İçeriğe geç

PEYGAMBER VE PRATİKLERİNİ RET EDENLER..!

PEYGAMBERİ VE PRATİKLERİNİ RED EDENLER…!
Arabistan çöllerinde okuma yazma bilmeyen bir Zat çıkıyor. Ömrü boyunca ticaretle uğraşmış, küçükken yetim ve öksüz kalmış, hiç bir kütüphanesi, laboratuvarı olmayan bir çöl diyarında büyümüş. 40 yaşında kendisine Peygamberlik geldiğini iddia etmiş. O güne kadar tek vasfı ‘Güvenilir ve doğru sözlü’ olması. Başka herhangi bir vasıfla itham edilmemiş. Âlim, sihirbaz, şair, komutan, deha vb. vasıflar daha önce kendisine verilmemiş.
“O, sana Kitab’ı hak ve kendisinden öncekileri (adım adım) doğrulayıcı olarak indirdi. O, daha önce Tevrat’ı (Musa peygamberin) ve İncil’i (İsa peygamberin) insanlar için birer hidayet olarak indirmişti. Furkan’ı da (doğru ve yanlış yargısı) indirdi. Şüphesiz, Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah, mutlak güç sahibidir, intikam sahibidir.”(Ali İmran Suresi3-4)
” Ey İman Edenler Allah Ve Resul’ünün Önüne Geçmeyin Allah’a İtaatsizlikten Sakının Şüphesiz ki Allah Her şeyi İşiten Ve Bilendir.”
(Hucurat 1)
Kur’an bize yeter demek; Tıp kitabı yanımda var doktora ihtiyacım yok demek gibi bir şey.
“Biz Sana Kitabı indirdik ki; hakkında ayrılığa düştükleri şeyi onlara beyan edip açıklayasın.” (Nahl, 64)
Beyan etmek için konuşmaya ihtiyaç vardır. Hz. Peygamber konuşmadan beyan gerçekleşmiş olmaz.
Bu kısa cümle bile “Kur’an bize yeter” mantığının Kur’an’a aykırı bir görüş olduğunun kanıtıdır.
Laga/luga, Afra/tafra yorumlarla Allah ve Peygamberin önüne geçmeye çalışan Deistler, Mealistler gaflet ve delalete öncülük ediyorsunuz.
“O,(kesinlikle kendi) hevâsından (kafasından ve nefsi Kuruntularından) konuşmaz konuşmamıştır.”Necm/3
Heva heves ve idraklerini Allah ve peygamberle yarıştıran desitler peygamberi yok sayarak Kur’an etrafında şüpheler ekmeye çalışan beyni sakıt gafiller kesinlikle bir projeye hizmet etmektedirler.
“Ruh ve düşünceleri diriltir. *Enfal/24
Tartışmasız peygambere itaat edin. Enfal/46
Cennetlik olmanın gereği, Peygambere itaattir. Nisa/13
Münafıklar peygamberden yüz çevirir Nisa/61
Güven ve korkuya karşı, peygamber ifadesini dinlemekle bertaraf edilir. Nisa/83
“Peygambere itaatten sonra yüz çevirenler mümin değiller” Nur 47
“Müminler arasında hüküm vermek için çağırdığında işittik ve itaat ettik demeleridir.” Nur”(51)
Peygambere bağlılık ve itaat, Allaha bağlılık gibidir lidere itaat ve Salih amel işlemenin bedeli, iki ödül ve ikramlı rızık..Ahzap/31
“Peygambere itaatsizlik, Amellerin batıl olmasına sebeptir.”Muhammed/33
” Merhamete nail olmak, peygambere itaat ile mümkündür.” Ali imran 132
” Peygambere itaatten sonra yüz çevirenler mümin değiller”Nur/47
Peygambere atfen yapılan iftira, yalan ve batıl isnatların peygamberin sahih olan söz ve davranışlarına gölge düşürmemeli, Kitabın en büyük müfessirini ve ilk muhatabını muhatap almamak başı başına hastalıklı bir düşüncedir.
Masumiyet karinesi her zaman havasından konuşmasına ve davranmasına engel olmuştur. Kısaca“ O”Resül(sav) yaşayan Kur’andı.
“Eğer Peygamber bize atfen bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı, elbette onu bundan dolayı kıskıvrak yakalardık; sonra da onun şah damarını keser atardık. Hiçbiriniz buna engel de olamazdınız.” (Hakka/44)
Kur’an’da değişik vesilelerle ifade edildiği üzere Hz. Peygamber bir beşerdir, ama Allah’tan vahiy almaktadır. Birinci özelliği onun şahsıyla ilgili bir hususu yani asla tanrılaştırılmaması gerektiğini, ikinci özelliği de Allah adına bildirdiklerinin sıradan bir insanın sözleri olarak düşünülmeyip lâyık olduğu yerde tutulmasının ne kadar önemli olduğunu belirtmektedir.
Bu ayetlerde de onun peygamber olarak tebliğ ettiklerinin kişisel arzularına göre söylenmiş sözler olamayacağına bir vurgu yapıldığı görülmektedir. 3. âyette “konuşma, söyleme” anlamında bir fiil kullanılmış olmasından hareketle Resûlullah’ın bütün söylediklerinin vahiy olduğu, dolayısıyla herhangi bir konuda içtihat ettiğinin söylenemeyeceği yorumu da yapılmış olmakla beraber, başka deliller bu yorumu çürütmektedir.
Ayrıca, beşer olarak yani günlük hayatın akışı içinde kişisel düşüncelerini belirtmek üzere veya (yargıç, devlet başkanı, kumandan vb.) değişik sıfatlarla söylediği ve o bağlamda değerlendirilmesi gereken sözlerinin bulunduğu da bilinmektedir.
Bu ayetlerin asıl konusu Hz. Muhammed’in vahiy almasını yani peygamberlik sıfatını inkâr edenlere; onu şair, kâhin vb. sıfatlarla niteleyip Kur’an’ı kendisinin uydurduğunu söyleyenlere bir reddiyede bulunmaktır (Taberî, XXVII, 42; Râzî, XXVIII, 281-284). Bununla birlikte, bu ayetlerin başka delillerle birlikte değerlendirilmesi sonucunda, Resûlullah’ın tebliğ mahiyetinde olmayan söz ve davranışlarının da vahyin kontrolü altında bulunduğu ve bir konuda içtihat ettiğinde yanlış sonuca ulaşırsa ona bunun doğrusunun mutlaka bildirildiği anlaşılmaktadır
Müslümanların tartışmalarında Kur’an ayetlerini delil getirme noktasında, aşağıya aldığımız misalin oldukça anlamlı, yolumuzu belirlemede faydalı olacağını düşünüyoruz.
İlk günden son güne kadar vahiy katipliği yapan Musa’nın Harun’u olmayı hak eden, Çölde kaybolan deveyi bile Kur’an’dan bulabilen, Medine’nin İlmi peygamber şehrinin kapısı olan, O’na düşmanlığın peygambere düşmanlığı ile eşdeğerde olan, Felaket zamanlarında Nuh’un kurtuluş gemisi, Savaşlarda Allah’ın Aslanı, Takvada peygamberin öğrencisi, Peygamber sonrası canlı Kur’an, mahrum ve mazlumların babası olan yüce ruhlu insan, Ali(as) ma İslam’ı öğretmeye kalkan tarihin yobaz ve densizleri muhakkak haddini aşmışlardır.
Ali(as) Hendek gününde Amr’a vurduğu darbeyi Peygamber(sav) ümmetin sevaplarıyla eşleştirdi biz hala gaflet ve delaletle Üstün insan arıyoruz.
Hz. Ali r.a. Haricîlerle konuşmak üzere gönderdiği İbn Abbas r.a.’a şöyle demiştir:
– Onlarla münakaşa ederken Kur’an’dan delil getirme.
– Niçin ey Müminlerin Emiri? Ben Kur’an’ı onlardan daha iyi bilirim. Kur’an bizim hanelerimizde nazil oldu.
– Doğru söylüyorsun, ancak Kur’an ayetleri çok anlamlı bir yapıya sahiptir. Buna göre sen bir ayet okursun, onlar da kendi davalarını destekleyecek bir ayet okur.
Sünnetlerden delil getir. Sünnetlerden delil ve tevil yoluyla kaçamazlar.
Tarihi kaynaklar, “hakem tayin etme ve verdiği hükme razı olma meselesi etrafında cereyan eden” bu münakaşada İbn Abbas r.a.’ın Sünnet ve sîretten (hadislerden ve Efendimiz ’in uygulamalarından) deliller getirerek binlerce Haricî’nin tevbe edip Hz. Ali as’mın safına geçmesini sağladığını kaydeder.
Maalesef Ali(as) mın Zülfikar’ı ile hidayete gelenler, sonradan Zülfikar’ı tutan ele Din öğretmeye çalıştılar.
Yine Zübeyr b. Avvam da oğluna şu tavsiyede bulunmuştur: “Sana karşı koyanlara karşı Kur’an’la mücadele etme. Onları iknaya güç yetiremezsin. Sünnete sarılmaya bak.”
Burada yanlış anlaşılacak şu noktayı da açıklayalım. Kur’an’ın çok anlamlı ve çok boyutlu oluşu, -hâşâ- onun birbiriyle çelişik hükümler içermesi anlamında değildir. Sadece dinimizi yaşamada, sahabe başta olmak üzere, Nebevî anlayış üzere yürümüş olan Ehli Beyt mektebi,ve peygamber dostları Ammar, Selman, Ebuzer gibi Selef’i göz ardı ederek, Allah Teâlâ’nın muradına ulaşmak mümkün değildir. Buradaki tespit de buna dikkat çekmektedir.”
İşte bu önemli mesele tartışmada ve münazarada kimin doğruyu aradığını kimin nefs ve egosuyla bu ümmetin önderinin yolunu bile küçümsediğini, ortaya koyacak ve bizlerin o güzel Ahlak sahibinin Kuranın merkezinde bizlerin vahdetini nasıl sağladığını bir kez daha gösterecektir.
Biz Kur’an ehliyiz deyip Kur’an’daki Resulü inkar edenler neden “O”nun canlı Kur’an olduğunu Red ediyorlar. Resulün sahih sünnetine hurafe ve Hadislerine de anonim sözler ve peygamber Ehli-i Beytini küfürle itham edip şeytan diyenlerle konuşulacak ne var acaba.?
Kur’an’ı okudukları ve üç beş günlük meal bilgisi ile müçtehit’lik taslayanlar bayağı çoğalmış. Şimdi risaleti niçin inkar ettiklerini daha iyi anlayabiliyoruz.
Öbür taraftan Mervani, Emevi ve Abbasilerin,Kalanını da Osmanlı şeyhülislamlarının rezil fetvaları ile tahrif edip kendi saltanatlarının bekası için peygambere atfen uydurdukları sözde hadis ve hurafeleri ile bu dinin içeriğini boşaltıp şekilden şekle soktular. İndirilen din’in yerine uydurdukları dini kitabına da uydurdular.
Ama herkes şunu yakinen bilir ki, Kitabın mahfuzu Yüce Allah olmakla beraber, Peygamber “Bu dini ve sünnetini sağlam bir kale olarak Ehl-i Beytine Kevser havuzunun başına kadar emanet ederek alemi bekaya göçtü,
Oysa peygamberin ebediyete kadar sönmeyen meşalesi ve hep yeşil kalan İslam ağacının Ehl-i Beyt mekanlarında olduğunu fark eden mücrimler bu meşaleyi söndürmek, bu ağacı kesmek için hep özel çabalar harcadılar, sonuçta bu din adına Emevi suniliği ve Sasani Şiiliği diye nevi şahsına münhasır suni ekol ve okullar oluşturdular ve Peygamber dinine kimi hurafelerini sünnet adına kimi de rüyalarını Axbarilik adına çok pahalıya pazarladılar. Bu dinin binası peygamber vefat ettiği gün eğilmeye başladı ve bu binaya dalan hırsız ve arsızlar kapabildiklerini kapıp kaçtılar geriye de kendi yalan ve pisliklerini bu binaya mal ettiler.
İşte bu sözde son zaman sözde müçtehitleri Büyük şeytan Amerika ve Suudi uşağı ile beraber İngiltere’de kurgulanan ve Şiilik adına Peygamber eşleri ile Sünnilerce saygı duyulan halifelere hakaretlerle Ümmetin vahdetine ölümcül darbeler İndiriyorlar ve Ortadoğu’da Din Adına Kıblesi İngiltere olan zalim ve mazlumun olduğu bir Din ve dünya ürettiler.
Şiiler Peygamber eşlerine hakaret ediyorlar diyen müfteriler tabii ki, Şii müçtehit, Aydın, Alim, Arif, Hukuk uzmanı ve müceddit olan Ruhullah Humeyni(ra)mın Peygamber eşlerine hakaret eden Selman Rüşti’nin bu cürümünden dolayı ölüm fetvasını okuma gereği duymadılar.
Peygamberi yok sayarak Ortadoğu’da klasik köle pazarları kurdular.
Bel’am kılıklı hocaları minberlerde tekfir fetvalarının tadını çıkarırken Ağa babaları Büyük şeytan Amerika da doların zevkini çıkarıyor.
Bunlar ki, Amerika ve Siyonist İsrail’e yan bile bakmazlar ama mazlum ve mahrum insanları katledip çocuklarını yetim bırakmayı meslek edinmişler.
Bundan daha büyük gaflet ve delalet tanıyanlar açıklasın bilelim.?
Sonuç: Amerika ve Siyonizm’e geçit vermeyen, Çağdaş küfür dünyasına şaşmayan devrimci İslami bir darbe vurmayı başaran İran’ı, Fethi Şikaki’nin İslami cihadını Hammas’ı, İhvanı, Lübnan Hizbullah’ını, Yemen Gariplerini Mezhep ve meşrep adına hedef tahtasına koyup sırtını Amerika şeytanına ve Uşağı Tüm Kukla Arap rejimleri ve Ağababaları Suud Vahabi mücrimlerine dayayan ve Din adına dini katletmektir bunun adı.
Nihayet sözün bittiği yerdeyiz. Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir