SOSYAL ADALET VE SOSYAL DAYANIŞMA …
(Bölüm 2)
(Konunun özelliğine binaen Makale biraz uzun oldu 3 bölüm halinde yayınladık Faydalı olması ve iyilerin duasında yer almak ümidiyle…!)
“ İyilik etmek, fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlaşın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardımlaşmayın. “(Maide/2)Bu ilahi hitapta İyilik ve yardımlaşma iki şekilde tahakkuk eder birincisi iyilik(Karşılığını muhataptan beklememek) ikincisi kötülükten sakındırma da ayrı bir iyilik olarak sosyal dayanışmayı gerektirir. İnsanoğlunda sosyal dayanışmayı zihinlerde bilinçte idrakte oluşturup ahlak halini almamışsa.! Her sokağa bir Sosyal yardımlaşma Vakfı’nı kursanız da sadece kayıtlı ve resmi dilenciler diye bir sınıf üretmiş olursunuz.
Aslında bu konu başlı başına bir kitap ve Akademik araştırma konusu olmakla beraber, Devletlerin eğitimden ekonomi ve adalet divanlarına kadar bir bütün olarak yönetim erkinin ünitelerinin Asil görevlerini ilgilendirmekle beraber toplumun genel ahlakıyla doğru orantılıdır.. Bu makalede sadece bazı köşe taşlarına işaret edelim dedik. Çoğu zaman, eşitlik mefhumunun, adaletle karıştırıldığını görüyoruz. Eşitlik, iki şeyin her yönden denk olması demektir.
Adalet ise, her hak sahibine hakkını vermek ve haksızları cezalandırmak şeklinde tarif edilir. Endüstri toplumlarında maddeci bir toplum oluşur ve bu maddeci topumda da sosyal gruplar dağılır ve yok Olur.
Devletler bu grupların bütünlüğü için çok özel yatırım ve harcamaları öngörerek bu handikapı aşma çabası güderler. Bu konuyu yakında “Kısa bir Medeniyetler karşılaştırması” başlıklı makalede değerlendirdik. Batıda Yapılan bir araştırmada huzur evinde yaşayan ve fakirlere karşılıksız yardım edenlerde yüksek tansiyon problemi %30 oranında kaybolmuştur. Ve hastalar diğerlerine göre kendilerini mutlu hissetmişlerdir. Tüm dünyada bu tür istatistikler okunduğunda; Hayır ve hasenatın insan bünyesi üzerinde etkilerini de farklı şekillerde okumak da mümkündür. Peygamber (sav) “Komşusu açken yatan bizden değildir” Bu izah tek başına bile Ortaçağ karanlığında Eğer insanlık bir aile ise İnsanlık büyük bir bünye ile ifade edilebilir diyen biri normalin İnsanı olamaz, işte bu yüzden tüm zamanlarda Peygamberlerin mesajlarına ilk iftira anormal ve deli oldukları yönünde olmuştur. Hakikatte tüm peygamberler Fetanet(Zeki ve Uyanık) sıfatına sahiptiler ve toplumun en akıllı insanlarıydı. Her dönemde statüko tekelleşmiştir.
Aykırı sesler çıkarmak mümkün değilken tabii ki; Aykırı Söz ve davranışlar Anormalliğin Muhatabı olmuşlardır. İmam Hüseyin’i(a.s)dinleyelim.! “İnsanların sana muhtaç olması Allah’ın sana bir ihsanıdır. O halde Allah’ın nimetlerinden usanmayın (muhtaç insanlara yardımcı olun.” Buna binaen sizden bir şey isteyene Allah versin demeyin olur ki, Önce Allah’ın kapısını çalmıştır, Allah sizin adresinizi o’na vermiştir. söylemine gönül vermiş bir toplum için gariplere yardım etmek ibadet ve rıza-yı ilahi ile kabul gördüğüne inananlar için başka bir mutluluk kaynağı aramaya gerek yoktur. “Din kardeşine, onun haberi olmadan yardım eden kimseye, Allah’da dünyada ve ahirette yardım eder.” Hz. Muhammed (s.a.v) Bu tavsiye İnsan onuruna verilen en değerli bir izahtır ve Nesnel bir davranışın madde ötesi bir umut ve ümit bahşeder.Psiko sosyal açıdan bireyler arasında dinamik, Sağlıklı ve sağlam ilişkilerin ilkesidir. Bu Muhtaciyeti insanların zafiyet hesabına yazmayan öğretiler, tabii ki Yüce idealler ve hedefler barındırır. Bu yüce idealleri de ancak Yüce ruhlu insanların taşıması mümkündür.
Hz. Ali (a.s)Dinleyelim. “Sizden biri, Müslüman kardeşinin ihtiyacı olduğunu teşhis ettiğinde onu ihtiyacı hususunda zorluğa düşürmesin.”(hemen ihtiyacını karşılasın ve onu ihtiyacını dile getirmek zorunda bırakmasın.) Yalanın olmadığı kanaat ve tevekkülün hakim olduğu toplumlarda İnsanın onuru sağlıklı temellere oturur. Yine Hz. Ali (as) “İnsanlara faydası olmayanı ölülerden sayın gitsin” İfadesi sosyal dayanışmanın ve insanlığın bir bütün olarak beşer ailesini temsil ettiğini bu ailenin her ferdi için karşılıklı birer sorumlu birey olmayı çarpıcı bir ifade ile izah etmiştir.
Asrımızda üstünlük ilkelerinin karıştığı dünyada İslam dünyasına yankılanan üstünlük takvadadır, takvanın bir tarifi de Allah için paylaşmaktır, Bunun için literatürümüzde “Veren el alan elden üstündür.” Cümlesi üslupta yerini almıştır. Bu anlayıştaki bir insanlık ailesinden hiçbir zaman rahmet eksik olmaz. İşte bu bünye Tüm insanlık ailesinin en sağlıklı ve sağlam bünyesidir. İşte buradan anlıyoruz ki insanlık tüm tekelleri kırıp kudreti Allah’a has kıldığı gün özgürlük hürriyet ve adalet haftası, Ayı, Yılı ve günü olacaktır. Şüphesiz O’nun rahmeti herkese ve her yere yetiyor ve yetecektir. İslami öğretiler bu kadar gerçekçi olmakla beraber, Uygulama alanının buna müsait olması ve idari figürlerin de bu ritmikteki resmi ilkelerle örtüşmesini gerektirir ve işte o zaman Müspet sonuçlar almak mümkün olacaktır. İslam toplumunda Zengin’i terbiye edecek resmi yasaların dışında Ahlaken de ihmal etmeyen bu fıtrat felsefesi zengine İmam’ın yukarıdaki ölümsüz sözleri özümsetilir. Ve varlıklı olan muhtaç birini gördü mü; Bunu kendine ihmal malzemesi değil belki nimet manzumesi olarak idrak eder ve muhtacın onuru ile oynamadan ihtiyacını gerekirse gıyabında ve meçhul bir el olarak uzanır. Ve çözer.
İslam’ın Sosyal dayanışmasının tarihinde milyonlarca mükemmel öğretilerini ve örneklerini okumamızın zenginliği bu felsefenin Rahman olan Allah’ın insanlara bağışladığı en mükemmel nimet olarak insanlık var olduğu sürece zaman aşımına uğramadan ilelebet tazeliğini koruyacaktır. İşte İslam’ın ölümsüzlüğü bu değerlerdedir. Ölümsüzlük fıtrattadır, (Fıtrat ve Hanifiyet, Tabiat) ile ilgili daha geniş bir makale buradan yayınladık. Bu sebeplerdir İslam’ı tüm din ve inanışlardan farklı ve mükemmel kılan ve idealitesini tartışmasız üstünlük ve mükemmelliği de Âlemlerin rabbi yüce Allah’ın ezeli ve mutlak ilminden kaynaklandığının da ispatıdır. Bizdeki sıkıntı zenginlere yapılan vaaz ve telkinler fakirlere; Fakire yapılan telkin ve tavsiyeler de zengine yapılır.
Tabii ki, Bu çelişki ile de doğru sonuçlar alınmaz. Fakir zaten fakir; Zenginlerin psikolojisi ve huzurunu da bozarsınız. Yani muhatap yanlış oldu mu haklıyı haksız, haksızı da haklı yaparsınız.! Fakirlerin zayıf kalan fikirleri bu telkinlerin üstatlarını zaman, zemin ve muhatap gözetmeden vaaz edenlere edeplerini bildirmeyişleridir. Zenginlerin de bu vaazlarda muhatabı yanlış seçen ustayı azarlaması ve haddini bildirmesi gerekirken okşamalarıdır. Büyük Usta Çağımızın İbn-i Haldun’u Dr.Ali şeriati(ra) dinleyelim. “Hakkı, Hukuku,Adaleti kör eden Zalimi, Kenzoyu ifşa etmeyen ve mazlumu kıyama aldırmayan Din AFYONDUR.” Bu meyanda söylenecek söz Adaletin küçüldüğü ülkelerde artık büyük olan suçlulardır.
Ebuzer(ra) dediği gibi “Evinde yiyeceği olmadığı halde silahını alıp Mücadele sahasına atılmayan garibin aklına şaşarım.” Fiilen yürütmenin İslam’ın Şeriatına uyumlu ve İslam’ın ölümsüz ahlak yasalarını uygulamayı beceremeyen toplumlar, tebaaya sadece çelişki üretirler ve devletler var olduğu sürece bu çelişkilerle boğuşurlar. İşte doğu toplumlarının hastalığı tam da buradadır, Çünkü Resmi Yasalar Tağuti olup halkı Müslüman olan bu toplumlar birer çelişki üniteleri olarak şirk toplumunun en iyi adayları olmayı sürdürüyorlar. Bu ülkelerin ve toplumların yöneticilerinin en iyi malzemesi de İki yüzlülük ve Münafıklıktır. Üretimin figürleri büyük halk kitleleri iken tüketimin kahramanları bir avuç zengin İki yüzlü madrabazlardır. Üçüncü dünya ülkelerindeki yöneticiler ile halkları arasındaki gelir dağılımı arasındaki uçurum ve yaşam standartları doğal olarak şizofren bir tebaanın üremesine sebep olduğu için bu ülkelerde, Hırsızlık gasp, Yalan, dolandırıcılık, Tokatçılık, Hayatının istikbalini kumarda arayanlar, Toto, Loto, İftira,gibi cürümler toplumu suç makinası yapar işte bunun için Cezaevlerine yapılan yatırımlar Üniversite yatırımlarının on katına denk gelmektedir. Yetmezmiş gibi halka bu cezaevlerini de lütuf olarak sunarak bismillah ile açılışını yaparlar. Platon yüzyıllar önce ne demiş”Boş bir kafa şeytanın çalışma odasıdır.” Çünkü kafası boş olandan hikaye kafası dolu olandan hayatı öğrenirsin, bunun için firavunlar tarihte ve bugün de aynı şekilde halkın cehaletine özel yatırımlar yapmışlar, yapıyorlar.
Çünkü Halkın cehaleti sefaleti ile doğru orantılıdır. Batı toplumlarının en büyük eksiği insanı bireysel hayata mahkûm etmesidir. ve İnsanı yalnızlaştırması beraberinde canileri çoğunlukta olan şizofren bir toplum üretilmiştir. Sosyal yaşamak da bir ihtiyaç ise bu ihtiyaç için imkânlar yetmez güzel ahlakla tatmini ve takviyesi gerekir azizim.! İşte tüm dünyada; Sosyologları, Tarihçileri, Psikiyatristleri, Siyasetçileri en çok düşündüren yoran ve tedirgin eden; Uykularını kaçıran da insanlığın bu çelişkileridir. Anlayacağınız onlar için mevzu derin. İslam için mevzu derin değil, Belki de doğru muhataplara; Doğru insanların, doğru izahı ve uygun zeminlerde anlatılması halinde Taban ile tavan arasında sürekli eşgüdüm ve doğru iletişim ibadet olarak kabul edilmiştir. İmam Sadık’a “İbrahim Peygamber “Halilullah” olma şerefini nasıl elde etti?” diye sorduklarında “Fakirleri gözetmesi ve gece ibadetleri sayesinde” diye cevap vermiş. Demek ki; İslam’ın özü Allah’a teslimiyet ve Mazlumların Yanında Olmaktır.
Nitekim İslami kaynaklarda okuduğumuz uzun bir hadiste Peygamber (s.a.v)” Mahşerde Yüce Allah kullarına “Ey kulum ben açtım, Çıplaktım, Susuzdum sen beni niye doyurmadın, Giydirmedin ve içirmedin diyecek, Kul’un Yüce Allah’a cevabı; Ya rabbim siz bunlardan münezzehsiniz,! Cevabı Karşılığında yüce Allah; Falan Kulum açtı, Çıplaktı, susuzdu O’nu doyurup, giydirip, içirseydin bunları bana yapmış olacaktın” ilahi hitapla muhakkak karşılaşacaktır. Yukarıdaki öğretilerin içinde; Saygı sevgi, Sosyal dayanışma, Vefa, Adalet ,Özgürlük, Hümanizma, Empati, Hoşgörü, Dayanışma haysiyet, Onur gibi yüce erdemler saklıdır, Bu öğretilerin atmosferinde yaşayan bireyler kardeşçe barışçı bir şekilde Onurlu ve huzurlu bir aile olmayı becerenlerdir. Erdemlerin öncelikli olduğu toplumlarda Hiçbir alanda TEKEL SÖZ KONUSU OLMAZ.İşte çağdaş dünyanın Muzdarip olduğu en önemli konu TEKEL. TEK-EL…! İşte İnsanlık tarih sürecinde hep TEK ELLERİN kurbanları ile dolu olduğu da bu yaratıkların kara kaderi olarak orta yerde duruyorken, Tüm peygamberlerin çabası Misyonu ve Rolleri TEK ELLERİ kırmak olarak ifade etmek mümkündür. Yeter Söz Hünkarındır, Yeter söz halkındır, Yeter söz Padişah, Ağa ve Derebeyimizin, Reisimizindir değil; “ YETER SÖZ DE, HÜKÜM DE Allah’ındır” demek en doğru tercih olmakla beraber herkese haddini ve haysiyetini bildiren en iyi tercih olacaktır.
Bu tercih toplumun sosyolojik istikametini rahmet ve bolluk deryası ile buluşturur. Nitekim sadece Allah’a kul olmayı hakkıyla becerenler, öncelikle beşerin kendi elleriyle oluşturduğu veya var saydığı tüm putlardan La ilahe kavramıyla başlayıp illallah ile son bulan bir özgürlüğün ve hürriyetin kahramanları oldukları gerçeğidir. Meğer Bizim de Halillullah olmamız paylaşmakla mümkünmüş.! İşte bu öğretileri terk ettiğimiz gün, Bencil, Erdemlerden yoksun, Bireysel olarak nefsin köleleri olduk, Şerefimizi de özgürlüğü ve adaleti, acıma duygularımızı da, Kısaca eşrafı mahlûkat olmayı da ‘O’ gün kaybettik. Bilmem anlayabildik mi.? Yetmezmiş gibi Adl-i İlahinin de sanıkları olduk. İşte bu Hür ve özgür duruşun müdavimleridir ki, Menfaat, Makam, Mevki, Kişisel itibar, Ve diğer yapay ve Sünni prangaları kırabilen Ali (as) gibi cesur yiğitlerdir ki “Eğer bir hakkın tesisi ve bir batılın ortadan kaldırılması endişesi olmasaydı bu makamın benim için çöpe atılan bir ayakkabı kadar kıymeti olmayacaktı” diyen İmam Ali(as) Makam ve mevkiinin prangalarını kırmış Özgür ve yüce ruhlu idarecilerin muhakkak ki duası da yüce makamdan geri çevrilmez nitelikte bir yakarıştır.
Özürlüğe kanat çırpanlara selam olsun.! İslam bir bütün halinde Tüm üniteleriyle topluma hâkimiyeti sağlanması halinde bu dinamiklerin ortaya çıkardığı hayır, Bereket, İnsan merkezli, Hak ve adaletin, İnsanca yaşamanın etkileri çok bariz bir şekilde tüm beşeriyet tarafından görülebilecektir. Nitekim Ömer Bin Abdulaziz(ra) döneminde memleket bütçesinin fazlası Afrika’da Dili ve dinine bakılmaksızın kölelerin hürriyetlerine fon ayrılmış ve bunların özgürlüğü de ibadet olarak algılanmış ve uygulanmış.ve bu dönemin parlak geçmesinin tek nedeni Salih birinin siyasete hakim olmasıyla mümkün olmuş. Beşeriyet bir bütün olarak İmam Ali(as) mın “Nerde bir israf görürseniz orada bir hak yeme vardır” izahı ve “Ya rabbim yanı başımda komşum aç ise sen beni doyurma” diye dua eden siyaset felsefesine Rol ve istikamet veren İnsan-ı Kamil’e Resulün “Ben kimin mevlası isem Ali de O’nun mevlası ve velisidir” diyen bir peygamberin ve İşaret ettiği mevlasına ne kadar da muhtaç olduğunu idrak ettiği gün Sosyal dayanışma ve Sosyal adalet Barış,Kardeşlik,Huzur, ve insanca yaşam için sosyolojik bir bütün olarak ümit var olacaktır.
Prof.George Cordak’ın haklı yakarışını dinleyelim; “ Ey Zaman Keşke tüm güçlerini ve ey tabiat keşke tüm istidatlarını bir İnsanın, Bir Deha’nın ve Büyük bir kahramanın yaratılışında toplasaydın, ve bir kez daha dünyamıza Bir Ali verseydin.” Beşeriyet Ali (as)’ın Siyaset Felsefesi ve Sosyal dayanışma ruhunu pratize ettiği gün, belki İnsan Hakları gününü kutlamaya müstehak olacaktır.
İşte o gün rahmet ve bereketin çıplak gözlerle de temaşası mümkün olacaktır. Sonuç: Beşer tüm imkanlara rağmen bugüne kadar Medeniyetine İlahi vahiy ile bildirilen Dinamik bir sosyolojik ve Ahlaki değerler bütünü üretememiştir. Aksi halde tüm Sosyal ve ahlaki doktrinler ve inanç sistemlerinde bireysel Ritüellere indirgenmiş bir din ve Ahlak anlayışı Sosyal Adalet ve sosyal dayanışma için eksik kalacaktır. Vesselam.
İlk Yorumu Siz Yapın