MUTLAK ADALET,MUTLAK RAHMANİ BİR İRADE İLE MÜMKÜNDÜR.
(Hukukun da felsefesi vardır..!)
Göklerdeki ilahi adaletten sorumlu değiliz, çünkü orda tercih şansı yok. Oradaki adalet buradaki davranış ve yaşam tarzının eksiksiz muhasebesidir.
Ama din kisveli bel’amlar buradaki adaleti yok saydılar. Adalet göklerde olur diye insanları eşekleştirdiler ve tarih boyunca rahatça sırtlarına binip deh dediler.
Yüce Allah ayeti kerimede bizim gibi yaşayan dirilere hitaben “Adaleti ayakta tutanlar olun”(Nisa/4)hitabının muhatabını görmezden geldik. İster bireysel ister toplumsal hayatta Arzularımızın uygun gördüğü bir adalet felsefesi ve anlayışı oluşturduk bu anlayış bizim için ahlak ve inanç şeklini aldı ve farkında olmadan Allah’ın şu ayetinin muhatabı da olduk. “Vay o insanın haline ki nefsini ilah edinmiştir.” Nefsin ilahlığı kişinin bir bütün olarak hayatını düzenleyen değer ve erdemlere egoların hakimiyeti ile izah etmek mümkündür.
İnsanlık bugüne kadar tüm beşeriyeti içine alacak Evrensel ve Ademi merkeziyetçi bir Anayasa yazamadı, her coğrafyanın siyaseti kendi konjonktürel vaziyetini dikkate alarak kendi coğrafyalarına has birer Anayasa oluşturup, Toplumun diğer üniteleri için bağlayıcılığı söz konusu olacak lokal çözümler üretse de mutlak evrensel olmaktan çok uzakta kalmışlardır.
Çünkü mutlak evrensellik ve kapsayıcılık ancak beşeriyetin psikolojisinden, Ekonomisine, Siyasetinden, Sosyoloji, Ahlaki, kültürel, Ontolojik vs. Tüm ünitelerine kadar yaratılışın ve geleceğin kesin mukedderatına sahip bir mutlak ilimle mümkündür, bu da beşer için zaten muhaldir.
İşte bu mutlakıyet olmadığı için beşer iradesi ile oluşan Anayasalar medeniyetlerin gelişmesi ile beraber hep yaz, boz tahtası olmaya mahkûmdur ve evrensellikten çok uzaktır.
Farabi(ra) dinleyelim “Sevginin kurduğu devleti adalet devam ettirir.” Evet Farabi haklı Adalet sevgi ile takviye edilmezse tek başına çarmıhlar hayata kifayet etmeyecektir.
Beşer için her zaman değişken bir ruh yapısı ile yaşama mahkum olması beraberinde hayatın hiçbir alanında garanti ve teminat verilememiştir.
İşte bu yüzden verilen kararların vicdan boyutuyla bağlayıcılığı hep şüphe ile karşılanmıştır İşte bunu için literatürümüzde şeriatın kestiği parmaktan kan akmaz söylemi adaletin adilliğine atfen söylenmiştir.
Tüm çabalarına rağmen Beşeriyet İnsan hakları evrensel beyannamesi hazırlamış olsa bile pratikte bağlayıcılığı hep tartışılmıştır.!
Tüm dünyanın hukuk doktrinlerinde ve literatürde bu konuda yapılan geniş ve yorucu çalışmalara rağmen beşerin tümel ihtiyacını kapsayacak bazda acizliği hala devam ediyor.
Bu konu hukuk felsefesin konusu dahilinde olup çok geniş analizlere muhtaçtır. İnsanoğlu, adaletle ve Renklerle yaşıttır.
Hitler Almanya’da iktidara el koyunca sözde Hukuk Prof.leri toplanıp Hitlere “Efendim nasıl bir Anayasa istersiniz” beyanı yeryüzünün tüm hukukçuları için ibret vesikasıdır.
Türkiye’de her on yılda bir bu ceberut simalar, hukukçuları bir salona tıkayıp “Hizaya geeell…” Komutlarını da dinledik.
Adaleti insanoğluna bırakırsak aşağıdaki resim realiteye hakim olur.
Kâinatın yaratıcısı insanı başıboş bırakmaması yaşam için bir zorunluluktur. Yaşama ait ilişkileri de izah etmiş ve insana akıl vererek uygulama inisiyatifini de insana bırakmıştır. Bu tablo da imtihan dünyası ile tanımlamıştır.
İnsanlığın ilahi adaletten ayrıldığı nokta zulmün başlangıç noktası olmuştur.
Peygamberler de bu mutlak adaletin şahitleri ve uygulayıcısı olmuşlardır.
Boyanın orijinali rabbani olmazsa insanlarda renk körlüğü oluşur.
Renk körlüğü de beraberinde hayata kaos, Anarşi, Kan, Gözyaşı ve sefalet ile beraber yaşam; Zalim ve mazlumun olduğu bir pazar olur. Çünkü renklerin orijinaline mutlak doğrular hâkimdir. İnsanın mutlak doğruyu yoktan var etmesi imkânsızdır. Ancak; Mutlak doğruyu okuması ve yaşaması mümkündür.
Mutlak doğruyu var etmek ancak mevcudatın tüm ilmine hakimiyet gerektirir. Bu da, İnsan için imkânsızdır,
Peygamber olmasına rağmen bir gecede kendisini ihtiyarlatan ve saçına aklar düşürün mutlak adaletin sahibi yüce Allah’ın hitabı “Emredildiğin gibi dosdoğru ol”(Hud/11) hitabı derin tefekkür hassas ve ince noktalara işaret etmiştir.
İnsanın ihtiyaç sahibi olması da imkânlarla sınırlıdır. İmkânların mutlak ilmine sahip olmayan; varlığın da gerçeği zamanla sınırlı muhtaç olacağı da bir hakikattir
Hayatı imkânlarla sınırlı olan varlık da her zaman imkânlara muhtaç olmayan bir varlığa muhtaçtır.
Bu da ihtiyaçtan münezzeh olan alemlerin Rab’ına muhtaç olmayı gerektirir.
Hatırlıyorum yıllar önce İstanbul’da bir üniversite karşısında cami avlusunda otururken gelen bir hukuk hocası ile aynı bankta oturduk ve aramızda şöyle bir sohbet geçti;
Dedim hocam bir soru sorabilir miyim buyurun dedi.
Dedim hocam bizim bildiğimiz hukukun tarihi M.ö.3000 Roma hukuku ile başlar dedi doğru. Biraz bekledim.
İkinci sorum dedim hocam bence hukukun tarihi insanlığın tarihi ile aynıdır. Yine doğru dedi. Onun ve benim kafama iki soru iki cevapla ayrıldık. Düşündüm eğitim sistemimiz bu dedim.
Mantık ve tefekkürden yoksun monoton ve robotik bir Öğretimden literatüre geçecek hiçbir şey çıkmaz.
Rahmetli Prof Cemil meriç’in dediği gibi “Düşüncenin kuduz köpekler gibi kovalandığı bir yerde düşünce üretemezsiniz.”
İçtihatlar akla bırakılabilir, âmâ hukukun temel dayanakları eğer mutlak olana dayanmazsa akıl tek başına Mutlak’ın içindeki hikmetlerin Mutlakını çözemediği için türbülansa girer ve hayati tehlike kapıya dayanır.
Bu yüzden tüm insanlık kendi hukuk kararlarının adil olduğuna insanını inandıramadı.
En son 2020 araştırması için 128 ülkede 138 bin hane halkı ve 4000 hukukçu ile görüşülmüş. Buraya kadar da her şey makul görünüyordu. Bir de değerlendirmelere göre, İşte orada rezaleti gördüm. Güzel yurdum 128 ülke içinde 107’nci sırada yer almış.
Değerlendirme sekiz faktör üzerinden yapılmış. En kötü değerlendirmeyi aldığımız faktör için sıramız 124.
“Hükümetin yetkileri üstündeki kısıtlar” faktörü için aşağıdaki sorular soruluyor:
– Yasama, hükümeti etkili bir biçimde denetim ve gözetim kabiliyetine sahip mi?
– Adli yargı, hükümeti etkin biçimde denetleyecek bağımsızlık ve kabiliyete sahip mi?
– Denetçiler ve ulusal insan hakları ombudsmanı, hükümeti denetleyebilecek bağımsızlık ve imkânlara sahip mi?
– Görevi kötüye kullanma ve diğer ihlallerde, yasama, yürütme, adalet ve de emniyet teşkilatındaki resmi görevliler soruşturulabilir, yargılanabilir mi?
– Bağımsız medya, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve bireyler, kendilerine bir misilleme yapılacağından korkmadan hükümet politikaları hakkında haber verebilir ve yorum yapabilirler mi?
– Resmi görevliler anayasa tarafından belirlenmiş kurallar ve prosedürlere göre seçilir veya atanır mı? gibi bir ankette 124.olmuşuz.
Tüm dünyada bağımsız araştırma kurumları hukuk güven araştırmalarını yapıp yayınlasınlar durumun vahameti anlaşılır
Onun için 3.Dünya kimisi Avrupa kimisi Lahey adalet divanı kimisi Amerika vicdanı olmayı deniyor. Ama Avrupa’nın adaleti ve Amerikan vicdanı olanlar şundan gafildirler, Sınırlı ve muhtaç olan akıl eksiktir. İnsanlık mevcudatın ilmine yekpare ve tümel bilgiye sahip olmadıkça mutlak doğruyu ve adaleti yakalayamayacaktır. Bu da insan için zaten imkansızdır.
Yekpare ilmin sahibi sadece yüce Allah olup her şeye bir düzen ve uyumlu bir ritmiği de bu mutlak ilimle gerçekleşiyor.
Bu nedenle mutlak adalet mutlak ilimle mümkündür. Bu da Allah’ın boyasından başka boyada yoktur. Mutlak adalete dönük insanların çabaları beyhude kalacaktır.
Adil-i Mutlak, Kadiri mutlak ve Alimi mutlak olan Allah’ın adaleti de varlığın en doğal ve en doğrusudur. Doğal olanın güzelliği de O’ndan ilham aldığı için adildir, güzeldir.
Nitekim insanoğlu kendine güvenmediği için adalet terazisini taşıyanın gözünü bağlamış, Ey insan gözü bağlasan da vicdanları bağlayamazsınız ve ey cahiller adaleti mevcudatın sahibine bırakın gözleri açın vicdanları Rahmana yönlendirin ve ona göre eğitin. İşte o vicdanlar ilahi boyayı taşısalar Adalet o zaman hakim olacak, Adalet sarayları da zülüm sarayı olmaktan çıkıp gerçek kimliklerine kavuşur.
İnsanlık Mutlak Rahmani vicdanlara sahip peygamberleri ve Varislerini araştırın hepsi bu vicdanın bedelini Ödemişler. İşte rahmani vicdan bu kadar ağır ve eziyetli bir vicdandır. Ki bu vicdanda ilahi boya yoksa bu ağırlığa da tahammül mümkün değildir. Selam bu rahmani vicdanları taşıyanlara olsun.
Yaşadığımız çağda rahmetten yoksun toplumların bu rahmete müstahak olmaları ancak adalet toplumu olmaları ile mümkündür.
Hz. (as) ” Adaletli toplumlara Allah rahmetini yayar” İfadesi derin ve çok anlamlıdır. Hz. Ali(a.s) bakın ne diyor ; “Zulümle alınan şeyleri Geri vermek gibi üstün adalet yoktur.”
Bu öğreti tek başına hayata geçirilse Sömürgecilerin zulümle sömürdükleri ve talan ettikleri ülkelerin halklarına ait zenginlikleri iade etmesi gereken Haklardan herkes hasbelkader sorumludur, işte bunun için imam Ali(as) “Şayet fırsat elime geçerse mazlumların hakkını süt veren annelerin memelerine bile bıraksalar oradan sağıp hak sahiplerine iade edeceğim.” İşte Mutlak adaletin hakimi ve işte mutlak adalet örneği budur.
Venezüella’nın Devrimci Rahmetli lideri Hugo chavez ne güzel ifade etmiş
“Eğer adalet istiyorsan;
Zenginlerin sözlerine değil,
Fakirlerin gözlerine bakacaksın.!.!.”
Dr. Ali Şeriati’yi dinleyelim;
“Toplum, Adalet esasına dayanmıyorsa; hasta, Sapmış ve geçici bir toplumdur, Yok olmaya mahkumdur.” Çünkü adaletin zıddı ve alternatifi zulümdür. Zulümle zaten abat olunmayacağı da bir hakikattir.
Dünyanın en büyük hatipleri arasında sayılan Çiçero’yu dinleyelim,
“İmparatorlar diktikleri çarmıhlarla belki adaleti sağlarlar, Ancak; Ahlak ve Erdemler çöktüğünde Devleti yönetemezsiniz.!”
Hippo’lu Augustinus olarak bilinen Hristiyan filozof ve tanrıbilimci. Augustinus, devleti tanrının yeryüzündeki temsilcisi olarak tanımlar,ve devamla “Adalet olmayınca devlet büyük bir çeteden başka nedir ki?”
Evet insanoğlu beşeri zafiyetleri dikkate alarak Erdem ve yüce Ahlakı da kapsayacak bir tümel anayasa tesis etmezse ıstıraplar kaçınılmaz olacaktır.
“Adalet dünyadan kalkarsa İnsan hayatına değer verecek bir şey kalmaz.”(Emanuel Kant)
Hz.Ali(as) ma sordular devletin Din’i olur mu? Cevap evet, “Devletin Din’i ADALETTİR.”
“”Kuvvetsiz Adalet ve Adaletsiz Kuvvet iki büyük felakettir.”(Limon Luce)
“Güç Hüküm vereni haklı göstermez.”(Şehid Ayetullah Nemr.)
Yüce Allah casiye 18 suresinde “Size gösterdiğim Şeraite uyun bilmeyenlerin heva ve hevesine uymayın” diyor.
Diğer ayette Sıbğatullah “işte Allah’ın boyası Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kim vardır” Bakara/138
“Adaleti Titizlikle ayakta tutun, Kendiniz, Anne ,Babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa, Allah için şahitlik eden kimseler olun.”(Nisa /135)
Sonuç: Yüce Allah beşer idrakinin sınır ve acziyetini şu ilahi hitapla deklare etmiştir,” Size faydalı görünen şeyler zararlı, Zararlı görünen şeyler faydalı olabilir Allah bilir, Siz bilemezsiniz.”(Bakara./216.
Şüphesiz Beşer fıtratının tümel bilgisine sahip olmayan insanoğlu sadece bu acziyetini tefekkür etmesi hakimiyetin bir bütün olarak Alemlerin Rabbi Allah’ındır demesi fıtrata uygun bir ritmik olacaktır.
İslam Bütün insanlığa hitap eden tek dünya görüşüdür, Bütün insanlar doğuştan Hayatı Eşit ve Temeli Adalet, vahdet ve sevgi üzerine bina etmeyi öngörmüştür. Peki buna rağmen on milyonlarca Müslüman neden birbirini katletmiş ve Cinayetlere devam ediyor? gibi bir soru ile muhatap olabiliriz? Bunun Tarihi ve Sosyo kültürel birçok sebebi olmakla beraber özetle iç ihtilaflardan kaynaklanan görüş farklılıklarını zenginlikten ziyade adavet sebebi olarak okumalarından kaynaklanıyor ve diğer sebebi de akıllı düşmanların bu dinin aptallarına yükledikleri haince fikir ve eşekleştirme senaryoları hastalıklı bir İbadet manzumesi bahşetmiş ve maalesef bu vahdete, Empatiye ve Toplumsal Tevhidi bütünlüğe vurulan en etkili darbelerdir.
Yüce Allah’ ile kafa tutan Çağdaş insanın arzuları büyüdü ama ruhu küçüldü ve vicdanı da çürüdü bu nedenle adaletle beraber hemcinslerini de katletti. Ve Katletmeye devam ediyor.
Allah’ın Adalet divanında, Hiçbir suçlu kendi suçunu gizlemeye muktedir olmayacaktır.!!!
İnsan medeniyetinin Adalet fotoğrafı incelenirse, Gelinen noktada tüm beşeriyete haddini de, hududunu da bildirecek Son kitap ve son peygamber yetkisi ve himmetiyle donatılmış bir kurtarıcının da gelişi elzem ve acil bir gerekliliktir.
Yüce Allah’ın kadim vaadi Yeryüzüne müstezafların ve mazlumların hâkimiyeti ile veraseti şüphesiz son peygamberin varisi ve evladı ile tahakkuk edecektir biiznillah.
Vesselam
İlk Yorumu Siz Yapın