İLİM-İMAN İLİŞKİSİ.!
(Lütfen zahmet edip Sakin bir kafa iler iki kez okumakta Fayda var)
Kur’an’da “iman” ile “bilgi” sözcükleri, birbirleriyle doğrudan alakalı kavramlar olarak zikredilmişlerdir. Yani İman ile bilgi kavramları birbirleriyle önemli ölçüde alakalı olduğu için, aralarındaki ilişkinin, nedensel bir ilişki olduğu söylenebilir. Bilgi, Iman’ın kendisi değil, ancak en önemli sebeplerinden biridir.
Hangi yolla olursa olsun, bilgi gerçekleştiği takdirde, İman da gerçekleşebilir. Fakat bu sonuç, her zaman zorunlu ve kaçınılmaz değildir. Çünkü bilgiye rağmen, farklı sebepler İmanı engelleyebilir. Bu nedenle iman ile bilginin, her açıdan birbirlerine eşit oldukları söylenemez.
İlim bizim içgüdü dürtüsüyle var olan egoizmimizi bize tanıtır. Fakat o’nu ıslah eden imandır.
Bizi egoizmden uzaklaştıran ve olumsuzu olumlulaştıran imandır.
İman bizi insanlaştırdığı gibi kendimizin dışına da taştırır. Başkasını kendimiz gibi sevme imkânı verir.
Böylece ilim imanın yerini tutmadığı gibi iman da ilmin fonksiyonlarını yapamaz. İlim bize tabiatı, Kendimizi, Bize hakim olan sistemi tanıttığı gibi O’nun kanunlarını da açıklar.
Rahmetli İzetbegoviç’in güzel bir sözü vardı “Bilime imanın-imana da bilimin fonksiyonlarını ve misyonunu zorla yüklerseniz bu alanda iki çeşit hurafe üretirsiniz.” Demişti.
Tarihi deneyler şu gerçeği apaçık ortaya koymuştur.
Ne zaman ilimsiz bir iman veya imansız bir ilim toplumlara hakim olmuşsa kör bir cehalet ve donmuş bir iman gelişmenin yolunu kapatmıştır.
Bazen zeki münafıklar ilimsiz Müminleri kullanmış,ve sömürmüşlerdir.
İslam tarihinde bunun birçok örnekleri vardır. İmansız ilim daha tehlikelidir. Yolu metodu bilen bir hırsız daha çok çalabilir.
“Bilimle din birbirinden ayrıldığı taktirde Din insanı geri kafalılığa, Bilim ise Ateizme sürükler.”(Aliya İzzetbegoviç ra)
İmansız bir bilginin Atom bombasıyla, İmansız bir politikacı milyonlarca insanı öldürür.!
Çağımızda ilim imandan daha hızlı gelişmiştir. Denge ilmin lehine imanın aleyhine geliştiği için insanlık taş devrine dönmüş bir hale gelmiştir.
İlk akla gelenler Çurçil ile firavun Ramses arasındaki fark nedir.? Stalin ile Atilla, Cengiz ile Saddam Hüseyin Pinoşet ,Aldof Hitler ile Yezit arasındaki bir fark olduğunu iddia etmek mümkün mü.?
Belki günümüz firavunları dünkü firavunlardan daha tehlikeli çok gaddar ve zalimdir. İman olmazsa güç başıboş ve gayesiz dolaşır, Hatta öyle çılgın bir hale gelir kendi kendisini yok eder.
Dinamiti keşfeden İsveçli kimyacı Alim Alfred Nobel buluşun korkunç sonucunu görünce bu keşiften elde ettiği bütün servetini insanlığa o’nun zulmünden ve belasından koruyacak çalışmalara adamıştır. Kendisinin imanı o’nun böyle bir keşfi başarmasını sağlamış, olduğu halde yalnız onun bilgisini kullanan ve insancıl inançtan yoksun olan kimseler insanlığı o’nun bilgisiyle yok etmeye başladılar.
Atom bombası da insanları yok etmek için keşfedilmemiştir. Aksine, insanlara faydalı olsun diye bulunmuştur.
Albert Einstein bu buluşun kötüye kullanılmasını varsayarak “Keşke bir bilim adamı değil de bir kapıya çilingir olsaydım” diyerek nedametini ifade etmiştir.
Ne yazık ki çağımızın imansız Cengizleri atom bombasını milyonlarca insanı yok etmek için kullandılar ve insanlığı bu silahla tehdit edip sömürüyorlar. Çünkü onların ilimleri var ama imanları yoktur.
Nitekim biz de de birileri coşarak “Biz İlhamı göklerden değil, Bilim ve Fen!den alırız”(Gökler dediği kutsal metinlerdir.)ifadesi de siyantistlerin gönlünü hoş etmiştir.
Oysa bilim ve Fen’i konuşturursan bende Mükemmel biz düzen var uyum var başıboşluk ve tesadüf yoktur, Bu mükemmelliği de bir mükemmel iradeye borçluyum diyecektir.
O halde ilim ve iman beraber olup birbirini tamamladıkları zaman insanlığın yücelmesi ve ilmin hayırlı ve faydalı bir araç olması mümkündür.
Çünkü; YOLU GÖSTEREN İLİMDİR,HEDEFİ TAYİN EDEN İMANDIR.. İlim bir araç olduğu için herkes kendi hedefine göre bu araçtan faydalanır. O halde önemli olan ilmi imanın tayin ettiği hedef için kullanmaktır.
Fiziki ilimlerde sebep sonuç ilişkisini daha net olarak görmek mümkündür. Örneğin taşı bırakırsanız düşer, ateş yakar, su boğar, zincir zayıf yerinden kopar v.s. Bütün bunlar Cenab-ı Hakk’ın koyduğu maddi ilimlerdeki kanunlar dolayısıyladır. Buna “Sünnetullah” diyoruz.
Örneğin depremlerin oluşmasında fayın yaklaşık 30 yıllık bir sürede enerji biriktirerek kırılmaya meyletmesi de ilahi bir kanun yani sünnetullah dolayısıyladır. Zaman zaman fen bilimi adamlarıyla din adamlarının bu fayların neden kırıldığı noktasında toplumsal bir suçun yaygınlık kazanmasının bir etkisi var mıdır yok mudur ,? diye tartışabiliriz.
Bir bilim adamı konuya maddesel sebep sonuç ilişkisi kurarak bakar ve açıklar. Bir din adamı ise konuyu sebeplerin ötesinde Allah(c.c)’nın bize bir mesajı olarak yorumlayabilir(Din adamının bu yorumu yapması maddesel sebep sonuç ilişkisini ihmal ettiği anlamına gelmemektedir bunun bilinmesinde fayda var). Bu durumda somut bilgi(ilim) bir nokta, ilahi yaklaşım (iman) bir diğer nokta olarak görünmektedir fakat unutmamak gerekir ki iki nokta olmadan bir doğru çizemezsiniz
Büyük filozof Kant, “İmana yer bulmak için, aklı aradan çıkarmak zorunda kaldım.” demiştir.
Ünlü Bilim adamı Pascal ise; “İnsanı Allah yaratmadıysa neden İnsan yalnızca Allah’a teslim olunca Mutlu olur.”
“İnsanın oksijen kadar İman’a ihtiyacı var.”(Prof.Allex Carrel)
Bundan dolayı önemli olan inanç psikolojisidir. İman insan varlığında nasıl oluşur. ? Sorusuna cevap vermek gerekir.
İnanç psikolojisi bakımından en önemli faktör bu oluşum sürecini, Kaynağını doğuşunu ve gelişimini aydınlatmak olacaktır.
İmandan ilham almayan ve Kur’an’a dayanmayan binlerce edebi şaheser doğdu, Fakat hiç biri ne Mevlana ne şeyh Sadi, Ne Feruddin-i Attar, Ne Muyedin-i Arabi (ra) Çünkü onlar ruhu ısıtan ve gönle ısınan iman sıcaklığı yoktur.
Dünya medeniyet tarihi yazarı Willi Durant dini bir dünya görüşüne sahip olmadığı halde şunları söylüyor;
“Eski Dünya ile Makineleşmiş dünyamızın arasındaki fark ancak araçlardadır, Hedefte değil çünkü tüm geliştirdiğimiz araçlar bizim diğer araçlarımızı geliştirmiştir; hedef ve gayemizi geliştirememiştir.” Devam ediyor” Zenginlik çağımızın yorgunluk kaynağıdır, Akıl ve İlim ışıktır, fakat ay ışığına benzer sadece aydınlatır; Isıtmaz, AŞK VE İMAN GÜNEŞ GİBİ ISITIR.. Biz makineleşmiş bir insan meydana getirdik, içi buz kadar soğuk, Dışı taş kadar serttir.”
İslâm filozofu Kindî, Bilgiyi “eşyanın hakikatleriyle kavranması” şeklinde tarif etmektedir.
Farabi’ye göre bilgi “varlığı ve devamlılığı insanın yapıp etmelerine bağlı olmayan varlıkların mevcudiyeti ile ilgili olarak akılda kesin hükmün hâsıl olmasıdır.”
Bernard Russel ise şöyle diyor “Yalnız fayda güden ilim insanlığı gizli bir gayeye ve bir inanca götürmezse hiçbir fayda sağlayamaz.”
George Pulitzer Marksist olduğu halde şöyle diyor “Marksistler ancak felsefe açısından maddecidir, Ahlak bakımından birer idealisttir.”
George Sartin ise ilmin altı kanadı isimli eserinde şöyle diyor.
“Çağımızda ilim inanılmaz gelişmeler göstermektedir, fakat insanlar arası, Milletlerarası ilişkileri geliştiremediği gibi alaylı bir duruma sokmuştur.”
Ve sartin’ i dinlemeye devam edelim, ” Sanat bize güzelliği ilham eder, ve ruhumuzu ferahlatır, DİN İSE HAYATIN MÜZİĞİDİR,! , İnsana sevgiyi öğretir, ve sevgi ilişkilerini geliştirir ,İlim ise bize yalnız bilgi sunar biz her üçüne de muhtacız. Ne din, ne sanat, nede ilim tek başına çağımızın hakimi olamaz.” Diyor.
Bilim son iki asır içinde öyle bir gelişme gösterdi ki birçok bilim adamını şımartmış ve imanın fonksiyonunun kalmadığına inanmışlardır.
İşte bu Bilim Perest Siyantist’lere Mevlana yedi yüz küsur yıl önce sanki bunlara hitap edercesine “Akıl yürütenler ve imansız ilim bir sakatın ağaç veya demirden yapılmış ayağına benzer, Ancak ona emreden ruhtur ruh olmazsa hiçbir işe yaramaz Ruh da imandır.” Diye ifade etmiş.
İmansız bilim adamlarının sebep olduğu vahşet git gide zorunlu bir İman’a bağlanmayı gündeme getirmiştir.
Bilindiği gibi insan iman sahibi olduktan sonra hayvani vasıflardan sıyrılmıştır.
İnanç psikolojisi hayvan psikolojisinin bittiği yerden başlamıştır. İnsan bu inanç sisteminde kendini bir değer zinciri içinde bulmuştur. Semavi dinler bu değerler zincirinin kutsallarını oluşturmuştur.
Bu ilişkiler bütününü yaşayan toplumlardan bir kaç örnek verirsek;
Batı toplumu: İnsanına salt akıl rehberi yetiyle mükemmel bir dünyanın araçlarını vermesine rağmen bireysel egoist ve makinesi ile bütünleşmiş ruhu katledilmiş bir insan prototipi hediye etmiştir.
Altmış milyon Fransa’da Altı milyon köpek evlerde besleniyor hayvanları koruma derneği başkanına konuyu sormuşlar cevap; bizim insanın kimseye güveni kalmamış ve Sosyalitesini hayvanlarda tatmin ediyor demiş.
Doğu medeniyeti : Tüm Müslüman ülkelerde üniversitelere ayırdığı ödeneğin on katı fazlasını cezaevlerinin imarına yatırıyormuş.!
Genel bir değerlendirme ve sonuç:
Avrupa sanayi devrimine kadar akli bilimleri Doğu’nun stoklarını kullandı matematik, Tıp, Fizik vs. Farabi’nin talebesi İbn-i Sina’nın Kanun ve şifa isimli eserleri 700 yıl boyunca tüm akademilerde baş köşeyi işgal etti.
Doğu medeniyeti bilim ve din alanında sanayi devrimine kadar tüm dünyaya rehberlik ederken İbn-i Sina gibi bir Tabip ve feylesof ömrünün bir kısmını aklına kefaret olsun diye cezaevinde geçirilmeye mahkum edilmişse doğu medeniyetinde tüm bilim adamları Hünkar ve sultanlar tarafından zındık damgasıyla akılları katledilirken dinin sadece ganimet getiren cengaverleri ve cami ile medresede halkı kader uykusuna yatıran ulema da bıldırcın eti ile semiz edilmiştir.
Günümüzde : İbn-sina nın ve Ebul ala El Muarri’nin dediği gibi “İnsanların yarısının dini var aklı yok, Yarısının aklı var dini yok”Tespiti hala güncelliğini koruyor.
Batının ve Hint medeniyetinin aklı var dini yok, Müslüman medeniyeti ise son yüzyılda aklını da dinini de kaybetti. Dinini ve kalan aklını mezhep ve meşrebine kurban verdi.
İnsanlık Avrupa’da din adına aklın savunucusu Galileo’yu aklını bir tarafa bırakarak Dinden özür diletti, Modern Fiziğin babası Max Planck’e ise hitlere özür karşılığında oğlunu gözden çıkaran devrimci bilim adamlarına ve akıl sahiplerine yaptığı bir tarafa; İslam medeniyetinde ise Eyyubiler kırmızı aklın sahibi koca Sühreverdi gibi bir filozofu din adına dinsizce ve vicdansızca katletti.
İnsanlık hep Din ve Aklı düşmanca ilan etti ; vicdanlarını da dinlemeden.!
“İman” ile “İlim” bir anlamda aynı varlığın değişik aşamalardaki iki farklı adıdır. Ontolojik anlamda ve alanları bakımından birbirinden farklı şeyler olmalarına rağmen, birinin varlığının kabul edilmesi veya benimsenmesi, diğerinin inkâr edilmesini gerektirmez.
Dolayısıyla ikisi birbirinin alternatifi veya zıttı değil, birbirinin en yakın yardımcısı ve destekçisidir.
On milyonluk bir Yahudi medeniyeti yüz yılda 104 Nobel bilim ödülü alırken, 1.5 Milyarlık İslam medeniyeti sadece üç Nobel bilim ödülü almışsa gerisini siz düşünün.
Hint medeniyeti Yüzlerce din ve 1400 Mezhebi ile dinini inek pazarında kavgasız yaşarken bilim adamları bilişim alanında bu medeniyetin yüz akı olmaya devam ediyorlar.
Batı medeniyeti bilimden arta kalan aklı imanını katletmenin doğurduğu vahşete çözüm ararken ölümsüz İslam dini insanına hediye etmeye çalışırken, bunu aklı ile becerecekleri en bariz örnek İslam batıda yayılırken, Doğuda ise hala mezhep meşrep ihtilaf, kan ve zülüm kokan ve en çok ateizmin rekorunu iftiharla yaşayan medeniyet olma gururunu yaşıyor.
Bizler 21.yy da Hala üfürülmüş terlikleri gurur ve afiyetle 130 tl ye tüketiyorsak şükür toplumu olmayı hakketmişiz demektir.
Sonuç: Peygamberin(s.a.v) vefatı ile beraber Tüm insanlık için ilim-Akıl bütünlüğünün Adalet binası da bu vefatla eğilmeye başladı;
Erdemin ve cesaretin, Adaletin timsali olan ve Musa için Harun ne ise Peygamberimiz(s.a.v) için de bu mesafesindeki Ali(a.s) ki Medine’nin ilmi sayılan Peygamber’e Allah’ın öğrettiği Bin ilmin bin kapısının taşıyıcı kolonu o yüce ruhlu insanı katletmekle kalmadı; Yüce peygamberin damarları olan evlatlarına da Ehl-i Beytini de olmadık işkence ve zulmü reva görüp hala o yüce Resül’ün ümmeti olmakla gurur duyuyoruz.
“Bir akıl din ile örtüşüyorsa o akıl akıl değildir,bir din de akıl ile örtüşmüyorsa o din de din değildir.”(H.Ali as)
Yüce Allah kitabında “Aklını kullanmayanları pisliğe mahkum edeceği” de bir gerçektir. İşte insanlık tümden bu pisliğin içinde bocalıyor.
Çağdaş dünya ilim ve dini bir bütün olarak barıştıracak ne dini ne imanı ne de vicdanı kalmış bu barışı Allah’ın tüm insanlığa gönderdiği son kitabı şek ve şüphesiz o’nun iradesine uygun dünyaya tatbik edip mutlak Adaleti sağlayacak bir kurtarıcıyı istemek mazlumların en doğal talebi olacaktır ki; Allah bazen kendi iradesinin tahakkuku için doğal yasaları da etkisiz hale getirdiği de bir gerçektir.
Allah’a ve insanlara karşı olan sorumluluk realitesi bir gerçeğimiz olmakla beraber; İşte tüm ilahi dinlerde dünyanın bir gün kapanacağı bilinse de bu son kapanıştan önce Allah’ın dünyayı kapatmadan, Mutlak Adaletin tesisi ve henüz insanlığın İdrakine varamadığı ontolojiden bilime henüz beşeriyetin ulaşamadığı İlimlerin izharı ve Mutlak ilahi irade için mazlum ve mahrumları bu kurtarıcının eliyle yeryüzünün varisi kılacağı da şüphe götürmez akli ve nakli bir gerçektir.! Vesselam.
İlk Yorumu Siz Yapın