ŞÜKÜR ÇOK ŞÜKÜR..!
“ And olsun, eğer şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım ve eğer nankörlük ederseniz, haberiniz olsun, gerçekten azabım çok şiddetlidir.”(İbrahim/40)
İnsanlar şükrü kesmedikçe Allah’tan nimet artışı eksilmez. (Hz. Ali as)
Şükür; Kul ile Allah’ın bir rahmet eseri olarak ikram ettiği Vefadır, saygıdır, Kıymet bilmektir, Sağlıktır,doğruluktur, Kısaca Hayattır. Bunları anlamak ve idrak edip söz ve davranışlar buna uygun düzenlenirse Xayr’ın Allah’tan olduğunu idrak ederek mutluluğa dönüşür.Allah’ın bizim şükrümüze kesinlikle ihtiyacı olmadığını idrak edersek sadece bu idrak bile bize psiko sosyal açıdan bir tevekkül ihsan eder. Bu tevekkül bizi koynumuzda beslediğimiz binlerce şirk lekelerinden korur.
Zengin, evinin balkonunda oturup dışarıyı seyrederken, çöp kutularından bir şeyler toplayan fakir birini gördü, “Allah’a şükürler olsun ki fakir değilim.” dedi.
O sırada fakir adam etrafa baktı, el arabasında yürütülen engelli birini gördü, “Allah’a şükürler olsun ki engelli değilim.” dedi.
Derken engelli adam yolda ambulansın hızla bir hastayı hastaneye yetiştirmekte olduğunu gördü, “Allah’a şükürler olsun ki hasta değilim.” dedi.
Hasta da hastaneye vardığında ölen birinin morga götürüldüğünü gördü, “Allah’a şükürler olsun ki yaşıyorum.” dedi….
İşte Allah’a teşekkür edemeyen kimse, sadece ölen kimseydi…
Öyleyse ne hâlde olursan ol, tam da şu anda Allah’a şükret. Çünkü her şeye rağmen sana yaşama fırsatı vermiştir…
Şimdi ben bunları yazabiliyorum ya ve sen de bu yazılanları okuyabiliyorsun ya, buna da şükürler olsun Allah’ım!…
Bu gerçeği başkalarına da söyle ki yaşadıkları için şükretmeyi hatırlatmış olalım…!!!
Şükür insanlık ailesinin yaşam şartlarını bir bütün olarak okundukça zarureti netleşir, ve Sahibi için teselli kaynağına dönüşür, Bu kaynaktan beslenmek sadece psiko sosyal açıdan tatminkarlık üretmez, aynı zamanda toplumu tüketim belasından kurtararak sömürgeci madrabazlar için de daha fazla kazanmasına vurulan devrimci bir darbedir. Çok şükür ki gökyüzü bir cüzdana sığmıyor.
Yüce Allah ayeti kerimede ; “Şükrederseniz elbette size nimetimi artırırım”
Önerme basit açık ve nettir.! Peygamber(s a.v)’e Namazdan dolayı şişen ayaklarını sordular, “Şükreden kul olmayayım mı?) Diye ifade etmesine rağmen uyumaktan gözleri şişen Ümmet’te ne demeli.?
Namaz bedeni ve ruhi anlamda şükrün en iyi izahıdır.
“Şükür duygusunun ki kaynağı vardır, Sahip olduklarının bilincinde olmak, onları her an kaybedebileceğinin farkında olmak.”(Doğan Cüceoğlu ra)
Yüce Allah nimet dediği hayatın tümünü kapsayan oksijenden konuştuğumuz dile, Bitki, hayvan Mal, Mülk, akıl, Sağlık vs.vs.tüm imkan ve olanakları kapsar.
Bu imkan ve olanakları belli bir ölçü ve ritmik ile düzenleyenin gerçek sahibi Kadir’i Mutlak ise ve biz de bu nimetlerin geçici bekçileri isek, Gerçek mülk sahibine şükretmemek nankörlük değil de nedir ?Nankörün ömrünün de kısa olacağın yüce Resul’den okuyoruz.!
Yüce Allah “iyiliğin karşılığı iyiliktir” beyanı da açıktır .Bu ilahi ilkeyi dikkate alarak iyiliğe iyilik olarak karşılık veremiyorsak bile en azından bir teşekkürle karşılık vermenin edep ve adabını peygamberden okuyoruz.!
Yine okumalarımızda iki kişinin ömrü kısa olur; beyanı var ki; Biri Anne babasına asi olan, Diğeri iyiliği inkar edenin ömrü kısa olur. İşte kaderin hikmetleri bu söylem ve eylemlerimizin arkasında saklıdır.
Endüstri toplumunun ilacını ve çaresini bulamadığı ve hayatın her türlü imkanlarını insanlarına vermesine rağmen mutlu edemiyorsa belki de rahmanın nimetlerine olan nankörlüğü sonucudur.!
Çok şükür demekten uzak bir hayatta kesinlikle bencillik zulüm, cinayet, Kibir, Kıskançlık, inziva kötümserlik gibi saplantılar bugün tüm batı toplumlarının en gözde hastalığı olmuş, Toplumbilimciler, Psiko analistler ve siyasetçiler bu cinnet toplumuna kara, kara düşünüp, çareler üretmenin acizliğini yaşıyorlar.
Hz.Ali(as) “Büyük günahların kefareti Zulme uğrayan birine yardım etmek ve darda olan birini ferahlandırmaktadır.” İfadesi Zahmetten rahmete şükrün ön sözüdür.
Doğu toplumlarının hastalığı daha başkadır. Sosyal hayat kısmen canlıdır imkan ve olanaklar olabildiğince kısıtlıdır.
Sarhoşumuz nara atarken Allah diye bağırıyorsa hala umut var bu insanlarda.
Koah hastası olan bir şahsı düşünün doktor bu adama seni cihaza bağlı olmaktan kurtaracağız, çok rahat ve sıkıntısız nefes alıp vereceksin bu sağlığına karşılık bir karşılık var dese hastamız o şartı her türlü kabul etmez mi ?
Gerekirse malının hepsini vermeye hazırım der. Ama doktor mal ve mülk değil sadece bu sıhhate karşılık aldığın her güzel nefese bir Allah’a şükür yeterli teklifine hayır demesi mümkün mü.?
Nitekim İngiltere’de geçen gün basına yansıyan haliyle Coranaviris hastalığını yenen 90 yaşındaki adam’a efendim bir günlük sizi ücretli oksijen cihazına bağladık dediler adam ağlarcasına üzülür, doktorlar üzülmemesi gerektiğini parayı bir şekilde halederiz demelerine rağmen adam ben param yok diye üzülmüyorum,
Doksan yıl bedevadan soluduğum oksijenin sahibine nasıl borcumu öderim diye üzülüyorum.!
Yüce Allah ayette “Gerçekten insanoğlu Nankördür.” İfadesi. Çok çarpıcıdır. Bu nankörlük tamamen gaflet ve delaletin ifadesidir. Nankörleri ve şükür ehli olmayanları takip edin her zaman mutsuzdurlar.
Şükür toplumun sosyal dinamiğidir, halk arasında söylenen bazı sözler derin anlamlar içerir “Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır, iyiliği yap at denize balık bilmezse halık bilir ” gibi ifadeler vefanın saygının sevginin ve şükrün ifadesidir.
İslami öğretilerde birine iyilik yaptıktan sonra bunu mihnet saymak çok büyük bir ayıp ve vebal olarak bilinir ki yüce Allah ayette “iyiliğin karşılığı iyiliktir” ifadesi ve peygamber (s a.v) ” Biri size iyilik yaparsa ya siz de bir iyilik yapın iyiliğe güç ve imkanınız yoksa en azından iyiliğin sahibine teşekkür edin” tavsiyesi sosyal psikolojide bir dinamiktir.
Ebuzer (ra)Rivayetten peygamber (s.a.v) bir hadisinde “Üç kişi vardır ki kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak,, Onlara bakmayacak, onlar için acı verici bir azap vardır.”
1-Giyiminden dolayı kibirlenen,
2-Yaptığı iyiliği başa kakan,
3-Ticareti için yalan yemin eden.
İşte bu üç kişi de şükrü de nimeti de nimeti bahşedene de nankör ve gafilleridir.
“Şükür Allah’ın ihsan ettiği nimet ile O’na isyan etmemek, O’na için ihsan ettiği nimeti İsyan için sermaye olarak kullanmamaktır.” (Cüneyd-i Bağdadi ra)
Meşhur bir Hikaye;
Zenginin biri hafızın birini hacca gönderir, ve döndükten sonra her mecliste benim hafızım oku bakalım, benim hafızım gel hele, Benim hafızım git hele üç beş derken hafız gidip evini satar, Zenginin meclisine gelir; Zengin gel hafızım der demez, hafız cebindeki parayı zenginin önüne koyar ve Ben artık senin hafızın değilim der.
Yine zenginin biri gariban birine bir ayakkabı alır ve beraber bir süre yürürler Ayakkabıyı alan adam ikide bir garibana aman dikkat et sivri taşlara basma, Yamuk taşlara dikkat et fazla çakıllı yerlerden yürüme gibi telkinlerini dinleyen gariban ayakkabıyı çıkarıp kendisine uzatır ve ben bundan sonra istediğim gibi yürürüm demiş.
İşte bu türden bir iyilik, hesene değil belki de insanın onuru ile oynamaktır. Ve indellah’ta da olumsuz ve negatif bir davranıştır.
Yapılan iyiliklerin tek muhatabı Allah bilinmezse vefasızlık ve nifak taşır.
Ve ilahi mükafattan uzak kalmakla beraber; belki de hesap verme vesilesi de olabilir.
Vefa Fiilinin faili kendisini Elçi ve bekçi kabul ederse muhatap ta aynı şekilde kendisine gelen faydayı Allah’ın takdiri ve failin vefasına hasrederse, sosyal ve psikolojik dinamikler tahakkuk etmekle beraber; Yüce Allah’ın rıza ve rahmetine müstahak olarak, Razi ve Merzi bir atmosfer, topluma ve bireylere huzur ve güç katar. VE ŞÜKR’ÜN toplumu olarak Allah’ın sınırsız rahmetine de mazhar olurlar.
Ey Mahrum ve mazlumlar, size bu mahrumiyeti reva görenlere karşı mücadele etmeniz İlahi bir sorumluluk taşıyacaktır,
Yalnız kaldığınızda da sizi zalime, zalimi de sizinle imtihan eden ilahi iradeyi unutmayın ve Allah’a güvenip şükrünüzü sadece “O”na yöneltin ki darlıkta ve genişlikte de sınavı başarılı ve rahman boyutlu bir şahsiyet sizde nevş-u nema bulsun,
Kimisi açlıkla, Kimisi de toklukla imtihan ediliyor. Kimi sefa, Kimisinin cefadır imtihanı mesele derin azizim..!
İmam Zeynel Abidin(as) dan bir hadisi kutsiye bakalım,
Bismillahirahmanirahım!
Allah’ın selamıyla Allah’ın kullarını selamlıyorum. Kudsî hadiste Allah(cc) buyurur:
“Bazı mümin kullarımın imanını fakirlik korur;
onu zengin etsem ahlâkı bozulur,
Bazı mümin kullarımın imanını zenginlik korur; onu fakir etsem kalbi bozulur,
Bazı mümin kullarımın imanını sıhhat korur; onu hasta etsem edebi bozulur,
Bazı mümin kullarımın imanını hastalık korur; onu sıhhatli etsem hali bozulur,
Ben kullarımın işlerini ilmimle tedbir ederim; ben onların kalplerini ve gizli hallerini çok iyi bilirim.”
Hayatın tümel bilgisine sahip olmayanlar için iyilik ve kötülük, Doğru ve yanlış, Hayır ve şer olgularını sağlıklı ve hakikate yorumlayamazlar, Bu hadis-i kutsi çok derin manalar ve hikmetler barındırıyor.
Beşer için İmkânlar gafletin devamlı yoldaşıdırlar, Hareket ve gayret Bazen imkanlara yoldaş olsa Kimi zaman kimi şahıslar için ise mahrumiyetin arkadaşıdır.
Bela ve musibetler İdraki harekete geçirir tefekkürün kapısını açar ve sebepler zincirini sorgulayan beşer nihayetinde son halkadan ötesi kadiri Mutlak’ı idrak eder. Beşer fıtratı icabı Yokluğu fiilen yaşamadığı zaman nimetin ve sağlığın kıymetini idrak etmez, Sebebi ise sahip olduğu rehavet ona basiret körlüğü vermiş, Bu körlük ise onu Şükür insanı olmaktan uzaklaştırmıştır. Felsefede her şey zıddı ile bilinir önermesi; Rehaveti yaşayan zahmeti bilmez sonucuna ulaşılır.
Mevlana’yı dinleyelim;
“Aşk davaya benzer, Cefa çekmek Şahide; Şahidin yoksa davayı kazanamazsın.”
“Sahabesinden Birisi Hz. İmam Zeynû’l-Âbı-din (a)’ın huzurunda; “Allah’ım, beni kullarına muhtaç kılma” dediğinde şöyle buyurdu:
“Senin dediğin gibi değildir; çünkü insanlar birbirlerine muhtaçtır; fakat sen şöyle de: “Allah’ım, beni kötü kullarına muhtaç kılma.”
Tuhef’ûl-Ukul 561
Bu Şükür, Ahlak ve kaderiniz olsun. Bu ahlakı pekiştirmezsek Allah muhafaza sıkıntının ortadan kalkması ile Allah’ın kudretine olan Sadakat, Gaflet ve delalet olarak ön plana çıkar. Beşere iyilik, iyilik karşılığında teşekkür olacaksa; Allah’ın ikramı da Şükür’ü gerektirir.
İkram ve Şükrü unutanlar şüphesiz Nankörlerdir.
Kanaati unutanlar doymak bilmeyen Nankörler olup, Açlığın ve mutsuzluğun köleleridir.
Gezegenimizde geldiğimiz noktada tüm insanları yuvasına kilitleyen bir imtihanın muhatapları olarak yaşadığımız rehavet ve hemcinslerimize yaşattığımız rezalet tefekkür ve sonuçta tevbe-i nasuh ile rabbimize şükrü gerektirmez mi? Aksi halde şükürden uzak nankörün ömrü de kısa olacağı muhakkaktır.
İslam sefaleti öngörmez, Ama varlığın şımarıklığını da tasvip etmez.
Şükür ve Kanaat’ı Ahlak edinen fert ve toplumlar en zengin, ve en mutlu bir medeniyete sahip olacakları da Sosyolojik bir gerçektir.
Hz. Ali(as) “ Şükür servettir, Yiğitliktir kurtarıcı bir ilaçtır” ifadesi derin anlamlar içerir.
Ey azizim çektiklerin imtihandır, Sevdiklerin şükürdür, beklediklerin nasiptir.
Hangi sofradan doyduğuna dikkat et, Sonuçta Rezzak’ı mutlak bellidir azizim.
Fakire; Kendisini görmeyecek kadar kör olan, zenginin düzenini bozacak şükrü öğretmek lazım azizim.
“Yaramız var hepimizin, Çok şükür yaramızı saran bir de yaradanımız var.”(Mevlana ra)
Alimlerden biri talebesi ile gezerken bir tarlanın yanındaki ağaçlardan birinin altında eski bir çift ayakkabı gördüler.
Belli ki civarda çalışan birisinin ayakkabısıydı.
Talebe. “Hocam bu ayakkabıyı saklasak da sahibi geldiğinde ayakkabısını bulamayınca o anki halini seyretsek ne dersin” dedi.
Hoca. “Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine kurmak doğru değildir. Gel şöyle yapalım, sen zengin bir ailenin çocuğusun, bu ayakkabının içine bir miktar para bırak sahibi gelip bunu gördüğü zamanki sevincini seyredelim dedi”.
Talebe bu teklifi daha güzel buldu ve adamın ayakkabısının içine bir miktar para koydu.
Hocası ile görünmeyecek şekilde bir ağacın arkasına saklandılar.
Bir müddet sonra, ayakkabının sahibi geldi. Elbiselerini değiştirdi ayakkabısını giyerken içinde bir şey olduğunu fark etti. Baktığında bunun para olduğunu gördü. Bir müddet etrafına bakındı hic kimseyi göremeyince dizleri üzerine oturdu ve ellerini açıp. “Ya Rabbi eşimin hasta çocuklarımın aç olduğu, sence malumdur, verdiğin bu nimet için sana sonsuz şükürler olsun.” deyip gözyaşlarına boğuldu ve uzun bir süre ağladı.
Bunu gören Hoca ile talebesi de göz yaşlarını tutamadılar.
Sonra Hoca talebesine döndü. Bu ilk tekliften daha güzel olmadı mı? şuan daha mutlu değil misin dedi. Talebesi. “Evet Hocam daha sevinçliyim. Şimdi daha evvel anlamadığım şu cümlenin manasını anladım. Verdiğin zaman aldığın zamankinden daha mutlu olursun.”
Hocası dediki.
Evladım !
-Güçlü ve haklı olduğunda affetmek vermektir.
-Yokluğunda kardeşine dua etmek vermektir.
-Haksız iken özür dileyebilmek vermektir.
-Başkasının ırzına kem gözle bakmamak vermektir.
-İnsanların gönüllerine sevinç ekmek vermektir.
-Sevincimizi başkalarının üzüntüsü üzerine değil, sevinci üzerine kurmak dileğiyle.
Şükreden bir kul olmanız dileklerimizle.! vesselam
İlk Yorumu Siz Yapın