TEFEKKÜR’E İYİ BİR ÖRNEK…..
Şu canlılara işlenen estetik sanat mutlak bir iradenin, ilim ve kudretin tezahürüdür,
Her canlı ayrı bir güzellik kategorisinde yaratılmış, ve her canlı için ayrı bir fizyolojik ve Ruhi kadere tabi tutmuş, Mimar ve ressam alet kullanmadan yapmış, Fikir yürümeden irade etmiştir,
Yarattıklarını tümünü sebepler zincirinde Alete ve fikre muhtaç etmiştir ki, varlıkların acziyeti ortaya çıksın
Mutlak kudreti ve sebeplere muhtaç olmayan iradeyi idrak edip, Bu kudretin sınırsız ve sonsuz bir iradenin eseri olduğunu akıl ile kabul edip, İman ile aklı korumayı garanti altına almıştır.
Bazen bir sürüngen, Bazen bir kuş, Sinek, Arı, İnek, deve, Ağaç, Taş vs. Tüm Yaratıklar üzerindeki sanatı tefekkür etmemizi istemiş ve kudretini her varlıkta göstermiştir.
“Aslından uzaklaşan her canlı uzaklaşması ölçüsünde aslına dair bilgisini kaybeder.”(Muhyeddin-i Arabi ra)
Kelamcılar zat ve sıfatların birbirinden ayrı olduğunu kabul ederler, ama Felsefecilerin ise zatmız fiillerimizden ayrı değildir demişler,
Kemal ve Hikmetin zata tekabül eden kısmı olduğu gibi fiile tekabül eden kısmı da var, Allah’ın fiili sıfatlarını anlamayan bir varlığın zatı anlama ve idrak etme şansı yoktur, onun için Muhyeddin-i Arabi (ra) “Sınırsız olanı sınırlı olana sığdıramayız.” demiş, biz yaratıcının zatına tekabül eden kısmı konusunda fikir yürütsek de bunlar çok kısır kalır, Allah sıfatlarının eşyaya yansıtmış bize kalan eşya üzerinde kafa yormaktır.
Kemal ve Hikmetin tamamlayıcı unsurları olarak Esma-ül Hüsna’yı bir bütün olarak yorumlamak en doğru tercihtir.
Allah tarafından İnsan ve Cinler hariç tüm canlı ve cansızlara cebren bir kader sistematiğine tabi tutmuş ve her bir zerrenin farklı yaratılış mimarisi bahş ederek hepsinin rol ve misyonu Halifesi ilan ettiği İnsana ram olmak üzere ilahi ilham yüklemiştir, Sadece İnsana İrade hürriyeti bahşederek Halifetullah olma rolünü mütemadiyen hatırlatmıştır.
Bu hatırlatma ameliyesi İnsanı ya Eşrafı mahlukat, ya da esfeli mahlukat akıbeti için tüm kapılar açık bırakılmıştır. Bu tercih ya onu Rahmet, ya da zulmet gibi bir akıbetin müdavimi yapar. Tercih ise Onun imtihanı olarak irade edilmiştir.
Ahtapotun anneliği hiçbir canlının anneliğine benzemez.
Dişi ahtapot çiftleşmeden sonra bir oyuk bulup, oraya yerleşir. Yumurtlamaya başlar ve yumurtlama işlemi bittikten sonra kuluçkaya yatar.
Yumurtalarını yuvanın tavanına çengelle asılmış gibi dizer. Yumurtalara devamlı su pompalayarak onların temiz kalmasını sağlar. Asla yuvasını terk etmez.
Yavrular yumurtadan çıkana kadar açlığına dayanamazsa kendi kollarından birkaçını yiyerek, tüm yavrular yumurtadan çıkana kadar hayatta kalır ve yumurtaları korur.
Ancak uzun süren kuluçka dönemi …onu aç ve bitkin bırakmıştır. Tüm yavrular yumurtadan çıkınca, o da yuvasında can verir. Hayata yeni başlayan yavrular için; anne ahtapotun cansız vücudu, hayata tutunmaları için iyi bir besin kaynağı olmuştur.
Bu yüzden hiçbir dişi ahtapot yavrularının büyüdüğünü göremez.
Yavrularının isteklerine yetişmek için dokuz kolu olan, onların yetişmesi için her türlü isteklerinden vaz geçip, hayatlarını her türlü riske ederek çocuklarına adayan fedakâr annelerimize saygı ile…
Bizler sevgi, saygı şefkat, merhamet, acıma, nefret etme, mutluluğun mahiyetini henüz bilimsel olarak izah edemedik, sadece bunların her birinin vücut için salgı ürettiğini biliyoruz.
Ama bunları inkar edemediğimiz gibi hikmetini de izah edemiyoruz, ve bunların ruh beden biriktiğindeki ritmiğinin bir irade ve mühendislik gerektirdiği de muhakkaktır, sadece hayvanlar buna programlandığı için program dahilinde şartların gereği tüketiyorlar, yani kulli iradeye tabidirler, Ya insan! cüz’i iradeye tabi olmasına rağmen bu iradeyi küfranı nimet olarak bunları tüketmesi cehalet ve zulmetine de yeterli sebep değil mi ?
Yüce Allah bizim gibi mutlak kudretten aciz ve sebeplere muhtaç tüm yaratıklara “Hadi bir benzerini yapın…” dediği mevcut prototipler dikkate alınmadan tamamen ilk olacak genetikte bir şey ortaya koyun görelim demiş ve Bir sineğin bile sizden aldığını geri almaya mukadder değilsiniz. Yani kudretiniz mutlakıyet barındırmıyor.
Nasıl ki, Bu haliyle her yönüyle sınırlı olan her kabın hacminde sınır varsa insanın da her yönüyle kudretinin sınırları vardır, gel gör ki beşer haddini aşarak mutlak kudreti tefekkürden aciz kalınca en kolayına kaçarak hem de haddini aşarak mutlak kudretin sahibini inkara yönelir, Bu inkar bile acizliğine yeterli sebeptir.
Tüm dünyada bugüne kadar tüm bilim adamları ve mucitler bu kudreti ilm-el yakin müşahede etmiş, ve iman ederek bilim deryasında yüzmüşlerdir.
Termodinamik yasasının mucidi modern Fiziğin babası Nobel ödüllü fizikçi, devrimci insan Prof. Mack Planck bilim şehrinin kapısındaki ilk kelime “İMAN ET” İkazıdır.
İlahi irade kudret noktasında beşeri şöyle ikaz etmiştir, “Denizler mürekkep olsa, Tüm insanlar ve cinler yazıcı olsalar bir o kadar da yardımcıları olsa Allah’ın nimetlerini saymakla bitiremezsiniz.” Zerreden küreye bilimin tüm gelişmişliğine rağmen bu nimetlerin sonsuz ve sınırsız bir kudretin iradesindeki mutlakıyete ulaşmak muhaldir.
Beşer fikir yürütür ve alet kullanan bir acizliğin içinde iken, Allah alet kullanmadan yapar, Fikir yürütmeden irade eder.
Nobel ödüllü Prof. Alex Carrel’in deyimiyle “Oksijen kadar İmana Muhtacız” Bu imanın da pratiklerimize yön vermesi beşeri eşrafı mahlukat yapıp rahmet deryasında sadece sonsuz kudrete kul yapar, Böyle bir kulluk O’nu kula kulluktan kurtarıp özgür bir ruh ve irade ile Kemal deryasının basamaklarının seyahati ve tekamülü ilanihaye devam eder.
Mutlak kudreti ve Mutlak adaletin sahibinden bigane olan beşer bu kudreti Uygulama sahasında Kimi zaman mukaddes kılıflarla, Kimi zaman da hümanizma yalanlarıyla işi kitabına uydurarak, Hayatın sınavlarını yanlış sorular ile yanlış sonuçlarla ve pardonlarla devam ettirse de, Hakikatte utanmazlığını ve acizliğiyle hayata yön vermeye çalışıyor.
Aklı özgür bırakıp idrake alan açmadığımız sürece üretken bir zekanın da önünü kapatmış oluruz, üretken bir zeka aynı zamanda hissiyatı harekete geçirir, bu ikisine beraber kullananlar daha az kullanılabilir birer rol model olurlar ve etrafını kitap gibi okuyabilirler.
“Görüşünüz yalnızca kalpten bakabildiğinizde berraklaşır, dışarı bakanlar düş kurar, içeri bakanlar uyanış yaşarlar.”(C.G.Jung)( İsviçreli psikiyatr. Analitik psikolojinin kurucusudur.)
Beynimizin büyük kısmını işgal eden gelenek alışkanlık, töre ve geleneklerin muazzam ağırlığı geriye kalan kısmından çıkabilecek parlak ve yaratıcı fikirlerin üzerine çöker ve sahibini rutin bir tüketici yapar, çünkü artık kafa çöp kutusundan farkı kalmamıştır, Paslı çivi, kokuşmuş gıda artıklarına kadar ne ararsan bulabilirsin olmayan tek şey artık akl-ı selimdir.vesselam.
TEFEKKÜR’E İYİ BİR ÖRNEK..
Tarih:Genel
İlk Yorumu Siz Yapın