İçeriğe geç

ALLAH’I UNUTANLARIN HALİ BU..

    ALAH’I UNUTANLARIN HALİ BU..!

    Unutkanlık insanı utandırsa da, aslında sık rastlanan bir durumdur. Psikologlar bu duruma “Kapı Sendromu” adını veriyor.

    Bu durum, insan zihninin nasıl organize olduğuna ilişkin önemli ipuçlarını ortaya koyuyor.

    Zihnimizin bu özelliğini bir hikâye ile anlatmak işi aslında kolaylaştırıyor. Bir kadın yemek molası verir ve 3 inşaat ustası ile karşılaşır, ilk ustaya sorar; Bugün ne yapıyorsun? Usta, “tuğla üstüne tuğla koyuyorum” diye yanıt verir. Kadın aynı soruyu ikinci inşaat ustasına da sorar. İkinci ustanın yanıtı, “Bugün bir duvar yapıyorum” şeklindedir. Sıra üçüncü inşaat ustasına gelir. Üçüncü usta kadının aynı sorusuna şu yanıtı verir; “Bugün bir gökdelen inşa ediyorum” olur.

    Bu hikâye “büyük resmi” görmenin önemini anlatan bir anektod olarak düşünülebilir. Ancak bu hikâye aslında, bir eylemi başarılı şekilde gerçekleştirmek için farklı katmanlarda düşünmek gerektiğini anlatır. Üçüncü inşaat ustası en geniş vizyona sahip gibi görülse de, bir gökdelen inşa etmek için tuğlaları başarılı şekilde üst üste koymak gerektiği ortadadır. Tıpkı ilk inşaat ustasının yaptığı gibi.

    Günlük yaşantımızda insanların eğilimleri işte bu seviyeler arasında değişiklik gösterir; amaçlar ve hedefler, planlar ve stratejiler ve en alt seviyedeki somut eylemler. İşler iyi gittiğinde, istenen şeyin nasıl yapılacağı üzerinde dikkat toplandığında sorun olmayacaktır.

     Örneğin deneyimli bir sürücüyseniz, vitesi düşünmeden kullanırsınız ve dikkatiniz daha az rutin olan trafiği izlemeye odaklanmıştır. İşler daha az rutin olduğunda ise, büyük resmi düşünmeyi bir an bırakıp o an yapılmakta olan şeye dikkatimizi odaklarız. Tıpkı sürücünün, kritik bir viraja geldiğinde konuşmaya ara vermesi gibi.

    İşte “Kapı Sendrom”, dikkatimizin bu düzeyler arasında gidip geldiği sırada meydana gelir ve hafızamıza olan güveni yansıtır.

    İşte “Kapı Sendromu” hem fiziksel hem de zihinsel çevremizi değiştirdiğimizde meydana gelir. Yani farklı şeyler düşünürken, farklı bir odaya gireriz ve unuturuz… Bu aslında, planlarımızla karmaşık eylemleri koordine etmeyi nasıl başardığımızın göstergesidir. Yani hayatımızın gökdelenini inşa ederken, doğru tuğlayı doğru yere koymamıza imkân sağlar.

     Zihinsel işlevlerdeki aksaklıklar, günlük yaşamı etkilemeye başladığında sorunlar dikkat çekici hale gelir. Örneğin hasta telefonu nasıl kullanacağını bilemez, kişisel temizliliği/bakımını yapamaz, para hesabını yapamaz hale gelir! Günlük yaşam aktivitelerinin etkilenmeye başladığı orta evrede, hastalar temel gereksinimleri için bile yakınlarına bağımlı hale gelirler. Bu dönemde hasta çorbasını çatalla içmeye çalışır veya yemek yediğini unutarak tekrar ister.

    İleri evrede ise artık davranış problemleri başlar. Bu dönem, sosyal ve ahlak öğretilerine uygun olmayan davranışlar nedeniyle hasta yakınlarının en sıkıntılı olduğu evredir. Hasta tuvaletini nereye yapacağını bilemez, fiziksel veya sözlü tacizler de bulunabilir, saldırganlık gösterebilir. Zaman içinde hastalar yatağa bağımlı hale gelir.

    Ruhlarda oluşan hayaller ve bu hayallerin metabolizmada beyin nöronları ile bünyeyi yönlendirmesi bir gerçek ise hayatı bir bütün olarak var eden ve hakikatine tamamen vakıf olmadığımız bir sistematik ancak işin mimarı ile beraber olmakla sağlıklı işletilebilir, aksi halde en sağlıklı bilinenlerde bile bilinmeyen sendromlara sebep olur.

    “Allah’ı unutan ve bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın, Onlar yoldan çıkan kimselerdir.” (Haşr suresi 19)

Kur’an’da, insanın Allah’la ilişkisinde “unutma” fiili üç biçimde geçiyor.

1) İnsan’ın Allah’ı unutması…

2) Allah’ın insanı unutması…

3) Allah’ın insana kendi kendini unutturması…

“O gün şöyle denilir: ‘Siz dünyada bugüne kavuşmayı nasıl unuttuysanız, Biz de sizi öylece unutacağız. Yeriniz ateştir ve sizin için yardımcılardan hiç kimse de yoktur.’(Casiye/34)

    New York Psikiyatri Enstitüsü ile Kolombiya Presbyterian Tıp Merkezi farklı ülkelerden 40 Bin kişi üzerinde bir depresyon araştırması yapmıştır.
Araştırmaya göre 1950 sonrasında doğan neslin en büyük hastalığı depresyondur; Ve bu hastalık zaman ilerledikçe katlanarak artıyor.
    Depresyon Sebepleri ise şöyle sıralanıyor,
1-Tanrıya inanışın zayıflaması, Duanın hayattan çıkması,
2-Ölümden sonra yaşam inanışının ortadan kalkması,
3-Kadınların baskılar nedeniyle kendilerini güzel olmak zorunda hissetmeleri,
4-Evlilik ilişkilerinin çatırdaması ,
5-Zehirli maddelerin gündelik yaşama girmesi.!
6-Gürültü kirliliği,
7-Bencil kişiliğin oluşması
    New sek dergisi toplam Nüfusu 270 milyon olan ABD’de 2002 yılı içerisinde 200 milyon kişiye Antidepresan ilaç verildiğini yazmıştır.
İntihar vakaları ölümlerin başında geliyor, Bedenlere pompalanan gıdalar yetmiyor, Ruhlar boşlukta kalmış azizim.

  • وَمَنْ أَعْرَضَ عَن ذِكْرِي فَإِنَّ لَهُ مَعِيشَةً ضَنْكًا وَنَحْشُرُهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أَعْمَى
  • Kim benim zikrimden yüz çevirirse onun hakkı da, dar bir geçimdir ve biz onu kıyamet gününde kör olarak haşrederiz.
  • قَالَ رَبِّ لِمَ حَشَرْتَنِي أَعْمَى وَقَدْ كُنْتُ بَصِيرًا
  • (Artık o zaman) o: Rabbim beni niçin kör olarak haşrettin? Hâlbuki ben hakikaten görücü idim. demiştir.
  • قَالَ كَذَلِكَ أَتَتْكَ آيَاتُنَا فَنَسِيتَهَا وَكَذَلِكَ الْيَوْمَ تُنْسَى
  • (Allah da şöyle) buyurmuştur: Öyledir sana ayetlerimiz geldi de sen onları unuttun. İşte bu gün de öylece unutuluyorsun.
  • وَكَذَلِكَ نَجْزِي مَنْ أَسْرَفَ وَلَمْ يُؤْمِنْ بِآيَاتِ رَبِّهِ وَلَعَذَابُ الْآخِرَةِ أَشَدُّ وَأَبْقَى
  • İşte israf (ve sefahate) sapan ve rabbinin ayetlerine inanmayanları biz böyle cezalandırırız.Taha, 124-128.

    Medeniyetin insanlığı ne denli bir ruhsal ıstıraba sürüklediğine bakar mısınız.?
İşte M.Akif diyor ki “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” İşin daha kötüsü bizde hala bu medeniyetten medet umanların olması…!
    Ruh’unu Allah’ın zikri ile beslemekten ve hayatını da onun rızasına uygun devam ettirmeyenlerin cezası da kendilerini kendilerine unutturmak olacağı ve kendi kendilerine zülüm ettiklerini de ilahi yasadan okuyoruz…!
     Yüce Allah ayeti kerimede “Ben size zulüm edici değilim ancak, Siz kendi Kendinize zulüm ediyorsunuz” Hitabı derin bir tefekkürü gerektirir.
    Akıl pozitif boyutuyla işletilirse Şirk ve isyana hükmetmez, Ancak Beşer, Aklını nefsinin emrine bıraktığı an negatif bir tepkime oluşur ve nefse bahaneler üretmeye başlar. Tam da bu aşamada beşer kendine yazık eder ve hayır ve salaha da küfranı nimetin haleti Ruhiye si oluşur.
    İşte bunlar için yüce Allah “Kendilerine yazık edenler kategorisine kaydeder. Ve Yunus 100.ayette belirttiği gibi “Biz aklını kullanmayanları pisliğe mahkûm ederiz” ilahi yasası devreye girer. Batı medeniyetinin bugün müptela olduğu en büyük pislik ve musibet intihar vakalarının trafik kazalarında ölenlerin önüne geçmesi de bu insanların kendi elleriyle kara kaderini oluşturmuştur.
    “Bozulduğu zaman, İnsandan korkunç yaratık yoktur..!!” (Tolstoy.)
    Bozulma önce idrakte oluşur ve bu virüs hızlı bir şekilde pratikleri ihata eder ve sonuçta kokuşan ve çürümüş pisliğe eşdeğer bir realite ile de fıtrat iç dünyasında çelişir ve bu çelişkiler yumağından kurtuluşun tek çaresi intiharla bu ıstırabı yok etmeyi deneyecektir. Oysa bu ıstırabın tek çaresi fıtratı yaratanın mühendislik verileri ve fıtrata uygun bir yaşam hikayesi ile mümkündür. 
    Çünkü; Fıtratın işleyişi idrakte oluşan iman veya imansızlık yakini ile aktif veya ters istikamette pasif ve negatif bir seyir ile sahibini hayata angaje eder. İşte bu türden imansızlık da, sahibine sadece mutsuzluk ve ümitsizlik üretir.
    “Allah ile olduktan sonra ömür de, Ölüm de hoştur.!”(Mevlana r.a)
    Bunun için peygamberden(sav)hayatın özeti nedir diye sorulmuş ? “Hayat İman ve Cihad’dan(Gayrettiten) ibarettir.” Cevabı konuyu özetliyor.
    Bir gün geçen bir cenazeye hitaben Peygamber(sav) bu adam ya müsterih bir kuldur yada müsterihun minh’tir hikmetini soranlara cevaben ” İnsanın biri ölünce İns, Cin, Hayvanat ,Nebatat O’nun zulmünden kurtulur ve gider indellahta vaad edilen cezayı bulur, Diğer biri ise dünyanın ve içindekilerin ezasından kurtulur gider indellahta kendisine vaat edilen nimetlere kavuşur.”
    Dikat edersek Hz.Ali (as) başına inen lanetli kılıçtan sonra ilk sözü “Kâbe’nin rabbına and olsun ki kurtuldum”
    İmansızlıkla yaşayanlar için ölüm en büyük handıkap ve çekilmez bir beklenti olarak ıstırap kavramıdır. Oysa; iman edenler için dünya bir zindandır ve rabbi ile buluşması Şeb-i Aruz’u(Düğün gecesi) olacaktır.
Ömer Hayamı dinleyelim.
“Yaşam doğru olduğu zaman ölüm korkusu yoktur, Bizi ölümden korkutan tek şey, Yaşamın kötülük içinde geçmesidir.!”
    Sonuç: Ahlaki hastalıklar, Organik hastalıklar kadar tedavi edilmezse toptan ölümler gerçekleşir..!!! Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir