İçeriğe geç

EVİN ÖKSÜZÜ BABALARDIR..!

EVİN EN ÖKSÜZÜ BABA’LARDIR !

    Babalar en kutsal varlıklar olan Annelerin gölgesinde kalan gizli kahramanlardır!

     Evin en öksüzü babalardır, en yalnız, en kimsesizi, herkese kimse olurken. Evin direği olurken kendisi direksizdir, dayanacağı kimsesi pek yoktur.

     Çünkü o hep güçlü olmak zorundadır. O zayıf olamaz Çünkü o kahramandır, o güçsüz olamaz Çünkü o kahramandır, o ağlayamaz Çünkü o kahramandır, hep kahraman olmak, öyle kalmak zorundadır. Yoksa silebilir herkes onu. Küçümser, erkekten bile saymaz.

    Batan gemiyi en son terk eden baba iken, uçan bir balonda, fazla ağırlıkların atılması aksi halde balonun düşme ihtimalinin olduğu anlarda, aileden ilk atılacak kişi babadır.

     Hayatını ailesine adasa da, ne eşine ne de çocuklarına yaranabilir tam anlamıyla. Kimsesi kalmaz zaten memleketi belli olduğunda. Hani sormuşlar ya adama nerelisin diye. O da demiş henüz evlenmedim diye. Ne ilk ailesine, ne de yeni ailesine yaranamaz, arada kalır.

    Aile içi yetmez gibi, hep annelik yüceltilir onun yanına ayıp olmasın diye babalık da eklenir. Anneler gününün bütün ihtişamına, şatafatına, her yerde vurgulanması ve insanları harekete geçirmesine rağmen, babalar günü unutulur, ya da babalar gününde hatırlanır ve öylesine geçiştirilir.

    Evin dış kapı mandalı gibidir çoğu zaman. Evin en yalnızıdır. Bu yüzden en son babalar duymaz mı? Ya saklanır, ya yalan söylenir ya da paylaşma gereği duyulmaz.

     Bunda elbet hoşgörüsü az babanın da suçu ve katkısı vardır ama yine de ne yapsa yaranamaz, yakınlaşamaz. Belki çocuklarıyla yakınlaşmak ister ama malum ataerkil kurallar, toplum baskısı, utanç duygusu buna engel olur, ne sevdiğini gösterebilir ne de sevilmek istediğini…

    Babanın aile de en sevdiği birey kadındır, eşidir. Eşinin ise en sevdiği çocuklarıdır, kendisi değil. En büyük aşk evliliklerinde bile, sevgilisi doğum yaptığında bir anda artık sevgilisi değil, anne olur, kendine biçtiği en büyük rolü olur sevgilisi.

    Baba en çok anneyi sever, anne en çok yavrusunu sever, yavrusu ise en çok eşini sever, eşi ise en çok yavrusunu sever.

     Bu böyle devam eder durur, hayatın kanunu gereği.

Bir yeri acıyan çocuğun hiç babam dediğini duydunuz mu? Babası yanındayken bile anam demez mi?

    İyi bir işi olması gerekir, zengin olması gerekir. Çocuklar bile birbirlerini heyecanlandırmak için, iki kişinin omuzlarında daha fazla ileri gitmek için, bakalım kimin babası daha zengindir, derler.

    Anne ya da çocuklar işsiz olabilir, kimse bunu çok görmez onlara. Ama baba işsiz olamaz. Düşünün erkek çalışır kadın ev hanımı ise sorun yok ama tersi durumda erkekten bile sayılmaz.   

     Evin geçimini karşılamak zorundadır, hem de şartlar ne olursa olsun. Dışarıda onca karşılaştığı kötülük ve güçlüklerle uğraşırken, eve gelip sığınmak, salmak isterken kendini, evde eşinin kaprislerini çekmek, çocukların sorunlarıyla uğraşmak zorunda kalır.

    Belki ağlamak ister onların yanında, onlarla… Yapamaz!

    Evin şerefini, evin namusunu korumak zorundadır. Kızının ilk aşkı kendisi olsa da, büyüyünce kızı artık aldatır babasını ve başka gençlere kayar gönlü. Babasına bin bir naz yapan o kız ise sevgilisinin, eşinin her dediğini yapar.

     Evde yıllarca babası ile çatışan, özgürlüklerini elde etmeye çalışan, oğlu ise eşinin yanında muma döner.

    En acısı ise yıllarca gözünden bile koruduğu o güzeller güzeli kızını, gözbebeğini gelir adamın biri alır elinden, gözünden sakladığını başka gözlere verir.

    Değil birinin ona dokunması yan gözle bile bakmasına dayanamayan baba, teslim eder bir başkasına elleriyle. Üstelik bir de düğün dernek yapmak zorundadır, oynamak zorunda kalır sanki eğlenirmiş gibi.

   Yıllarca dışarıda deli gibi çalışırken, bebekken hiç büyümeyeceğini düşündüğü yavrularının değiştiğini bile fark edemez, birey olduklarını. Ona bağımlı iken onlar, bir anda bağımsızlıklarını ilan etmeye başlarlar, küçük bir hayal kırıklığıyla karşılar, yapacak bir şey yoktur.

    Bizim gibi toplumlarda, erkek evladından çok kızına değer veren, her şeye rağmen onun için her şeyini feda eden babaların önünde sevgiyle eğiliyorum.

Hz. Ali ağlayan bir çocuğa:

Neden ağlıyorsun?

   O: Bana baban yok, sen yetimsin, dediler ve benle oynamak istemediler!

   İmam, yetim çocuğun başını okşadı, gönlünü aldı, ona bir kaç dirhem gümüş para verdi:

Git simdi sana yetim! derlerse, de ki:

Benim babam Ali b. EbuTalib’dir.”

   Aç yoksul, yetim, itilmiş kakılmış zulüm görmüş, horlanmış, dışlanmış müstezafların dünden çok bugün daha fazla Ali(as) gibi ruhlara muhtaçtır.

   Delikanlı 16 yaşında iken babası ile tartışmış ve evi terk etmişti. Buna çok öfkelenen baba, evde onun adı bile anılmayacak diye yasak koymuştu. Bu yüzden anne her gece evi terk eden oğlunun yatağına oturup yastığını koklayarak uyuyordu…

“Oğlumu özledim, ne olur gidip arayalım, bulup getirelim.” dese de, baba bir türlü geri adım atmıyordu.

Aradan iki yıl geçmişti…

Oğlunun doğum günü o yıl Babalar Günü ile aynı güne denk gelmişti.

   Annenin ağlamaklı hâlini görünce dayanamadı baba, “Şu adrese git, oğlunu gör.” dedi. Ve ekledi: “Adresi benim verdiğimi söyleme ama.”

   Birkaç şey daha söyledi; ama anne duymuyordu bile, aklında kalan teş şey, oğluna ait adresti…

Anne sevinçten uçuyordu. Hemen hazırlandı ve yola koyuldu.

Büyük bir şehrin karşı yakasındaydı babanın verdiği adres…

Gittiği adres bir tamirhaneydi…

Oğlunu tulum içinde gördü…

   Bir süre ıslak gözlerle dükkânın karşısından izledi ve oğluna doğru yaklaşmaya başladı…

   İki yıl boyunca kendisini arayıp sormayan ailesini unutan delikanlı aniden annesini karşısında görünce önce şaşırdı, sonra koşup sarıldı annesine…

Babası hariç herkesi soruyordu, “O nasıl, bu nasıl?” diyerek…

   Ve sonunda, “O adam nasıl, hâlâ aksi ve anlayışsız mı?” diye sordu annesine…

Anne cevapsız bıraktı bu soruyu…

“Hadi oğlum gel eve gidelim.” dedi.

“Hayır anne, ben böyle iyiyim. O adamla tekrar aynı evde yaşayamam.” dedi ve dükkâna doğru yürümeye başladı.

   Arkasından bir süre bakakalan anne hazırladığı pastayı oğluna vermek için seslendi. Delikanlı pastayı alırken annesine, “Anne ne olur ısrar etme, gelmeyeceğim. Bir gün bile merak edip arayıp sormayan bir adamla aynı evde yaşayamam ben.” dedi.

   Anne boynu bükük hâlde oğlunun yanından ayrılmaya hazırlanırken, “Peki oğlum sen bilirsin. Anlaşılan çok kararlısın, gelmeyeceksin. Ama baban dedi ki, son bir aydır arkadaşlık ettiği çocuktan uzak dursun, o çocuk sana zarar verecektir. Önceki arkadaşıyla barışsın.”

Bu kez çocuk donakalmıştı…

   Annesi eve dönmüştü. Babaya sitem etti: “Madem biliyordun nerde olduğunu neden benden sakladın? O yüzden rahattın demek?”

   Hep ters, aksi görünen baba yutkundu ve gözlerinden iki damla yaş akıverdi. “O benim canımdır ya, canım.” dedi.

“Ne zamandan beridir biliyordun?” diye sordu anne.

   “Gittiği günden beridir biliyorum. Bazen öğlen molalarında ne yiyip ne içiyor diye gider uzaktan izlerdim. Bazen akşamları geç gelirdim ya hani, sen beni kahvede sanırdın, işte o zamanlarda da ne yapıyor kimlerle takılıyor diye takip ederdim.”

   Karı koca birbirlerine sarılıp ağlarken kapı çalmıştı…

   Elleriyle gözlerini silerek kapıyı açmaya gitti anne. Annesinin kendisine yaptığı pastadan daha büyük bir pasta ve hediye paketi ile içeri girdi delikanlı.

   Koşarak babasına sarıldı: “Babalar Günün kutlu olsun babaaaa!”

   Delikanlı anlamıştı; Kendisine hiç bakmadığını düşündüğü babasının, aslında gözünü hiç üzerinden ayırmadığını!…

   Babalar kızar bağırır ama hep evlatların iyiliği içindir; evlatlar çocukken bunu anlayamaz. Fakat bir gün onlar da baba olunca anlarlar Baba’nın kıymetini!…

  Hz. Ali(as) mı Dinleyelim,

  “Baba Devlettir, Ana Nimettir, Evlat servettir.”

   Sonuçta literatürde baba DAĞ’DIR,ANA İSE BAĞ’DIR; denmişse gerisi teferruattır.

Sizler büyük insanlarsınız

   Bunca zorluğuna rağmen Baba olabilmiş tüm özel insanlara ithaftır. Vesselam

Tarih:Genel

İlk Yorumu Siz Yapın

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir