İçeriğe geç

TOPLUMSAL DUYARLILIK..

TOPLUMSAL DUYARLILIK…(Sosyal Farkındalık)

   Toplumsal duyarlılık veya bilinç, yaşadığımız dünyayla ve yaşadığımız olaylarla ilişki kurmak ve bu konuda sorumluluk almaktır.  

   Sosyal Farkındalık Bir psikoterapi yöntemidir. Özetle yaşanılan anın, durumun yahut deneyimin bilincinde olmaktır ve bunları yargılamadan kabul etmektir. Böylelikle olumlu veya olumsuz tüm anlık yaşantıların realitesi kabul edilmiş olur.

   Bunun sonuncunda da bireylerin öfke, üzüntü, kaygı gibi duygulara tolerans gösterme hacmi artar, Sosyal Farkındalık oluşturmakta çocuğun ailesinin öğretmenlerinin ve Çevrenin rolü büyüktür.

    Kısa Birkaç maddelik sosyal farkındalık Nüansları;

   1-İşkence Mağdurları Tıpkı sizin gibi İnsandır.

   2-Teninizin ve Irkınızın Rengi  geleceğinizi belirlemesin.

   3-Çevirdiğiniz her sayfa bir ağaç Kıyımıdır,

   4-Nefret zulüm ve zalimedir fazlası Mutluluğu yok eder, Sevmek denemeye değerdir.

   5-Hava kirliliği her yıl 60.000 kişiyi öldürüyor,

   6-Başka bölgelerde patlayan silahların sesini duymak gerekmez mi?

   7-Sansür size yanlış hikayeler anlatır,

   8-Empati yapın ve her iki tarafı düşünün

   9-İhmal edilmiş çocuklar kendini görünmez hisseder,

  10-Aç İnsana yardım etmek, aç bırakmaktan daha kolaydır,

  11-Ne ekersen O’nu biçersin

  12-Kalp Kırma, çünkü;  Kırılan kalbi yapaya ne bir özür ne de bir ömür yeter.

   Pozitif sosyal davranışlar, başkasının ya da başkalarının ihtiyaçlarına yönelik olan davranışlardır. Bir kişinin sosyal sorumluluk içeren davranışlarda bulunması için, başkalarının ihtiyacını, hedeflerini anlaması ve de buna uygun olumlu davranışları üretmesi gerekmektedir.

      Tolstoy’u dinleyelim “Bir İnsan acı duyuyorsa canlıdır, Başkasının acısını duyuyorsa İnsandır.”

   Bu davranışlar maddi ve manevi olarak çok çeşitli şekillerde olabilir. Toplumsal gelişmelere verilen uygun bir tepki de toplumsal bilinç içeren bir davranıştır.

   Bu tür davranışlarda önemli olan büyük ya da küçük bir topluluğa hizmet etmekten çok, destek olunan amaca ne ölçüde hizmet edilebildiğidir.

  Tersi ise Sosyal Şizofren, Narsist, Ben merkezci, bencil Paylaşmayı bilmeyen, Egoist, Duyarsız bireyselliktir.

   “Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar da birbirlerinin velileri(dostları ve yardımcıları)dır Onlar İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah’a ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.” (Tevbe,9/71.)

   Peygamber(sav)”Sizden kim bir kötülük görürse eli ile değiştirsin, gücü yetmezse dili ile değiştirsin, buna da gücü yetmezse kalbi ile buğzetsin, ve oradan uzaklaşsın, bu da imanın en alt derecesidir”

   Bu söz tarih çarkında zaman aşına uğramayan ve her çağda tazeliğini koruyan bireysel ve toplumsal sorumluluk için beşerin boynuna takılan ideal bir karakterin temel ilkelerinde yer eden alt ve üst sınırları belirleyen  altın kolyedir.

   Peygamberimiz(sav) buyurdular ki: “Nefsimi kudret elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki ya marufu emreder ve münkerden nehy edersiniz yahut Allah size açık azap gönderir sonra Allah’a yalvarırsınız fakat o zaman duanız da kabul edilmez.”

     Eşrafı mahlukat şeferine nail olan insan için bu şerefe bihakkın kavuşmanın yolu peygamberlerin hayatında tecessüm eden rıza-i ilahiye uygun davranışların bütünü dediğimiz ilahi bir ahlakla mümkündür.

   “Allah’ım !  “Akidemi ” ” meselelerimin” elinden kurtar ve koru !
   Rabb’im ! Bana mesuliyetten kaçan inanç ucuzluğuna karşı dayanma gücü ver !
İlahi ! Akli ve ilmî olgunluğum anında bile beni taassuba düşürme ! Duyarlılık ve aydınlık  faziletinden mahrum kılma !
Ya Rabbi !
   Beni sürekli bilgili ve uyanık kıl ki, bir kimseyi yada bir düşünceyi -olumlu, olumsuz- iyice tanımadan önce bir yargıya varmayayım.” (Dr. Ali Şeriati ra) Duamız olsun.

   Toplumda işlenen suç toplumun diğer kesimini etkiler ve pekâlâ başkalarına da sıçrayabilir kanunlara ve usule aykırı davranışlar toplumun tamamını olumsuz yönde etkiler, olumlu davranışlardan da aynı şekilde İnsanlar etkilenir.

    İslam ahlakında duyarsızlığa yer yoktur, dikkat edersek belgesellerde vahşi Aslanların saldırdığı bir Bufalo’ya diğer cinslerinin nasıl cinsine sahip çıktığını ibretle seyrediyoruz, Maalesef hayvanların fıtratına programlanmış, Oysa bu duyarlılıkta insan muhayyer bırakılmış bu muhayyer olması da imtihanının esas espirisidir.

   Sadece hayvanlarda esas bellek ve ön bellek aynı ortamdadır insanda ise Esas bellek fıtrattır ama ön bellek akılın tercihi ile arka belleğe gelen verileri gönderir ve ona göre davranış ortaya konur, Ön belleğe genelde duygular hakimdir esas belleğe hüküm eden ise akıldır.

   Bunun İçin Hz. Ali(as) “Akıl ile nefsi baş başa bırakırsan nefs aklı yutar aklı imanla koruyun” dediği Fıtratın ta kendisidir.

   İşte İnsandaki esas bellek fıtrattır, Bu fıtratta Marufun tahakkuku ve münkirin izalesi en doğru biçimde işlenmiştir, Literatürde buna Günah ve sevap deriz. Günahlar fıtratı ters istikamette etkiler ve Ruhlarda rahatsızlık sebebidir, Maruflar yani sevaplar da fıtratla örtüşür ve bu örtüşmeden mutluluk oluşur. Fıtratın olumlu ve olumsuz yönde gelişmesini insanın söz ve davranışları belirler.

    Ariflerde mekruh olan bir davranış çok rahatsız etkileri olmakla beraber bizim gibi sıradan insanlarda mekruhlar bariz bir şekilde rahatsızlık sebebi olmayabiliyor, Çünkü fıtratın temizliği ile doğru orantılı bir çizgi vardır.

   Hatta bazı insanlar kafir bile olsalar bazı büyük günahlar açıkça onlar için rahatsızlık sebebi olarak ortaya çıkabiliyor. Nitekim yakın zamanda Afganistan’da bir drone pilotu katıldığı 626 operasyonda direk 13 kişinin ölümüne sebep olduğu için fıtratı şişen günahlarını itiraf etmek zorunda bıraktı her şeye rağmen bu suçlarını itiraf edip devletten psikolojik rehabilitasyon talebinde bulundu.

   Bunun en bariz örneği Hiroşima ve Nakazaki’ye atom bombası atan pilotun işlediği günahın büyüklüğü O’nu tımarhanelik etmiş ve akibeti de intiharla sonuçlanmıştır.(Geniş Bir izahı Fıtrat, Hanifiyet ve Tabiat Makalemizde değerlendirdik.)

  Tıpkı sigara içen birisinin havayı kirletmesi gibidir. Bir yalan bütün ilişkileri bozmaya yeter, Bir kem bakış harama nazar ediş yoldan çıkmaya ve zinaya yol açabilir, Bir günah bazen nice günahların işlenmesine ortam hazırlar, içki sadece içeni sarhoş etmekle kalmaz sarhoşun binlerce çirkinliği ve mağduriyeti yaratmasına da sebep olur.

  Bir Hadisi şerifte Peygamber(sav) “ Toplumda işlenen günah tıpkı denizdeki bir gemide açılan delik gibidir.” Buyurulmaktadır.

  Sadece kendi oturduğu yeri delen bir yolcunun yaptığı bu iş geminin batmasına ve bütün yolcuların boğulmasına ortam Hazırlar. Kısaca birinin günahının başkalarına hiçbir zarar vermediği düşüncesi yanlıştır.

   Peygamber(sav) “ Gizlice işlenen bir günah sadece işleyene zarar verir, âmâ aleni şekilde işlendiğinde bütün toplumu tehdit eder” buyurmaktadır. Bu Psiko sosyal bir gerçek olarak toplum hayatında vardır. Dolayısıyla bazılarının dediği gibi “Herkes dilediği gibi yaşar, Ateş düştüğü yeri Yakar, Her koyun kendi bacağından asılır, Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” gibi izahların gerçekte Toplumsal komünal hayatta etik ve sosyolojik karşılığı yoktur.

   Bu tür ifadeler sosyal hayatın Dinamiği değil, DINAMİTLERİDİR.

    Nitekim sosyolojik bir gerçek olarak İbn-i Haldun(ra) “Biyolojik olarak sizin çocuklarınız olsa da onlar alışkanlıklarının ve yaşadığı çevrenin çocuklarıdır.” Tespitinin Sosyal psikolojide karşılığı vardır.

   Bir zamanlar bu ülkenin Tağut’ları başörtüsü 28 Şubat postmodern darbe bildirisinde belirtilen kamusal alanda serbest olursa mahalle baskısı oluşur endişeleri de boşuna değildi. Literatürümüzde geçen Üzüm üzüme bakar kararır.

     Hatta Kamu kurumlarının dışında Alışveriş Merkezleri, Toplu taşıma araçları bile kamusal alan kabul edilmeye başlanmıştı. Hatta bu zevat Nüfus Cüzdanlarından Başörtülü fotoğrafları çıkarma teşebbüsünde bile bulundu, Sebep ise irtica ve Ülke bölünmesi diye yalandan Sünni korkular üretmek.

   Nitekim küresel bazdaki tağutlar toplumsal duyarlılığı bahane ederek Ortadoğu’da dört ülkeyi yakıp yıkmadılar mı? Onların esas gayesi hakikatte Hümanist bir duyarlılıktan ziyade  menfaat duyarlılığıydı, Çünkü Monarşi ile yönetilen körfez ülkelerinin hiçbirinde İnsanca yaşama şansı olmadığı halde bunları koruyorlar, tek sebebi bunları sessizce semirmeleridir, Nitekim trampet bu minvalde Suudilerden 100 Milyar $ ek bir ödeme isteyince, Suudi firavunu vermezsem? deyince Trampet o zaman Ülkene Demokrasi getirmek zorunda kalacağım deyip hem kendi hem de Suudilerin tağutluklarını ifşa etmiştir.

   Onların anlamadığı olumlu davranışlardan kamuoyu etkilenecekse bu en iyisidir sıkıntı olumsuz örneklerin oluşmamasıdır.

  Yüce Allah Ayeti kerimede “ Sizden; hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler işte bunlardır.”(2/104)  ” İyilik ve Kötülüğün alanı çok geniştir. Kısaca Toplumun ve ferdin genel maslahatına Kültürüne geleneklerine İnançlarına ve yaşama faydalı ve uygun olana İYİ diye ifade edilir iyinin aykırı olanına da KÖTÜ diye ifade edilir.

    İmam Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah, Şuayb Peygamber (a.s)’a şöyle vahiy etti: “Ben Şüphesiz ki senin kavminden yüz bin kişiyi azaba duçar kılacağım. Bu yüz bin kişiden kırk bin kişisi kötüler, altmış bin kişisi ise iyilerdir.” Bunun üzerine Şuayb Peygamber (a.s) şöyle buyurdu: “Ya Rabbi! Kötüler azaba layıktır, ama iyiler neden bu azaba duçar olacak?” Allah ona şöyle vahiy etti: “Zira onlar da kötülerle uzlaştılar ve ben gazaplandığım halde onlar gazaplanmadılar.” (Onlar günah işlediğinde hiçbir şey demediler, iyiliği emredip kötülükten sakındırmadılar.) 

   Bilim adamı Albert  Einstein’ın dediği gibi “Dünya kötü insanların zulmünden değil, İyi insanların sessizliğinden dolayı acı çekiyor.”

   Yukarıdaki tarih felsefesinde şunu görmek mümkündür, Beşer için genel sosyal hayata hakim olan yasalar ve bir bütün olarak yönetim kademesinin kötülüğe ve münkire yönelmesi halinde toplumsal bazda itirazlar gereklidir, Aksi halde kötülüğe sessiz kalan iyiler de gelecek umumi beladan yakalarını kurtaramayacaklardır.

   Hz Ali(as) ma sordular, Başımıza gelen sıkıntılar İmtihan mıdır?, yoksa ceza mıdır?, Cevap; Eğer bizi Allah’a yaklaştırıyorsa İmtihandır, Uzaklaştırıyorsa cezadır.”

   İslam’ı toplumsal misyonundan sıyırıp bireysel ritüellere hapseden tağutlar İslam adına İslam’ı katleden, Tevhidin elbisesiyle Şirk ve tuğyanın hakimiyeti ile Büyük kitleleri mahkum ve kendilerini de hakim ilan ettiler.

   Yakı tarihte Küresel istikbarın desteklediği İŞİD ve benzeri türevler Irakta namaz vakitlerinin sayısını bilmeyen ama Müslüman olanları katl ettiği gibi, Ezidi’lerden 350 kadın ve çocuğun toplu mezarı açıldı, Müstekbirler bir taşla iki kuş vurdular İslam’ın bağnazlığını ve Müslümanı Tevhit elbisesi giydirdiği Şirk’in eliyle katlettiler.

   Yüce Allah’ın Adl-i İlahisinde “Hangi suçtan öldürüldüler” hitabının muhatapları olanları bekleyen mutlak adalet..

   Yüce Allah’ın kadim vaadi “Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.”(Al-i İmran/216) Bu ayet beşer idrak ve ilminin acizliği ve  yüce Allah’ın Alim-i Mutlak ve Hakim-i Mutlak olmasının en bariz beyanıdır.

   Prof Allex Carrel’i dinleyelim;

  “Ahlak güzelliği O’na malik olanlara tuhaf ve anlaşılmaz bir kudret veriyor, Zekanın Kudretini ve İnsanlar arası barışı tesis diyor, o Medeniyetin temeli olarak ilimden sanattan ve dinden de ileri gelmektedir.”(İnsan Denen Bu meçhul sayfa/152)

    1400 yıl öce  “Ben güzel ahlakı tamamlamak için geldim”  diyen ve tüm ömrü bu meyanda geçen emin bir insanın öğretileri 21.. da insan medeniyetinin, ahlak bilimci, filozof, Edebiyatçı ve şairlerin zekalarını meşgul ederek ilham kaynağı olmaya devam ediyor.

    Çağdaş bilimin  henüz detaylarına fazla sahip olmadığı insan metabolizmasının harika mimari yapısı üzerindeki hikmetleri hücrelerin faaliyetleri DNA yapısı ve yapının iç haberleşme kaynaklarına vakıf olmadığı bir yapıyı kontrol eden Ruh ’un yapısı ve ruhtan tebarüz eden 19.yy da kurumsallaşan Psikoloji biliminin de insana henüz anti depresanların dışında sunduğu köklü bir reçete yoktur,

   Bu reçetenin olmayışı insana çok az bir bilgi ve manevra kabiliyetinin verilmiş olmasındandır, bildiğimiz dinamik çare ise Bu mimarinin Mutlak ilmini elinde tutan Allah’ın helal denen meşru düşünce ve eylemleri icra etmek, haram denen gayri meşru söz ve fiillerden uzak durmakla mümkündür.

   Beş vakit namazda bize hidayet bahşedecek niyazla  İhdines-Sırat-el müstakim ve sıratellezine itirafının hikmeti ve himmetinde Bize kalan “Allah bilir siz bilemezsiniz” hitabına lebbeyk deyip teslim olmaktır. Vesselam.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir