İçeriğe geç

YA RIZA,YA NİZA..!

    YA RIZA, YA NİZA..

   اَلَيْسَ اللّٰهُ بِاَحْكَمِ الْحَاكِم۪ينَ(Allah, hâkimlerin Hâkimi değil mi?)Tin/8

    Hukuk doktrininde kabul edilen hakim görüşe göre zarara razı olmak nitelik itibariyle tek yönlü bir işlem olduğu için bu rıza veya beyanın Rızanın varlığına ilişkin herhangi bir davranış tarzının geçerlilik şartlarına sahip olması gerekir, İrade sakatlığının bulunmaması ve ortaya çıkan rızanın Hukuka ve ahlaka aykırı olmaması gerekir.

   Eşit şartlarda ve bireysel imkanlarda okumayan çocukları aynı kategoride koşturmak bir kısmının rızasına sahip olunsa da büyük çoğunluğun bu yarışmaya haklı itirazları da Niza’ya sebep olacaktır. Nizamın bu haksızlığına uğramış büyük çoğunluk ömrü boyunca statüko ile barışık yaşamazlar.
    Bu çocukları böyle bir sınava tabi tutan veya reva gören devlet, Sosyal devlet olma vasfını kaybetmiştir.

     Eğitime ilişkin anlayışlar temel olarak iki yönlüdür: Birincisi; “bireyin özgürleşmesine olanak sağlayan ve devletin eğitim hizmetlerini herkese parasız sunması gerektiğini ileri süren toplumcu anlayış, öteki ise, eğitimi diğer mal ve hizmetler gibi ele alan faydacı anlayıştır. Faydacı eğitim anlayışında eğitim, devletin zorunlu gördüğü eğitim dışında diğer eğitim düzeylerinden, fiyatını ödeyebilenlerin yararlanacağı, iktisadi kurallar çerçevesinde fayda/maliyet ölçütüne göre ele alınır.    

    Kısaca eğitim anlayışları, “toplum” ve “birey” gerçekliğine işaret eder. Eğitimin toplumsal işlevi hem bireyi toplumsallaştırmak hem de bireyin edindiği donanımla toplumun yeniden üretilmesini sağlamaktır. “Eğitim, bireysel olanı toplumsallaştırırken, toplumsal olanı da bireyselleştirir. Bu bağlamda, eğitim sadece bireysel getirisi olan bir yarar dâhilinde tanımlanamaz.

    Çünkü toplumun yeniden üretimi söz konusu olunca, toplumsal sisteme uygun insanların yetiştirilmesi merkezî bir öneme sahiptir     

    Dolayısıyla, eğitimin toplumsal işlevi, eğitimin, toplumsal dinamiklerden ayrı düşünülemeyeceği, eğitimin böylelikle somut bir nitelik kazanabileceği sonucunu doğurur. Eğitim gibi “adalet” de, bir yanda kişilerarası ilişkilerin kurumsal bağlamdaki uzantısına işaret eden doğru ahlaki eyleme, öte yandan yasaya tutarlılık ve kısıtlama hakkı veren yasal sisteme yani hukuki haklara olmak üzere iki yöne bakar.

    Çağdaş/modern toplumların eşitlikçi iddialarına karşın, eğitim birçok yönüyle eşitsizlikler üzerine kuruludur ve eşitsizlikler üzerine kurulan bir sistemde eğitimde “Sosyal Adalet ”in, ne olduğu değil, nasıl bir anlam yükleneceği önemlidir.

   Eğitimde sosyal adaleti kavramsallaştırmanın temel noktası, herkesin yeteneği ve ihtiyacına göre eğitim almasıdır. Çoğunlukla eğitimde sosyal adalet, herkese eşit eğitim verilmesi olarak dillendirilir. Herkese eşit/aynı/birebir eğitimi verme gibi bir yaklaşım ne gerçekçi ne de anlamlıdır. Örneğin, özel eğitime ihtiyaç duyan öğrencilere herkesle aynı eğitimi vermek, bu tür öğrencilerin aleyhine adaletsizce olacaktır. Eğitimde sosyal adalet, bireyi, insani farklılıkları temelinde yaratıcı gücünü özgürce geliştirebilme yani özgürleştirici eğitimi gerçekleştirmeyi anlatır.

    Bu haliyle bu insanlardan oluşacak bir sosyoloji, Kin nefret ve düşmanlık üreteceği için devlet yatırımlarının büyük kısmı cezaevi inşasına ayırması anlaşılır bir icraattır.3.Dünya ülkelerinden 50 Müslüman ülkenin cezaevi alanına yaptığı yatırımlarını Avrupa sadece bir üniversitenin yatırımlarına denktir.
    Üniversite yaptırmak da başlı başına bir maharet değildir, Ezberci kopyacı, Monoton, Robotik biyolojik zekalar da aşağıdaki tablonun diplomalı müsebbipleri olurlar, Elektronik robotlar üreten zekayı geliştirip insanlığın hayır ve salahına kullanacak, Sosyolojiye duyarlı soran sorgulayan bir akıl ve iman sisteme hakim değilse, İkiyüzlü bir nifak toplumun sosyolojisi için gönüllü çelişki üreten kalemşorlar yetişir. 
    Hayata hangi pencereden bakarsan dünyayı öyle okur ve yorumlarsınız, son birkaç yüzyılda İslam aleminin esas ıstırabı felsefeyi ve felsefecileri zındıklıkla dışlamaları sebep olmuştur.
    Felsefe hayatın ve mematın detayları için aklın sınırlarının dahlinde doğru olana ulaşmanın ve idrakte kesinlik oluşturan iki yönteminden biridir. Bu yüzden Kur’ anda en çok geçen kelime “Düşünmüyormusunuz?, Akıl  etmiyormusunuz? “Sorularını sık sık tekrar eder. Bakın Kur’an ın felsefe metoduna ne diyor. “Namaz kılın çünkü namaz sizi kötülüklerden korur “Alın size felsefe.
“Ben olsam Doğu’daki tüm mekteplere eleştirel düşünme dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu bu acımasız mektepten geçmemiştir ve bir çok zaafın kaynağı budur.” Aliya İzzetbegoviç(ra)

    “Din’i bilimden ayırırsanız bu alanda iki çeşit hurafe üretmiş olursunuz”(Aliya İzzetbegoviç ra)
    Eleştirel olmayan bir Eğitim-öğretim sistemi topluma insan değil, Koyun ve Öküz türünden nesiller üretir. Tarih boyunca Firavunlar özel çabalarla sürü psikolojisi üretmek için her türlü çabayı halktan esirgemediler, İşte bunun için Musa(as) kavmi “Ya Musa sen doğru söylüyorsun ama firavun karnımızı doyuruyor” dediler.

   Böyle bir toplumun yaşam tarzı, Siyaseti ve ekonomiden, Sosyal hayata tüm değerlerini hakim olan statüko tarafından belirlenir.
    Aristokrasi mantığı budur, Sömürü ve eşekleştirmenin ilk basamağı Eğitim-öğretim ile başlar ve diğer üniteler bu eşekleştirmenin kalıpları olduğu için herkesi standart vatandaş yapmanın en önemli basamağıdır.
    Böyle toplumlarda soru suçtur, En iyi vatandaş geri zekalı, aptal, Pinti, Cahil de olsa statükoya biatla bağlı insandır, Böyle bir mantık tamamen sürüler gibi birkaç komutla rahatça yönetilebilenler aristokrasi için velinimet sayılmıştır.

   “Dünyanın en tehlikeli hali cehaletin örgütlü eyleme geçmesidir.”(Geothe)

   Cehalet örgütlü eyleme geçerse telafisi mümkün olmayan bir siyaset sosyolojisine yol açar, yüzbin fakir sandığa gider bir zengin sandıktan çıkar, yüzbin cahilin tercihen karşılığı bir delinin hakimiyetine isabet eder, Çünkü Alim felaket gelince görür, Cahil felaket gidince görür, bunun en bariz örneği, Büyük Ahlak ustası ve bilge olan Sokrates’in demokrasinin ana vatanında idamı ibretlik bir tarihi vakıadır.

   İslami siyaset felsefesinde cahilin tercihine saygı duyulur, Ancak seçilecek olanı,Akıl, İlim, Adalet, liyakat, ve ehliyet süzgecinden geçirir ve takvasını da sorgulayarak söz konusu seçilecek adaya alan açar. İslâm siyaset felsefesinde toplumun evrensel değerler dahilinde Tevhidi bir bütünlük, Adalet temelinde, ademi merkeziyetçi ırk ve ulusların üstünlüğünü dikkate almayan ve insanı merkeze koyan bir siyaset sosyolojisi siyasetçinin temel inançlarından kabul edilir.(Böyle bir realite çağdaş İslâm dünyasında hayal olsa da bunun tarihi değerlerini Hz. Muhammed(sav) oluşturdu ve realist pratiklerini Hz. Ali (as) döneminde görmek işi hayal olmaktan çıkarıyor.)

   Ayrıca çağdaş dünyada revaçta olan Demokrasi ve demokratik siyaset mantalitesi sadece diploma, yaş ve sicil arşivinden cürüm ve sabıkasını sorgulayarak O’na alan açar.çünkü Demokrasi’nin Ahlak felsefesi, yoktur, ve etik değerlerin homojenliğiden mahrumdur.Bu mantalite ye inanlar bugüne kadar etik siyasi değerler üretip felsefesini oluşturamadılar.

   Bu haliyle demokraside seçilenin yalancı olması, Acımasız ve adalet bilincinden mahrum olması, Aklı selimden mahrum olması,Halkın inanç ve kültür değerlerine rağmen Laik ve seküler bir inanca sahip olması da seçilmesine engel değildir.

       Doğuda İbn-İ Sina,İbn-Rüşt, Gazali, Sühreverdi, Molla sadra gibi feylesoflar Akli ilimlere ömür harcadılar, İbn-i Sina, Harezmi, Cabir bin Hayyan, vs gibileri de İslami öğretiler ışığında pozitif bilimlerle uğraştılar, Mevlana, Hallaci Mansur, Muhyedini Arabi gibi insanlar da İrfan felsefesine ömür harcadılar.
    Araç ve amaçlar aynı ritmikte barışık olmazsa biri diğerini yutmak zorunda kalacaktır. 
“Din ‘nine dizlerinle değil, Kalbinle bağlan, Tevazu İnsanı şeref sahibi yapar, Kişinin düşmanı kendi karnıdır.!”(Hz.Ali as)
    Hayatı barıştırabilenlere selam olsun.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir