MÜSLÜMAN/MÜ’MİN OLMANIN HAKİKATİ.
Müslüman ile Mü’min kelimesinin arasındaki fark, maksada işaret eder.
Müslüman, daha çok, İslam’ın ahkam ve muamelat kısmına bakar, yani amel ve ibadetlere bakar. Mü’min ise, İslam’ın iman ve inanç yönünü temsil eder.
Amel ve ibadetler bir yüktür. Altından, ancak iman ve inanç gücü kalkar. İman ne kadar kuvvetli ise, amel ve ibadet de o derece kuvvetli olur.
Bir binanın bütün varlığı ve ağırlığı, tamamen temele bakar. Temel sağlamsa, bina da sağlam olur. İslam binasının temeli ve esası ise imandır. İman, sağlam ve kuvvetli ise, ona bağlı olan ibadet ve muamelat da sağlam ve kuvvetli olur.
Bu zamanda iman ve inançlar, maddeci felsefenin hücumu ve saldırısı ile, ya tamamen gitmiş, ya da zaafa uğramıştır.
İman özeldir, İslam geneldir, Sonuçta aynı veri tabanında birleşirler,
Aşık Yunus’u dinleyelim.
Gafletile Hakkı bldum diyenler,
ErYarın hak divanında belli olur,
Ahret tedariki gördüm diyenler,
Er Yarın hak divanında belli olur.
Mısırlı Alim, Muhammed Mütevvell Eş’ravi’yi dinleyelim,
Ben San Francisco’da iken bir müsteşrik bana sordu:
– Sizin Kuran’ınızda bulunan şeylerin tamamı doğru mu?
Cevap verdim:
– Kesinlikle evet.
Tekrar sordu:
– O halde Allah niçin kâfirlerin müminlere galip gelmesine imkân veriyor?
(Hâlbuki Kuran diyor ki: “Allah kâfirlerin müminlere galip gelmesine asla imkân vermez.” Nisa: 141)
Dedim ki:
– Çünkü bizler Müslümanız, mümin değiliz de ondan.
– Müminlerle Müslümanlar arasındaki fark nedir?
Şeyh Şa’ravi şöyle cevap verdi:
– Günümüzde Müslümanlar namaz, zekât, hac ve Ramazan orucu gibi İslam’ın ibadet cinsinden bütün sembollerini yerine getiriyorlar fakat onlar tam bir sıkıntı ve yokluk içindedirler!!
İlmi, iktisadi, sosyal ve askeri sıkıntılar… vs.
Bu yokluk ve sıkıntıların sebebi nedir?
● Kuran’da geçen bir ayette şöyle denilir:
“Göçebe Araplar biz iman ettik, diyorlar. Onlara de ki: Siz iman etmediniz. Fakat Müslüman olduk, deyin. Çünkü iman henüz kalplerinize girmedi.” (Hucurat: 14).
Bana sordu: O halde onlar niçin sıkıntı ve yokluk içindedirler?
– Bunu Kur’an-ı Kerim açıklıyor. Çünkü Müslümanlar müminler merhalesine yükselemediler. Şunları iyi düşün:
● Onlar gerçek mümin olsalardı Allah onlara mutlaka yardım ederdi.
Bunun delili Allah’ın şu ayetidir:
“Biz müminler yardım etmeyi üzerimize borç kıldık” (Rum 47).
● Eğer mümin olsalardı diğer ümmetler ve halklar arasında daha önemli ve saygın bir konumda olurlardı.
Bunun delili Allah Teala’nın şu ayetidir:
“Gevşemeyin / yılgınlık göstermeyi ve üzüntüye kapılmayın. Eğer (gerçekten) inanıyorsanız üstün gelecek olan sizsiniz.”
● Eğer mümin olsalardı Allah Teâlâ diğer milletlerin onların üzerinde herhangi bir hakimiyet kurmalarına izin vermezdi.
Bunun delili Allah Teâlâ’nın şu ayetidir:
“Allah kâfirlerin müminlere galip gelmesine asla imkân vermez.” Nisa: 141)
● Eğer mümin olsalardı Allah Teâlâ onları bu hor ve hakir durumda bırakmazdı.
Bunun delili Allah Teâlâ’nın şu ayetidir:
“Allah müminleri içinde bulunduğunuz durumda bırakacak değildir.” (Âli İmran: 189).
● Eğer mümin olsalardı Allah Teâlâ her durumda onlarla beraber olurdu.
Bunun delili Allah Teâlâ’nın şu ayetidir:
“Muhakkak ki Allah müminlerle beraberdir.” (Enfal:19).
● Fakat onlar Müslümanlık aşamasında kaldılar, Mü’minlik aşamasına yükselemediler. Allah Teala buyuruyor ki:
“Onların çoğu mü’min değildirler.”
● O halde müminler kimlerdir?
Buna da Kur’an-ı Kerim şöyle cevap veriyor:
Onlar:
“Günahlarından uzaklaşan tövbekârlar,
ibadetlerine devam eden âbidler,
Allah’a hamd edenler,
Lezzetlerden uzaklaşarak oruç tutan zahitler,
rükû ve secdeleriyle Rablerine boyun eğenler,
iyiliği emredip, kötülüğü engelleyenler
ve Allah’ın belirlediği sınırları aşmayanlardır.” (Tevbe 112)
Yani Allah Teâlâ zaferi galibiyeti, hâkimiyeti ve yüksek bir durumda bulunmayı müminlere vaat etmiştir, Müslümanlara değil.
Müslüman ile mümin arasındaki farkı mukayeseli olarak Anlamayan ve bu çelişkilerden kurtulmadıkları sürece yanlış bir idrak ve sakat bir pratiğin kurbanı olmaları kaçınılmaz bir sondur.
Günahlarından uzaklaşan, ibadetlerine devam eden, iyiliği emredip, kötülüğü engelleyen ve Allah’ın belirlediği sınırları aşmayan Mü’min lerden olabilmek İslam’ın siyasal hakimiyet ve adalet fenomenleri ,ve ekonomik referanslarını bireysel ve toplumsal hayatta İslam’dan aldığı gün ümitvar olabiliriz
Yine Mısırlı meşhur Alim Şar’avi anlatıyor;
İslami bilgisi zayıf ve dini yanlış yorumlayan geçlerden biriyle tartışıyordum. Sordum;
-İslam ülkelerinden birinde bir gece kulübünü havaya uçurmak, helal mi yoksa haram mı?
Genç;
-Ebetteki helal, onları öldürmek caizdir.
Şa’ravi;
-Onlar Allah’a karşı günah işlerken siz onları öldürürseniz, cennete mi yoksa cehenneme mi daha yakın olurlar?
-Tabiki cehenneme…
-Peki, şeytan onları nereye götürmek istiyor?
-Tabiki cehenneme.
-Öyleyse siz şeytanla aynı hedefi paylaşıyorsunuz. Onun da amacı insanları cehenneme sokmak!
Şa’ravi o gence şu hadisi hatırlatır:
Bir Yahudi cenazesi geçerken Resûlullah(sav) ağlamaya başlar. Derler ki;
– Seni ağlatan nedir, Yâ Resûlallah?
Der ki;
-Fırsatı kaçırdı, ateşe gidiyor.
Şa’ravi gence son olarak şöyle der:
İnsanların hidayeti ve ateşten kurtulmaları için koşan Resûlullah(sav) ile aranızdaki farkı iyi düşünün.
Siz bir vadide, sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) farklı bir vadide.!
Oysa; Peygamber(sav) “Sizi öldürmeye gelen sizde dirisin” hadisi hazreti İnsanın kapılarını sonuna kadar zorlamayı gerektiriyor.
Sadece bireysel ritiüllerde bir örnekle izah edersek,
Hz. Ali(as) Halife olarak İlk namaz kıldırdığında Basra’da sahabeler ağladılar, sonradan Müslüman olanlar sordular: neden ağlıyorsunuz? Dediler ki: peygamberin kıldığı namazı bize hatırlattı
( Sahihi Buhari hadis No 751 )
Namaz kılan, oruç tutan, Hâc eden Müslüman Tevhidin kucağında Tağuttan beslenen yüzlerce şirk putu ile beslenen ve taşıyan birine bireysel ritüellerin bile fayda ve zararından gafil kalmış, Çünkü namazı O’nu günahtan korumuyor, Orucu diyeti geçemiyor, Haccı da sırtını günahlardan keseletemeyen bir seyahatten ibaret olmuş.
Ömer Hayyam’ın dediği gibi,
”Bir elimde mey meyan,Bir elimde Kur’an,
Bir helaldir işimiz bir haram,
Şu yarım yamalak dünyada ne tam kafiriz ne tam Müslüman”
Misali arınma yetmiyor köklü bir fikri değişim, dönüşüm ve devrim zihinlerde oluşmadan ve idealite de aşk ile tanışmadan ne bu dünyada ne de ahirette Rahmetin ümit varı olamayız.
Çünkü reçetede şüpheliyiz, Metabolizmaya verilen ilacın yan etkileri etken maddeyi fermente ediyor bu haliyle şifa hayal azizim.
Açık ve aşikâr olan mele’ ve mütref dini olan tağutperestlik ile mücadele etmek kolaydır. Ancak tarihte olduğu gibi, Tevhit adı altında faaliyet gösteren ve Tağuta ibadeti Allah’a ibadet adı altında gerçekleştiren şirkin ikinci şekli olan gizli şirk ile mücadele etmek oldukça zordur.”(Dine Karşı Din, Ali Şeriati ra)
Oysa tüm peygamberlerin Misyonu bozulan tevhit mantalitesini düzeltme gayretindeydiler.
“Siz nerde peygamber nerde? “Yüz hile bile kucağınızda binlerce put taşıyorsunuz.”(Hallac-ı Mansur ra)
“Mü’minin Ruhu göğe yükselince melekler şaşırarak şöyle derler, Hayret doğrusu iyilerin bozulduğu bir yurtta bu nasıl kurtuldu.”(Hz.Ali as)
İşte bu yüzden Müslüman ile Mü’min arasındaki mesafe çok derin ve meşakkatlidir, İyi bir Müslümandan önce iyi bir Mü’min olmayı hedeflemeliyiz. Çünkü samimiyet İdrakte devrim oluşturmadan fedakârlık ışıkları idrakte parlamadan pratiklere yansıyacak olursa pratikler hastalıklı olur.
Bu hastalıkların pratik deneyimleri tarihsel dokularda yeteri kadar stoklara sahiptir.
Bu örtü, şirk muhafızlarının yüzündeki tevhit perdesiydi.! Hz. Ali’nin kendilerine kılıç çektiği Kureyşliler, putların değil Ka’be’nin muhafızları idiler.
Onlar mızraklarının ucuna muallakat-ı seb’ayı değil, Kur’an’ı takıyorlardı. Böyleleri ile mücadele etmek daha zordur…. çünkü ağzı olan konuşmuş, parmağı olan yazmış kısaca statükonun bekası, Midenin salahı ve maslahatı hep iyi bir Mü’min olmanın önünde engel teşkil emiş ve tiyatro aynı sadece figürler değişkendir;
Bu Coğrafyanın bugün de gelecekte de, Toplumsal adalet, hakkaniyete ve zaruretlerin telafisine ihtiyaç var, Bir insanı camii’ye götürmeden önce karnını doyurun ki, rabbi ile karnı arasına sıkışmasın, Bu şekilde belki Allah’a daha yakın olusunuız, Çünkü ötede Allah yaptığımız camii’nin minaresinden bizi hesaba çekmez ama göz göre göre günaha batmış mağdurlardan yetim, garip ve gurebadan derdine çare olmadığımız mazlumun mazlumiyetinden mutlaka hesaba çekecektir. İyi Bir Mü’min ve Müslüman olmanın yolu İyi bir insan olmaktan geçer.
Çünkü Mide ağrıları olanlar hep kendilerini yargılamayı sona bırakmışlardır. Bu haliyle ne dünyada hakikati bulmuş ne de ahirette ihlası gözetmediği için burada kazandıkları ötedeki hesabı ödemeye kafi gelmeyebilir. Veselam
İlk Yorumu Siz Yapın