İçeriğe geç

VERMENİN VE ALMANIN EDEBİ-ADABI AHLAKI VARDIR ELBET..!

    VERMENİN VE ALMANIN EDEBİ-ADABI-AHLAKI VARDIR ELBET..!
    Toplumun temel taşları Adalet ise bu işin harcı da Erdemlerdir.
( Ar’af 7/28) – Onlar bir Edepsizlik yaptıkları zaman da: “Atalarımızı böyle bulduk ve bize bunu Allah emretti.” derler. De ki: “Allah, Edepsizliği emretmez. Bilmediğiniz şeyleri Allah’ın üzerine mi atıyorsunuz?”
    ( Ankebut 29/45) – Sana vahiy edilen Kitabı güzel güzel oku ve namazı kıl! Muhakkak sahih namaz Edepsizlikten ve uygunsuzluktan alıkoyar. Muhakkak Allah’ı anmak en büyük iştir ve Allah, her ne işlerseniz bilir.
(Lokman /19) – Yürüyüşünde tabiî ol, sesini alçalt Unutma ki, seslerin en çirkini merkeplerin sesidir
    Nur/61 – Evlere girdiğiniz zaman, Allah tarafından mübarek ve pek güzel bir yaşama dileği olarak kendinize (birbirinize) selâm verin İşte Allah, düşünüp anlayasınız diye size ayetleri böyle açıklar.
    (İsra / 37)– Yeryüzünde böbürlenerek dolaşma Çünkü sen (ağırlık ve azametinle) ne yeri yarabilir, ne de dağlarla ululuk yarışına girebilirsin!”
    (Mu’minun /3)- O kimseler ki boş söz ve işlerden yüz çevirirler.
    Araf 55: Rab’ınıza gönülden ve gizlice yalvarın. Doğrusu o, aşırı gidenleri sevmez.
    Cuma hutbede okunan Nahl Süresi 90. Ayette Allah bizlere ‘’Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı( fuhuşiyatı, sapkınlığı, edepsizliği) da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor.’’ Buyuruyor. Bu ayet açık ve net hayâ ve edebin önemini belirtiyor.
   Peygamber efendimiz ise ‘’Hayâ imandandır.’’ Buyuruyor. İmanın gayelerinden birisi de hayâdır. Hayâ ve edep ayrılmaz ikilidir birisi olmayan kişide diğeri de olmaz, hayâsız aynı zamanda edepsizdir de.
    Terbiye manasında da kullanılan edebin en genel manası söz ya da davranışların adaba uygun şekilde kontrol altında tutulmasıdır. Bu anlamda âlimin yanında susmak, ilim talep edenin yanında bildiğin kadarıyla konuşmak edeptir. Evet, oturmadan kalkmaya gülmeden ağlamaya kadar tüm davranışların yerli yerinde yapılmasına edep denir.
    İslam dini, müspet ilimlere teşvik ettiği gibi ruhun terbiyesinin de ihmal edilmemesini tavsiye etmiştir. Sadece müspet ilimlerle gelişen ve oluşan bir hayat sahibini icabında alet ve edevat yapar, çünkü müspet ilimler tek başına varlığa amaç üretemezler ve sahibini robot olmaktan kurtaramazlar.
    Bunun içindir ki her Medresenin(Bugünkü Üniversite) yanına ruhu terbiye için mutlaka bir tekke yapılmıştır. İnsan-ı Kâmil olma yollarını öğreten tekkelerin daha, giriş kısmına “Edep Ya Hu” yazısı konulmuş, böylece olgun kişi olmanın ilk basamağının edebi, ahlak haline getirmek olduğu vurgulanmıştır. 
    Edebin ilk öğretmenleri Anne ve babadır. Çocuk onlardan aldığı edeple topluma karışır sonra okul ve toplum menfi ya da müspet etkileri ile şekillenir. Unutulmamalıdır ki iyi bir aile terbiyesinden geçmiş insan, topluma rağmen hal ve davranışlarını kontrol altında tutabilir. 
   İslam âlimleri edebin olmadığı yerde iman ve ilimden bahsedilemeyeceğini ısrarla vurgulamışlardır. Evet, hem dini öğrenmenin hem de ilmi öğrenmenin ilk basamağı edeptir. 
    İmam-ı Gazali(ra)’den müthiş bir yorum..
“Eskiden zekât mükellefi müstahak olanı araştırır, bulur ve rica ederek; Mümkünse bu Allah’ın hakkını benden al, sana minnettar kalırım, beni bu sorumluluktan kurtar deyip; Zekat sahibi elini altta tutar, Fakir ve yoksul üstte tutardı. İhtiyacı kadar alırdı.
   Şimdi ise; Fakir Zengini arar bulur, ve Allah’ın hakkı varsa bana biraz yardım edin diyor.ve Fakir elini altta ,Zengin üstte tutuyor. Zengin istediği ve takdir ettiği miktarda müstehaka bırakıyor.”

    Hz. Ali(as) mı dinleyelim “İhsanda bulunduğun zaman Mihnet yükleme ki, Verdiğin O’na sinsin, Vermediğin zaman da O’na güzellikle özür dileyerek ve tevazuu ederek verme ki hiç olmazsa isteyen kişi rahatsız olması.” Vermenin de almanın da bir uslulü edebi adabı yolu yordamı olmalıdır. Tüketim toplumunda sisteme gark olmuş insanlar için seçme gücü ve şahsiyete şekil verme kudreti yoktur zaten.
    İşte bunun için Hasan Basri eğer sahabe sağ olsaydı bize bunlar Müslüman değil, Biz de onlara bunlar delidir derdik.
    Literatürde İhlastan yoksun ve Nifakla karışık olan hiçbir amel makul ve makbul değildir. Makbuliyet İhlas’a bağlıdır.

     “Onların etleri ve kanları kesin olarak Allah’a ulaşmaz, ancak O’na sizden takva ulaşır.” Hac/22 

    İhlas varsa riya yoktur, Riya varsa ihlas olmaz, İş Yaparken Rabbimizin rızası esastır.
    Hz. Ali “Sadakayı fakire istemeden verin, Bu şekilde sadakadan daha değerli olan onurunu kurtarmış olursunuz.”
    Durum buysa; Vermenin ve almanın da edebi-adabı varsa biz nerede duruyoruz.? 
   Haya Din ‘in yarısı ise, Edep de ilmin yarısıdır. Haya davranış kalıplarının fıtrata uygunluğu ile ölçülür, Halk arasında söylenen bazı sözler derin anlamlar içerir “Utanmazsan istediğini yapabilirsin” utanma sadece Halifetullah unvanı verilen insana ait bir erdemdir. 

    Mevlânâ hazretleri bütün işleri ihlâs ile, Allah Teâlâ’nın rızası için yapmak lâzım olduğunu, bir misâl ile şöyle izâh ettiler: “Nişâburlu bir ilim talebesi ile bir tüccar yol arkadaşı oldular. Çok fakir olduğundan talebenin ayakkabısı yoktu. Yalın ayak yürürken, tüccar bir çift ayakkabı verdi. Sonra tüccar, talebeye ikide bir; “Ey talebe! Yolun düzgün yerinden yürü… Sivri taşlara basma… Ayaklarını sürüme… Dikenli yerlerden gitme.. Ayakkabıyı eskitme…” diye tembih ediyordu.

    Bu tembihler talebeyi usandırdı. Sonunda talebe dayanamayıp ayakkabıları çıkardı, tüccarın önüne bıraktı ve; “Ben senelerce yalın ayak seyahat ederim. Kimse bana bunun için bir şart koşmuyordu. Şimdi  verdiğin bu ayakkabılar için sana mahkûm olamam.” dedi. İşte burada olduğu gibi, yapılan hayır-hasenat karşılıksız olmalı Allah Teâlâ’nın rızâsı için yapılmalıdır. Ancak böyle olursa makbul olur.Aksi halde Xayr mahkumiyete ve mihnete sebep olur.

   Hz Ali(as) dinleyelim. ““Mahrumiyet, minnet altında kalmaktan daha hayırlıdır.”

    Hz. Ali(a.s) a komşusu kapıyı çalar ihtiyacını arz eder İmam komşunun ihtiyacını karşılar ve köşesine çekilip ağlamaya başlar, Bu ağlamanın ve feryadın nedendir.? Adamın ihtiyacını karşıladın sevinmen gerekir neden ağlıyorsun? Dediklerinde, cevaben ” Ben bu adamın ihtiyacını nasıl göremedim oysa önceden fark etmeliydim, Adam Onurunu haysiyetini ayaklar altına alıp gelip bana ihtiyacını arz etmesi Onuruna gölge düşürmüştür.

   Buna meydan vermemeliydim” İşte Kemalin Zirvesi, Erdemin numunesi, Şeref ve haysiyetin, Hayanın ne demek olduğunu beşeriyete en iyi izah eden yüce ruhların tecellisi budur.
    Bu Ruh ‘un Beşer medeniyetine makimiyeti sağlandığı gün Hümanizmadan belki bahsedilebilir. Aksi halde yazılan çizilen, Söylenenler tamamen Zalim kapitalizmin anlamsız tangolarıdır.
    İşte o yüce insan Ali (as)” mın Edebin ehemmiyetini ifade eden çözümlemesi; “Edebin Ne Kadar Önemli Olduğunu Bilseydiniz, Allah’tan Rızık Yerine, Edep Talep Ederdiniz.” İfadesi çok derin anlamlar içerir.
    Bazen hukukunuz olan bir haktan vazgeçme gibi bir pozisyonun da muhatabı olabilirsiniz bu hareketiniz yüce bir ahlakla ifade edilir, Edep ise güzel ahlakın üst versiyonudur, Kemal derecesinin de bir şubesidir.
    Literatürümüzde geçen “En hayırlı sadaka gizli verilendir” ayrıca sağ elin verdiğini sol elin görmesin deyimi de buna matuftur.
    Bu icraatta gizlilik esastır neden çünkü senin kadar şerefli, Onurlu ,İzzetli kabul edilen bir Eşrafı mahlukat var.
    Nasıl ki bir zafiyetini aşikâr herkesin yanında ona ifade edemeyeceksen muhtaciyeti de senin için bir zafiyettir. İşte bu tür zafiyetleri de onarmanın bir Hayası, edebi, adabı olmalıdır. İşte bunun için Yunus “Gezdim Halep ile Şam’ı eyledim ilmi talep, Meğer ilim bir hiç imiş illa edep, İlla edep” demesini bilmiştir.
    Din insanlara sadece hukukun ve yaşamın sınırlarını çizmez, Bu sınırlarla beraber Yüce Ahlakın canlı şahitleri ve numuneleri olan peygamberler, Ayrıca; Erdemin ve Hayanın de öğretmenleri olmuşlardır.

   Mufazzal Bin kays çok şiddetli bir şekilde zor duruma düşmüştü Fakirlik, Yoksulluk ve borçlar O’nu zorluyordu, Bir gün İmam Sadık(as)mın huzurunda şikayette bulunarak çaresizliğini tek tek söyledi, ve İmamın duasını istedi. İmam Sadık(as) Dört yüz dinar verdi ve bunlar yaşamın için katkı sağlar dedi Fakat Adam ben sadece dua istemiştim dedi.

    İmam(as) adamın ihtiyacını karşıladı ve “tamam dua edeceğim, Ancak şu noktayı sana söyleyeyim, Asla zorluk ve çaresizliğini İnsanların önünde açma İlk etkisi şudur ki, Yaşam meydanında Seni yenilmiş ve devrandan şikayet etmiş gibi gösterir, İnsanların gözünde küçülürsün, Şahsiyet ve ihtiramın yok olur.”

    Varlıklı bir Müslüman kasap olan bir vatandaşın diyetini vererek elinin kesilmesini önledi ama ikide bir kasaba uğrayarak “Elime dikkat et Ona bir çizik bile istemem, Elimle  fazla iş yapma gibi saçma mihnetlerle Kasabın canına tak edince bir gün yine kasabın dükkânına uğradı aynı şeyleri söyleyince kasap elini keserek zenginin önüne attı ve al elini dedi.

   Yine bir gün varlıklı bir adam Hafız olan bir Müslümanı Hacca gönderir ve Hafız her cemaate gittiğinde Zengin çağırır, Gel hafızım gel hacım yanıma otur diyerek mihnet eder, Hafız’ın canına tak edince gider evini satar ve cemaate gelince  Zengin gel hafızım gel hacım yanıma otur deyince; Hafız elindeki para kesesini zenginin önüne koyar ve “Ben artık ne senin hafızın ne de senin hacınım.” Der.

     Alıştırarak ihtiyaç kölesi yapmak, Muhtaç bırakarak, veya muhtaçlığına göz yumarak ihtiyaç kölesi yapmak sonuçta varlıklı kapitalistlerin Şerefsiz ve onursuz kapılarına çıkar ve onları “Sümme redednahu esfelessafilin”in sakinleri yapar.!

   Varlıklı olanlar kendi onurlarını ve prestijini korumak adına fakirlerin onuruyla oynaması Fakiri onurunun atlama tahtası yapması, hakikatte şerefsizliktir. Bu günlerde sık, sık işittiğimiz meçhul bir kişi bakkal defterini satın aldı haberleri fakirler için umut vaat ederken bu meçhuller için ilahi şeref yetmez mi? Sonuçta biz faniler için  Mülk Allah’ın değil mi?

    Hz. Ali(as) “Kötülerin kötülüğü sizi iyilik yapmaktan vaz geçirmesin” İfadesi ile Mübarek kafasına İbn-i Mülcemin  İndirdiği zehirli kılıca rağmen kendisine gelen Süt’ü önce ona ikram edin tavrı ancak Yüce Ruhlu Kamil  İnsanlardan beklenir. İşte bu yüce ruhların böyle yüce tavırları yüzyıllar sonra bile insanların hidayetine sebep olmuştur.        

    Bu da Yüce Allah’ın  Rahman sıfatının eksiksiz bir insanda Nevş-u nema bulması ile izah edilebilir.

    Sonuç: Peygamber(sav) 150 adet sahih olan hadisini tespit edip neşreden ve bu neşriyatın da bedelini eza ile ödeyen Rus Filizof Tolstoy’un güzel bir sözü ile bitirelim. “Allah’ı Kâinattan çekin her şey meşru olur”
Vesselam.!

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir