EYLEMLER FİZİK- RUH BÜTÜNLÜĞÜNDE ANLAM KAZANIR.
Beyinde yorumlanıp, Fiillere yansıyan hareketler sadece fiziki şekilde kalıyorsa metabolizma üzerinde sınırlı etkiler bırakırlar, Ruh fizik bütünlüğünde konsantrasyon Ruh ağırlıklı bir düzeyde devam ederse metabolizma bu Ruhi etkiye bağlı olarak tepkime devam eder, bazen Ruh ‘ta öyle bir yoğunluk oluşur ki, Sinirler devre dışı kalır ve kişinin fiziki dış müdahaleye maruz kalsa da herhangi bir acı hissedilmeyecek düzeyde kalır.
Nitekim Hz. Ali(as) ayağına batan bir büyük Diken’i çıkarmak için Teşebbüs edenlere “Ben namaza durayım siz öylece bu müdahaleyi yapın ve dikeni çıkarın” olayı Ruh beden arasındaki etki ve tepkiyi en iyi tarif eden Anestezi gelişmedir.
Günümüz tıp alanında Uzakdoğu’da uygulanan hipnotezik anestezi teknikleri ile Tıbbi cerrahi müdahaleler yaygın olarak kullanılmaktadır.
Vahşi dünyada işkence altında bu konsantrasyonu ve transasyonu ruh boyutuna aktarmayı beceren çoğu insan fiziki müdahaleden(İşkence gibi)kaynaklanan acıları hissedip tarif edememiştir.
Tıp literatürüne geçen anestezi yorumlarında hastanın her şeyi işittiğini ama konuşamadığını ifade etmesi anestezik müdahalede ağırlıklı olarak bilinç, Ruh boyutunun etkisinde olduğu için sadece işitme olgusunu aktif bırakmıştır, bu da sinirleri etkileyen anestezi teknikleri bazen beyindeki nöronların Ruh boyutunu aktivitesine sirayet edemeyebileceğini gösterir.
İnsanın haleti ruhiyesin de bazen öyle fırtınalar eser ki, Bedenin ortaya koyduğu aktiviteleri fizik yasaları ile izah etmek mümkün değildir.
İbni Sina (ra) anın deneyi insan psikolojisinin metabolizma üzerindeki etkilerini en iyi şekilde izah etmeye yeterdir.
İbn-i Sina İki kuzuyu ayrı kafeslere koyar.
Kuzular aynı yaşta, aynı kiloda,
Aynı cinstir ve aynı yemlerle besler,
Tüm şartlar eşittir. Ancak, yan Kafeste bir kurt vardır,
Kurdu, sadece kuzulardan biri görebilmektedir.
Aylar sonra kurdu gören kuzu, huysuz, huzursuz, zayıf ve çelimsiz duruma düşer ve Ölür.
Kurt, kuzuya hiç bir şey yapmamasına rağmen, kuzu yaşadığı korku ve stres yüzünden ölmüştür.
Kurdu, görmeyen diğer kuzu ise huzurlu olduğundan besili ve kiloludur.
Bu deneyde İbn-i Sina zihinsel etkinin sağlık üzerinde olumlu ölümsüz etkilerini deneyle ispat etmeye çalışmıştır ….
Hz. Ali(as)bunu şu şekilde tarif eder “İnsan iki boyutludur Ruh ve Fizik ancak; Fizik gücünü Ruh’taki dinamikten alır,.”(Yani insan ruh dünyasındaki motivasyon kadar bir fiziksel kudret ortaya koyabilir,
Nitekim yine kendisi “Hayber kalesinin kapısını fiziki kudretle söküp kaldırmadım Rahmani bir kudretle kaldırdım” Bu kapı Sonradan sekiz kişinin ayakları ile yerden sürükleyemediği bir ağırlıktır.
Yüce Allah bu ruhi motivasyon ve bedenle gerçekleşen transformasyonun mekaniğini “Sizin hakkıyla iman eden bir kişiniz onların yirmi kişisine bedeldir.” Beyanı Ruh ‘un beden yoğunluğu üzerindeki etkilerini en iyi izah eden beyandır.
Nitekim bilimsel olarak insanın sahip olduğu bazı X Işınları ile olağanüstü birtakım aktiviteleri yerine getirebileceği ifade ediliyor. Uçan, Uçuran pirler bu istisnanın dışındadır.
Ruh beden ilişkisini bir mekanik robot üzerinden izah edersek;
Bir robotun tüm mekanik aksamları çalışır vaziyettedir, Sadece bir start düğmesi ile enerji verilirse istenen aktivasyonu yapabilir niteliktedir.
Bu robotun bazı aksamları gelen enerjinin voltajına orantılı ise İşte bu robota gelen enerjiye dokunursan kısa devre ihtimali de olacaktır.
Enerjinin doğal seyri mekanik ile doğru orantılıdır.
İşte bu Enerji’ye “Ruh” demek belki teşbihte hata olmaz niyetiyle start düğmesi ise ilahi iradenin KÜN sıfatı ile nevşu nema bulan cihaza mekatronik bir işleyişin kader yolculuğu ortaya çıkmış olacaktır.
İnsandaki işleyiş bu örneğe yakın bir transformasyonla gerçekleşiyor.
Ruh beden ilişkisi denilince her şeyden önce insanın bir fiziki diğer yönüyle bu yapıyı harekete geçiren ve gözle görülmemekle birlikte bedende var olan Beyin nöronlarını harekete geçiren ruh akla gelmektedir, bu ikisinden herhangi biri dıştan etkiye maruz kalırsa diğeri de bundan olumlu ya da olumsuz yönde etkilenmektedir.
Aristo’ya göre Ruh Canlı varlıkların prensibidir, O’na göre Ruh cevherdir. Yani belli bir kalitedeki mahiyetin varlığıdır aynı zamanda cisim değildir, lakin bedenin her şeyidir. Beden Ruh ’un bir süjesidir. Çünkü beden kuvve halinde bir maddedir.ve kendiliğinden fiil haline geçmez. Görüşün göze bağlı olduğu gibi ruh da vücuda bağlıdır.
Descartes’e göre ise Ruh düşünen cevherdir, Allah ise her şeyin kendisine tabi olduğu ve kendisinin hiçbir şeye tabi olmayan sonsuz cevherdir.
Cisimde yer kaplamayan hiçbir şey olmadığı gibi ruh ’ta da düşünce olmayan yer kaplayan maddi olan hiçbir şey yoktur.
Descartes’e göre; Beslenen, Yürüyen, nefes alan Cisimdir, Zevk duyan ıstırap çeken Acıkan, Seven, Susan, Uman, korkan ve ses ışık koku lezzet mukavemet fikirlerini idrak eden uyanık duran ve rüya gören Ruhtur.
Descartes’e göre Allah İrade ve hareketlerimizin fail sebebidir.
Spinoz’a göre “Cisimsiz düşünce İdrak ve ruh yok demektir. Diğer bir ifadeyle zihni gelişme fiziki gelişmeye bağlıdır. Ve İnsan bedeni yok olduğunda Ruh’u tamamıyle yok olmaz.”
Bir Kızılderili atasözünde “Vücudun senden izin almaksızın yaşlanır, Ruh ‘un ise sen izin vermedikçe yaşlanmaz.”
İslam alimlerinin Ruh hakkındaki görüşlerine gelince;
Şu hususta birleştikleri görülür,
1-Ruh İnsanın hakiki varlığı ve varlığın temel unsurudur,
2-İnsan Ruh’u Nurani Latif,ve Rabbani bir cevherdir,
3-Ruh madde içinde maddeden ayrı bir varlıktır.
Esasen İslam alimleri Kur’an’da “Sana Ruhtan soruyorlar de ki; Ruh rabbimin emrindedir, ve size Onunla ilgili İlimden az bir şey verilmiştir” İsra/85 ayetine binaen biraz çekingen davranmışlar denilebilir. Ancak Fahreddin-i Razi bu ayetin ruh hakkında fikir beyan etmenin mani olmadığını söylemiştir.
Genel olarak İslam alimlerinin Ruh yerine Nefs kavramını yerine göre de kalp kavramlarını kullandıklarını görüyoruz. Gazali; Kalbi Allah’ı tanımaya mahsus Bir yer olan Ruh ’un hakikati olarak tarif etmektedir.(İhya Cilt 3 S 9)
İbn-i Sina Nefs ve Ruhu birbirinden ayrı kabul etmektedir, O’na göre Ruh Bedeni ve Nefsi kuvvelerin İlk bineği olup latif bir cisimdir. Ona göre Psiko-Fizik kuvvelerin merkezi bazen de düşünce merkezidir.
İslami Manada Ruh ‘un mahiyeti üç ana özellik içinde işlenmektedir, Hayat, Hareket ,İdrak ’tır.
İbn-i Sina’ya göre Ruh vücudun parçalarını kullanan bir cevherdir, Gazali ise beden ruhun bineğidir.
İbn-i Sina’ya göre Beden yaratılmadan önce var değildir, Eğer böyle olsaydı, Bedenin kişiselleşme ilkesi eksik olurdu. Beden geçici Nefs ise kalıcı ve süreklidir.
Çağdaş Filozofumuz Şehit Üstat Muahharı( ra) dinleyelim,
“İnsanın Ruhu, onun amelinden beslenir. Ona ne yedirdiğinize dikkat edin.”
İbn-i Rüşte göre Ölüm Ruh’un faaliyetine son verir, Varlığına değil.
Harun Reşit bir Ramazan günü Behlül’e akşam namazında camiye gitmesin ve Namaza gelen herkesi iftara davet etmesini söyledi,
Akşam oldu namaz kılındı, Namazdan sonra Behlül 5-10 Kişilik bir gurupla çıkageldi, Harun reşit şaşırdı,
Camiye bu kadar mı insan geldi,?
Behlül cevap verdi..;
Siz bana Cami’ye gelenleri değil, Namaza gelenleri iftara çağır dediniz,
Namazdan sonra Camii kapısında durdum, çıkan herkese Hocanın Namaz kıldırırken hangi sureyi okuduğunu ve daha başka şeyler sordum, Onları da yalnız bu getirdiğim kişiler bildi, Cami’ye gelen çoktu, âmâ Namaza gelen bu kadarmış. Dedi.
İnsanın Ruhu bazen bedeninin fonksiyonlarından ayrılır farklı alanlarda seyahat eder, Hatta az sonra ne iş yaptığı sorulursa belki de hatırlamayacaktır, Çünkü hayalleri ve ruh’u ile farklı alanlarda gezdiği için az önceki meşguliyetini hatırlamayabilir.
İnsanın aslı ilahi bir ruhtan ibarettir, Beden ise ruhun bir salı ve ruha tabi olan bir gerçektir. İnsanın tabii yönünü tanımak birtakım zorlukları ihtiva etmektedir, Ama tabiat ötesi yönünü tanımaksa aşama olarak çok çok zordur.
Zira insanın tabiat ötesi varlığı ve boyutu soyut bir hakikat olup, tabii ve maddi özelliklerden münezzehr.
Ruh Allah’ın en büyük Ağırlığı(Sıkl-i Ekber) beden ise en küçük ağırlığı (Sıkl-ı asğar) sayılmaktadır.
İnsanın aslı ve hakikati melekuti canlıdır, İnsanın Ruhunu tanımak çok zor olduğu için O’nun ihtiyaçlarını bilmek hastalıklarını tanımak ve tedavi yollarını öğrenmek de aynı derecede zordur.
Bu nedenle 19.yy da kurumsallaşan psikoloji bilimi sadece birtakım testlerle kategorize ettiği bazı davranış şekillerini kendi bünyesinde tanımlayarak ürettikleri kesin çözümlerden ziyade anti deprensen ilaçlarla hastalarını uyuşturarak teskin etmeye çalışıyor.
Ruhun derinliklerine kadar işleyen ve kök salan fikri ve kültürel saplantılar karakter halini alır bu tür hastalıkları tedavisi ise oldukça zordur. Vesselam
İlk Yorumu Siz Yapın