İçeriğe geç

HER MAKAMIN DİLİ FARKLIDIR..

HER MAKAMIN DİLİ FARKLIDIR..!
(Konuşmak veya susmak tercihleri arasında zorlananlar muhakkak okusun)
“Boş ve yararsız sözle karşılaştıkları zaman onurlu olarak geçerler”Furkan/72
Peygamber(sav) “Sizden biri konuştu mu ya hayır söylesin ya da sussun” hadisi bu ayete matuftur.
Konuşmak bir İhtiyaç ise, Susmak da konuşmanın başka bir versiyonudur.
Konuşmak bir iletişim aracı olmakla beraber bazen de bazıları için susmak da iyi bir iletişim aracı olabilmektedir.
Yüce Allah Adem’i yarattıktan sonra O’na isimleri öğretti ve bu tanımlamalar üzerinden hayatın devamını irade etmiştir.
Her canlı için farklı iletişim tekniklerini irade eden yüce Allah “Benim nimetlerimi saymaya kalksanız Ağaçlar Kalem denizler mürekkep ve Tüm insan ve cinler de yazıcı olsalar bu nimeti saymaya güç yettiremezler.” İfadesi sonsuz İlim ve rahmet deryasının en bariz ifadesidir.
Modern fiziğin babası olarak bilinen termodinamik yasasının kaşifi Max Karl Ernst Ludwig Planck, Alman fizikçi ve 1918 Nobel Fizik Ödülü sahibi. Planck, “Kuantum Kuramını geliştirdi ve Termodinamik yasaları üzerine çalıştı. Kendi adıyla bilinen “Planck sabiti”ni ve “Planck ışınım yasasını buldu. Bu nimetleri ne güzel ifade ediyor bakalım “İnsanlık Modern Fiziği yutsa henüz yaratılış alfabesini (A)sını öğrenmiştir, Tüm alfabeyi bitirecek ve Cümle kuracak anlam çıkaracak kadar fizik aleminde bu kadar meçhul ve bilinmeyen vardır, Fiziğin şehrine girmek isteyen Vahiy’in kapısından girsin yoksa fizikten bir şey anlayamaz” ifadesi ayetin bilim dili ile ifadesidir.
Yüce Allah Konuşma yeteneği verdiği insana her şeyde mükemmel sınır ve ölçüler irade ettiği gibi konuşmayı da bir ölçü ile sınırlamıştır. “”Ve onlar ki, boş ve yararsız şeylerden yüz çevirirler. Boş yere söylenilen sözden ve işlerden sakınırlar.” (Mü’minun, 23/3)
Hz peygamber “Emri bilmaruf ve neyyi anil Münker ve Allah’ın zikri dışında söylediğiniz her söz aleyhinizedir.” İfadesi yukarıdaki ilahi beyanla örtüşmektedir. (hayatın devamı için gerekli olan iletişim de; Maruf dairesindedir)
Konuşmak doğruların güzelliğin barışın, hakkın tahakkuku, Kısaca aydınlanma amacıyla yapılmazsa susmak belki en doğru seçenek olacaktır. İşte bunun için literatürümüzde “Söz söylemesini biliyorsan söyle senden ibret alsınlar, söz söylemesini bilmiyorsan sus seni insan saysınlar” ifadesi derin anlamlar içerir.
Gel gör ki bazen konuşmasını bilenler susuyor, Konuşmasını bilmeyenler bu hakkı kullanıyor, bu nedenle hep konuşanı dinlememek lazım, bazen susanın suskunluğunu da dinlemek icap eder. Bu da susanın susan dilini bilmekle mümkündür. Beşeriyet arasındaki sıkıntıların çoğu Hz. Ali(as) dediği gibi “Cahiller susarsa insanlar ayrılığa düşmez” ifadesi ağzı olan konuşuyor ama sadece konuşmak için konuşur belki de bilmeden fesadın değirmenine su taşıyordur.
Bu konuyu konuşmasını bilenlerden dinleyelim..!
Hz.Ali (as) “Ahmağa verilecek en güzel cevap susmaktır.”
“Konuşmak ihtiyaç olabilir ama susmak sanattır”(Geothe)
“Soruluncaya susmak Susturuluncaya kadar söylemekten hayırlıdır”(Hz.Ali as)
“Ahmak’a söylenen her söz ateşe atılan bir odundur”(Tolstoy)
Bazen ağlamak gerekir açılmak için, Bazen hatırlamak gerekir, Hatırlanmak için, Bazen susmak gerekir duymak için “(Şems-i Tebrizi ra)
“Susmak ile susamak çok benzerdir, Birinde Dil’in diğerinde yüreğin kurur.”(Mevlana
Hz. Ali(as) mı dinleyelim “ Öyle bir zaman gelecek ki afiyetin onda dokuzu insanlardan kaçınmakla,kalan biri ise susmakta olacak.”
Hz. Ali (a.s) Konuşmayı ve susmayı ne güzel ifade ediyor bakalım;;
“Şüphesiz hayır tümüyle üç haslette toplanmıştır: Bakmak, susmak ve konuşmak.
1-İçinde ibret alma olmayan her bakış hatadır.
2-İçinde düşünce olmayan her sükut gaflettir.
3-İçinde zikir olmayan her konuşma ise kuru gürültüdür.
Büyük müffessir ve Filozof Fahreddin-i Razi “Bir gram ilim bin ton edebe muhtaçtır.” ifadesi konuşmanın da susmanın da bir edebi adabı olmalıdır.
Hayata ibret ve hikmet gözüyle bakmayanlar, Basiret, feraset ve iradelerini bağırsaklarına kurban eden kör, sağır ve anlamdan yoksun, omuzdan yukarı bir hiç olanlardır. Sadece yük taşıyabilen dişisini görünce zırlayan, sahibini görünce Kişneyen, Su gibi aziz bir nimetle karşılaşınca bildiklerini unutan, kemeri ve Semeriyle hava atan bu yaratıkla erdemleri konuşmak beyhude bir çabadır.
Hani meşhur olan bir ifade var ya; “Kırıldığını belli etmeyen insanları üzmeyin, çünkü Onlar sizi kaybetmemek için susarlar, Yoksa aptal oldukları için değil.”
Tüm bunlarla beraber Belagat fesahat ve hitabet sanatını en üst düzeyde kullanmayı becerenler toplum için bela ve musibetin üniteleridir, Çünkü bu prototipler Yalan Zulüm ve sahtekarlıklarını İdrakten yoksun kitleler üzerinde birer manipülasyon tekniğini fark ettirmeden uygularlar, İşte bunun için Peygamber(sav) “Ümmetim hakkında Korktuğum şeylerin en korkuncu Konuşmasını bilen münafıklardır” beyanı zalimin ve yalancıların en derin biçimde izahıdır.
Şems-i Tebrizi'(ra) yi dinleyelim,
Derdini sade anlatan adam dertlidir,
Güzel anlatan ediptir,
Haliyle anlatan aşıktır,
Tebessümle anlatan ariftir.!
Aşağıda vaki olan hikaye susmasını bilenler için bir ibret vesikasıdır,
Bir zamanlar bilginler ve şairler, ‘suskunlar meclisi’ adıyla bir topluluk oluşturmuşlardı.
Üye sayısı kırk kişiydi ve bunu artırmıyorlardı. Üyeliğin ilk şartı çok düşünmek fakat çok az konuşmaktı.
O zamanlar meşhur şair ve bilgin Molla Câmî, bu meclisin üyeleri arasında olmayı arzuluyordu. Günün birinde suskunlar meclisinin bir üyesinin öldüğünü duyunca, onun yerine aday olmak için bilginlerin bulunduğu mekana geldi.
Kendisini karşılayan kapıcıya bir şey söylemeden, ismini bir kağıda yazarak o sırada toplantı halinde bulunan suskunlar meclisine gönderdi.
Meclis üyeleri bu teklifi görünce biraz üzüldüler. Molla Câmî oraya layık bir bilgindi, ama ölen üyenin yerine başka birini almışlardı.
Yeni bir üye için yer yoktu. Meclisin başkanı, bir bardağı tamamen suyla doldurduktan sonra Molla Câmî’ye gönderdi. Zeki bilgin, durumu kavramıştı. Bir damla daha olsa bardak taşacaktı. Bunun üzerine o da hemen oracıktaki bir gülden küçük bir yaprak koparıp, nazikçe suyun üstüne koyuverdi. Bardak taşmamıştı. Bunu içeri gönderdi.
Meclistekiler bu kibar cevabın manasını anlamışlardı: Zarif insanların yeri başkaydı. Üyeler, bu değerli bilgini de aralarına almaya karar verdiler.
Başkan listeye Molla Câmî ‘nin adını ekledi. Kırk sayısının sonuna bir sıfır koyarak, 400 yazdı. Bununla Molla Câmî sayesinde, meclisin değerinin on misli arttığını belirtiyordu.
Listenin son şekli Molla Câmî ‘ye gelince, meseleyi anladı. Ancak sayının büyük gösterilmesinden hoşlanmadı. Sağdaki bir sıfırı silerek, kırk sayısının soluna koydu.
Yani 040 yazdı. Alçak gönüllü Molla Câmî, böylece kendisini solda sıfır sayıyor, bardağı taşırmadığı gibi, o meclisin yapısını da etkilemeyeceğini söylemek istiyordu.
Gül yaprağı olmak, kolay değil. Ama, evde, işte, çevrede geçim ehli olmanın, gül gibi geçinmenin yolu gül yaprağı olmaktan geçiyor. Yük olmayıp yük almak, gül yaprağı güzelliğine kavuşmak… Kendi içimizde, ailemizle, çevremizle uyumlu olmanın, ebedi güzellikler yolunda yürümenin müjdecisi.
Gül yaprağı sırrına erenler, sağdaki sıfır gibi bulundukları topluma güç katarlar hem de bire on, ama soldaki sıfır gibi davranıp kimseye yük olmazlar.
Ne dersiniz şöyle bir düşünmeye; evde, işyerimizde kısacası hayatımızda gül yaprağı gibi miyiz, yoksa, bir damlası hayat karartan zehir miyiz?
İslam dünyasının bugünkü halini Şeyh Said-i Şirazi ne güzel ifade etmiş,
“ Gülistan şehrine geldik ne renk kalmış ne Koku, Ahmak dostlar ve akıllı düşmanlar ikisini almış gitmişler”
Sonuç: Hz. Ali (a.s)ı dinleyelim,
“Bakışı ibret, susması düşünce ve Tefekkür, sözü zikir olan, hatasına ağlayan ve insanların şerrinden güvende olduğu kimseye ne mutlu!”
Hz. Ali(a.s) Bu tavsiyelerini dikkatlice incelersek bizler ibret ve hayretler diyarında yaşayan ve hayretler hep ibretler barındıran mekanların yolcularıyız.
Neye nasıl bakarsan öyle görürsün kimi insanlar tüm canlı ve Cansızlara bakarken hikmetle bakar ve yaratıkların hepsinde Yüce Allah’ın ince dakik ve mükemmel ilmini ve bu ilmin içindeki esrarları, amaçları, Nedenleri ve nihayetleri tefekkür eder ve o mükemmel iradeyi idrak edip hayretler diyarında azameti fark edip bu azamet karşısında mevcudatın boşuna ve eğlence için yaratılmadığını idrak edip, kendi rol ve yaratılış amacını sorgular ve sonuçta hepsinin sadece kendisi için yaratıldığı sonucuna ulaştığı an kendi amacını sorgular ve nihayet Kemal’e yönelir ve yolculuğu da, fenafillah ve beka Billah ile ilanihaye devam eder.
Herkes için vaki olan ve Dil ile ikna yolları tıkandığı zamanlar bazen deriz ki Lafın bittiği noktadayız, İşte Yüce Allah’ın hikmetler diyarında seyahat edenler hikmetlerin içindeki inceliği gördükleri için hayretlerle baş başa kalıp daha fazla susmayı tercih ederler.ve KAL dilinden HAL diline geçerler.
Beşeriyet içinde bulunduğu tüm rezaletlerini Kitle iletişim araçlarının de gücünü kullanarak devletlerin tümel kuvvet ve enerjisini de kullanarak dünya mazlumlarını ve müstezaflarını yalanın büyük kazıklarıyla kandıra dursun, İnsanlık için en büyük felaket konuşmasını bilenlerin, Susması, Susması gerekenlerin konuşmasıdır. Esas olan Konuşmasını bilen Ahlakın ve dilin ustalarıdır, Heyhat, Ahlaksız utanmaz, ukalalar buna müsaade etmezler, etmiyorlar.
Allah yeryüzüne o Büyük hüccetini izhar ettiği gün Tüm İns cin ve melekut aleminin sukutu ile sadece Mutlak ilahi iradeyi ifade edecek Kitab-ı mestur ve Rakkı Menşur’un güneşi ve sesi her şeyi ve herkesi susturacaktır biiznillah
Sukutumuz tefekkür ve sessiz bir tezekkür ise anlamda zaten mukaddes hedefe matuftur.
Sonuç; İstediğin kadar bağır çağır, Susan birini yenemezsin, Bazen susmak gerekmez mi?
Hayat yolculuğunda gül yaprağı olabilmek ve kalabilmek Konuşması Hak Susması hikmet ve Hali Rıza-i İlahi olan Muvahhitlere selam olsun.

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir