın ola böyle şeylerden korkmayın ve gitmeyin.”
Neden gitmediğinizi de delilleri ile izah edin ve bu şekilde yavaş yavaş anlasınlar neyin ne olduğunu.”
Günümüzde çekilen sıkıntı ve ıstırapların çoğu Münkitara sessiz kalan büyük kitlelerin duyarsızlığıdır.
Nitekim peygamber(sav) me sordular ‘Bir köyüm tümü Salih olsa onlar da azaba düçar olacaklar mı? ‘Peygamber(sav) “Evet etraflarında Münkirat ve müfsidat hakim ise onlar da buna ses çıkarmazlarsa azaba düçar olurlar”
Bu beyana göre Muvahit Yeryüzünde inkar İfsat ve Münkirat hüküm sürdüğü sürece oturmak yok, Rehavet yok, Çünkü her İnsan Tüm insanların insanca yaşamasından sorumludur.
Emir’ül-Mü’minin (Ali b.Ebi Talib as)şöyle derdi:
“Ey ilim öğrenmek isteyen öğrenci! Hiç kuşkusuz ilmin bir çok üstünlükleri vardır: İlim başı tevazudur, ilmîn gözü, kıskançlıktan arınmadır, kulağı anlamadır, Dili doğruluktur, koruyucusu araştırmadır, kalbî iyi niyettir, aklı varlıkları ve olguları tanımaktır, eli rahmettir, ayakları alimleri ziyaret etmektir. Himmeti esenliktir, hikmeti takvadır, kalıcılığı kurtuluştur, önderi sağlıktır, bineği vefadır, silahı yumuşak sözdür, kalıcı hoşnutluktur, yayı yumuşaklıktır, Ordusu alimlerle konuşmaktır, malı edeptir, serveti günahlardan kaçınmaktır, azığı marufa uygun hareket etmektir, suyu uysallıktır, yol göstericisi hidayettir ve yoldaşı iyilerin sevgisidir.”Usul-u Kafi c.1 s.57
Bu sorumluluk da Mücadelenin bir nüvesi olma konumundadır, Sahip olduğu halifetullah payesi O’na bu sorumluluğu yükler.
“Hazırlık yapın, çünkü çok vakit kaybettik, alimler, aydınlar, gençler, kadınlarımız her alanda kendilerini yetiştirmelidir. Zamanımızın ihtiyaçlarını basiret gözü ile teşhis etmeliyiz. Çok fonksiyonlu olmalıyız. Bu zamanda devrimcilik, Müslümanların zayıf olduğumuz alanlarda bu alan benim işim değil uzmanların işi diyerek geri çekilme zamanı değildir.. Gerektiğinde, cephede asker, gerektiğinde eli kalem tutan bir aydın, gerektiğinde ailesi için bir rehber, gerektiğinde filozof, gerektiğinde mühendis olmalıyız. Emri bil maruf ve nehyi anıl münkir sadece devrimin görevi değildir. Nasıl, ne şekilde boşlukları doldurabilirim gayreti içinde olmamız gereken bir zaman diliminden geçiyoruz, bu süreç bir ara süreçtir, yarının nesillerinin sorumluluklar üstlenmesi için örnek olmamız gereken bir zamanda yaşıyoruz.. ” (Şehit Murtaza Mutahhari r.a.)
Bir coğrafyada liyakat şartları ruhuna uygun işletilmezse ve liyakat esasları tavizsiz uygulanmazsa iyilerle kötüleri ayıklamazsanız, işin ehline zulüm eder ve embesil olanlara da cesaret verirsiniz.
Bu durumda sosyolojik kokuşmuşlukla beraber diğer ünitelerde Ahlak yozlaşır ve toplumsal çöküş kaçınılmaz bir felakete dönüşür.
“Layık olmadan makam sahibi olanlar; astlarını ısırıp, üstlerine kuyruk sallarlar.” (İmam Gazali ra)
Kuyruk sallayanlar bakın tümü ehliyet ve liyakatten yoksun zavallılardır, işte bu tipler yönetim erkinin gücünü halkın faydasına değil, astlarını sırtına basacakları mukadddes bir basamak olarak kullanırlar.
Hem de zulüm ile abad olunmayacağını bile bile makam ve mevkilerin ilahi lütuf olarak algılarlar ve uygulamalar zulümle sözleri de mazlumu ve mağduru ölümüne okşar.
Gelecek mukaddes söylemlerle ve mundar uygulamalarla inşa edilemez. Halk bu iki yüzün ikisini de bugün görmezse bile yarın muhakkak görecektir.
İslam coğrafyasına oynayan siyaset samimi ve bilinçten beslenen Bir kültür ile desteklenen, Özgürlük alanını maruflarla süsleyen, iman ile reel gerçekleri özdeşleştiren yürüyen adalet temelinde anti sömürge direkleri üzerine yükselen bir mantalite üzerine bina edilmedikçe Dinleri Afyon ve yöneticileri Firavun, halkı da köle olmaktan kurtulmayacaktır.
Kısaca Bizler Emri Bil maruf tesis ve nehyi an-il münkeri izale etmeye memur edilmiş olarak beşeriyetin salahı adaleti ayakta tutanlar doğruların hakimiyeti ve yalancıların ve batılın mahkum olduğu bir dünyayı tesis etmekle görevli ve rolümüzün bu dünyada Psiko sosyal açıdan acısını tadacak aciz ve mahkeme-i Kübra’da da bu türden acziyetin mazeret olarak geçerli olmadığını idrak ederek bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızdan kurtulmanın tek yolu Tevhit temelinde adaleti esas alan, bir toplum inşa etmek mecburiyetindeyiz. Vesselam.
İlk Yorumu Siz Yapın