SABİT VE GARANTİLİ OLMAK NEYİN NESİ..?
Bir ârife sormuşlar: “Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz? “
“Terzimi severim” diye cevap vermiş. Soruyu soranlar şaşırmışlar:
“Aman efendim, dünyada sevecek o kadar çok kimse varken, terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı?” demişler.
Ârif:
“Evet dostlarım, ben; En çok terzimi severim. Çünkü ona her gittiğimde ölçümü yeniden alır. Diğerleri öyle değil.
Bir kez hakkımda karar verdiler mi, ölünceye kadar bana hep aynı ölçü nazarıyla bakarlar”
İnsanoğlunu değişken bir varlık olarak kabul edersek hikaye doğru, Sıkıntı şurada insanların irade ve Nefs denen tercihin varlığını unuttuğumuz an hayatımıza her an karşılaşacağımız “KEŞKE”denen ve bu söylemin fayda vermeyeceği sürprizler hakim olacaktır.
Kainatın yaratılış sistematiğinde hiçbir şey sabit olmadığı gibi her şey değişim ve dönüşüm yasalarına tabi olduğu gibi İnsan yapısı itibarıyla Her zaman iyi-kötü, Doğru-Yanlış, Hak-Batıl, kısaca Günah-Sevap Felek’lerinin muhatabıdır,
İşte bu dengenin elamanları da Akıl ne Nefs’tir; İnsan nefsi, bedeni arzuların esiridir, Ama akıl ise müstakil ve özgürdür, aklın özgürlüğünü de ancak İman ile karantinaya almak icap eder, Aksi halde nefs Aklı yutar. Bu gel git dalgalarından dolayı insan için sabit ve garantili bir karakter olmayacaktır. Ancak; Allah’ın keremiyle masumiyet bahş ettiği istisnalar hariç.
İnsan Değişime her zaman açık bir yapıdır. İşte bunun için insanın ezeli kaderi indellahta mahfuzdur. Yani tüm davranışlarının sebep ve sonuçlarının algoritması kaderini oluşturur. Çünkü; İnsanın çabası ezeli kaderinin bir parçasını oluşturur.
Peygambere bu konuyu sormuşlar.? Cevap “Ben bile sonumun ne olacağını bilmem” demiştir. Kimse sonundan emin olmamalıdır. Peygamber ve masumlar İlmel Yakin,Hakel Yakin ve Aynel yakin’in haleti ruhiyesini aynı anda yaşadıkları için ayakları şişene kadar ibadet etmişlerdir. Yani onlar için istisnai olarak da gaflet söz konusu değildir.
İşte bu yüzden Peygamber(sav) “Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler çok ağlardınız.” Hadisi de bu akıbete matuftur.
Hz. Ali (as) ” Eğer Namaz kılan kimse Kendisini Çepe-Çevre saran İlahi rahmetten haberdar olsaydı, Asla başını secde ‘den kaldırmazdı.!” İfadesi ilahi rahmetin Ayn-el Yakin müşahedesidir.
Masumiyet beşer çabası ile kazanılacak bir paye ve makam değildir. Allah tarafından ihsan edilen (İsmet) günahsızlık halidir.
Masumlar hariç hiç kimse Yüce Allah’ın kendisi hakkında Allah’ın Rahmetinden emin olmamakla beraber, Azabından da gafil kalmamalıdır.
Heyhat ki zamanımızın Gavsları, Pirleri kendi akıbetinden emin olmakla beraber yedi sülalesini ve bu emanet gemisine bindirmiş olacaklar ki, Yedinci dedesi Şeyh,Gavs olan biri Mücrimlikle karışık bir hayat yaşıyor ve etrafındakiler “Yılanın yavrusu zehirsiz olmaz” diye bir de hurafe uydurarak şeyhin yedi sülalesine irfan atf ederler.
Tüm bunlar Cehalet ile sefaletten kaynaklanan ve Yüce İslam dininin İlk darbeyi 1400 yıl önce vurduğu bu fenomenler çağımızın en büyük belası olarak sıkıntısız hayatta hükmediyor.
İşte beş vakit namazın sırlarından biri de Sırat-el müstakimin, doğru yolcusu olmak ve delalete düşenlerin yolunun yolcuları olmamak için bu muhtaciyet ve acizliğin beyanını her Kul’dan, her gün Farz-ül Ayn mesabesinde istenmiştir.
İşte bunun için namaz MÜ ‘minin miracıdır, İşte bunun için Namaz günahla aramızdaki perdedir, İşte bunun için kişi Namazdaki hali Allah’a en yakın haldir. İşte bunun için burada da ötede de Namaz defterlerin ilk sayfası olmuştur. İşte bunun için kurtuluşun ilacı ve Şifası olmuştur.
Peygamber “Namaz MÜ ‘minin miracıdır” hadisi bu Yükselişe ne kadar müstahakız ve bunun idrak ve Şuurunun ne kadarına vakıfız ?
Bilge bir Arifi gördüler; bir elinde meşale, diğer elinde su testisi, bir yöne doğru gidiyor…
Dediler:
– Hayırdır hocam, nereye böyle?!
Dedi:
– Hiç, cennete, oradan da cehenneme gidiyorum.
– Niye peki?
– “Cenneti ateşle yakmaya, cehennemi de suyla söndürmeye… Ta ki insanlar cennette zevkü sefa sürme sevdasıyla ve cehennem ateşi korkusuyla değil de Allah’a sadece O’nun aşkıyla ibadet etsinler diye…”
Beşer için Zevk ve korku arasında bir anlamda fark yoktur ikisine de hakikatte köle ve tüccar mantığı hakim.!
Hz.Ali(as) “İnsanlar üç şekilde ibadet ederler, Birincisi tüccarların ibadeti, İkincisi kölelerin ibadeti, Üçüncüsü Hür’lerin ibadeti”
Hürl’erin ibadetine ihlas-ı Mahd hakimdir, Bu türden bir ihlas masumlarda söz konusu olsa da, Duamız ya Rabbi bize de bu ihlastan nasip et,Fatiha suresindeki sırat-el müstakim ehli olmayı dilemek,ve bu eksende hayatın tüm pratiklerinin müdavimi olabilmektir.
Gencin biri Hz. Musa’ya şöyle dedi:
Ey Musa! Allah’ın benim ibadetime ihtiyacı mı var,
O’na ne faydası var bu ibadetimin?
Niçin bu kadar ısrar ediyor ibadet etmem konusunda?
Hz. Musa(as) şöyle cevap verdi:
Gençliğimde Hz. Şuayip peygamber için çobanlık yapıyordum;
Günlerin birinde oldukça zayıf bir keçi büyük bir kaya parçasının üzerine çıkmış ve oradan aşağı inemiyordu.
O yüksek yerden düşüp ölmesi an meselesiydi;
Bin bir zahmet ile o yüksek kayanın üzerine çıktım ve keçiyi kucağıma aldım ve ona şöyle hitap ettim:
“Ey keçi, benim senin peşinden bu kadar koşuşturmam, sana seslenmem seni satıp altın yada gümüş ile cebimi doldurmamdan dolayı değil.
Biliyorsun ki Musa’nın paraya pula ihtiyacı yok.
Benim senin peşinden koşup sana seslenmelerim hepsi senin içindir.
Kurdun biri gelir ki sen onu tanımıyorsun, görmüyorsun da geldiğini, benden uzak olman ona av olman demektir.
Bu yüzden peşinden koşuşturuyorum.
Ey Genç Adam! Şunu bil k;i senin ve benim ibadetimden dolayı Allah kar da etmez zarar da etmez.
İbadetimizi istiyor çünkü kendisinden uzak olmamamızı istiyor ki şeytana av olmayalım.
”Ve kim, rahmanı anmadan yüz çevirirse ona bir Şeytan musallat ederiz, artık o, arkadaş olur ona.”(Zuhruf Suresi/36)
Hakikatte Dua ve ibadet toplumun Psiko sosyal karantinası olmakla beraber, aynı zamanda Ekonomik teminatıdır.
Bilim adamı Prof.Allex Carrel’i dinleyelim.
“Eğer Allah’a İbadet ve Duayı toplumdan alırsak toplumun ölüm tezkeresini imzalamış oluruz..!!”
Cahil ve Hain olmayan herkes bilir ki, İslam, Siyasetiyle, İbadetiyle, Dünya düzeni ve sosyal yaşamıyla bir bütünlük içindedir.!!Bu Sistemde adil bir dağıtım, bölüşüm ve sosyal adalet, Empati dinamikleri sağlam bir sosyoloji oluşturur.
Allah-u Teâlâ buyuruyor ki, Şüphesiz ben beş şeyi beş şeyde karar kıldım İnsanlar bunları beş farklı şeyde ararlar ancak hiçbir zaman bulamayacaklar:
Bir; İzzet ve şerefi kendi itaatimde karar kıldım. Lakin İnsanlar hâkimlerin
ve sultanların kapısında arıyor fakat asla bulamayacaklar.
İki; Rahatlık ve Huzuru cennette karar kıldım. Lakin İnsanlar dünyada
rahatlık arıyor fakat hiçbir zaman bulamayacaklar.
Üç; İlmi ve bilgiyi açlıkta karar kıldım. Lakin İnsanlar onu toklukta arıyor
fakat hiçbir zaman bulamayacaklar.
Dört, Rızamı ve hoşnutluğumu, insanların kendi nefislerine muhalefet
etmede karar kıldım. Lakin İnsanlar benim rızamı bana muhalefet etmekte
arıyorlar. Hiçbir zaman bulamayacaklar.
Beş, İhtiyatsızlığı kanaatte karar kıldım. Lakin İnsanlar dünya malında arıyorlar fakat hiçbir zaman bulamayacaklar.
(Esrar-ı Mirac kitabı, ismail Gulpeygani s.38)
İnsanda Nefs ve tercih imkanı olduğu sürece Hayatın mutlak hakimi Rab’ül Alemine Muhtaç olmadan salt kendi çaba ve tercihleri ile Sırat-el Müstakimi yakalaması da muhaldir. Her şey insanla güzelse insan da, Kusursuz olan Allah’la olduğu sürece güzeldir.
Yüce Allah her Sıfatıyla Kamili Mutlaktır Bundan şüphe yok, Her şeyi Mutlak İlmiyle Fikir yürütmeden yapandır ve Alet kullanmadan yapandır, ve Esma’ül Hüsna’sını Sıfatlarla algılanabilecek şekilde yansıtmıştır.
Nasıl ki eşyaya yansıyan kemal sıfatına şahit hakim ve Mümessil olarak beşer denen Varlıklara bu sıfatlarından da İlham ederek Halifetullah unvanı ,ile taltif etmiştir.
Hayat Sıfatların örnekleri ile devam ediyor, Peki Kemal sıfatının eşya üzerindeki tecessümünü anladık ve her şeyi bir düzen ve ölçü ile yaratmıştır, İradesini de Kudreti Nispetinde eşyaya hükmedebilecek ve bu Kemal’in temsiliyetini eşyada olduğu gibi İnsanda tahakkuk ettirmemesi mümkün mü? ”Biz İnsanı en güzel şekilde yarattık” beyanı İyinin iyisi olduğunu beyan etmiş bakın güzel demiyor “En güzel” ifadesine dikkat etmek lazım.
Peki eşyaya hüküm etme kudreti veren Yaratıcı Hükmün yetki ve sınırlarını da belirtmiş mi? Evet Sınırlar vardır, Çünkü Mutlak kemal beşer için muhaldir ve Bu sınırlar İradeyi doğru zeminde kullanılmasını gerektirir.
Doğru zeminde kullanılmayan irade Kemal için eksik kalacaktır. Peki iradenin Akıl yeteneği ile eş güdümlü hareketinde İnsan için Kemal tahakkuk eder mi sorusuna? verilecek cevap; Tekamülde Sınırlı bir aşamaya getirebilir, âmâ ilanihaye yolculuk salt akıl ile devam etmez, Çünkü Nefs aklı esir alabilir, Sahih İmani bir hissiyat(n verdiği terbiye ve tezkiye Literatürde geçen ( İrfan) ile tekamüle devam etmek mümkündür.
İşte bunun İçin Hz.Ali(as) é Akıl ile Nefsi başbaşa bırakırsan Nefs aklı yutar,Aklı İman ile korumak lazım” İfadesi aklın güvenliği ve sıhhatine işaret edilmiştir.
Büyük muhakkik Molla sadra(ra) dinleyelim;
“İnsan hayatın iniş çıkışları içinde bazen bir taşa çarpar ve herkesten umudunu kestiği zaman, içerden bir ses O’na gel der, İşte o Allah’tır.”
Yüce Allah’ın gel dediğine Lebbeyk diyenlere selam olsun.
Namaz bizimle günahlara arasında perde ise bu perde ne kadar güçlüdür bizi koruyacak kadar dayanıklı mıdır? Bunu herkes kendi idrak şuur ve Fıtrat mahkemesinde sorgulaması gerekir. Çünkü gaflet bizim için en büyük felakettir.
Duamız Ya Rabbi sonumuzu hayr eyle.!!!
İlk Yorumu Siz Yapın