İçeriğe geç

ŞUUR VE İDRAK

ŞUUR VE İDRAK.!

(Lütfen dikkatli okuyalım Faydalı olması dileklerimizle.!)

    “Ne kadar Çok az Düşünüyorsunuz.?(Mü’minun/58)

    “Akılsız bir Toplum; Ancak ölülerle kıyaslanır.”(Hz.Ali as)

    İnsanoğlu için en büyük sıkıntı her zaman cehalet olmuştur. İşte bu en büyük sıkıntının çaresini de yüce Allah peygamber dediğimiz öğretmenlerle tedavi etme cihetini irade etmiştir.

    Hz. Ali “Benim belimi iki tip insan kırmıştır. Biri ibadetlere dalan cahiller diğeri de ilmiyle amel etmeyen alimlerdir.” İşte bu ikisi bu dinin sürekli kamburları olmuştur. İlim sahibi pehlivanların yenemediği tek kişi cahildir. Muaviye Hz. Ali nin elçisine şöyle demiş, git Ali’ye söyle Yüz bin kişiye cuma namazını çarşamba günü kıldırdım. Bu cahillerle savaşabilecek mi. Ebul Ala El muarri ve ibn-i Sina diyor ya “İnsanların yarısının aklı var dini yok, Yarısının dini var aklı yok” temennimiz akıl din bütünlüğünün hakim olmasıdır. Oysa Yüce Allah’ın insanlara en çok hitabı “Düşünmüyor musunuz.? Akıl etmiyor musunuz.?” Aklını kullanmayan ve düşünmeyen biri her şeyden önce kendi zalimidir.

    İbn-Sina( r.a) dinleyelim;

“Düşünmeden öğrenmek faydasız, Öğrenmeden düşünmek tehlikelidir’

   Buna göre Düşünceden yoksun olan bir öğrenme idrakten ve Şuurdan da yoksundur. Bu türden bir öğrenme Akademik hamallıktır Nifak ve saçmalıklar barındırır. Literatürde kitap yüklü eşekler olarak tanımlanmışlardır. Ve sadece Mantıksızlık hâkimdir; öğrenmeden düşünmek ise bağnazlık ve sapıklık üretir.

  Konu ile ilgili Sayın Dr.Ali Şeriatiyi dinleyelim,

  “Kur’an Kurslarında Kur’an’ın ne dediğini değil de, Arapça harflerinin nasıl okunduğunu öğretmeye devam ettiğimiz sürece kimse gelişmiş, Erdemli, Ahlaklı bir toplum beklemesin.”

    Üstat mantıksızlığa işaret etmiş ve böyle bir toplum Narsist bireyler üretir. Kimi mantıksızlığı ile övünürken, Kimi de cehaleti ile övünen Narsist bireylerin şaşkın ve benmerkezci, empatiden yoksun nefsini ilah edinmiş bireyler Sosyolojiyi göğüsler; .Bu da sosyal hayatın çöküşü demektir. İdrakler üzerinde ittifak edilen Evrensel değerler sistemine tabi olmazsa şuur da oluşmaz ve toplum fikri anarşinin anarşisti olmaya adayıdır.

    Nitekim ayet-i Kerimede “Allah aklını kullanmayanları pisliğe Mahkûm eder”(Yunus 100) beyanı çok açık ve çarpıcıdır.

   Akıl ve İdrak Kur’an ve Peygamberin sahih olan sünneti ile beraber hareket yasaları ve yaşama hüküm eden diğer olgularla eşgüdümlü ve barışık yaşamayı becererek, tarihte bu konuların telkin ve tavsiyeleri de birer zenginlik olarak kabul ederek ilahi lütuflar tarif edilmezse Manzaranın tarifi eksik kalacaktır. Selefiler ve Mealciler ile Desitler dediğimiz insanlar tüm bu fenomenleri dikkate almadan hayatı yorumlamaları kendilerine zalim ve mazlumun eksik olmadığı geniş bir dünya hediye etmiştir.

    Ya da, aklın devre dışı seçeneğinden nefsin ve egolarının kölesi olmuştur.

   Hz.Ali(as) sanki bunları kastedercesine ne demiş bakalım;

  “Bilgisiz birini bir düşüncede ya pek ileri,yada pek geri kalmış görürsün.”

    Akıl paylaşmayı, Evrensel olmayı, Sadakat, Şefkat merhamet, Sosyal Toplumun gereği olan mükemmel ilahi irade ve rahmetin Erdemlerini öngörür.

     Hz Ali’nin bir Şia’sı,Ya Ali ne emredersen emret, ben senin emrindeyim dedi; Hz. Ali(a.s) “Öyle deme Hak bildiğin şeyde bana tabi ol” demiştir.

    Tüm İslam dünyasında 72 adet Tarikat tespit edilmiş,71 tanesi gidip Hz. Ali(a.s) dayanıyor, peki bu tarikatların mürşitleri öğrettikleri ve uygulamalarını gidip Hz Ali’ye dayandırabiliyorlar mı.? Buna bakmak gerekmez mi?

     Bir tarikat ehli bana bir zamanlar şöyle demişti “Kendini tarikatın kasasına atacaksın nereye giderse gitsin” dedi ben ona itiraz ettim ve dedim ki hocam şoför acemi ise yolun da hakimi ve hekimi değilse seni boş ve amaçsız bir hedefe götüremeyecek mi ? amaçsız veya yanlış bir istikamette götürürse emek enerji ve o yolda sabrın da boşa gidecek veya kaza riski çok yüksek olmakla beraber kasanın da çürüklüğü ayrı bir tehlikedir, dedim durakladı. Ayağını gazdan çekti. Cevapta tıkandı, işte bunun için tarikat dergahlarında ehliyetli olmayan ve bu işin başına geçenler sonuçta yolcuları delirtir ki dergahlarda bu tipleri görmek de mümkündür.

     Tarikatların mevcut uygulamalarının bir ilkesi de Akıl idrak ve şuuru ancak bir robot kadar kullanma şansı var, daha tehlikeli olanı ise İlim erbabının İlmi kabiliyetini ve yeteneklerini Olması gereken amacın dışında kullanma iradesidir ki esas felaket ve müşkülat bunlarda tebarüz eder.

    Nitekim peygamber “Ümmetim için korktuklarımın en korkucu konuşmasını bilen münafıklardır.” Bugün Amerika uşaklığı yapan tüm Arap rejimleri bu münafık belamlar ağzıyla firavunluklarını devam ettiriyorlar.

     Bu tipler hep Resullere karşı ilk diklenen Bel’am suretinde tebarüz etmişlerdir.

   Dr.Ali Şeriati’yi dinleyelim.

“İlmin en büyük hastalığı kişide fikri putperestlik varsa ve dini ilimler alanında çalışıyorsa ilim kendini din süsüne bürünmüşse ilim putları ruhaniyet ve kutsallık halesini başlarının etrafında oluştururlar, bu istibdat daha kaba bir istibdatta dönüşür, Masum ve cesur çehrelere bürünen fikri zorbalara karşı teslimiyet daha da artıp güçlenir.”  Bu konudaki geniş analiz  olarak Feyzbokk sayfamızda yayımladığımız Alim Ve Zalim ile Onlar Biz ve Gerçekler makalelerimize bakabilirler.

   Manadan yoksun insan mesuliyetten de yoksundur.

   Hz Ali(a.s) gibi hangi tarikatın lideri salik ‘ine sen de düşün diyebilmiştir.

    İmam Şafii(r.a) “Düşünsel konularda bizi taklit etmeyin siz de düşünün” diyebilmiştir.

      “Akletmek Müslümanlar tarafından terk edildi, bu yüzden zelil bir hale düştüler..!” ( İbn-i Haldun r.a)

    Hani bazı insanlara robot deriz ya, robotların kendi akılları ve müstakil zekaları yoktur, bir başkası tarafından Programlanır ve bu programın dışına çıkma imkanı ve şansı yoktur. Oysa Hz Ali’nin öğreticiliğinin rehberliği bu söylem ile idealitesi ortaya çıkıyor.

    Günümüz dünyasında düşünce kuruluşları bile kurumsallaşarak geleceği daha mükemmel hale nasıl getirebiliriz ve gelecekte mevcudun alternatifi ne olabilir, nasıl.?, nerde? hangi şekilde ortaya çıkarılabilir, diye kurumsal çalışmalar var, hatta Astrolog, Kahin, Medyum, Haham, Fizikçi, ve diğer meslek erbaplarının derin tefekkürü ve hatta İstihbaratta Cinler de kullanılmaktadır.

    İşte Hz. Ali(as)’ın hak eksenli düşünce dediği ve bize öğretmeye çalıştığını daha iyi anlıyoruz, Nitekim İmam( as).”Önce Hakkı tanı sonra insanları hakkın ölçüsüne vurun, aksi halde hakka zulüm edersiniz.” Beyanı idrakin mükemmel bir analizidir.

    Aslında Hak Masum ‘dur bunu böyle bilmek lazım, ama imam Ali bunu söylerken kendisi masum olmasına rağmen bunu deklare etmekten imtina etmiştir ve kendisinden sonra hayatın bu sistematikte idrak edilmesini ve genetiğini bize öğretmiştir.

    Ruhullah musevi(r.a) nin şöyle bir sözü var, “Akıl tek başına ise ayakları tahtadan olur” yani Akıl ve aklın yaratıcısı ile İman yolculuğun en doğru şekil ve seyirdir, aksi halde vücudun yarısı yapay ve Sünni bir yapı barındırır. Yani beşer müdahalesine açık ve muhtaç kalacaktır.

    Nitekim dünyada tek başına akılcı akımların mensupları bir yerde tıkanıp hareket olanakları kalmamıştır. Akıl o’nun yaratıcının kudretini idrak edip, Akıl selim olmayı beceremezse halüsinasyonların veya bağırsakların kurbanı olmaya ve nefsi emarenin de esiri olmaya adaydır.

    Vahiy ve Akıl ile idrakin en doğru seçenektir. Nitekim Modern fiziğin babası olarak bilinen ve Termodinamik yasası ve Fizikte Planck Yasasının sahibi Nobel ödüllü Alman Fizikçi Max Karl Ernst Planck “Fiziğin şehrine girmek isteyen vahiy ‘in kapısından girsin yoksa fizik ‘ten bir şey anlayamaz.” demiştir. Yani akıl tek başına fiziği ve fizik alemini izah edemez. Bırakın fiziki hayatın tümü imanla ancak anlam kazanır. Aksi halde anlamsız bir hayat amaçsızlık üretir ve ruhtan yoksun sadece tatsızlık sebebidir.

    Aklını kullanmayanın aklını ya bir başkası bedava hatta üstten para alarak kullanıyordur, Üflenmiş terlik, Okunmuş seccade, Kabirde kafayı koruyacak takke veya bağırsaklara şifa üflenmiş yoğurdun taliplileri bu faziletlerin sakinleridir, Kimisi de menfaat makam karşılığında Akıl ve İradesini geçici kiraya vermiştir, en büyük musibet ve felaket insanlar bu noktada pisliğe mahkûm olmuş ki böyle bir hayata bitkisel hayat da diyebiliriz. Hata daha kötüsü bazen his ve duyguları da başkasına uyumludur. Yani bazen bazılarına kukla deriz ya, öyle bir cansız madde de denebilir.

   Şu dörtlüğü dinleyelim,

   “Yüz daha versen yüz daha uman yüzler bilirim,

    Yokuşlara kardeş olan düzler bilirim,

    Dünya öküzün üstünde derler ama,

    Dünyanın üstünde nice öküzler bilirim.”

     Dünyanın İpini Şuur ve İdrakten yoksun işte bu doymak bilmeyen Öküzler, Doymak bilmeyen Karun İştahlı; Dinle dalga geçen Peygamber bedduasına muhatap olan Obur ve Obezite Muaviye Figürleri, Açlık sendromu yaşayan Kan kokusu almış Köpek balığı gibi Amerika Beşeriyetin realitesini Rezilce göğüslemiştir.

   Buda şuna delalet eder Mide dolunca Fikir uyur, İdrak Kitlenir, Hisler çalışmaz, Basiret ve feraset kapanır çünkü bağırsakların fazla şişince beyne ters istikamette etkileri vardır.

    İran’ın Sebzivar şehrinin karpuzları meşhurdur, Bir gün vali bey Odacısına közlenmiş patlıcan yeseydik iyi olurdu, Odacısı he valla valim çok iyi olurdu demiş, biraz sonra vali Şimdi bir karpuz yeseydik güzel olurdu, Odacı yine he valla valim çok güzel olurdu, Vali odacısına dönerek ulan ben ne diyorsam sende aynı şeyleri istiyorsun bu ne demek oluyor, Odacısı tabii ki benim iştahım valimin iştihadır. Demiş. Hayat budur bazı insanların bırakın İdraki, iştahı bile kahramanlarının iştahı olabiliyor.

    İşte bunun için iman ve idrakten yoksun olanları Hz Ali (a.s)”Kişilikleri karnındaki ile eşdeğerdir” demiştir.

    Cemil Meriç’in güzel bir sözü var diyor ki “Aydınların aydınlatamadıklarını soytarılar kandırır” durum bu kadar açık.

Aydın kimdir ? sorusu ise başlı başına izah edilmeye değerdir.

Medeniyet ‘in taşları Şuur ve idrak’ın en mükemmel eserleridir.

    Bir toplum doğal kaynakları bakımından Zengin olabilir, Fakat onları meydana çıkaracak imkân, kabiliyet ve iradesi yoksa ebediyen fakir sefil kalacaktır.

    Aynı şekilde kültürel ve ruhsal kaynaklarını tanımak ve onları yeniden keşfetmek arındırmak ve enerjinin yaratıcı etkenlerine dönüştürmek için yeterli ölçüde ehliyetli değilse cehalet, Bilgisizlik ve entelektüel zayıflık sorunlarını bertaraf edemeyecektir.

    Batının Endüstrisine iştahı olan doğulular hiçbir zaman bu sihirli çubuğu kendileri bulup üretme zahmetine katlanmadılar.

    Doğunun çocukları kültürlerini ve felsefelerini Sühreverdi Maktul ve Molla Sadra gibi ,Ali Şeriati  Muhammed ikbal ve Ali Izzetbegoviç gibi sosyolog ve siyaset bilimcileri, Büyük Filozof Seyyid Şehid Muhammed Bakır Essadrın zekası,Ruhullah Humeyni(ra) İrfanını referans alıp yorumlamaktan aciz kalınca çareyi batıdan ithal ettikleri akıl, sahile yetişmeden yarısı okyanuslarda sulara gömüldü kalan yarısı da toplumu tedavi etmeyi kafi gelmedi.

    Bu zahmeti onlara bırakıp zenginlik kaynaklarını gönül rahatlığıyla sömürgecilere bırakıp hamasetin çay bahçesinde ve uykuların kaynağı Hilton’larında uyumayı tercih eden soytarı kılıklıları ve sömürge çarpılmışları toplumu yöneten siyaset ve çanak çömlek tutan yazar çizerler ruhlarını ana şefkatiyle sömürgecilere satan, Medeniyettin numunesi kravat denen Garip yuları takan sefil yaratıklar utansın.

    Halkı ile barışık yaşamasını beceremeyen acizler suçu hemen halkın tarihi, Coğrafya ve kültürüne yükleyerek bir kolaycılığın verdiği zevk de ayrıca bunlar için, bu halkın zehir’i olmuştur.

    Bindiği aracın, yemek yediği kaşığın, Şifa için içtiği ilacın, vaaz için kullandığı mikrofonun, Göğe yetmiş kat çıkacak asansörün, Çıtır bıtır iştah eşliğinde seyrettiği Hollywood filmlerinin, Su içtiği musluğun buz gibi fantaların, Pierre cardi’in libası,Angut ineklerin kebabı,vs.vs. kadar şükrün kaynağını yanlış ve yalan tespitlerle tüm kültürünü katleden ve sömürgecileri yaratanın nimeti bilen soytarılar utansın.

   Bu gidişata da “wan mineut” Demek gerekmez mi.?

    Mesele derin azizim, bir o kadar da elim, doğunun çocuğu olarak pes edenlere Rahmetli Erbakan hocanın dediği gibi “Hadi oradan” demek gerekmez mi.?.

    Sonuç:

   İbn- Rüşd(ra) Gibi Filozof ve Toplumbilimcilerin İnsanların %2 si düşünür,%3 ü düşündüğünü sanır,%95 ise düşünmeden ölürler tespiti de Dikkatte değerdir. İdrak ve Şuurdan yoksun olan bireyler sürü psikolojisinin sakinleridir, Bu sükûnet onlara sadece amaçsız ve gayesizlik yaşatır. En iyi amaçları olacaksa buda sürüden ayrılmamaktır. Çünkü sürüden ayrılanı kurt kapar mantığı daha önce enjekte edilmiştir

   “Eğer Cahiller susarsa; İnsanlar ayrılığa düşmez..!”(Hz.Ali as)

    Evet toplumun bütünlüğü esastır ama bu bütünlük yüce amaçlar için tesis edilmişse sürünün sakini olmayı tercih eden o’nun Şuur ve İdrakidir. Şuur ve idrak üzerinden de her türlü risk almaya müsait hale gelmiştir; En azından kendi düşen ağlamaz idraki ile teselli bulmayı dener ve Meşakkatlerin de suçlusunu aramaz.

     Beşeriyet İlim ve tekniğin mesafelerini ortadan kaldırmasına rağmen Deve üzerindeki yolculuk yerine Ses hızını aşan jet uçağını getirmiştir fakat Nereye?, Ne için ? gideceğini bilmeyen Amaç, İdrak ve Şuurdan yoksun bir medeniyetin şaşkınları olduk.

    Bu meselenin tüm boyutlarıyla yeryüzünde oksijen gibi Allah’ın rahmetini yaydığı gibi Tüm kaynakları dağıtım ve bölüşümü bu Rahman’ın ritmiği ile icra edecek Herkesin için Şuur ve İdrak olabilecek İrade-i  Mutlak’ın mümessili  bir kurtarıcıyı umut etmek de umutsuzların ümitsizliğine teselli olacaktır.

    Realizmi Hamaset yapanlar bunu da çok görmesinler.

   Dünya düşünenler için bir komedi, Duyanlar için bir trajedidir…! Herkes cahildir, Âmâ farklı konularda..!

    Doğu toplumlarının en büyük acısı sorumlu ve kültürü ile barışık Şuurlu; idrak sahibi kendisi eriyip topluma ışık olan bütün zaman ve çağların Ali ve Ebuzer’i gibi hayatın realitesine ve kaderimize yön veren, İstikamet ve rol veren idrak ve şuur veren dertli, Âlim ve aydınlara selam olsun.!

Tarih:Genel

Tek Yorum

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir