TEVAZU-NEZAKET..
Arapça kökten gelen Tevadu kelimesi koyma, aşağı inme, aşağı indirme kökünden gelir..Mutevadi(Bizde Mütevazi diye geçer)
Alçak gönüllülük sözünden alıntıdır,
“Sana uyan müminlere (merhamet) kanadını indir. Şuara/215.ayet
“Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol. Hicr/ 88. Ayet
“O çok merhametli Allah’ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) “selam” derler (geçerler). Furkan/ 63.ayet
Tevazu’nun da bir edebi adabı, usulü, Faslu zamanı vardır zemini vardır. Bu davranış biçimi de erdemlerden sayılır.
Büyüklük sözde değil öz’dedir, Bildikleri ile amel etmeyenleri cahil bilmek lazım, Sahip olduğun akademik kariyer insan olmak ve insan kalmak için bir anlam ifade etmez.
Saygı, Sevgi, Sadakat, Merhamet, Nezaket, hoşgörü, Empati, acıma, Karşılıksız yardımlaşma Sıkıntıları paylaşma, Gibi erdemler Sadece insana ait olup, bunların toplumun davranış biçimlerine hakim olması toplum için aldığı gıdalar kadar önemlidir. Çünkü toplumların bekası sağlam ahlaki değerlerle orantılıdır.
Peygamber (sav) “Sizler Müslüman kardeşinizin nefsini kendi nefsinize tercih etmediğiniz müddetçe hakkıyla iman etmiş sayılmazsınız” her şeyin hakkı, haddi, hesabı varsa bu da o türden bir haktır. MÜ ‘mine karşı son derece mütevazi ve zelil, Kafir’e karşı ise izzeti muhafaza etmek de ilahi bir görevdir. Maalesef inananlar bugün Hz. Ali ( as) dediği gibi “İslam’ın elbisesini ters giymişlerdir.” İşte bu yüzden de tersliğin de kurbanları olduk.
Tarihte insanlar nezaketi vefayı saygıyı ve bu değerleri kuşatan İlahi iradenin rızasını arasaydı Ali’ye kılıç çekip, O yüce ruhlu insana 40 yıl peygamber minberinde peygamber adına Ali’ye’ lanet okuyup, dinleyen gafillere de amin dedirtir miydi? 1400 yıldır Ali’den vazgeçmeyen ama bu lanetli aktörlere de rahmet okumayı eksik etmeyen bir toplum nasıl ıslah olacak?
Kendisini İslam’a nispet eden bazı kesimler 1400 yıldır, Bu dine 1 milyon dört yüz bin hurafe kattılar.
Müslümanların ıstıraplarının en büyük sebeplerinden biri de bu hurafeler değil mi?
An itibariyle dünyadaki savaşların %98’i İslam coğrafyasında devam ediyor ve Öldüren tekbir getiriyor, Ölen Kelime-i Şahadet getiriyorsa bu insanlar Şuara Suresinin 215.ayetini eylemlerinin neresine koyuyorlar bunu da anlayabilmiş değiliz.! Acaba ahmak dostlar ve akıllı düşmanların mı kurbanı oldular? Bu haliyle nezaketten uzaklaştığımız oranda kezzabete kurban verdik.
Araplar dünya Nüfusunun %5’i iken tüm dünyada üretilen silahların %50 sini bu ülkelere satanlar şüphesiz Müslümanlar arasındaki ihtilaf ve kavganın sebep ve Müsebbiplerini bu tüccarlar arasında aramak gerekmez mi?
Hasan Basri(ra) tabiindendir kendisine sahabeyi soranlara? “Onlar sizi görseydi bunlar Müslüman değil, siz onlara görseydiniz bunlar deli derdiniz.”
Unutmayalım her şey alçaldıkça alçalır ama insan alçaldıkça yükselir. Bunun için Mevlana “Ne kadar alçaktan uçarsan düştüğün zaman o kadar incinirsin” demiştir.
Yükselmek için Tevazuu Kanat görevi görür.
“Halka karşı daima içinizde sevgi ve nezaket besleyin. Onlara bir canavar gibi davranmayın ve onları azarlamayın. “ Hz.Ali(as) Azarlamaya razı olduk, Bizi pazarlamaya başladılar ey imam.
Ne buyuruyor arifler, “iman hal ile anlatılır dil ile değil.”
Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi bir şey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli’nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyormuş.
Durumu Hacı Bektaş Veli ‘ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi Dergahına gider ve aynı durumu Mevlana’ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli’ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler. Mevlana’ya bunun sebebini sorar. Mevlana şöyle der:
– Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir, öyle her leşe konmaz, o yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş Dergâhına gider ve Hacı Bektaş Veli’ye, Mevlana’nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli’ye sorar. Hacı Bektaş da şöyle der:
– Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana’nın gönlü okyanus gibidir. bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez, bundan dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir der.
Resulullah (sav) Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Allah için mütevazi olanı Allah yüceltir. Böbürleneni Allah alçaltır. Allah’ı çok ananı Allah sever. “
“Allah Teala güzeldir, güzelliği sever. Kibir ise hakkın iptali (hükümsüz bırakılması), insanların tahkiri (hor görülmesi)dir. “
“ Kişi kendisini halktan büyük görüp uzak tuta tuta cebbarlar arasına kaydedilir de, onların başına gelen musibete duçar olur. “
“Kim Allah Sübhanehu (rızası) için bir derece tevazu (alçak gönüllülük) ederse Allah o kimseyi buna karşılık olarak bir derece yükseltir. Kim de Allah (rızası) hilafına bir derece kibirlenirse Allah bu kimseyi kibirlenmesine karşılık olarak bir derece alçaltır ki, nihayet onu aşağıların en aşağısında kılsın.” Mace Cilt/10, Syf.448
Birçok Batılı tarihçinin takdirkâr sözlerle tanımladığı Hz. Muhammed, kendi yaşamı içerisinde peygamberlik çizgisinin zirvesine ulaştığı günlerde bile 15 yaşlarındaki genç bir çoban iken sahip olduğu alçakgönüllülüğünü korumasını becerebilmiştir. Bu alçakgönüllülük tam bir doğallıkla çevrelenmiştir.
Bazı karizmatik kişiliklerden görünen, alçakgönüllülük perdesi altında asla alkış ve taktir toplamaya dönük, bir riyakarlık yatırımına dönüşmemiştir.
Mekke’yi on bin kişilik bir ordunun başında fethederek, mücadelesinin hayatıyla sınırlı kısmının, askeri ve siyasi zaferini tamamladığı sırada, başı devesinin eyerinde, iki büklüm olarak şehirden içeri girer.
Vefat ederken geriye kalan 7 gümüşlük nakit varlığının 5 gümüşünü Medine’nin fakir ailelerine sadaka olarak dağıtır. Bu sırada bir Yahudi tüccardan aldığı doksan kg. arpa karşılığında savaş zırhı rehin bulunmaktadır.
Övülmekten samimi bir rahatsızlık duyar. “Beni övmekte ileri gidip Hristiyanların İsa karşısında düştükleri duruma düşmeyin” der ve ekler “Siz benim için Allah’ın kulu ve elçisi deyin“
Hayatı boyunca saf buğday ekmeği hiç yememiştir. Peygamberlik hayatının bir döneminde devlet hazinesinden ödünç olarak alınmış yedi keçinin sütü ile geçinir.
Bir gün, yanına en son giren arkadaşı oturacak bir örtü, minder bulmak için bakınırken, hızla üst elbisesini çıkarıp “Al bunun üzerine otur” diyerek uzatır. Yıllar sonra zafer kazanmış bir komutan olarak bebekliğinde kendini emziren süt annesi ve akrabaları ile karşılaştığında da hiç çekinmeden aynı şeyi yapar, hepsinin altlarına kendi elbisesini yayar.
Hz. Muhammed’in evine giden arkadaşları O’nu tek başına evinin duvarını tamir ederken görürler. Kendi devesini kendi tımar eder, kişisel işlerini, hiç kimseye buyurmaz, yük olmak istemez. Bu açıdan bakıldığında, O’nun yaşam prensibini “İnsanlar arasında insanlardan bir insan olarak yaşamak” tır.
Henüz bir süt bebesi olan oğlu İbrahim’in vefat ettiği gün, güneş tutulması yaşanır. Arkadaşları iki olayı bir birbiriyle bağlantılamak isterler. O kabul etmez. –Ay ve güneş Allah’ın varlığını gösteren delillerden iki delildir. Hiç kimsenin doğumu veya ölümü için tutulmazlar.
Çağlar sonra gelecek bir İslam düşünürü “Büyüklerde gerçek büyüklüğün ölçüsü alçakgönüllülük, küçüklerde ise küçüklüğün ölçüsü ve göstergesi kendini beğenmişliktir” der.
“İnsanın tevazu sahibi olması, Kendisine ikram getirir.”(Hz. Ali as)
Bu kriter açısından Hz. Muhammed’in insanlık tarihi içerisinde bulunduğu yer son derece nettir.
Keşke, Menfaat beklentimiz nispetinde bir zalim, mücrim ve müşrike gösterdiğimiz nezaketi, hiçbir beklentimizin olmadığı Fakir, Yoksul gariban bir İnsan ve kardeşten de esirgemesek. İşte o zaman nazikliğimiz anlam kazanacaktır.
Kedi ve köpeklerine asgari ücret kadar aylık Sucuk salam masrafı yapanlar aynı oranda eşrafı mahlukat insana neden yapmıyorlar, Barlarda bar kızlarına fahiş fiyatlarla barda içki içirenler neden eşrafı mahlukattan bir tas su esirgiyorlar, pirzolasına sigarasını söndürenler acaba o an bir fakiri hatırlıyorlar mı,? ve binlerce çelişki ve soru işaretlerinin karşılığını bulamadığı bir toplumun neresinden nezaketten bahs edilebilir.
Bir toplumda söylem ve eylemler arasındaki çelişkiler o toplumun ciddiyet ve Ahlaki samimiyeti ile doğru orantılıdır.
Tevazu; ister cahiIden, ister çocuktan oIsun, hakkı duyduğun vakit, ona boyun büküp onu kabuI etmendir.
Tevazu’yu yerinde, zamanında ve zemininde göstermek için İlim lazım, İrfan lazım, İnsan olmak lazım, İnsan kalmak lazım Bu irfanın mekanları olmayı becerenlere selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın