ÖLÇÜLER ZORUNLU YASALARDIR.!
(Bu Makaleyi okuma zahmetinde olan herkese teşekkürler)
“Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık” (Kamer/49)
Büyük Fakih, Felsefe ustası ve İrfanın Arifi kabul edilen İmam gazali “cahille tartışmayın ben yenemedim.” demiş, neden? çünkü cahil için ölçü yoktur.
Bir Arife sormuşlar: “Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz? “
“Terzimi severim” diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar:
“Aman efendim, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken, terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı?” demişler.
Arif:
“Evet dostlarım, ben; En çok terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde ölçümü yeniden alır. Diğerleri öyle değil.
Bir kez hakkımda karar verdiler mi, ölünceye kadar bana hep aynı ölçü nazarıyla bakarlar”
İnsanoğlunu değişken bir varlık olarak kabul edersek hikâye doğru, Sıkıntı şurada insanların irade ve Nefs denen tercihin varlığını unuttuğumuz an hayatımıza her an karşılaşacağımız “KEŞKE” denen ve bu söylemin fayda vermeyeceği sürprizler hakim olacaktır.
Peygambere bu konuyu sormuşlar.? Cevap “Ben bile sonumun ne olacağını bilmem” demiştir. Kimse sonundan emin olmamalıdır. Duamız Ya Rabbi sonumuzu hayr eyle.!!
Maddi Yasalar sabit ve değişmeyen yasalardır, Bu yasaların ekseriyeti de beşer müdahalesine Büyük çoğunlukla kapalıdır.
İnsan faktörünün tabi olduğu yasalar ise ekseriyeti beşer müdahalesine açıktır.
.. İnsan karakterini kavramak, iki kere ikinin dört etmesi kadar yalın eşitlemelerle algılanabilecek bir olgu değildir. Girift, karmaşık, gizemli bir yapıya sahiptir. İnsan karakterini incelemeye başladığınızda insan yapısı, sizi doğru yoldan uzaklaştıracak tuzaklar hazırlıyor. İnsan kişiliğinin dışa vuran yanıltıcı yansımaları, bir labirentin çıkmaz sokakları gibi sizi aldatıp gerçek bilginin ötelerinde dolaştırıp durabiliyor.
Ahlak ve Fiilin ahlaki olmasının anlamı nedir? İnsanın bir hareketinin ahlaki olarak adlandırılması nasıl olur? Başlangıçta çok basit bir soru olmasına rağmen cevabının da kolay olduğu farz ediliyor, oysa günümüze kadar felsefecilerin hiçbirinin üzerinde ittifak edebilecekleri bir görüşün olmadığı görülecektir.
… Psiko sosyal yapısı gereği Nefis denen istek ve arzuların tehdidi altında yaşayan varlık olarak sürekli değişim ve dönüşüm yaşaması tavırlarında ve kararlarında sabit yapı ile örtüşmemektedir.
19.yy.da kurumsallaşan çağdaş psikoloji bilimi henüz insan için çok kısır denecek çözümler üretebilmiştir, Çünkü bu bilim dalı belki nesiller boyu yapılacak test ve araştırmaların tasnif edilerek kayıt altına alınarak kurumsal analizlere tabi tutulduktan sonra kesin ve net veriler elde edilebilir,
Ayrıca; İnsan psikolojisini etkileyen Fizyolojik ve çevre faktörleri de eklendiğinde konu daha da karmaşık bir hal almaktadır.
Gıda, İklim genetik, İnanç İtikat ve Yaşadığı çevre ve aldığı kültürden birçok fenomenin muhatabı olan beşerin davranışlarının tasnif edilmesini daha da zorlaştırmaktadır.
Konu tamamen bir bütün olarak Ahlak bilimcilerin ihtisas alanına girmektedir ve Tarih süresince Filozoflar Yüksek idraklerle olayın boyutlarını izah etmekte zorlanmışlardır ve modern bilime tespit ve idraklerini hediye etmelerine rağmen insanlık henüz çok küçük denecek bir adımı bile atmakta zorlanıyor.
Prof Alex Carrel’i dinleyelim.
“Modern dünyada ziyafetler eşliğinde nutuk atanlar bilim ve Ahlakın tabipleri değildir, Uyuz köpekler de ilginç sesler çıkarırlar”
İnsan şiddet ile baskı altına alınabilir veya çeşitli manipülasyon araçları ile yanıltabilirsiniz, baskı altında ortaya koyduğu davranışlar O’nun gerçek duygu ve davranışları olmayacaktır. İşte bu noktada İslam İkrahı ret etmiştir.
“La İkrahe Fiddini”(Dinde, İtikatta, düşüncede, İmanda Zorlama gerçekte yok hükmündedir. Nitekim tarihte okuduğumuz kadarıyla Mekke döneminde ikrahla küfre zorlanan bazı sahabeler konuyu Hz. Peygamber (SAV)e anlatınca yüce Allah yukarıdaki iradeyi beyan etmiş ve Uyarı ve ikazı tamda buna işaret eder.
Ölçüsüzlük, İlkesizlik ve Ceberut uygulamalar üzerine bina edilmiş bir hayat ve ahlakın Şu birkaç kötü örneklemesi de ibret vesikasıdır, Kılıcından kan damlayan Sezar, Hitler, Pinoşet, Mussolini,Jozef Stalin,Ariel Şaron ve dünyanın diğer ceberrut simalarının ateşli nutuklar eşliğinde topuzlarla kitlelere hitabeti ve bu nutuklardan sudur eden zulüm atmosferinin suyun üzerindeki köpükle ne kadar eşleştiğini tarihten okuduk.
Her türlü kepazeliğin sanat kabul edildiği, Yalancıların dürüstleri yönettiği, Zalime Adalet Mühürünün vurulduğu bir dünyada, Birinin çalışarak aç kaldığı ve birilerinin de çalışmadığı halde karnını doyurduğu bir dünyaya itirazımız var.
Nasıl ki,Yezit’i Lain gibi on bin kişilik ordu ile Hz. Hüseyin(as) gibi bir peygamber evladına zulmünü zor ve ikrahla kabul ettiremediyse, Nasıl ki, Saddam, Bir günde Ümmetin yetimleri olan Mazlum Kürt halkından beş bin Mazlumu Halepçe’de katledip, Nasıl ki Muhammed Bakır Essadr’ ve ailesine ,Zulüm ettiyse Nasıl ki Kaddafi İmam Musa Sadr’a, Nasıl ki; Çağdaş Suud Firavunları Ayettullah Nemr’e, Nasıl ki,Rıza Pehlevi ve ailesi Kürt Alim Kadı Muhammed ve Ruhullah Humeyni’ye, Nasıl Ki; Bizde bazı zevat Şeyh Sait’e ve Seyyit Rıza’ya zoraki zulümlerini kabul ettiremediyse, Nasıl ki Kral Neron Spartaküs’e, Nasıl Ki Siyonist general Arel Şaron Bir günde silahsız sivil iki bin Filistinli Mülteciyi bir kampta katlettiyse ve efendiliğini kabul ettiremediyse, Vehabi Suud ’un paralı piyonları ile Petro dolarları ve Amerika’nın Modern silahları ve Siyonizm’in yüksek Kehanet ve hileleri de Yemen’deki bu gariplere İkrahen efendiliklerini kabul ettiremediler; Ettiremezler, Ettiremezler azizim..!
Bu minvalde, Zalim ve mazlumların macera listesi uzar gider ama zulümlerinin devamı ve kalıcılığı olmamıştır. Çünkü peygamber Günümüz siyaset felsefine örnek olacak şu izahı ve beyanı yöneticiler için bir düstur olarak orta yerde duruyor ki “Küfür devam eder Zulüm devam etmez” beyanı ibret niteliğindedir.
Heyhat ki zalimler ibretler tarihini okumaktan korkarlar ki Kur’an-ı Kerim in üçte ikisi tarihteki bu ceberutların ve peygamberlerin tevhit mücadelesi ve bu mücadelenin galip ve mağlupları ile doludur.
Dünyanın sayılı hatiplerinden sayılan Çiçero’yu dinleyelim.
“İmparatorlar diktikleri çarmıhlarla belki adaleti sağlarlar Ancak Ahlak ve Erdemler çöktüğünde devleti yönetemezsiniz.”
Prof.Alex Carrel’i dinleyelim “Toplumları yıkan Maddiyat değil Ahlaksızlıktır. Tespiti tarihi gerçekleri teyit eder.
Kâinatın bir sahibi vardır ve her şeyi bir ölçüye göre takdir etmiştir, bu ölçüyü ve dengeyi kaçıran ve bozan Beşeriyet ölçüsüzlüğün kurbanı olur ve çeşitli şekilde evrende bedel ödemeye mahkûm olacağı gibi mazlumların adalet mücadelesi ve özlemi de kesinlikle karşılıksız olmayacaktır ister burada ister ötede muhakkak ölçüler kıvamını bulacaktır.
İşte o gün İnsanlar Allah’ın Müntakim olduğunu Aynel yakin olarak müşahede edeceklerdir. Ve Nedametleri fayda vermeyecektir.
“O gün insanlar bu nerden başımıza geldi diyecekler De ki, Bu kendi elinizle yaptığınızın karşılığıdır” Hitabı bihakkın tahakkuk edecektir.
Tarihi gerçekler Dünya zalim ve mazlumların davranış biçimlerine sahne olurken Mazlumların burada aciz kaldığı durumlarda Yaratıcının Müdahalesine maruz kalıp genel bir felaketle insanlığa ibret dolu ikaz ve uyarıları yaşattığı ölçü ve dengeleri adil-i mutlak olarak irade ettiği ta Adem’den beri tarihi bir determinizm olarak okumak mümkündür.
İnsan hayatı tüm hataları kendisi yapacak kadar uzun değildir, işte bunun için literatürde “Tarihten ders alınsaydı tarih tekerrür eder miydi?” gibi bir deyim yerine oturmuştur.
Sonuç; Allah bu evreni ve feleklerini içindekilerle oyun ve eğlence diye yaratmamıştır, her şey O’nun güç irade ve rahmetiyle ayakta kalıyorsa İnsanın amacı bu rahmeti idrak edip hayatına yön ve istikameti ram ve rolünü de bu adil ölçülerle tesis etmesi en büyük ve Kâmil bir amaç olacaktır. Aksi halde hesireddünya vel ahire’nin sakini olmaya adaydır.
Siyaset bilimi için değişmeyen ilahi düstur şu olmuş ve olacaktır, ”Bir kavim kendi durumunu değiştirmediği sürece Allah onların durumunu değiştirmez.”
Nihayeti Mevlana (ra) ne güzel özetlemiş.
“Başımı koyduğum her yerde secde ettiğim O’dur,
Dört köşe ve altı bucakta MA’bud O’ dur,
Bağ Bülbül,Sema sevgili hepsi bahane;
. Maksat Daima O’dur.”
Zaman tünelinde Doğru-Yanlış, İyi-Kötü, Hak ve Batıl tüm davranışlarımız ahlak diye tanımlanacaksa hepsini bir bütün olarak hayat dairesinde yaşamak bir zorunluluk ise Bu hayatın zorunlu olarak da bir Mutlak iradeye dayanmazsa; ölçüsüzlük ve nisbi irade de, her iki dünyada da mutsuzluğun kaynağı olmaya aday olduğu için her gün beş vakit delaletin sakini olmamak için İhdinessıratel müstakim ve Sıratellezine söylem ve eylemine mecburuz.
İşte bu yüzden İrade-i Mutlak, Ölümsüz, kesinlik ve doğru ölçüler barındırır. Bu ölçülerle yaşamayı becerenlere selam olsun. Vesselam.
İlk Yorumu Siz Yapın