İçeriğe geç

ONTOLOJİNİN MATEMATİĞİ..!

ONTOLOLOJİNİN MATEMATİĞİ..

   “Biz her şeyi bir ölçüye Bir yasaya(Kadere) göre dengeli yarattık.” Kamer/49)

   Allah eşyayı yarattıktan sonra başıboş bırakmadı, çünkü madde her zaman muhtaç olmayana irtibatının olması bir zorunluluktur, Mükemmel yaratılış karşısında Matematiğin aciz kaldığı  ve olasılık ihtimalinin iflası Mutlak bir ilme tekabül eder.

   1 den 10’a kadar numaralandırılmış aynı büyüklükte 10 adet jetonu cebinize karıştırıp her alıştan sonra tekrar cebimize koymak şartıyla birden 10’a kadar bütün jetonları sırayla çekebilme ihtimali 10 milyarda bir olduğu düşünüldüğünde tüm bu mekanizmanın ve yaradılış mimarisindeki incelik ve mükemmelliği kendiliğinden tesadüfen var olduğunu düşünmek inandırıcı olabilir mi? Tesadüf paradigmasının iflası işte..!

    Atomlar, proton. nötronlar bu iradenin ilhamıyla ve sonsuz kudretiyle hareket etmezlerse tükenen birer enerjiye sahip olmaları kaçınılmazdır, Varlıklar için hayat sürekliliği olan bir enerji ile devamı mümkündür. Bu türden bir süreklilik de varlıklar üstü bir kudret gerektirir. Bu sonsuz kudreti sınırsızlıktır, Bu vesileyle sınırsız olanı sınırlara haps edemeyeceğimiz için rakamların acziyet ortayı çıkar.

   Mutlak kudretin ister zaman tünelinde ister zaman tünelinin dışında zaferi mutlak olarak kaçınılmazdır.

  38 Milyar ışık yılı genişliğindeki Kainatın Güneş Ay yıldızlar ve samanyolunda her birinin kendi güzergahında raks ettiği ve mükemmel bir ritmikte itme ve çekmenin senfonisi oluşturuyor, ve sürekli genişleyen bir kainatın ontolojisini 1400 yıl önce Kutsal kitabımızda yer almış bir hakikattir,”Göğü biz güçle bina ettik,ve biz O’nu genişletmekteyiz.”(Zariyat 47)

   Fizik yasaları çok dakik matematiksel hesaplara tabi olmakla beraber madde üstü Sonsuz bir enerji ve sonsuz bir kudrete kesin olarak muhtaçtır. Bu sonsuzluk sonsuz bir ilmin eseridir.

   Işık hızı ve ışık yaklaşık hızı, ışığın ve tüm diğer elektromanyetik dalgaların boşluktaki hızı olup 299.792.458 metre/saniyedir (yaklaşık 1.079.252.850 km/saat). Daha kolay hatırlamak için  kitaplarda genellikle 300.000 kilometre/saniye şeklinde ifade edilir.Bu haliyle bilim adamları çok özel matematiksel formüllerle ve kodlarla döngüyü ifade etmeye çalışmışlar.

    Işığın hızı saatte 1.080.000.000 km/saat, günde 26.000.000.000 km/gün, yılda ise 9.460.800.000.000 km/yıl (Dokuz trilyon dört yüz altmış milyar sekiz yüz milyon)olarak verilebilir.

   Şüphesiz ışık yılı birimini duymayan kalmamıştır; astronomların uzaydaki uzaklıkları ölçmek için kullandıkları ve cm, km gibi birimlerin ağabeyi olarak bakabileceğimiz o birim. Özet olarak bir demet ışığın bir yılda tamamladığı uzaklık -on trilyon km- olsa da, astronomiyi takip edebilmek için bu ölçüm birimini iyi anlamak çok önemli.

   Günlük hayattan bir örnekle başlayalım. Arkadaşlarınızla buluşacaksınız ancak biraz geciktiniz. Onları arayıp, örneğin 10 dakikalık mesafede olduğunuzu söylersiniz. Bu sizin açınızdan kalan mesafeyi kat etmek için bir tahmindir. Astronotlarda aynı şekilde yıldızlara ve galaksilere olan uzaklığı tahmin ederler; ama kendi yürüme ve sürüş hızları yerine, bir ışık demetini referans olarak alırlar.

   Bu yöntemin kullanılmasının birinci sebebi elbette ki ışığın tüm evrende sahip olduğu eşit hız: saatte 1 milyar 78 milyon kilometre. Bu hızda yolculuk etmek demek, Dünya etrafında bir saniye içinde 8 tur atmak demektir. Gerçekten etkileyici değil mi?

   Dünyadan ışık hızıyla yola çıktığınızda aynı süre içinde uzun bir mesafe gideceğinizi düşünebilirsiniz ama uzayın genişliğini unutmamak lazım. Ay’a ulaşmak için bile ışık hızında iki buçuk saniyelik bir yolculuğa ihtiyacınız var. Işık hızıyla Güneşe yapacağınız yolculuk yaklaşık 8 dakika sürer. İnanabiliyor musunuz, saniyede yaklaşık 300.000 km mesafe ilerlediğiniz ışık hızındayken bile 8 dakika ancak sizi güneş sistemimizin merkezine ulaştırabiliyor.

   Işığın sahip olduğu inanılmaz hıza rağmen ihtiyaç duyduğu yolculuk zamanının her zaman bir yan etkisi olmuştur. En güzel örneği Güneş’e baktığımızda, aslında onun 8 dakika önceki haline bakıyor olmamız. Bu duruma tanıdık olduğumuz birçok örnek verebiliriz aslında. Havai fişeklerde patlamaları gördüğümüzü biliriz; ama ses daha sonra gelir. Gözlerimizi kapattığımız takdirde yaşanan gösteriye birkaç saniye geriden tanık oluruz. Aynı olay ışık için de geçerli: olayın olduğunu ancak ışık bize ulaştığı zaman görürüz. Odanın bir ucuna bakarken, gecikme saniyenin birkaç milyarda biri olsa da yeterince büyük uzaklıklarda ışık birden havai fişek örneğindeki ses yerine geçiveriyor. 

   Anlayacağınız, genişleyen evrende ışık yılı birimi bile kâğıtlara sığmamaya başlarken dünyadaki birimleri kullanmak akıllıca olmaz. Akıllıca olmaz demişken, Evren bu hızla genişlerken ve yakın gelecekte sahip olduğumuz görünür evrenin ufkuna ulaşma düşüncesini ele alırsak başka birimlere ihtiyaç duyabiliriz.

   1958’de Dünyanın bir katman tarafında  korunduğunu tespit eden ve bu katmana kendi ismi verilen Van Allen kuşağı olarak tarihe geçen. Ve  Bu tarihten önce bilinmemekte olan Ama kuran bunu 1400 yıl önce söylemişken..” Ve gök yüzünü korunmuş bir tavan yaptık  onlar ise bunun delillerinden yüz çeviriyorlar”(Enbiya/32)  Kuran’ı      Hz. Muhammed(sav)yazdı diyenlere bir sorum olacak..

 Hz. Muhammed bunu nasıl bildi o zamanki teknoloji buna el vermekte miydi ?

   Bazıları diye bilir başka yerden almıştır bilgiyi peki o başka biri kim Hz. Muhammed’den önce yaşamış olan o bilgiye ve teknolojiye sahip olan kişi kim… ?

   Batılı Feylesoflar ile doğulu Feylesoflar arasındaki en önemli fark, batılılar Allah her şeyi Mutlak olarak mükemmel yarattı ve her şey yerli yerinde bu mimariye göre hayat devam ediyor, Doğulular bunun aksine Allah her an varlıkla irtibatlıdır, ve şu ayeti delil göstermişler;    “Göklerde ve yerde bulunanların hepsi O’ndan ister (O’na muhtaçtır). O her an yaratma halindedir.”(Rahman/29) Rahman sıfatına tekabül eden irade sosuz bir kudret  ve sürekli bir iradeyi gerektirir.

   Uzayın en bilinmez noktalarından biri kara delik. Kütlesi büyük çok güçlü bir çekim gücüne sahip ışığın bile kaçamadığı kozmik bir cisimdir. Uzayda belirli nicelikte maddenin bir araya gelmesi ile oluşur. Bu kozmik cisim ışık yaymadığı içinde kara delik diye adlandırılır. Boyutlarına göre kara delikler ilkelsel kara delikler, yıldızsal kara delikler, dev kara delikler ve orta kara delikler olmak üzere 4’e ayrılır. 

   Gök kubbe direksiz ayakta durmaktadır. Direk gökleri ayakta tutan sebeptir. Gök için bir tutanın bulunması şarttır. Gök bir mülktür, ona sahip olacak bir malik bulunmalıdır. Bu malik, onu ayakta tutan sebeptir. 

   Nobel ödül sahibi Termodinamik yasasının mucidi ve Modern Fiziğin babası olarak bilinen Alman Prof. Max Panck “Fiziğin şehrine giren Allah’a iman ederek girmezse Fizikten hiçbir şey anlamaz.” Planck sabitinin sahini ve Kuantum fiziğinin önde gelen Alman bilim adamı enerjinin değişim dönüşümünde tesadüfe yer olmadığını bu alemde her hareketin ince matematiksel hesaplara tabi olduğunu bunun da bir Madde ve enerji üstü bir iradenin varlığına tekabül ettiğini ifade eder.

     Göğün maliki ve onu ayakta tutan sebep Allah Teâlâ’dır. Bu husus Fatır suresi, ayet 41 de şöyle ifade edilmektedir: ‘Doğrusu, gökleri ve yeri yok oluvermekten Allah tutuyor. And olsun ki eğer yok oluverirlerse, onları O’ndan başka  kimse tutamaz…’

   Evren hudutsuz yapısıyla bir çok gizemli olgu ve özellikleri içinde barındırır. Bu gizemli olgular içinde yıldızları ve kara delikleri sayabiliriz. Evrende milyonlarca galaksiler ve yıldızlar mevcuttur. Bunlar hareket halinde olup dairesel yörüngeler çizerek hareket ederler.

   ‘Sayısız yıldızları bağrına basmış olan gökyüzü, hudutsuz ve çok büyük olduğu halde Allah’ın kudreti etrafında bir değirmen taşı gibi döner durur.’ (Mevlana(ra))

   Güneşte bir yıldızdır. Güneş ve yıldızlar, tasavvufa göre, Allah’ın gökte çıkardığı tohumlardır. Nasıl tohumlar zaman içinde gelişerek yeni oluşumlara sebep oluyorsa, yıldızlarda hareketleri ve başkalaşmaları ile yeni oluşumlara sebep olmaktadır.

   ‘O her gün bir iştedir.’ (Rahman suresi, ayet 29)  ayetinde bu başkalaşma belirtilir. Bu başkalaşma, Allah’ın var olanlarda meydana getirdiği başkalaşmalardır. Başkalaşmanın bir kısmı gizlidir ve idrak edilemez. Bir kısmı nefsin algılayacağı kadar açıktır.

   Her yıldızın bir feleği yani dairesel bir yörüngesi vardır. Yıldız bu felekte hareket  eder. Bu hareket bir çeşit yüzme şeklindedir. Çünkü Yasin suresinin 40. Ayetinde şöyle ifade edilir: ‘…onların her biri kendi yörüngesinde yüzerler.’ Felekler yıldızların seyriyle (yürümesiyle) meydana gelirler. Yıldızlar, yürüdükleri alan demek olan göğün cisminde hızla hareket ve seyrederler.

   Allah Teâlâ, feleklerdeki yıldızların hazinelerine unsurlar aleminde meydana gelecek başkalaşma ve değişmelerin bilgilerini yerleştirmiştir. Bunlar ilahi sırlardır.

   Yıldızların göksel yollardaki hareketleri vesilesiyle rükünler (temel unsurlar) aleminde ve türeyenlerde bazı olaylar ve durumlar yaratmıştır. Bunlar göğün emrine vahy edilen şeylerden meydana gelir. Ancak bu vahiyler ilahi sırlar olup mahiyetleri bilinmez. Bu şekilde, yıldızlar Allah tarafından sebep değil vesile yapılmıştır.

   Bu yüzden yaratıkların yaratana irtibatı daimi ve sürekli olmak zorundadır. İnsanı da başıboş bırakmamıştır. İnsanla Allah arasındaki irtibat eşyanın insanla irtibatı üzerinden bir sürekliliği var ve bu tür irtibat da cebridir, ancak, Her şeyi insan için yaratan insana irade vererek ve kısmen özgür bırakarak şöyle uyarmıştır. *Seni de kendim için yarattım,” Kulluk, Hamd ve sena ile bu kudretin azametine Akıl ile idrak edip, Şükür etmeyi ve şükrün içindeki mutlak iradeye saygıyla devam eden sevgiyle yoğrulan İrfanın Kemal dereceleri ile gittikçe taçlanan fenafillah ve bekabillahta eriyerek, hiçlikte aslına ve asıl mecrasına ulaşan Ruhlar madde eziyetinden kurtularak zaman tünelini aşmış olarak Razi ve merzi bir eksende “fedhuli cenneti” hitabında Muhatap olurlar.

  İşte bu mukaddes yolculuk, bu latif mekanlarda son bularak sonsuz nimetlere mazhar olur. İmam Ali(as) sordular bu kadar ibadet ediyorsun ya ahiret yoksa? İmam (as),Eğer yoksa ben bir şey kaybetmem YA VARSA? Evet Kimi için felaket kimi için de Xalaset.

   “Tanrı daima matematik kullanır. Yukarıdaki sözü Platon söylemişti.

   Nobel ödüllü Eugene Wigner, “Nasıl olur da matematik doğa yasalarıyla bu denli uyumlu olabilir?” diye sormuştu.

   Ve yine büyük düşünür Descartes, “Matematiksel olarak kanıtlanamayan hiçbir şeyi doğru olarak kabul etmem!” demişti.

   Eski çağlardan bu yana tüm bilim insanları, filozoflar, soyut bir disiplinin doğal dünyayı böylesine kolay bir biçimde açıklamasını hayretle karşılamışlardır.

   İnsan ve eşyanın yaradılış mimarisi irtibat noktasında hiçbir zaman sebeplere muhtaç olmayan(Muhalefetin Lil havadis) sıfatına ve kudretine kerhen muhtaçtır.

   Aksi halde tüm varlıklar hiçbir zaman mutlak bağımsızlığı ile  hayatiyetini devam ettiremezler. Kudret sıfatı eşya için bir zorunluluktur. Akıl ve idrak İmana sebep olamıyorsa, İmanın da korumadığı Bir akıl için  Nefsin ve eşyanın köleliği kaçınılmazdır.

   Mevlana (ra) dinleyelim

   “Anlayamadığını anlamak en büyük idraktir, Allah’ın zatını idrak ise İşraktır.(Şirktir)”

    “O delil ile kendine delalet eden, İlmi ile kendine ulaştırandır.”(Hz.Ali as)

  Tüm varlıklar ontolojik olarak alet kullanmadan yapan ve fikir yürütmeden irade eden yüce Allah’a bağlılıkları varlığın zorunlu bir gereğidir.  Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir