TAĞUT………!
(Kur’an’da sekiz yerde geçen bu kavramın kapsamını merak edenlere ithaf olunur.)
“And olsun ki biz her ümmete, Allah’a ibadet edin ve tâğut’tan kaçının diye (tebliğ etmeleri için) bir Resul göndermişizdir…” (Nahl, 36)
Kendilerine kitaptan bir pay verilenleri görmedin mi? Onlar, tağuta ve cibt’e inanıyorlar ve diğer inkâr edenler için: “Bunlar, iman edenlerden daha doğru bir yoldadır” diyorlar. (4/51)
“Sana indirilene ve senden önce indirilene gerçekten inandıklarını öne sürenleri görmedin mi? Bunlar, Tağut’un önünde muhakeme olmayı istemektedirler; oysa onlar onu reddetmekle emr olunmuşlardır. Şeytan da onları uzak bir sapıklıkla sapıtmak ister.” (4/60)
“ İman edenler Allah yolunda savaşırlar; inkar edenler ise tağut yolunda savaşırlar öyleyse şeytanın dostlarıyla savaşın. Hiç şüphesiz, şeytanın hileli-düzeni pek zayıftır.” (4/76)
“De ki: “Allah katında, ‘kesinleşmiş bir ceza olarak’ bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah’ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır.” (5/60)
“And olsun, biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.” (16/36)
“Tağut’a kulluk etmekten kaçınan ve Allah’a içten yönelenler ise; onlar için bir müjde vardır, öyleyse kullarıma müjde ver.” (39/17)
Tağut Arapça Tuğyan(İsyan) kökünden gelir, Ancak; Türkçe karşılığı, Hâkimiyet ve siyaset bilimindeki yeri Tanrı olarak adlandırılır.
“Hevasını ilah edineni görmedin mi?…” (Câsiye, 23)
İlah kelimesi luğatta ve ıstılah’ta: “Hak olarak (Allah) veya batıl olarak kendisine ibadet edilen varlık, yani ma’bûd (kendisine ibadet edilen)” anlamına gelir. İlah kelimesi ‘ma’bûd’ anlamına geldiğine göre ve tağut da; ‘Allah’ın dışında kendisine ibadet edilen’ anlamında olduğu için, ayetin ifadesiyle heva da tâğut olabilir.
Şöyle ki; eğer kişi hevasını hak ve batılın, doğru ve yanlışın ölçüsü kılmışsa, yani Allah’ın (azze ve celle) açık bir hükmüne aykırı olduğunu görse bile hevasının hak gördüğünü hak, batıl gördüğünü de batıl addediyorsa, işte bu kimse hevasına ibadet ediyor, dolayısıyla hevası onun tâğut’u olmuş oluyor demektir.
Zira hak, Allah’ın (azze ve celle) hak dediği, batıl Allah’ın (azze ve celle) batıl dediğidir. Bu özellik yalnızca Allah’a ait olup hevaya verildiği takdirde tâğut’a ibadet etme/şirk meydana gelir.
Azgın, sapık, kötülük ve sapıklık Önderi, zorba, Şeytan, put, puthane, kahin, sihirbaz. Allah’ın hükümlerine sırt çeviren kişi ve kuruluşların tümü. Arapça “Teğa” kökünden türetilmiş olup kelimenin masdarı olan “Tuğyan” Allah Teala’ya isyan etmek anlamına gelmektedir.
Allah’ın indirdiği hükümlere muhalif olan ve onların yerine geçmek üzere hükümler icad eden her varlık TAĞUTTUR.
Tağut, Allah (c.c)’a karşı isyan etmekle beraber O’nun kullarını kendisine kul edinmek gayretinde olandır. Bu ise şeytan, papaz, dini veya siyasi lider veyahut da kral olabilir.
Bu sebepten bir insanın hakiki mümin olabilmesi için tağutu reddetmesi gerekmektedir.
Tağut kelimesi aslında çoğul manası taşımaktadır. Çünkü Allah (c.c)’ı inkar eden, bir yerine birçok tağutun kulu olur. Bunlardan bir tanesi insanı çeşitli günahlara yönelten şeytandır. Diğeri, insanı ihtiras ve arzularının esiri kılan kendi nefsidir.
Mal, Makan, Güç, Keza karısı, çocukları, hısım ve akrabaları, ailesi, arkadaşları ve milleti ile siyasi ve dini liderleri ve hükümetleri gibi diğerleri de bulunmaktadır.
Bütün bunlar o kimse için birer tağut olur ve o kişiyi kendi arzu ve ihtiraslarına esir etmek isterler. Bu pek çok efendilerin kulu olan kimse, tatminine bir türlü imkan olmayan bu tağutlardan her birini ayrı ayrı memnun etmek hayaliyle ömrünü boşa tüketir
Ayetin ifadesiyle eğer ki nefis bu anlamda tağut olabiliyorsa, onun gibi hissî olmayan manevi şeylerden biri olan akıl ve mantık da bu anlamda tâğut olabilir.
Keza bu tür Tâğut’a, Allah’ın (azze ve celle) hükümlerine aykırı beşeri kanunlar ve örf-adetler de dahildir.
Kurumsallaşmış yapılar, Hâkimiyetin gücünü Allah’tan almayıp kendi iradelerine dayandırmaları teşrii anlamda bir tapma şekli olarak tebarüz eder,
İşte bunun için yüce Allah tüm mevcudatın hakimi olarak beşeriyeti uyararak, Yerde ve göklerde eşyanın mutlak hakimiyeti söz konusu ise teşrii anlamda eşitlik ve adaletin ancak bu irade mümkündür..!
Vesileler hayat için araçtırlar, bu araçların klasik veya modern olması sadece hayata zamandan tasarruf sağlar, oysa beşer idraki uçakla, eşeği kıyaslayarak uçağın cazibesini amaç edinerek kendini yüce amaçlardan soyutlayarak maddeye indirgediğini idrak etmenin acziyeti ile tüm erdemlerin sahibi olduğunu iddia etse de, gerçekte tuğyan ve isyanın şaşkın bir yaratığıdır.
TAĞUT’UN ÇAĞDAŞ KAVRAMLARDA KARŞILIĞI; Pratiklerde kimi için,Ete Kemiğe bürünmüş bir anatomi, Kimine göre Milli Para, Makam, Hâkimiyet, Şan, Şöhret, Erkekler için kadın, kadınlar için erkek, Kimi için Irk, Ulus, Bayrak, Tarih, Coğrafya, Geçmiş Atalar, Bilim, Tabiat ve değişmeyen tek şey bütün idrak enerji, İtikat Ve amacını yoğunlaştırdığı Pratikleri ile tecessüm eden ve teyit merkezi olan noktaya TAĞUTİ demek mümkündür.
Allah (c.c)’a, peygamberlere, ahiret gününe, meleklere, kitaplara ve inanmakla mükellef olduğu bütün hususlara inandığını açıklasa, fakat demokratik, laik, sosyalist, kapitalist vb. rejimlerden herhangi birinin hükümlerini kabul edip itaat eden bir kimsenin irtidadına hükmedilir
Bu acziyetin cazibesi O’na sadece zulüm ile bezenmiş bir hakimiyet bahş etse de ,yaşamı için gerekli olan ve akıbeti çöplükte biten bir yaşamın idraksiz basit bir ünitesi olması kaçınılmaz sonu olacaktır.
Her şeyi madde ile izah edenler için mukaddesat olmayacaktır, Çünkü kutsiyet eşya ile ilgili olmayan sadece kültür ve itikat homojenliğinde yorumlanabilen ve pratiklere yüklenen bir kabul biçimidir.
Oysa Tağutların tebaaya ifade ettikleri Rabbiniz sadece tabiata hüküm eder, deyip kendi Tağuti varlıklarını ilan ederek kavramlara tuğyanın bekası için kutsiyet atfettikleri eylem ve söylemlerle bezeyerek kitleleri sahte bir itikatla meşgul etme cihetine gitmişlerdir. Ve nitekim kitleleri de bu sahteliklerine inandırmışlardır.
Nitekim Nemrut da İbrahim (as) ma senin rabbin istediğini doyurur istediğini aç bırakır, ben de, istediğimi aç bırakır ve doyururum demişti.
Bir veya iki istisna hariç tüm İslam coğrafyalarında seküler itikatları ve pratiklerine din içerikli argümanlar yükleyerek Müslüman halkları kurumsal imkânlarla algı yönetimin en üst versiyonları ile manipüle ederek tağutluklarını gizliyorlar.
Ustat Ali Şeriatinin dediği gibi”Benim tevhidim ne Bugünkü Müslümanın, Ne filozofların, ne kahin ve papazlarındır, Benim tevhidim İbrahim’in tevhididir.”
Bismillah ile Yetim hakkından bahs ederek hak yiyen, Şehadet argümanı ile saltanat uğruna İnsanları birbirlerine kırdırıyorlar,
Dr Ali Şeriati’nin dediği gibi, “Ne bizi bilen ne de bizim bildiğimiz insanlara karşı savaşlara sürüklediler bizi. Hiçbir zaman küçümsemediğimiz insanları öldürmeye zorlandık.”
İçki haramdır demeleri yetmiyor, Statükonun devamı için gerekli olan vergiler bahane edilerek İçip imal, ithal ve ihraç ediyorlar, Zina haramdır ifadesi ile yedi yıldızlı otellerde üst perdeden yedi yıldızlı sapıklık yapıyorlar, Faiz haramdır deyip yasalarda caiz gördükleri ile halkı güpegündüz bankaların kredi kartının küçücük çipine hapsettiler,
Bankada işlem sırasını beklerken hacı amcanın banka memuresine kızım sol el ile çay içmek haramdır demesi ve memure hanımın cevabı, Hacı amca beni meşgul etmeyin, sağ el ile sizin faizi hesaplıyorum diyen bir komedyayı oynayan bir tevhit İbrahim’in değildir.
Büyük aydın ve Şair Muhammed ikbale “Gidip Hindulara islamı anlatacağız, nerden başlayalım? Sorusuna verdiği cevap muhteşemdir, ”Gidin onlara Müslüman olmadığınızı söyleyin yeter.”
Tağut ve tiranlarin müstezaflara yönelik siyaseti hep halkı yoksul ve cahil bırakılarak devam etmiştir. Ama farkında olmadan hakikatte hepsi fikir fakirliği yaşamışlar.
“Her yerde olan fakirlik açlık ya da açıklık değildir. Fakirlik para ve altına sahip olamama da değildir. Fakirlik, sahafta satılmamış bir kitabın üzerindeki tozdur. Fakirlik, kağıt imha makinasında, gazete parçalayan bir bıçaktır. Fakirlik, arabanın camından dışarıya atılmış muz kabuğudur. Fakirlik yemeksiz geçirilen bir gece değildir, fakirlik “düşünmeden” geçirilen bir gecedir”(Dr.Ali Şeriati ra).
Tağuti Zekâlarını kullanarak, Mukaddes söylemlerle uluslarını asileştirip, vatanlarını kutsallaştırdılar ve tuğyanlarını meşrulaştırdılar,
Kumar haramdır deyip uluslararası borsa dedikleri yasal kumarhanelere yalancı arsız ve hırsız spekülatörleri yalanlarının Memuru yaptılar,
Yaratılanı severiz, Yaratandan ötürü deyip, uygulamaları ile hem kendilerine hem de Yaratan’a iftira ederek, Zulüm ve curüm işlediler,
Hak geldi batıl zail oldu deyip, Hakka iftira ederek, Tuğyan’larına meşruiyet kazandırdılar.
Saydıklarımız birkaç küçük örnek olsa da hayatın tüm alanlarına Kurumsal yalanlarla Allah adına, Allah’ın kullarına tuğyanlarını meşrulaştırdılar.
İster buna münafıklık diyelim, İster revizyonizm, ister oportünizm ister Makyavelizm ister demokrasi ister,Teknokrasi, İster monarşi ister teokrasi, ister modernite, ister lortların hakimiyeti, ister Liberalizm ve Aristokrasi, ister Sosyalizm, Siyonizm, Faşizm, ister üst yapı, ister alt yapı diyelim sonuçta hakikatte yeryüzü tanrılıklarını alenen ilan etmeseler de adı TAĞUTT’tur. Ve ve Şüphesiz EVRENDE tanrılık müessesi yoktur Ancak tüm eşya ve evrene hükmeden ‘ALLAH’ vardır ve Allah’ın Din’inde Tağutta itaat ve kulluk yasaklanmıştır.
Oysa Allah’ın Gözetleyici ve Müntakim olduğunu her vesile ile uysallığı ve ilahi adaleti Camide, Kilisede, Sinagogda sürekli irşat ve mürşitlerle hatırlattılar Ve kendileri bu Müntakim sıfatından hep gafil kaldılar.Açık ve aşikâr olan mele’ ve mütref dini olan tağutperestlik ile mücadele etmek kolaydır.
“Ancak tarihte olduğu gibi, tevhid adı altında faaliyet gösteren ve tağuta ibadeti Allah’a ibadet adı altında gerçekleştiren şirkin ikinci şekli olan gizli şirk ile mücadele etmek oldukça zordur.” (Dine Karşı Din, Ali Şeriati)
Sonuçta Dünyada kendisine en çok zulüm edilen kavram Allah kavramı olmuştur, Hem de Allah’ın Müntakim olduğunu bile, bile yaptılar.(daha geniş izah için Dine Karşı Dİn Makalemize bakılabilir)
“Ey Musa sen haklısın ama firavun bizi doyuruyor.” İtirafları çağdaş psikolojide öğretilmiş çaresizliktir.
Nitekim Nemrut ve İbrahim (as) münazarasında bu tuğyan en bariz şekilde cereyan etmiştir.
Hz. Muhammed(sav) dönemindeki şu olay teşrii anlamda Tağut ‘un boyutlarını açıkça ortaya koymuştur.
Adiy Bin Hatem adlı sahabe Hristiyan iken Medine’ye peygamberimizle İslam üzerine görüşme yapmaya gelir.
Konuşma sürecinde Peygamberimiz Ehli kitabın hahamlarını ve papazlarını rab edindiklerini ve bundan vazgeçmelerini emreden ayeti okuyunca İbn-i Hatem dedi ki; ama biz papazlarımızı rab edinmedik ki. Bu bize haksızlık değil mi?
Peygamberde dedi ki; Allah doğru söyler muhakkak;
Papazlarınızın helal dediğini helal, haram dediğini de haram kabul etmiyor musunuz?
İbn-i Hatem evet diye cevapladı.
Peygamberimiz de ; Allah’ın helal ve haramından ziyade din adamlarınızın emir ve nehiyleriyle amel ettiğiniz için Allah sizleri bundan nehy ediyor, diye cevapladı.
Şu an Sözde İslam ülkelerinde uygulanan siyaset Felsefesi ve Cemaat tarikat ve hareketlerin büyük kısmı ve İslami yapılarda olanların durumu ayetin yasakladığı ehli kitabın durumuyla birebir örtüşüyor.
Bu konuyu Tolstoy ne güzel izah etmiş, “Allah’ı kâinattan çekersen her şey meşru olur.”
Oysa hayata anlam katan itikat ve kültür bütünlüğünde vesilelerin üstünde beşer uygulamalarına mutlak doğru ve adil olabilecek, tüm beşer Kudretinin ve gücünün üstünde, yaratılan ve algılanabilen her şeyden münezzeh bir kudretin kabulü ile hayat anlam kazanır.
Peygamberler öncelikle bu kudreti beşeriyete izah etmenin çabası ile hayatın adil eşitlikçi ve hakkaniyet ölçüleri için teşrii anlamda da bu kudretin rızasını izhar eden özel öğretmenlerdir.
Bu elçilerin bütün çabası Yeryüzünde Tağuti işleyişe dur deyip mutlak olan ilahi adaletin ve iradenin tahakkukunun yılmaz savunucuları olmuşlardır.
Böyle bir toplumun inşasında Peygamber ve Ali(as)masumiyetleri eleştiriye kapalı olduğu halde Tağuti ve ceberuti uygulamalara aykırı hep eleştiriye açık oldular, ve bize de eleştirinin olmadığı yerde putçuluk başlar ilkesini öğrettiler.
Hâkimiyet tüm Evrende kayıtsız şartsız Allah’ındır diyen Muvahhitlere selam olsun
İlk Yorumu Siz Yapın