ÖZGÜRLÜĞÜN ESARETİ
Özgürlük nedir? Bireyler özgür müdür yoksa özgür olduklarını savunan düşüncenin birer mahkûmu mudurlar? Dünyaya gelmek bile bir özgürlük sayılmaz aslında, kendimiz mi seçiyoruz yaşamayı? Özgürlüğün Sınarları varmı veya olmalımıdır? Varsa sınırlarını nasıl belirlememiz gerekir?
Ailemizi, çevremizi, Dilimizi Rengimizi, ırkımızı irsiyetimizi, Kısaca fizik boyutlarımızı ve KENDİMİZİ… Biyolojik mimarimizi biz seçmedik. Bu açıdan her yaratılan her şey Cebren Külli iradeye bağımlıdır. Bizim dışımızda bize hakim olan bir kudret vardır.
Belki daha uzun olmak isterdik ya da daha kısa, ya da zayıf, ya da sarışın, ya da esmer… Kendimizi kendimiz mi seçtik? Belki de başka bir yerde yaşamayı seçerdik, buralardan çok uzaklarda… Evet, bunları biz seçmedik belki ama hepsini kabullenip seviyoruz. Acaba hayat böyle mi? İşte bunu için Sosyologlar coğrafya kaderdir demişler.
Yani gerçek özgürlük yok, her şey belli ve programlı. Biz bu hayata göre yaşıyoruz. Belki de biz özgürlüğü boşuna arıyoruz!
Özgürlüğün tanımı yok! Çünkü herkesin kafasında farklıdır bir özgürlük. Kimine göre esaret, Kimine göre asalet, Kimine göre riyazet, kimine göre para, kimine göre Güç, Kimine göre mutluluk…
Özgürlük salt beşer çabasıyla ilişkisi olsa da, bu çaba istediği özgürlüğü elde etmesine yetmeyebilir, Şartların bu isteğe uygun bir zeminde gelişmesi bu taleple doğru orantılıdır.
Örneğin; çok zengin bir iş adamı özgür olmanın tanımını düşünmüş müdür hiç ? Yoksa parasına güvenip her şeyi yapabileceğini sandığı gibi onunda elde edilebileceğini mi düşünür?
Ya da kendi tarlasında çalışan bir işçi, ne kadar özgürdür? O işi kendi mi yapmak istemektedir, yoksa bu bir sorumluluk mudur ya da zorunluluk mudur… İrademize hükmeden hem sorumluluk hem de zorunluluk söz konusudur.
Ya da gençlik; her bir genç kendi tarzını belirlediğini düşünse de o kendine mi aittir yoksa var olan şey hoşuna gittiği için mi onunla ilgilenmektedir, yoksa tek amacı sıradanlığı yok edip kendini daha farklı ve daha özgür mü göstermek?
Bence özgürlük mutluluktur, mutlu olmayı bilmektir! Özgürlük de birçok şey gibi eşit değil hayatta. Mesela bir mahkûm ne kadar özgürdür? Bizim kadar olmayacağı kesin! Peki, bir mısır prensi biz onun kadar özgür müyüz? Beşer çabasına bağlı olan Özgürlük biraz mücadele istiyor sanırım.
İnsanların çoğu gerçekten özgürlüğü istemezler, çünkü özgürlük sorumluluk gerektirir ve İnsanların çoğu bu sorumluluktan korkar.
Fakat tarihten bugüne bakıldığında niçin insanlar eşit özgürlüğü sağlayamamışlar bir türlü?
Neden hep bastırılmışlar? Dünyada özgürlük yok, varsa eğer insanlar neden öldürülüyor, ya da dışlanıyor toplumdan? Birey herkesin yaptığı ve düşündüğü şeyleri yapmak zorunda mıdır, biraz farklı olduğunda toplum tarafından niçin farklı görülüyor?
Belki de özgürlüğü biz insanlar yok ediyoruz. Daha farklı şeyler yapmak yerine kendimizi sıradanlığa odaklıyoruz. Sanırım bunu yapmamızdaki tek sebep toplumun bizim hakkımızda ne düşüneceği. Fakat böyle yaparak ne kadar kendimiz olabiliyoruz?
İçimiz farklı davranmak isterken, yapmak istemediğimiz şeyleri yapıyoruz belki de. Peki, bu doğru mu? Bence değil! Mesela görgü kurallarını ele alalım; biz gençler için el öpmek, bayramda ziyaret vb. adetler saçma gelirken yetişkinler için bu adetler çok önemli ve özeldir.
Peki, bireyler bu kurallara uymak zorunda mı? Evet, belki uymak zorunda değiller fakat eğer böyle davranmazlarsa “saygısız” lakabı takılıyor direk. Görüldüğü gibi özgürlük burada bile kısıtlı… İnsanlar bir türlü kendileri gibi olamıyorlar. Peki, genç kesim bunları saçma bulurken yetişkinler için niçin saçma değil?
Özgürlük kavramı kişiden kişiye değiştiği gibi yaş farklılıklarıyla birlikte değişebilir mi? Yani insanın özgürlük anlayışı yaş ilerledikçe farklı kavramlara mı bürünüyor? Galiba öyle! Bir düşünelim; çocukken bize özgürce gelen şeyler şu an için çok basit kalabilir. Örneğin; çocukken dışarı tek başına çıkabilmenin hayalini kurarken şimdi çoğu zaman yalnızız. Biraz daha oyun için geç kaldığımızda eve, azarlanma korkusu varken içimizde, şimdi geç bile gitsek içimiz daha rahat. Fakat büyüdükçe daha mı özgürleşiyoruz yoksa hayat bizi kölesi yapmak için bir zincir daha mı ekliyor zamanla beraber… Büyüdükçe sorumluluk artıyor, sorumluluk artıkça kurallar ve kurallar artıkça da biz, biz olmaktan çıkıyoruz belki de…
Bizlerin kafasında her zaman bir şeylerin planı vardır. Bir saat sonranın, bir ders sonranın, teneffüsün, ertesi günün, gecenin… Her şeyin bir zamanı ve planı var. Peki, planlı olmak özgür olmamızı ne kadar sağlıyor? Oysaki özgürlük kafamızın estiği gibi hareket etmek değil midir? İstediğimiz zaman dersten çıkmak, kafamızın estiğinde işe gitmemek, istediğimiz zaman uyanmak kısacası hayatın her anında istediğimiz gibi hareket etmek… Bu soruların karşılığı negatif özgürlükle tanımlanabilir.
1-Antropolojik özgürlük (olanak):
2-Etik özgürlük (gerçeklik)
3-Toplumsal özgürlük (gereklilik)
Çağdaş siyasetin İnsanını nasıl yalnızlaştırıp köleleştirildiğini Alman Sosyolog ve filozof Eric Forum’dan da dinleyelim; “Çağdaş toplumlarda birey kendi yazgısıyla baş başa bırakılarsa korku ve güçsüzlükler içinde zayıflatılır; ve içinde yaşadığı dünya ve toplumdan soyutlanarak çaresizleştirilir, böylece diktatörlüklere totaliter yönetimlere zemin hazırlanır.”
Evet, birçoğumuz için özgürlük bu belki de! Hayatın her saniyesinin tadını doyasıya çıkarmak. Fakat toplum içerisindeysek bazı sorumluluklarımız var sanırım. Eğer herkes kafasına göre davranabilseydi, herkes her şeyin en iyisi olmak ve en iyisini yapmak isterdi. Kısacası toplumda olmak insanın tamamen özgür olmasını herhalde engelliyor.
Fakat insanlar bazı kurallara uymayarak özgür yaşadıklarını düşünebilirler. Ancak bence saf özgürlük insanın sadece yalnız olacağı bir yerde gerçekleşebilir. Benim tam olarak düşüncem ise biliyorum çok meraklandırdım. Yalnızlık tamamıyla özgürlüktür.
Doğan Cüceoğlunu dinleyelim; “Sorumluluk duygusu gelişmemiş insanın özgürlük anlayışı anarşi kokar, özgürlük duygusu gelişmemiş insanın sorumluluk duygusu ise esaret.”
Filozoflar özgürlüğü kategorize ederken,1-Pozitif özgürlük,2-Negatif özgürlük olarak ifade etmişiler.
Batılı Filozofların Kısaca özgürlük tanımlarına bakalım;
Descartes: ”Özgürlükten olumlu sonuçlar çıkarmalıyız, Özgürlüğün Allah’tan gelen kısmında hata yoktur.”
Agustinius: “Herkesin kendi fıtratında olanağı vardır, Allah herkesin kendini bulma çağırımını ve hissini vermiştir.”
Spinoza: Tanrının dışında hiçbir şey kendi tabiatının zorunluluğuyla kendi kendisinin nedeni değildir.” Biz sonucuz ve sebepler zincirine bağlı sonuçlarız, Külli irade sebeplerin hepsinin dışında ve üstündedir.
Hume: “Olguların kendisiyle tutarlı olmasını savunur.”Tabiata aykırılık tutarsızlıktır.
Kant: “Öznel İlkeler ahlak yasasına uygun olduğu zaman o insan özgürdür” der.
Doğulu Filozoflar ise genel anlamda özgürlüğü iki başlık altında yorumlamışlar,
1-Cüz’i irade; Beşer iradesinin hareket alanına ilahi bir sorumluluk yüklediğini idrak edip, dünya ve ahiret hayatı bu ilkelerle ve sınırlarla yaşanmalıdır.
2-Külli İrade : Buna beşer iradesinin müdahale şansı yok; Çünkü beşer takat ve imkanı sınırlı Külli irade mutlaktır,”O Sadece ol der ve olur” (İnsan ve Kader Makalemize bakılabilir)Mutlak özgürlük beşer için muhaldir.
Yüce Allah’ın rahmeti kainatı kuşatmıştır, Tüm eşyanın fıtratına işlenen bu Rahmet fıtrata aykırılık şansı ve imkanı bırakılmamış, Sadece insana davranış serbestisi tanınmış ve mukabilinde ya Ahsen-i Takvimin yaratığı Eşraf-ı mahlukat olarak makamında sebat eder, Ya da esfeles safilinin en alt tabakasında hayvanların altındaki bir tercihin yaratığı olarak, Kendini bile tanımayacak bir günün sakini olmaya adaydır. “Allah zulüm edici değildir, Ancak kendine zulüm edecek ve zarar verecek nedamet ancak beşerin tercihlerinde saklıdır.”
Beşer yaratılışına aykırı tercihler hep kendisi için negatif kombinasyonlara sebeptir. Çünkü beşeri aklı külli ve mutlak bir ilme sahip olmadığı için beşr ve hayatı bütün boyutlarıyla yorumlayıp iyi kötü fayda zarar, güzel ve çirkin, hak ve haksızlık konusunda nihai bir akıl yürütmesi de muhaldir, işte bunun için yüce Allah “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Bakara/216)
Beşer aklı ihtiyaçları tespit etmede konjunktürel yargı ve kanaatlerle ilkeler oluşturur, Bu ilkeler zamanın ve şartların değişmesiyle ilkeler ve esasları sürekli ihtiyaçlara göre güncelleniyor. Bu türden çabalar normal karşılansa da ilahi yasalardan değişiklik kategorisine dahil edilir, Çünkü bu tür ihtiyaçlar ilahi yasaların sabit olan çekim alanına girmez.
İşte bunun için Hz. Ali(as) “Dini kavramayan akıl akıl değildir, akıl ile idrak edilemeyen din de din değildir.”
Sınırsız özgürlük pervasızlıktır, sınırsız özgürlük köleliktir, bunun için hukuk literatüründe geçen” Dünyanın en kötü kanunları kanunsuzluktan iyidir. ” önermesi sınırsız özgürlüğün beşerin felaket ve rezaleti için yeterli sebeptir. Özgürlük ilkesizlik değildir, İlkesizlik toplumsal vahdeti, birlikte yaşamı, güveni yok eder.
İstanbul sözleşmesi olarak bilenen ve tüm dünyada birçok ülkede uygulanan LGBYTT (lezbiyen, gey, Biseksüel, transseksüel veya travesti) veya LGBTİ (Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender, intersex),LGBTTIQ (Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Travesti, Transseksüel, Intersex, Queer) şeklinde de kullanılmaktadır. 1900’lardan itibaren kullanılmaya başlandı.
Bu tür sapıklıkların psikiyatri biliminde tanımlanmış olan türlerine kısaca bakalım.
Bisekseül : Biseksüellik, her iki cinsiyetten olan insanlara karşı cinsel olarak ilgi duyma, ve onlarla duygusal veya cinsel bir ilişki içine girme potansiyelidir.
Heteroseksüel : Heteroseksüellik romantik açıdan karşı cinse ilgi duyma durumu olarak bilinmektedir.
Homoseksüel : Aynı cinsten olan kişilerle cinsel ilişki kurmayı ifade eder.
PANSEKSÜEL: Cinsiyet ayrımı yapmaksızın herkese karşı cinsel arzu duyabilen kişilere deniyor.
TRANSEKSÜEL ise kendini karşı cinse ait hisseden, karşı cinse benzeme isteği duyan ve bazen de ameliyatla cinsiyet değiştiren kişidir.
LEZBİYEN: iki kadının cinsel ilişkiye girmesine denilir. Gay olanlar ise erkek erkeğe cinsel ilişki yaşarlar.
Bunların hepsi yaratılış farikasına aykırı özgürlük isteyen sapıklar bu taleplerin aslında Psikiyatri ve tıp okullarında tedaviye muhtaç kültür ve ahlaktan nasibini almamış sadece adalet ve özgürlük kavramının içine ederek tüm bu kepazeliği bir toplumsal ilke haline getirmeye çalışanlar aslında toplumun toptan yok oluşunu dikkate almamaları bile başlı başına tedavi edilme gereken bir şizofrenik saplantıdır.
Sosyoloji coğrafya kaderdir diyor, İnsan Sosyal bir varlık olarak yaşadığı çevreye bağımlıdır, Toplumun Din, Kültür, İnanç, Gelenek ve görenekleri ile davranışlara yansıyan alışkanlıklarına aykırı davranmak mümkündür ancak toplumu ikna etmek kaydıyla yapılmazsa dışlanmışlık kaçınılmazdır.
Devletler yasa yaparken bile bu öğeleri dikkate almak zorundadır, devletler bile Toplumsal ilkeler göz önüne alınmadan yapacakları yasaların halk nezdindeki sosyal gruplar devletleri kanun yapmada özgür bırakmazlar.
Aslında istenen Cinsel Özgürlük değil Cinsel rezalettir. Ancak Problemli biyolojik olarak doğan çift cinsiyetli olanları bu kategorizeden ayrı olarak tedavisinin yapılması gelişen tıp bilimiyle de mümkündür
Daha büyük saplantı Beşerin Kendi cinsinden olan yaratıkların çocuklarını katleden tek cins İrade sahibi ve tercih hakkı ve yetkisi olan beşerdir. Tercihler ve özgürlük kavramı negatif zeminlerde işletilirse sonuçları da muhakkak negatif olacaktır.
Hukemanın tespiti Fıtrata aykırı her söz ve davranış usul, esas, kanun ve uygulama dışlanmaya mahkûmdur.
Keşke nedametin fayda vermeyeceğini bugünden idrak ederek, Rahmete layık olabilsek, Bunun tek şartı ihlas ve nimete hamd ve şükürdedir.
“Elhamdulillahi rabil alemin errahmanirrahim” ilahi hitabı tüm bu sırları barındırır bir hitap değil mi;?
Beşer için Sıkıntı İmkan, güç ve kuvvetin zaman zemin ve muhatabını yanlış yer, Muhatap ve zeminde kullanmakla alakalıdır.!
İhlaslı bir İmanın etkisinde aklın rehberliğinde yaşamayı becerenlere selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın