İçeriğe geç

NE KADAR AZ DÜŞÜNÜYORUZ..!

NE KADAR AZ DÜŞÜNÜYORUZ..?

  Kitab-ı kerimde 137 kez hatırlatılan kavram Düşünmüyorsunuz akl etmiyor musunuz?

  Sebepsize ulaşmanın yolu sebepleri idrak etmekten geçer.

“İşte böylece Allah, size ayetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.” Bakara/219

“…Allah’ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün…”Bakara/231

“Siz hiç düşünmüyor musunuz?”Al-i İmran/65

   Akıllı İnsan düşündüğü her şeyi söylemez, fakat söylediği her şeyi düşünür.

   Birisinin çıkıp Tanrı’nın varlığını basitçe ispatlayan bir delil göstermesi herkesin hoşuna giderdi, değil mi? “Sadece inanmak ve güvenmek zorundasın” ifadeleri yerine, gerçek bir kanıt… Bu bölümde bu kanıtlara aday olarak gösterdiğimiz unsurları size sunacağız.

   Ancak ilk olarak şunu göz önüne almanız gerekir; eğer bir kişi Tanrı’nın varlığını bir olasılık olarak kabul etmiyorsa, bütün delilleri reddetmesi engellenemez.

   Eğer bir kişi insanların ayda yürüdüğüne inanmayı reddediyorsa, kendisine sunulacak bütün deliller onun düşüncesini değiştirmeye yeterli olmayabilir. Astronotların ay üzerindeki yürüyüşlerinin videoları, fotoğrafları, aydan gelen taş parçaları, tüm bunlar değersizdir çünkü bu kişi kesin bir şekilde insanların aya gidemeyeceğine karar vermiştir.

   Konu Tanrı’nın varlığına geldiği zaman, Kutsal Kitap’ı yeterli kanıt gören insanlar da vardır.

   Diğer taraftan, Tanrı’yı bilmeyi isteyen kişiler için şöyle söylenmiştir: (İncil:Yeremya 29:13-14) “Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız. Kendimi size buldurtacağım” diyor.”

   Allah’ın’ varlığını destekleyen sebeplere bakmadan önce kendinize şu soruyu yöneltmenizi tavsiye ederim: Eğer Tanrı var ise, ben onu bilmeyi istiyor muyum?

   Literatürümüzde geçen “Arayan mevlasını da belasını da bulur” Sözü derin anlamlar içeriyor.

Allah’ın Varlığını Destekleyen akli Sebepler…

    1. Dünya tarihi boyunca, bütün kültürlerdeki insanlar, bir Tanrı’nın varlığını kabul etmişlerdir.

Bir kişi, bütün tarih boyunca gelmiş geçmiş bütün insanların, bütün ulusların ve kültürlerin hatalı, kendisinin haklı olduğunu nasıl söyleyebilir? Milyarlarca insan, çeşitli sosyolojik, zihinsel, duygusal ve eğitimsel çeşitliliği içeren milyarlarca insan, tek bir ağızdan bir Yaratıcı, bir Tanrı olduğuna karar kılmışlardır.

    Antropolojik araştırmalar, günümüzde en uzaklardaki, en izole olmuş ve en ilkel kabilelerde bile evrensel bir Tanrı inancı olduğunu gösterir.

   Dünya üzerinde yazılmış en eski, en antik tarihi eserlerde veya efsanelerde, orijinal bir Yaratıcı, Tanrı konsepti görülmektedir.

   Günümüzde veya antik çağlarda çok tanrılı inançlara sarılmış, birbirinden bağımsız ve alakasız toplumların bile kökenlerinde en yüksek ve en yüce olan bir Tanrı bilinci olduğu görülür.

   2. Gezegenimizin karmaşıklığı, sadece evrenimizi yaratan temkinli bir tasarımcıya işaret etmekle kalmaz bugün hala ona bağlı olduğunu gösterir.

  Allah’ın tasarımına işaret eden bir çok örnek, hatta sonsuz örnek mümkündür, ancak biz sadece birkaçını verebileceğiz:

    Dünya . . . Boyutu mükemmeldir. Dünyanın boyutu ve yer çekimi, oksijen ve nitrojen gazlarından oluşan ince bir tabakayı, yerden 80 km yukarıya kadar tutmaktadır. Eğer dünya daha küçük olsaydı örneğin   

   Merkür gibi, bir atmosferi olması imkansız olacaktı. Eğer dünya daha büyük olsaydı örneğin Jüpiter gibi, atmosferi özgür hidrojen içerecekti. Dünya, hayvan, bitki ve insanları yaşatabilen, doğru bir karışımdan oluşan atmosfere sahip tek gezegendir.

   Dünya, güneşe en doğru mesafede durmaktadır.

   Eğer dünya, güneşten daha fazla uzakta olsaydı, biz tamamen donardık. Daha yakın olsaydı hepimiz kavrulurduk. Dünyanın konumundaki küçük bir değişiklik bile yaşamı imkansız hale getirirdi. Dünya, güneş etrafında 107,000 km/saat hızıyla dönerken bile bu mükemmel mesafeyi korur.

   Havadaki Oksijen oranı 21,5 tir bu oran kazara  veya tesadüfen %22 olsaydı Oksijen yanma özelliğine sahip olduğu için bir şimşek çakması yeryüzünü küle döndürmeye yetecektir, Oysa Allah “Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık,” hitabı düşünmemiz için en iyi sebeptir.

   Bunu gerçekleştirirken aynı anda kendi ekseninde de dönmektedir. Böylece yüzeyinin ısınmasını ve soğumasını sağlar.

Ayın boyutu ve dünyaya olan uzaklığı, dünya ile olan yerçekimi açısından mükemmeldir. Ayın önemli okyanus gel-gitleri ve hareketleri ile sular ne durgunlaşır ne de kıtaların üzerine tırmanır.

   Su . . . renksiz, tadsız ve kokusuz ancak hiçbir canlı onsuz hayatta kalamaz. İnsanların (üçte ikisi), bitkilerin ve hayvanların bedenlerinin çoğunluğu sudan oluşmaktadır. Suyun karakteristik özelliklerinin benzersiz bir şekilde yaşama uygun olmasına bakalım:

   Suyun olağandışı bir donma noktası ve yüksek kaynama noktası vardır. Su, dalgalanan çevre ısılarına uyum sağlamamızı ve beden ısımızın sabit kalmasını sağlayan unsurdur.

   Su aynı zamanda kimyasal olarak etkisizdir. Taşıdığı maddelerin niteliğini bozmadan yiyeceklerin, ilaçların ve minerallerin absorbe edilmesini ve beden tarafından kullanılmasına imkan verir.

   Suyun benzersiz bir yüzey gerilimi vardır.     

   Bitkilerin içerisindeki su, yer çekimine aykırı bir şekilde yukarı doğru çıkabilmekte, en yüksek ağaçların en uç dallarına bile besin taşıyabilmektedir.

   Su, yukarıdan aşağıya doğru donmaya başlar böylece içindeki balıklar yaşamaya devam eder.

   Dünya suyunun %97’si okyanuslardadır. Ancak dünyamızın içerdiği bir sistem, bu suyun tuzdan arınmasını, buharlaşıp tüm dünyayı sulamasını sağlar. Deniz suları tuzlu olmasaydı kokuşan bir dünyada yaşama imkânımız da olmayacaktı.

   Buharlaşma, okyanusun sularını tuzdan ayırır ve kara üzerinde suyu dağıtması için rüzgâr tarafından itilen, bitkileri, insanları ve hayvanları, kısacası yaşamı besleyen bulutları oluşturur. Bu sistem hem arındırmayı, hem tekrar kullanmayı hem de besi sağlamayı içermektedir.

   İnsan beyni . . . Eşzamanlı bir şekilde sayısız bilgiyi işler. Beyniniz, etrafınızda gördüğü şekilleri, renkleri, kokuları, ısıları, ayağınızın altındaki basıncı, ağzınızın nemini, elinizdeki ve üzerinizi kaplayan elbiselerin dokusunu aynı anda işler. Beyniniz duygusal yanıtları, anıları ve düşünceleri kaydeder. Aynı zamanda bedeninizin düzenli işlerini sürdürür, nefes almanız, göz kapaklarınızı açıp kapamanız, yürümeniz, iç organlarınızın çalışması bunların bir kaçıdır.

   İnsan beyni bir saniyede bir milyondan daha çok mesajı işleme tabi tutar. Beyniniz bütün bu veriyi tartar, önemine göre süzgeçten geçirir, göreli olarak önemsiz gözükenleri geri plana atar. Dünya üzerinde yaşamanızı ve işlev görmenizi sağlayan işlemci, beyninizdir. Her saniye milyonlarca veriyi işleyen, bedeninizin bilinçli ve bilinçsiz işlevlerini sürdüren ve sayısız etkinliği, yaratıcılığı olan insan beyninin şans eseri oluşmuş bir et parçası olduğunu kim iddia edebilir?

   NASA uzaya bir mekik gönderdiği zaman içine yerleştirdiği maymunun bu gemiyi inşa etmesi ve kullanmasını beklememiştir, sadece zeka ve yaratıcılık sahibi bir tür bunu yapabilir. Birisi insan beyninin varlığını nasıl açıklar? Sadece insan beyninden daha bilgili ve zeki bir akıl bunu yaratabilir.

    Dünyadaki en mükemmel laboratuvar İnsan beynidir, İstediğini düşünerek sentezler.

   3. “Şans” yeterli bir açıklama değildir.

Efes harabelerine ya da Dolmabahçe sarayına baktığınızda bu eserlerin şans eseri oluşmuş, doğal yapılar olduğunu düşünür müsünüz? Sınırsız zaman, rüzgar ve yağmur sağlansa bile doğa bu eserleri oluşturamaz. Sağduyumuz bize bu eserlere baktığımızda, açık bir planlama ve ustalıkla oluşturulmuş, zeka ürünlerine baktığımız verisini verir.

    Bu makale, dünyamızın birkaç şaşırtıcı yönüne dokunmaktadır: dünyanın güneşe konumu, suyun bazı özellikleri, insan bedeninin bir organı. Bunlardan herhangi birisi kazara olmuş olabilir mi?

   Seçkin astronom Frederick Hoyle, amino asitlerin insan hücrelerinde tesadüfi bir şekilde bir araya geldiği iddiasının matematiksel olarak gülünçlüğünü ortaya koymuştur. Hoyle, “şans” ihtimalinin saçmalığını takip eden analojide resimlemiştir: “Bir kasırganın, bir hurdalık üzerinden geçerken parçaları şans eseri birleştirip, şans eseri çalışan ve uçmaya hazır pırıl pırıl bir Boeing 747 oluşturmasının şansı nedir? Olasılık o kadar küçüktür ki, sınırsız zaman ve sınırsız hurdalık verilmiş olsa bile bu olasılıkta yükselme görülemez.” ON üzerine sınırsız rakamlar koysanız bile tesadüf muhaldir.

   Bilimde tesadüfe yer yoktur. Her şey ince bir iradenin tezahürüdür.

   Evrenin ve bizim yaşamımızın karmaşıklığı göz önüne alınıldığında, ihtiyacımız olan her şeyi yaratmış olan makul, sevgi dolu ve zeki bir  Yaratıcıyı kabul etme durumunda kalırız. Kutsal Kitaplar, yaşamı yaratan ve sürdüren bu Yaratıcıyı Allah olarak tanımlar.

4. İnsanlığın doğal olarak sahip olduğu yanlış ve doğru hisleri biyolojik olarak açıklanamaz (vicdan).

   “İnsan denen Bu meçhul” isimli kitabı ile Nobel ödülü alan Fransız Prof.Allex Carrel “Bilim olarak Rüyaların medyumik hallerine bugüne kadar bir izah getiremedik. İfadeleri İnsan ruhunun meçhullüğünü koruduğunu ifade etmiştir.

    Carrel” İnsanın Oksijen kadar Iman’a ihtiyacı vardır. “der.

   Hepimizin içinde, bütün kültürlerde, evrensel bir doğru ve yanlış hisleri mevcuttur. Bir hırsız bile kendisinden bir şey çalındığında haksızlık içerisinde olduğunu düşünür.

   İstisnasız bütün kültürlerde, ailesinden zorbalıkla çekilip alınan ve tecavüz edilen küçük bir kız olayı karşısında büyük bir öfke, tiksinti ve bu kötülüğü onaylayanlara karşı kızgınlık oluşur. Biz hissi nereden elde ettik? Bütün insanların vicdanlarında yer alan evrensel bir adalet, kötülüklerden tiksinme bilinci nasıl oluşmuştur?

   Cesaret, asil bir neden için ölmek, sevgi, merhamet, saygınlık, vazifeye sadakat, tüm bunlar nereden geldi? Eğer insanlar sadece fiziksel gelişimin ürünleriyse, “en güçlü olanın hayatta kalması” ise, niçin birbirimiz için canımızı feda ediyoruz? Yanlış ve doğru hakkındaki iç hisse nereden sahip olduk?

   Bilimin tüm gelişmişliğine rağmen heyecan, Kin nefret, Aptallık ve sevgiyi artıracak veya azaltacak bir ilaç bulamadı.

   Bizim vicdanımızın varlığına getirebileceğimiz en iyi açıklama, insanlığın kararlarına ve uyumuna önem veren, seven bir Yaratıcıdır. O da “Allah’tır.”

    5-Beş küp şekerin üzerine 1’den 5’e kadar yazın. Havaya saçın. Sıralı düşme ihtimali 1/120 dir. DNA’da 4.5 milyar küp şekerin sıralı düştüğüne şahit oluruz. İhtimalini asla hesaplayamayız. İtibar ettiğiniz sahtekarlar da hesaplayamaz. Çıkacak sayıyla dünyadaki tüm zerreleri sayabilirdik belki de. Evrim var deyip yaratıcıyı inkar eden kimse bir tek DNA ‘yı değil sayısız DNA’yı tabiata havale eder.

    Kendince bir hakikatten kaçtığını zannetmeye çalışır. Ama sadece saçmalamaktadır. Çünkü değil tüm hayatı bir tek DNA’yı bir araya getirmek dahi ancak Allah’ın cc. sanatı ilahisi ile mümkün olabilir. Bu da İlmi kainatta zerreden küreye her şeyi kuşatan Alimi mutlak olmasına delalet eder.

   Sebepler zincirinin halkaları mükemmel bir irade ile dizilmişse sebeplere muhtaç olmayan bir irade mutlak olarak gereklidir.

   “Ve eşit değildir körle gören ve inanıp iyi işlerde bulunanla kötülükler eden; ne de az düşünmede, ne de az ibret almadasınız” Mü’min/58 Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir