MAL SAHİBİ, MÜLK SAHİBİ..
“Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah’ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah’tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur.(Tevbe/116)
İnsan Ne Tuhaf; Hiç ayrılmayacağı Allah’tan Kaçar, Ama Mutlaka ayrılacağı dünyaya yapışır haldedir..!
Allah ile barışık yaşayanlar için Hakikatte beşerin mülk ile ilgili haddi Sadece yanımdadır demesidir. Aksi halde nefsi ona Mülkün gerçek sahibi olduğunu telkin eder ve rahmetten zulmete çıkmaz sokakların sakini olması kaçınılmazdır.
Bunun için Hz Peygamber(s.a.v) “ Sizden biri bir iyilik yaparsa gider Allah indinde yerini bulur, İnsanlar bu iyiliği anlattıkça bu iyilik değer kaybeder ve düşüşe geçer öyle bir an gelir ki sen hala o’nu yerinde sayarsın ama meğer Allah indinde hiçbir kıymeti kalmamıştır” beyanı çok açık ve sosyal hayatta çoğu insanın müptela olduğu bir hastalıktır.
İnsan Onuru kıymetlidir, Literatürümüzde geçen “İyilik yap at denize balık bilmezse Xalık bilir” sözünün de bir hakikati vardır.
Hep perde arkasından sadaka veren Hz.Ali (as) sordular neden böyle yapıyorsunuz? İmam Ali(as) “İnsan onuru değerlidir sadaka alırken yüzündeki ifadeleri görmek istemiyorum”
Burada Allah İnsanın bir izzette sahip olduğunu ve bu izzetti de ben Size bağışlamışım bu izzette de gölge düşürmeyin ve yaptığınız iyiliği anlatmanız İnsan Onur ,Şeref izzetine gölge düşürür ihtarı söz konusudur.
Yine Peygamber(sav) “ Sizden biri iyilik yaptıktan sonra iyiliğini başa kakması şu misale benzer ki; Köpek yediğini Kusar ve Kustuktan sonra dönüp kusmuğunu yemesine benzer” Nefret, ibret, dehşet tiksinti verici bir durum değil mi ?
Başka bir ayette “ Ey iman edenler Allah’a ve ahiret gününe inanmayıp İnsanlara gösteriş için mallarını sarf eden kimse gibi sadakalarınızı başa kakmakla ve eza etmekle boşa çıkarmayın…..Kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler.(Bakara/264)
Öyle bir zaman gelecek ki; İnsanların bütün kaygısı midesi olacak,ve Şerefi Mal, Kıblesi kadın, Din’i dirhem olacak.”(Hz. Muhammed sav)
Dünya denen bu kokuşmuş çöplükte her şeyden şüphe edebiliriz, Bir annenin çocuğuna sevgisi hariç..
Bir adam İsa aleyhi selam ile arkadaşlık yapmak ister. Büyük nebi kırmaz, birlikte yola çıkarlar… Bir miktar yürüdükten sonra su başında dururlar.
Yanlarında üç ekmek vardır. Ekmeğin ikisini yerler. İsa aleyhi selam gidip su içer, döndüğünde üçüncü ekmeği göremeyince sorar:
-Ekmeğe ne oldu?
-Bilmiyorum, cevabını alır…
Hazret-i İsa arkadaşı ile yola devam eder. Hayli acıkırlar. İki geyik yavrusuna rastlarlar. İsa aleyhi selam yavrulardan birini çağırır, koşa koşa gelir. Keser, pişirir ve yerler. Sonra “Allah’ın izni ile kalk” der. Geyik yavrusu dirilip annesinin yanına gider. İsa aleyhi selam arkadaşına dönüp yine sorar:
-Sana bu mucizeyi gösteren Allah’ın adına yemin veriyorum! Söyle o ekmeği kim aldı?
-Bilmiyorum.
Yola devam eder, bir nehirle karşılaşırlar. Köprü yok, sandal yok. Karşıya geçmeleri lâzım.
İsa aleyhi selam adamın elini tutar, burula, burula akan coşkun suların üstünde yürürler. Tekrar sorar:
-Bana bu mucizeyi veren Allah Teâlâ aşkına söyle ekmek ne oldu?
-Bilmem, haberim olsa söylerim.
Nihayet ovaya inerler. İsa aleyhi selam bir miktar toprak yığar ve dua eder. Küçük tepecik çil çil altın hâline döner. Bunu üçe taksim eder. “Biri benim” buyurur, “biri senin, üçüncü de kayıp ekmeği yiyenin!” Hemen itiraf eder;
-O ekmeği ben yemiştim!..
İsa aleyhi selam;
-Al üçü de senin olsun, deyip ayrılır. Adam altınları nasıl taşıyacağını düşünürken iki harami gelir:
-Bizi de ortak et, eğer eceline susamadınsa…
-Zaten üç parça, gelin paylaşalım.
Altınları koyacak torba ve yiyecek alsın diye haramilerden birini kasabaya gönderirler. Onun da dünya sevgisi ağır basar, “dur şunları zehirleyeyim” der, “altınların hepsi bana kalsın.”
Bekleyenler de ihanet içindedirler. “Var mısın onu öldürelim” derler, “üçe değil ikiye bölmek varken…”
Nitekim yemeklerle çuvallarla gelen arkadaşlarına saldırır, acımadan katlederler. Sonra oturup yemeği yerler.
Zehir kanlarına işler, peş peşe toprağa düşerler…
İsa aleyhi selam dönüşte bakar ki altınlar olduğu gibi ortada durmakta ve başında üç ceset yatmakta. İbretle bakar ve şöyle buyururlar: “İŞTE DÜNYA!”.
Mevlâna bir gün öğrencileri ile dolaşırken kışın ayazında sarmaş dolaş olan bir köpek gurubu görürler, Öğrencinin biri Mevlâna’ya, Üstat bak bunlar ne güzel birbirlerine sarılıp kardeş olmuşlar dedi,
Mevlâna(ra) “Sen onların önüne bir kemik at kardeşliklerini görürsün” dedi. Niyabetinde Mevlana’nın şu tespiti de gerçekçidir “Köpeklerin kardeşlikleri önlerine atacağın kemik kadardır.”
Tarih Habil-Kabil’in kavgası ile başlayan ve hala devam eden kavgaların Büyük oranda esas sebebinin dünyadan daha fazla pay kapma kavgaları ile doludur. Kimi kavganın Figürü ve aktörü iken, Kimi de, Finosu olmaya çalışıyor.
Bir insanın gerçek karakterini öğrenmek istiyorsan; Din, Güç ,kuvvet, Heybet, Saltanat, Irk, Mezhep, Meşrep, Kariyer, ilim hitabet, Sanat Edebiyat, Ehliyet, Makam ve mevki, Ağırlığı, Hacmi, Boyutları, Rengi ve soyuna değil, İlk önce Mal’a ve meta’ya düşkünlüğüne bakın, Dinar, Dirhem, Dolar, Kron ,Şekel, Şeker ,Lira ve Riyal, Riba ile ilişkisine bakın.
Beşeriyete hayatını en güzel şekilde idame ettirecek tüm imkanlar herkes için fazlasıyla vardır, Sadece bazı insanların ebedi yaşama hevesi onlara ebediyetlerine yetecek kadar mal toplama hırsları;
Bir tarafı patlayana kadar yemek, diğer tarafı da çatlayana kadar seyretme haysiyetsizliğine müptela etmiş. Çok üretenler az yiyor ve az üretenler çok yiyorsa gidişata sıkıntı var mantıksızlık ve ahlaksızlık ile beraber adil olmayan bir matematik topluma hükmediyorsa rahmetten uzak zulmetin hâkimiyetine tanık oluyoruz demektir. Emeğin ucuz, ekmeğin pahallı olduğu bir coğrafyada muhakkak bir terslik vardır.
Yatırımı bağırsaklarına yapmışsa siz o’nu bağırsağından çıkanla eşdeğer bilin. Mülkte adalet ve denge yoksa başka denge aramaya gerek yok sanırız. Yukarıda özetlenen edinimler erdemler ile desteklenmezse kişiyi Egoların hâkimiyeti ile zindanlarının esiri yapar.
Hiç bir zaman İnsanı sırtındaki çul ve cebindeki pul ile yorumlamamak lazım azizim.
Nitekim Hz. Ali(as) “Bir İnsanın namazı niyazı sizi aldatmasın, Dinar ve dirhemle ilişkisine bakın”
Dr.Ali Şeriati(ra) dinleyelim “İbadetinden kul kendi sorumludur, ama adaletsizlikten tüm insanlık sorumludur.”
Tarih süreci boyunca belamlar firavunların saltanatını pürüzsüz devam ettirmek için Tevhidi dinleri dejenere ederek bireysel ritüellere indirgeyerek sarayların bekasını ve saray artıklarını yeme gayretli Bel’am ve Karun’lar hep var olmuştur.
Din’i sosyal hayattan soyutlamanın biricik yolu kul ile Allah arasına vekilharçlar sokup onlara kutsiyet elbisesi giydirip onlar üzerinden ancak tanrıya ulaşılabileceği fikri mazlumların bağırsağını yırtan kara kaderi iken, zalimlerin sefa ile dolu en parlak ve mukaddes kazıklar olmuştur.
Bir zaman bu coğrafyadan Barış Manço denen biri geçti O’nu da dinleyelim,
Yaz dostum Yoksul görsen besle kaymak bal ile,
Yaz dostum garipleri giydir ipek şal ile,
Yaz dostum öksüz görsen sar kanadını kolunu,
Yaz dostum kimse göçmez bu dünyadan mal ile.
İnsanlar ile barışık yaşamayı sanatına dökenlere selam olsun bu sanatçılar insanlara duyarlı oldukları sürece sanatları kendilerinden sonra da yaşar ve barışa bugün daha fazla ihtiyacımız var barış dostum.
Günlerden bir gün, zamanın ünlü bir bilgesi hükümdarın sarayının kapısına geldi. Muhafızların hiçbirisi saygıları nedeniyle onu durdurmaya çalışmadı. Bilge, sonunda hükümdarın tahtında oturduğu odaya girdi. Ziyaretçisini hemen tanıyan kral saygıyla ayağa kalkıp sordu:
“Ne istiyorsun? Sana nasıl yardım edebilirim?”
“Bu handa uyuyacak bir yer istiyorum” cevabını verdi bilge.
“Ama burası han değil ki” dedi kral hafif kızgınlıkla, “Benim sarayım.”
“Sorabilir miyim: Senden önce bu sarayda kim yaşıyordu?”
“Babam. O öldü ama.”
“Ondan önce kim yaşıyordu?”
“Büyükbabam. O da öldü.”
“O zaman burası insanların kısa bir süreliğine gelip kaldığı, sonra da terk edip gittiği bir yer demek ki. Neden ona han demeyeyim?
Kapitalist Ahlaksızlık kültürü toplumu esir almışsa hepimiz bir şekilde kültürel ve ekonomik anlamda bu kültürün sevecen oyuncak bebekleri olarak rollerimizi sıkıntısız oynamaya devam ediyoruz.
Hz. Ali(as) “Eğer bir hakkı haksızdan alıp, hakkı olana verme endişesi olmasaydı bu makamın benim yanımda eski Çöpe atılmış bir ayakkabı kadar kıymeti olmayacaktı”
İşte Yüce Ruh, İnsanı-ı Kâmil, İşte masumiyetin tarifi, İşte örnek insan figürü budur.
İmam Ali(as) mı dinleyelim; ”Kıyamet günü ateşin yakıtı malını yoksullardan esirgeyen zengin ve dinini dünyasına satan alimdir.”
Mülkün gerçek sahibi Allah ise bu kavgada neyin nesi demek gerekmez mi ?
“Mal sizin değil niye bölüşemiyorsunuz, Can sizin değil niye vuruşuyorsunuz.? ” (Mevlana)
Bize kalmayacak bir dünya için, bize kalacak yalanlar üretiyoruz.
Abdal Yunus’u dinleyelim;
“Dünya yalan kardeşim dünya yalan,
Var mı yalan dünyada baki kalan;
Mal da yalan Mülk de yalan;
Var biraz da sen oyalan.
Bütün mesele Yunus’un dediği gibi “Gel birazda sen oyalan”dan ibaretse; Bize kalacak sadece mülkün gerçek sahibinin rızasıdır.
Bu rızanın insanlarına selam olsun.
İlk Yorumu Siz Yapın