MUTLAK KUDRET VE MUTLAK ADALET’İN GERÇEK SAHİBİ.
“O’nun varlığının ve kudretinin delillerinden biri de, Gökleri ve yeri yaratması, Lisanlarınızın ve Renklerinizin farklı olmasıdır. Elbette bunda bilen ve anlayan kimseler için ibretler vardır.” (Rum, 30/22)
Beşeriyetin günümüzdeki ızdıraplarının ekseriyeti bu ilahi ikaza bigane ve lakayıt kalmalarındandır.
Kur’an insanlık camiasında eskiden beri tesirini icra eden temel bazı farklılıklara vurgu yapmış, bunların ilahî hikmetin bir yansıması olduğuna, ayrılık-gayrılık, kin ve düşmanlık ile üstünlük vesilesi yapılmaması gerektiğine işaret etmiştir.
Maalesef Çağdaş dünyada hukukların kurumsallaştığı tarih evresinde renkler ve lisanslar birer ayrıcalık birer üstünlük ölçüsü olarak kullanulmaya devam etmektedir. Bu uygulamalar Kimi için asalet sebebi iken Kimi için de rezaletin dip kuyuları olmuş.
Tarihsel uygulamalarda, Hz Ali (as) Malik bin Eşter’e yazdığı mektupta iki kelime “İnsanlara adil davran çünkü onlar ya dinde kardeşin, Ya da yaratılışta eşindir.” Sözü BM nezdinde yapılan oylamada O’nu gelmiş geçmiş tüm liderler arasında en üst sıraya yükselterek Dünyanın en adil insanı olarak tescil ettirdi.
Allah tarafından meşruiyetine hükmedilen ve bir fıtrat kanunu olarak her zaman meriyete konulan ve Kur’an ile tescil edilen farklılıklardan biri, farklı diller ve farklı renkler hakikatidir.
Aynı topraktan yaratılmalarına, aynı elementleri ihtiva etmelerine rağmen, insanların beyaz, siyah, sarı, esmer, kumral, kırmızı, buğday rengi gibi farklı renklerde olmaları, Yüce Yaratanın kuşatıcı ilim ve kudretini gösterdiği gibi, onun her şeye boyun eğdiren külli iradesine ve şümullü hikmetine de işaret etmektedir.
İlgili ayette bu kevnî / ontolojik belgenin Rabbanî kimliğinin altı çizilmiştir. Rabbani kimlikli bu belgeleri reddetmek, inkar etmek, görmezlikten gelmek Allah’ın hem Kur’anî hem de kevnî ayetlerine karşı bir isyan, bir başkaldırı anlamına gelir. Bu isyanın dünyadaki cezası huzur, güven ve barış ortamının yok olması ve bunun yerine cehennemî bir hayatın var olmasıdır. Ahiretteki cezası ise çok daha şiddetlidir.
Hucurât sûresinin 13. âyetinde “insanlığın değişik halklara ve oymaklara ayrılmasının amacı, onların tanışmasının sağlanması” şeklinde açıklanmıştır ki, bunun tabiî sonucu karşılıklı beşerî ilişkilerin kurulmasıdır. Şayet bu farklılıklar bulunmasa ve insanlar tek tip olarak yaratılmış olsaydı dünyanın böyle beşerî ilişkilere sahne olması mümkün olmaz, düzenin yerini kaos alırdı. Bunu daha iyi tasavvur edebilmek için, meselâ, aynı kıyafeti giymiş ikiz iki kişiyi ayırdetmenin zorlukları ve böyle bir durumda üzerlerinde farklı kıyafet bulunmasının sağladığı kolaylık göz önüne getirilebilir.
Yine, âyette değinilen bu olgu üzerinde düşünürken, üslûp ve ifade farklılıklarının insana verilen düşünme ve muhakeme yeteneğinin verimliliğini sağlamadaki, ilim, fikir ve sanat hayatının geliştirilmesindeki etkileri, hatta medeniyetlerin temelinde bu farklılıkların yattığı dikkatlerden uzak tutulmamalıdır.
İnsanların dil ve renk hususiyetleri temeline dayalı bilim dallarının alt disiplinlere ayrılması bu âyette dikkat çekilen olgu üzerinde düşünmenin önemini teyit ettiği gibi, bu alanlarda yapılacak yeni araştırmaların, konunun inceliklerine daha çok ışık tutan verilerin tespitine imkân sağlayacağı muhakkaktır.
Diğer taraftan, dünya bir imtihan meydanıdır. Bu imtihanların başında karşıt tarafların hangi tarafta yer aldığını belirleyen maddî-manevî savaşlar ve mücadelelerdir. Bu savaşların varlık sebebi olan dinler, diller, renkler, mallar, duygu ve düşüncelerin farklılığı işin tabiatının gereğidir. Bu farklı imtihan malzemeleri olmazsa imtihandan da söz edilmez. Allah, âdil bir imtihanı gerçekleştirmek için savaş nedeni olabilen malzemeleri ortaya koymakla beraber, bunları Allah namına kullananlar ile nefis ve şeytan namına kullananları görmek ve göstermek ister.
Bunun anlamı şudur: Allah adına savaşanlar Allah’ın rızasını kazanıp imtihanı başarıyla tamamlarken, nefis ve şeytan adına bu malzemeleri kullananlar ise Allah’ın gazabını kazanıp imtihanda hüsrana uğrarlar. Allah’a taraftar olanlar -Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla cihat ettikleri, cehd-u gayret gösterdikleri için- bu mücadelede hayatta kaldığı takdirde gazi, öldüğü takdirde şahit olur ve hal diliyle cennetin ucuz olmadığını ilan ederler. Nefis ve şeytana taraftar olanlar ise, hayatta kaldıkları takdirde cani, öldüğü takdirde cehenneme yakıt olur ve hal diliyle cehennemin lüzumsuz olmadığını ispat ederler. İşte hikmet parıltıları…
Hz. Âdem (as)’e öğretilen ve “talim-i esma” olarak ifade edilen hususlar, her şeyden önce kâinattaki her varlığın dayandığı Allah’ın bir/veya birkaç güzel isimleridir. Çünkü, her şeyin hakikati Allah’ın bir /veya birkaç ismine dayanıyor. Mesela, mühendislik bir fendir, onun hakikati Allah’ın “ADL” ve “Mukaddir” isimlerine dayanır. Tıp bir fen ve bir sanattır, hakikati Allah’ın “Şafi” ismine dayanır. Bunun gibi varlıkların değişik hikmetlerini inceleyen farklı bilim dallarının hakikatleri Allah’ın “Hakîm” ismine dayanır.
İşte bu ayette, Hz. Âdem (as) ve onun neslinden gelenlerin, kâinat çapında var olan eşyanın hikmet ve hakikatlerini kavrayıp anlayabilecek bir kabiliyet ve istidatta yaratıldığına işaret edilmiştir. Bu açıdan dillerin öğretilmesi açıkça ayette yer almamaktadır. Bununla beraber, dil teorisyenlerin öne sürdüğü üç teoriden en mutedil olarak görüleni, dillerin temel kavramlarının önemli bir kısmı, Allah tarafından insanlara öğretildiği, diğer kısmı ise zamanla doğan ihtiyaçlara paralel olarak insanlar tarafından -o temel sözcüklerden türetilmek suretiyle- ortaya konmuştur.
Bu kurama göre, Hz. Âdem (as)’e “talim-i esma” unvanıyla öğretilenler arasında insanların kullandığı değişik dillerin temel esasları öğretilmiş ve aynı zamanda bu dilleri geliştirme istidat ve kabiliyeti de verilmiştir.
Yukarıda ifade edildiği üzere, imtihan için yaratılmış olan insanların bu imtihanı hem kazanmaya, hem de kaybetmeye müsait bir durumda olması gerekir. İmtihan malzemeleri fiilî olduğu gibi aynı zamanda kavlî / sözlü de olur.
Eylemlerin iyi ve kötüsü söz konusu olduğuna göre, sözlü olan malzemelerden de kötü ve iyi olanlarının var olması, bu imtihanın olmazsa olmaz şartıdır.
Yüce Allah bizim gibi mutlak kudretten aciz ve sebeplere muhtaç tüm yaratıklara “Hadi bir benzerini yapın…” dediği mevcut prototipler dikkate alınmadan tamamen ilk olacak genetikte bir şey ortaya koyun görelim demiş ve Bir sineğin bile sizden aldığını geri almaya mukderir değilsiniz. Yani kudretiiz mutlakiyet barındırmıyor.
Nasıl ki, Bu haliyle her yönüyle sınırlı olan her kabın hacminde sınır varsa insanın da her yönüyle kudretinin sınırları vardır, gel gör ki beşer haddini aşarak mutlak kudreti tefekkürden aciz kalınca en kolayına kaçarak hemde haddini aşarak mutlak kudretin sahibini inkara yönelir, Bu inkar bile acizliğine yeterli sebeptir.
Tüm dünyada bugüne kadar tüm bilim adamları ve mucitler bu kudreti ilmel yakin müşahede etmiş, ve iman ederek bilim deryasında yüzmüşlerdir.
Termodinamik yasasının mucidi modern Fiziğin babası Nobel ödüllü fizikçi, devrimci insan Prof. Mack Planck bilim şehrinin kapısındaki ilk kelime “İMAN ET” İkazıdır.
İlahi irade kudret noktasında beşeri şöyle ikaz etmiştir, “Denizler mürekkeb olsa, Tüm insanlar ve cinler yazıcı olsalar bir o kadar da yardımcıları olsa Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz.” Zerreden kürreye bilimin tüm gelişmişliğine rağmen bu nimetlerin sonsuz ve sınırsız bir kudretin iradesindeki mutlakiyete ulaşmak muhaldir.
Beşer fikir yürütür, ve alet kullanan bir acizliğin içinde iken, Allah alet kullanmadan yapar, Fikir yürütmeden irade eder.
Nobel ödüllü Prof. Alex Carrel’in deyimiyle “Oksijen kadar İmana Muhtacız” Bu imanın da pratiklerimize yön vermesi beşeri eşrafı mahlukat yapıp rahmet deryasında sadece sonsuz kudrete kul yapar, Böyle bir kulluk O’nu kula kulluktan kurtarıp özgür bir ruh ve irade ile Kemal deryasının basamaklarının seyahati ve tekamülü ilanihaye devam eder.
Mutlak kudreti ve Mutlak adaletin sahibinden bigane olan beşer bu kudreti Uygulama sahasında Kimi zaman mukkades kılıflarla, Kimi zaman da hümanizma yalanlarıyla işi kitabına uydurarak, Hayatın sınavlarını yanlış sorular ile yanlış sonuçlarla ve pardonlarla devam ettirse de, Hakikatte utanmazlığı ve acizliğiyle hayata yön vermeye çalışıyor. vesselam
MUTLAK KUDRETİN VE MUTLAK ADALET’İN GERÇEK SAHİBİ..
Tarih:Genel
İlk Yorumu Siz Yapın